Page 30 of 37

Posted: Wed Jul 05, 2006 2:00 am
by Cemal_Sarici
Ben sahsen Italya'nin bu son performansini cok begendim. Hakkeden taraf da kazanmis oldu.

Sevgiler,

Cemal

Posted: Wed Jul 05, 2006 4:12 am
by Cengiz Akgun
Italyanlar futbolun sonuc oyunu oldugunu sadece ko$makla bir $ey elde edilemiyecegini gosterdiler. Beyin de lazim. Almanya ile kedi ile fare oynar gibi oynaldilar. Almanlar devamli ko$tu orta sahada top yaptilar. Oynar gozuktuler. Sonuc? Haybeye polim ceyrege gazoz. Gelip gelip Gattuzo ve Canavarro'nun onunde dalgakirana carpip kirilan dalgalar gibi kirilip kaldilar. Italya olayin uzatmaya gitmesini istedi ki amac bu caylaklarin yorulmasini idi. Ayni Komoto Ejderi gibi isirip birakmakla yetindi. Aptallar artik penaltilara kalacak diye yava$ladiklarinda da bir darbede i$lerini bitiriverdiler. $ans mans asla degil. Gayet bulincli bir $ekilde plan ortaya kondu ve uygulandi. Uzatmalar ba$larken nelerin olacaginin sinyali verildi idi zaten. Defans nasil yapilir bunun dersi vardi bugun. Fatih Terim'den tut Gerets kadar ders almak isteyen oldu ise bedava idi ustelik. Istediginiz kadar burada guzel futbol pozitif futbol filan diye kafa utuleyin. Maci kazanan her zaman guzel oynar ve pozitif futbolda kazananindir. Degilse boyle adami aglatirlar sahada.

Posted: Wed Jul 05, 2006 6:55 am
by Ozgur Huseyinoglu
Ismail Gezer wrote:120'de İtalya 2 gol taktı!
Kahretsin 2. gole ne gerek vardı ulan, sinir ettiniz :)
2. gole neden boyle taktin diyordum, yarismaya sonucu girince durum anlasildi. Tahmin giren yaklasik 40 kisiye gore, Italya'nin finale cikmasi bayagi surpriz olmus gorunuyor, sadece 10'u Italya'ya vermismis maci...
Can Baysan wrote:Kupadaki pozitif futbolun tek gerçek temsilcisi olarak gördüğüm Almanya, bir anlık konsantrasyon eksikliğini pahalı ödedi.
Ama iste, isin ilginc bir yani da o degil mi? Almanlarin benim gozlemledigim en guclu yani, iyi saha dagilimi, alan parsellemesi, ve %100 konsantrasyon idi. O kornerde o sekilde dagilmalari, ne asisti yapana, ne golu atana zamanlica basamamalari, o dakika icin affedilmeyecek bir hata oldu. Kendileri, netekim Brezilya elenmeden de benim kupa adayimdi ama, olmadi...
Tolga Girici wrote:Ribery roportaji
...Do you already feel closer to certain players in the squad?
Every one of my team-mates gives me a little something because they're all more experienced than me. Even though I can imagine it couldn't have been easy seeing this young guy show up, something I totally understand, I've been extremely well received. I feel really at ease in this team. The atmosphere is excellent and that shows on the pitch. Without doubt, the players I'm closest to are Zinedine Zidane and Thierry Henry. I listen to advice from Zizou all the time. For example, he's told me to measure my efforts a bit more, to switch between playing at speed and slowing things down.
Cok fazla mac seyredemedim aslinda bu kupada, bizim burdaki saatlerin abuklugundan, ama, su olaya dair gozlemlerim, Ribery'nin sanki hepten de benimsenmedigi, hafif uvey evlat modunda olduguydu, gol sevinclerinden filan ama, kendisi oyle gormuyormus demek ki...

Posted: Wed Jul 05, 2006 8:38 pm
by Ismail Gezer
Dünya kupasına katılamayan Çinde maç izlerken aşırı içki tüketmelerinden dolayı 11 kişi ölmüş!

Birde katılsalar ne olurdu acep!

Posted: Wed Jul 05, 2006 9:47 pm
by Mehmet Gorgen
MERHABA,

Tatil sezonu benim gibi bir adamı bile rehavete soktu .Dünya kupası maçlarının bir kısmını kaçırmaya başladım. Dünkü maçın 2.yarısını seyredemediğim gibi.

Bu dünya kupasında daha önce hiç dikkatinizi çekmeyip de bu dünya kupasında güzel oynayan adamlar yok mu?

Benim aklıma ilk gelen 2 isim Ukraynadan. spartak moskovalı kaliniçenko ile dinamo kiev'li timoschuk denen adamlar. 2'si de orta saha oyuncusu. Özellikle timoschuk defansif orta saha olarak çok beğendiğim bir oyuncu oldu.. Milan, real madrid, juventus gibi takımlara gidecek bir oyuncu.
Fldişili sol bek boka da aklımda kalan diğer bir opyuncu.

Posted: Wed Jul 05, 2006 9:50 pm
by Ozan Ersoy
Portekiz Fransa macina 5 kala, biraz ciziktirelim.

Bence Italya - Almanya maci muhtesemdi. Inanilmaz tempo, inanilmaz mucadele, inanilmaz taktik savasi. Hersey vardi. Asiri sert mudahaleler, havada ucusan sari, kirmizi kartlar yoktu. Uzun top azdi, doldur bosalt futbolu hemen hemen yoktu. Yeterince gol pozisyonu oldu her iki takim adina da. Italyan'larin yerinde de kim olmak istemezdi ki?

Mac Almanya'nin kontroluyle basladi, ilk 20 dakikadan sonra tamamen Italya oynadi. O sirada gol bulmalari isten bile degildi. Ikinci yari oyunun kalitesi dustu, 70. dakikadan sonra tekrar ilk tempoya geri dondu. Oyunun kalitesinin bir ara dusmesi Almanya'nin oteki tarafta da Totti'nin yorulmasi idi. Totti yorulunca tek topa dondu ve soyle 10-15 dakika garip, havadan, tutulmasi zor, fazla hizli paslarla Italya'nin hucum gucunu dusurdu. Sonradan Gillardino, Iquenta, Del Piero'nun girmesiyle Italya yenmek icin tum gucunu kullandi.

Italya'nin uzatmalarda bazuka gibi cikmasi tamamen bilincliydi. Basit bir sebebi var. Daha once Almanya penaltilarda hic kaybetmemisti, Italya ise 3 kez elenmisti. Almanlarin penalti noktasina kendilerine guvenli gelecegini, Lehman'in panterlesecegini biliyorlardi.

Tarih... Tarih cok cok onemli. Almanya Italya'yi Dunya kupasinda hic yenememis... Bu buyuk dezavantaj. Italya icinse cok buyuk avantaj. Tarih Brezilya karsisina cikan Fransa'nin ozguvenini ne kadar arttiriyorsa ve daha iyi oynamasina yariyorsa, burada da Italya'ya o kadar yaradi. Bu tarihin etkisini Ingiltere'ye gol bile atamamis Turk milli takiminda da goruyoruz. Kotu bir gecmis omuzlarda tasimak icin agir bir yuk.

Defansta Cannavaro, Materazzi, orta sahada Gattuso, Camoranesi super oynadilar. Lippi'nin degisikleri muhtesem sonuclar verdi ve atilan goller derslerde okutulacak guzellikteydi.

Bence kupada sahibini dun aksam buldu. Cok az kimsenin tahmin edebilecegi bir sonucla 2006 Almanya bitti.

Ozan Ersoy

Posted: Wed Jul 05, 2006 9:59 pm
by Ozgur Huseyinoglu
Bilimum medya, Ribery konusunda yaraya tuz basmaya devam ediyor:
EuroSport wrote:Ribéry can be the key
...
Luis Figo, Deco, Zinedine Zidane, Thierry Henry are all players with the genius to turn a game on its head in the blink of an eye. But in Munich on Wednesday, it could well be French youngster Franck Ribéry who eclipses the more established stars by stepping up when it counts.
...
Iki takim da daha once forumda da lafi gecen 4-2-3-1 ile cikiyor:
00:00 FRANCE TEAM NEWS: Domenech is set to go with the same team that beat Brazil, with Thierry Henry up front on his own, and Zinedine Zidane just behind. Les Bleus could well have found a winning formula, so why change it?
00:00 PORTUGAL TEAM NEWS: Scolari can welcome back playmaker Deco and defender Costinha after suspension. Tiago steps down for Deco, whilst Armando Petit, who is suspended, makes way for Costinha. There are no injury worries so far for the Portuguese.
:arrow: EuroSport Live Coverage
:arrow: FifaWorldcup.com Live Coverage

:arrow: ESPN Broadband Backdoor! 400Kbps 320 x 240 Canli Yayin ;)

Posted: Wed Jul 05, 2006 10:08 pm
by Ismail Gezer
Maniche iyi oynuyor, keşke alabilsek :)

Herkes tek forvet oynuyor!

Posted: Wed Jul 05, 2006 11:08 pm
by evren özyürek
Can Baysan wrote:Seyirciyi futboldan nefret amacıyla dünyaya gönderildiklerine inandığım İtalya son dakikada yine yaptı yapacağını!

2. turda uydurma bir penaltıyla tur atladılar...
Çeyrek finalde çıtır çerez Ukrayna'ya düşüp zorbela yendiler...
Bugün başından sonuna kadar denk giden maçta uzatmaların bitimine 1 dakika kala 2 gol atıp kendilerini finalde buldular.

Kupadaki pozitif futbolun tek gerçek temsilcisi olarak gördüğüm Almanya, bir anlık konsantrasyon eksikliğini pahalı ödedi.

İtalyanlarsa tıpkı Euro 2000'deki gibi "katenaçyo" denen Allah'ın belası işkence aletini kullanmaktan başka maharet göstermeden haketmedikleri bir finalin kapısını açtılar.

Söylenecek tek şey: Allez le bleues!
Almanya ,3 büyüklere karşı oynayan Anadolu takımları gibiydi, maçta.Kontratağa dayalı bir futbol oynadı (Arjantin maçında da golü yiyene kadar ,kontra bir-iki uzun top dışında atağı yoktu).Ve hatta G.Birliği gibi küçüklü büyüklü taktik faullere çok başvurdu.Buraya gelmeyi haketmemişlerdi zaten.İsveç maçında rakip kolayca 10 kişi kaldı,Arjantin ise hakem tarafından durduruldu.Olan Arjantin'e oldu....

Hayatımda ilk defa İtalya'nın kazanmasını istedim.

Posted: Wed Jul 05, 2006 11:18 pm
by Ismail Gezer
Portekiz 33 yaşında bir forvetle sahada.. Hakan kaç yaşındaydı :)

Manicheden Figoya 75 metrelik pas...

Portekiz kasıyor ama nafile..

Kupa bence İtalyanın..

Posted: Thu Jul 06, 2006 1:00 am
by Fatih Mutlu
enteresan bir dunya kupasi oldu, olmaya da devam ediyor. kimilerine gore son zamanlarin en sonuk, hakem hatalarindan baska hicbiseyle hatirlanmayacak dunya kupasi. gruplarda surpriz olmayinca, yeni yildizlar cikmayinca, fantastik takimlar goremeyince, pek bir sonuk geldi cogu insana. benim de icinde bulundugum mutlu azinliga gore ise pek guzel bir dunya kupasi yasadik. bence, gayet guzel maclar vardi turnuva boyunca. hizli ama takitik disiplinden odun verilmeyen futbol, ust duzey mucadele, ve ucuz cikan onca karta ragmen pek centilmence gecen bir turnuva oldu.

ama sona dogru surprizler cogaldi aslinda. kupanin avrupa'da kalacagi, belki de yuzyila yaklasan bir istatistigin de etkisiyle, pek cok kisinin tahminiydi. ancak, herhalde tarihinin en guclu brezilyasi olarak sifatlandirilan brezilya takimi, ve grup maclarinda enfes futbol oynayan arjantin takimi varken, kupanin yari finalden itibaren bir avrupa sampiyonasina donusecegine pek kimse ihtimal vermiyordu sanirim.

yari final maclarina bakacak olursak, italya bu dortlunun icinde en guclu kadro. dunya sampiyonu sifatini hakedecek bir ekip. almanya'yi, kupanin en zevkli maclarindan birinde, cok dramatik bir sekilde eleyerek finale ciktilar. eger, bu turnuvadaki, sona yaklastikca artan surpriz trendi finalde de kaybolmazsa, buyuk ihtimal kupayi onlar kucaklayacak. ozan'a bu acidan katiliyorum. bence de turnuvanin gercek finali italya-almanya arasindaydi.

bugunku yari final maci ise dunkunun yaninda pek bir yavandi. acikcasi ben ne fransa'yi ne de portekiz'i finale yakistirabiliyorum. dunya kupasi finali, dunyanin en buyugunu belli edecek bir mac. ve bu maca cikmaya iki aday: fransa-portekiz. fransa defansif olarak iyi bir ekip ama zidane'siz bir fransa oyunu kontrol etme, ofansif etkinligi yonlendirme anlaminda neredeyse koca bir hic. diger yandaki portekiz ise, dogru durust bir santraforu olmayan bir takim. keske brezilya biraz daha dogru duzgun top oynasaydi da onlari gorseydik finalde.

daha once de dedigim gibi, buyuk bir surpriz olmazsa, italya bu fransa'yi yener ve hakettigi kupayi alir. ama surpriz olursa da fena olmaz hani. ozellikle 80 sonrasi dogan kusaklarin izledigi en iyi futbolcu zidane'i elinde bir dunya kupasiyla ugurlamak pek bir romantik olur.

Posted: Thu Jul 06, 2006 2:37 am
by Can Baysan
Portekiz-Fransa maçının hakeminin, tribündeki otuz binin üzerindeki üstü mavi-kırmızı-beyaz renkli, kadınlı erkekli, gençli ihtiyarlı, Jacquet'li Karembeu'lu Fransız kalabalığının sevinç çığlıklarında boğulmasına vize veren son düdüğü ağzına götürmesiyle beraber, televizyon başında sıkıntıdan maçı yarım gözle takip eden ben, aynı saatlerde coşku dolu "ulusal şenlik kordonu" Champs-Elysess'i ve Zafer Anıtı'nın önünü gözümün önüne getirdim. Paris'in cıvıl cıvıllığını, Paris'in gece uykusuzluğunu, Avrupalının kutlama ve eğlenme kültürünü kafamda canlandırdım, ve bir de bizimkini...

Bu kısa halisülasyon fazla sürmedi. Hemen ardından belleğim beni 2000 Temmuz'una, Rotterdam'a götürdü. Tıpkı bugünkü gibi bir Temmuz akşamına; Hollanda'nın kıyı kentindeki "De Kuip" stadyumuna tarih haznem bir yolculuk yaptı...

2 Temmuz 2000: 3 haftadan bu yana sürmekte olan, toplam 31 müsabakalık Avrupa Futbol Şampiyonası'nın final gecesi... Ve sahnede; kaptanlarının kupanın biri sağdaki biri soldaki iki kulbundan karşılıklı tutuşarak zafer hülyaları gördüğü iki takım var... İtalya ve Fransa...

2 yıl önceki Dünya Kupası'nı kendi seyircisinin önünde havaya kaldıran Fransa'nın kadrosunda kimler yok ki...

Başta ülke kamuoyunda "mucize çocuk" diye nitelenen Zinedine Zidane var. Cezayir asıllı genç adamı, formasını terlettiği ülkenin birçok yurttaşı "melezliğinden" ötürü henüz tam anlamıyla sahiplenememişken; o, biricik Fransa'sı adına her turnuvada canını dişine takıyor, takımının galibiyeti adına elinden geleni yapıyordu.

Hayır... Bununla da yetinmiyor, birkaç yıl sonra çare bulunamayan bir futbol kısırlığına tutulan milli takımını kurtarmaya geri dönmesi için bir seferberlik düzenleniyor, Cumhurbaşkanı Chirac bile kampanyanın ön saflarında yer alıyor, Zidane da aceleyle verdiği "milli takıma veda" kararından cayıyor ve mavi-beyazlı formayı gardroba kaldırmayı başka bir bahara bırakıyordu.

Ne vakit Fransızlar Zidane'ı milli takımı kurtarsın diye ayaklarına kapandılar, işte o zaman ulusça vefa borçlarını ödemiş oldular "efsanevi melez"e karşı...

Zidane'ın kıymet-i harbiyesini geç de olsa fark edip, "Gel de bizi iyi et" diye kapısında yatmasalar; 34 yaşındaki veteran, sahalara vedaya çeyrek kala Fransa'yı finale ulaştıracak bir şövalye yürekliliğine soyunur muydu?

Tabii ki hayır. Fransa şu sıralarda Zidane'sızlığın ve grup saflarından yukarıya tırmanamamanın acısını çekiyor olurdu.

Fransız ulusu, tarihi boyunca yalnız ve yalnız iki küskün kahramanına "Affet bizi! Geri gel!" nidalarıyla iade-i itibar edip, anahtar mevkilerini şaşaalı merasimlerle "hakedenlere" teslim etmişlerdir:

General De Gaulle ve Zinedine Zidane...

İki efsane adam da bu çağrıyı kırmadılar ve geri döndüklerinde çok başarılı oldular.

Hadi De Gaulle zaten -malum- usta bir askeri komutan ve devlet adamıydı ve bu özelliklerinin yanında, tüm ulusun desteğini de arkasına alınca başarılı olması kaçınılmazdı fakat; yılların çocuk yaşında saçlarını tel tel eksilttiği Zizou'nun, futbola "Au revoir" demeye gün sayarken, eleştiri oklarına hedef olan hocası Domenech'le beraber onca futbolcuyu topluca sırtlayıp Berlin'de final maçının yapılacağı Olimpiyat Stadı'na taşıması, kendine "unutulmaz" yakıştırması yapılan nice futbol veteranından görülmüş muamele değildir. Taze örnek: Figo.

Zidane konusuna paydos edip, 2 Temmuz 2000'e geri dönelim...

* * *

Hal-i hazırda "Horozlar"ın 21 adamı içinde yer tutan Vieira, Thuram, Barthez, Henry, Wiltord, Trezeguet gibi tecrübe abidelerinin yanı sıra; uzun süre "kaptanlık pazubandı"nı taşımış Didier Deschamps, her maç başlamadan evvel Barthez'i kelinden öpmeyi uğur sayan Laurent Blanc, yine bir başka mülteci ailesinin çocuğu Ermeni asıllı Youri Djorkaeff, milli takım sayfasını 2004 yazında açılmamak üzere kapatan Desailly, geçen transfer mevsiminde Galatasaray'ın bayağı peşinde koştuğu Pires ve diğerleri... Bugün Tunus'u çalıştıran Roger Lemerre hocayı da unutmayalım.

Diğer tarafta ise; gökmavili kalede 42 yaşına kadar saha memuriyetini icra etmiş Dino Zoff'un, oyuncularını çizdiği "katı katenaçyo" hudutlarından bir an olsun dışarı çıkmamaya sıkı sıkıya tembihlediği İtalya Milli Takımı: Toldo, Maldini, Cannavaro, Nesta, Dino Baggio, Zambrotta (final maçında kırmızı kart cezalısı olduğu için oynayamamıştı), Iuliano, Di Biagio, Totti, Fiore, Conte, Del Piero, Inzaghi, Delvechhio...

İşte o günün kadroları... Ve bir de bugünküleri gözünüzün önüne getirin... 1 Temmuz akşamı, saygın otoritelerin mantık ibreleri, hücumuyla "Avrupa'nın Brezilyası" diye nitelenen Hollanda'yı penaltılarla da olsa eleyen İtalya'nın bu başarıyı Horozlar karşısında da yineleyebileceği ihtimalini işaret ediyordu. Gerçekten de İtalya, gıpta edilesi savunmasıyla kalesinde gol görmesi imkansız bir ekipti. Fakat hepsinin vicdan terazilerinde ise tam tersi ağır basıyor, duygusallık ön plana çıkıyor; Arjantinli Herrera'nın icad ettiği ve adeta uçakla Milano'dan ayrılırken İtalyanlara miras bıraktığı "katenaçyo" sisteminin, futbolun seyir zevkine kan doğradığı ve bu sistemle oynayan "göz katili"nin 90 dakikanın sonunda avucunu yalamasının ilahi adaletle bağdaşan tek şık olduğu söyleniyordu.

Bu koşullar içinde çıkılan maçı İtalya 53. dakikada bulduğu tek golle 1-0'a bağlamak üzereyken, bir mucize oldu ve "mutlu son"a saniyeler kala önce Wiltord, ulusuna "I will survive"ın nağmelerini söyletti, uzatmalarda da David Trezeguet sahneye çıktı ve mavi-beyazlılar, Louis Armstrong'un "What a wonderful world" şarkısını haykırışları eşliğinde kupayı kaldırdılar. Bakmayın siz arka fonda turnuvanın resmi şarkısının çalındığına...

* * *

Aradan 6 yıl geçmiş.

İki takımın oyuncu kadrolarını kağıda yazıp, maçın skoru ihtimalleri üzerine çarpsak da, toplasak da, bölsek de, İtalya'nın bir adım önde olduğu sonucuna ulaşıyoruz.

Kesin olan birşey var: Toni, Del Piero, Totti, hatta hücuma yaptığı katkıları göz önüne alırsak Pirlo gibi hücum elemanları elinde olmasına rağmen, Lippi "temkinli futbol"dan vazgeçmeyecek. 7 kişiyle kalesine etten duvar örecek, öncelikle gol yememeyi garanti altına alacak.

Fransa'nın ise tek kozu hücumu... Ellerinde Zidame gibi, Ribery gibi, Henry gibi üç beynelmilel cevher var. Bana göre maç, saldıran Fransa ile savunan İtalya arasında geçer. Fakat bu üç adam maçın başından beyaz bayrağı çekerse, o vakit İtalya'nın şampiyonluğu hayırlı olsun diyebiliriz...

Herkes ağız birliği etmişçesine Euro 2004'ün Yunanistan zaferini referans gösterip, savunma futbolunun, sahada kendi pedalına basan takımı Mercedes gibi (kupaya) uçurduğuna, hücum futbolununsa onun yanında Skoda türü aciz ve güvenilmez, ipiyle kuyuyla inilmez bir vasıta olduğunu iddia edip duruyor.

Türkiye'de yaşayanlar, "İddaa" kuponlarına İtalyan ekibini işaretlemeyi düşünüyorladır şimdiden.

Peki beyler; ya hücum futbolu kazanırsa?..

Ahh... 9 Temmuz akşamı Paris'te olmak vardı!

Posted: Thu Jul 06, 2006 3:55 am
by Ozan Ersoy
Can Baysan wrote:
Kesin olan birşey var: Toni, Del Piero, Totti, hatta hücuma yaptığı katkıları göz önüne alırsak Pirlo gibi hücum elemanları elinde olmasına rağmen, /Lippi "temkinli futbol"dan vazgeçmeyecek. 7 kişiyle kalesine etten duvar örecek, öncelikle gol yememeyi garanti altına alacak.

Fransa'nın ise tek kozu hücumu... Ellerinde Zidame gibi, Ribery gibi, Henry gibi üç beynelmilel cevher var. Bana göre maç, saldıran Fransa ile savunan İtalya arasında geçer. Fakat bu üç adam maçın başından beyaz bayrağı çekerse, o vakit İtalya'nın şampiyonluğu hayırlı olsun diyebiliriz...
Iyi guzel yazmissin da Can, maclari izlemiyormussun gibi geliyor. Ya da izliyorsun da objectif gozle izleyemiyorsun gibi. Almanya macindan sonra yaptigin yorum ve su yukarda yazdigin satirlar bana gonlunle yorum yapiyormussun izlenimini veriyor. Surada kime sorsan savunmaya daha fazla agirlik verenin Italya degil Fransa oldugunu soyleyebilir. Fransa'nin Brezilya ve Portekiz karsisinda dogru durust pozisyonunu kim hatirliyor? Cogu yarim pozisyonlar. Ama ben 80 dakika Brezilya'ya sut cektirmeyen bir Fransa hatirliyorum.

Iki takim da 4-5-1 oynuyor, 4-4-2, 3-5-2 veya 4-3-3 degil. Italya cok adamla daha hizli ataga cikabiliyor. Kanatlari daha iyi calisiyor. Fransa'da Ribery ve Sagnol kanadi haricinde ve Zidane haricinde calisan yok. En fazla 3 kisiyle karsi kaleye geliyorlar. Italya bir yuklendi mi bir anda 5-6 adam olabiliyor.

Ilginc bir mac olacak. Dunyanin gelmis gecmis en iyi 11'inde her zaman yer alacak Zidane'i son bir kez ve de Dunya kupasi finalinde izlemek muhtesem, hakikaten gercek futbolsever icin keyifli bir an. Ama Italya kupaya daha yakin hatta bence aldi bile. Fransa alirsa ki o da az bir ihtimal hucum gucuyle degil 2 kisi gelip atacagi gol ve sonra oynayacagi canakkale gecilmezle alacak. 2000 Avrupa kupasindaki 1-0 geriden gelip uzatmalarda atilan gollerle Italya'yi yenen Fransa'nin ne gencligi, ne taktik anlayisi ne de hucum gucu var. Ne tay gibi Henry, koc gibi Wiltord, ne calimi basip Trezequet'e pasini cikaran Pires, ne de 28 yasinda formunun zirvesinde Zidane. Ruh var ama o ruh sadece savunmaya yansiyor malesef.

Ozan Ersoy

Posted: Thu Jul 06, 2006 10:20 am
by evren özyürek
Can Baysan wrote: Kesin olan birşey var: Toni, Del Piero, Totti, hatta hücuma yaptığı katkıları göz önüne alırsak Pirlo gibi hücum elemanları elinde olmasına rağmen, Lippi "temkinli futbol"dan vazgeçmeyecek. 7 kişiyle kalesine etten duvar örecek, öncelikle gol yememeyi garanti altına alacak.

Fransa'nın ise tek kozu hücumu... Ellerinde Zidame gibi, Ribery gibi, Henry gibi üç beynelmilel cevher var. Bana göre maç, saldıran Fransa ile savunan İtalya arasında geçer. Fakat bu üç adam maçın başından beyaz bayrağı çekerse, o vakit İtalya'nın şampiyonluğu hayırlı olsun diyebiliriz...

Herkes ağız birliği etmişçesine Euro 2004'ün Yunanistan zaferini referans gösterip, savunma futbolunun, sahada kendi pedalına basan takımı Mercedes gibi (kupaya) uçurduğuna, hücum futbolununsa onun yanında Skoda türü aciz ve güvenilmez, ipiyle kuyuyla inilmez bir vasıta olduğunu iddia edip duruyor.

Türkiye'de yaşayanlar, "İddaa" kuponlarına İtalyan ekibini işaretlemeyi düşünüyorladır şimdiden.

Peki beyler; ya hücum futbolu kazanırsa?..

Ahh... 9 Temmuz akşamı Paris'te olmak vardı!
Fransa,bu turnuvanın Yunanistan'ı diyebileceğimiz 1-2 takımdan biri.Catenaccio'cu İtalya ,şu anda Fransa'dan daha ofansif sayılır,bence.

Fransa-İspanya maçında sıkıntıdan patladım,ve ensonunda Fransa'ya ettğim küfürlerle deşarj oldum.Başarılıllar tamam:İspanya orta sahası kaybolmuştu,Brezilya da öyle,dün de hücum izleyemedik....ve İspanya maçındaki golleri kontraataktan,Brezilya'ya duran toptan...

Asıl etten duvar: Vieira,Makalele (aşırı sert oynuyor ikisi de,hiç sevmiyorum) ,Thuram,Sagnol Abidal....+ kontra oyuncuları ve onlara üst sınıf bir pasör, Zidane.

Zidane ,biraz da boş alan bulduğu için çok iyi gözüküyor. (abarttım mı? :) ) Yıldızlığını kabul ediyorum ama ,Fransa taktiği ,dehasını kullanmasına fırsat veriyor.

Yani ofansif futbol bu kupada çoktan kaybetti."Yunan futbolu", bu kupanın galibi .

Posted: Thu Jul 06, 2006 1:32 pm
by Can Baysan
Can Baysan wrote:Bana göre maç, saldıran Fransa ile savunan İtalya arasında geçer.
Haklı olduğunuz taraflar var. Üstteki düşüncemi şöyle bir teoriye dayandırıyorum:

1- İtalya, kadrosu ne ölçüde hucüm bakımından zengin oyuncularla donanımlı olursa olsun, vazgeçemedikleri taktiksel geleneklerinden ötürü yine savunma ağırlıklı oynayacak.

2- Yarı final maçında, Lahm'ı saymazsak bir "perişanlar ordusu" olarak nitelendirebileceğimiz Alman defansını üç, bilemedin dört kez, o da arkaya atılan hızlı toplarla ve kanat elemanlarının süratiyle yarmayı başardılar. Alman ortasahası, pili bitmeden evvel, maçın 90 dakikalık süresinde yaptığı alıştığımız presiyle İtalyan hücumcuların atak gücünü yarılara indirdi. Maç, Almanya'nın kalesi ve ceza sahası civarında geçmedi. Bu kez karşılarında Vieira, Makalele gibi iki tank ve Thuram (yarı finalin MVP'si), Sagnol, Gallas gibi dünya çapında savunmacılar bulacaklar. Tek tük gelişen İtalya ataklarının bu sistemli ve kaliteli savunma düzeni arasında eriyip gitmesi kaçınılmaz. Hücum futbolunun temsilcilerinden Brezilya ve İspanya'yı durduran Fransa'nın İtalya'ya kalesinde geçit vermesi zor bir ihtimal.

3- Yarı final maçında Almanlar İtalya'ya karşı hücumda daha önceki maçlarda alıştığımız disiplinden ve vuruculuktan yoksundular. Bu kez İtalya'nın karşısında nokta atışı yapan, kapalı savunmaları açan Zidane ve Ribery gibi isimler olacak. Oyunun kaderini değiştirecek çapta yıldızlarının Almanya'ya kıyasla misli misli bol olması, ibreyi biraz daha Fransa'ya çeviriyor. (Avustralya'nın ve 2-0'a kadar Ukrayna'nın İtalya kalesinde onca pozisyona girdiğini ama biraz şanssızlık, biraz beceriksizlik, biraz Buffon faktörü neticesinde İtalya'nın ağlarını havalandıramadıklarını hatırlayın. Turnuva boyunca hiç yenik duruma düşmeyen İtalya, o tip bir durumda nasıl bir hal alacak, bilinmiyor)

4- Moral bakımından Fransa'yı İtalya'dan bir adım önde görüyorum. Fransa 98'de ve Euro 2000'de -hem de nasıl dramatik şekilde- İtalya'nın belini kırmış bir takım olmanın verdiği manevi üstünlük, onları daha az stresli ve daha fazla rahat çıkartacaktır sahaya. Fakat İtalya onların bu üstünlüğünü, önümüzdeki üç gün boyunca biriktireceği "intikam" motivasyonuyla yenebilir. İki hocanın takımlarını kafaca nasıl hazırlayacaklarına bağlı bu.

5- Fransa'nın İtalya'yı yenmesi, -daha önce de söylediğim gibi- ellerindeki klas oyuncularının ellerinden gelenin en iyisini yapmasına bağlıdır. Günlük değişmeler, beklenmedik faktörler herşeyi bir anda tersyüz edebilir.