Page 7 of 11

Posted: Tue Oct 17, 2006 12:29 pm
by Hasan Tezcan
Kerem Tezic wrote:Bir baska konu da Pamuk'un eserlerinin cevrilmesi ile ilgili. Turkce kitaplari buyuk elestiriler almisti özellikle Kar kitabi...
Kar kitabinin neden elestiri aldigini tahmin edebiliyorum.

'Salkim hanimin taneleri' nasil tepki gördu TR de anlatirmisiniz? Merak ettigim
icin soruyorum, Orhan Pamuk olayi ile bir alakasi yok ama paralel bir mevzu.
Görduklerime inanamamistim. Yakin tarihimizde ceyran eden, hitler
almanyasini aratmayan uygulama, tabii dogruysa. 100 yillarin vergisini
retroaktif geri istemek ne kadar gercekci ve humanist bir davranis sizce,
hem ne pahasina olursa olsun geri istemek. Bu film Oscar ödulu alsaydi
politik nedenlerden öturu Oscar aldi diyebilecekmiydiniz. Filme film olarak
bakarsak gercekten cok iyi bir filmdi, senaryorsu, herseyi ile. Filme bakarken
zaman zaman gözlerimin yasardigini itiraf etmeliyim...

Posted: Tue Oct 17, 2006 3:04 pm
by Can Gülcü
Paul Auster demisken yazarin su filmini gören var mi? Bir arkadas bahsetmisti ismarlatacagim. Konu cok ilginc özellikle caz manyagi cimbom.org ahalisi icin.
http://www.paulauster.co.uk/luluonthebridge.htm
Herkese selam! Kerem sana ayri bir selam!

Ben gördüm, fena film degil. Hikaye karisik biraz, Paul Auster senaryoyu yazip filmi tecrübeli bir rejisöre cektirseymis daha iyi olurmus bence ama özellikle Harvey Keitel ve Mira Sorvino icin seyredilir. Kisaca Wedekind'in Lulu oyununun orijinalden hayli kopuk bir uyarlamasi, ben seneler önce Viyana operasinda Alban Berg'in Lulu'sunda figüranlik yapmistim, oradan asinalik oldugu icin enteresan gelmisti Auster'in hikayeye yaklasis tarzi. On üzerinden alti bucuk veriyorum. :wink:

Can

Posted: Tue Oct 17, 2006 3:37 pm
by Kenan Atak
Merhaba Can seni burada görmek cok guzel. Can Gulcu'nun film, muzik ve gezi uzerine yazilarini okumaya doyum olmaz. Bu arada bir ortak yanimiz daha varmis: Harvey Keitel. Bu adama neden bilmem muthis bir hayranligim var.

Posted: Tue Oct 17, 2006 6:16 pm
by Cengiz Akgun
Murat Kara wrote: Isin ilginc yani Pamuk, Ataturk’un cizdigi yoldan yuruyor. Ayni zamanda da Ataturk’un cizdigi yolun tersine gidiyor. Bu da Kemalizmin en buyuk celiskilerinden birisi. Simdi Cengiz ve erbabi beni kaldirip atacak forumdan ama sunu soylemek yine de gerekli Pamuk’un icinde bulundugu durumu anlayabilmek icin.
...
Pamuk cizgide ama ters yonde. Olsun 1.5M dolari cebe indirdi ya. Ozal ise Ataturkculuk yolunda offside'ta idi ama golu atti. Erdogan beye ise arkadan cift taban girdi kirmizi kart gormesi lazim diyenler var. Boyle seyirciye boyle oyun. Hep destek tam destek. Mustehaktir. Herkes layik olduklari ile yonetilir.

M. Kemal'in cizdigi yolda celi$ki filan yok. Boyle kafayi bulandiranlara celi$ki var gibi geldigini saniyorum. Adam hedefi gostermi$ ve buna giden yolu da gostermi$ ortada engel olacaklari da teker teker alt etmi$. Daha ne diyecekti ve ne yapacakti bilemiyorum. Sonradan orasindan burasindan derken bugunlere geldik.

Posted: Tue Oct 17, 2006 8:07 pm
by Murat Gökcigdem
Murat Kara wrote: Isin ilginc yani Pamuk, Ataturk’un cizdigi yoldan yuruyor. Ayni zamanda da Ataturk’un cizdigi yolun tersine gidiyor. Bu da Kemalizmin en buyuk celiskilerinden birisi. sunu soylemek yine de gerekli Pamuk’un icinde bulundugu durumu anlayabilmek icin.
...
Bakiyorum adasim, kisacik hayat suresi icinde bir ulusun kotu talihini cevirip yepyeni bir devlet yaratan, derin vizyon sahibi, gelecegi tasarlayan, akil bilime dayali olarak vizyonunu halkina benitseme basarisini gosterebilip cag asmis bir onderin dusuncelerini "celiskiler" diye yorumlama curetini gosterebiliyor.

Hasan Tezcan'i sayip sevdigim icin fazla uzatmak istemiyorum.

Ataturk daha 1923'de bir konusmasinda Orhan Pamuk ve onun gibilerin ortaya cikacagini bildigi icin biz Turklere soyle bir nasihat birakmistir:

Bilelim ki milli benligini (tarihini) bilmeyen milletler baska milletlere yem olurlar.

Anlayana artik...

Posted: Sun Oct 29, 2006 1:37 pm
by Murat Biricik
83. Yılını kutladıgımız 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız, Bayramınız kutlu olsun!

Sevgili Gokcigdem, bil bakalım 29 Ekim tarihli Hurriyet gazetesi Nobelli Orhan dan son guncellemeyi nasıl gecmis:

“Sözde Ermeni soykırımı propagandalarında çalışmalarından sıkça söz edilen tarihçi Taner Akçam’ın, ’Utanç Verici Bir İş: Ermeni Soykırımı ve Türklerin Sorumluluğu Sorunu’ başlığıyla yayınlanan yeni kitabının arka kapağında, Nobel Edebiyat Ödüllü Orhan Pamuk’un satırlarının yer alabileceği açıklandı.

Kitabı yayınlayan Metropolitan Books’un basın bülteninde Pamuk’un kitaptan övgüyle bahsetmesi öne çıkarıldı.

Bültene göre Pamuk, Akçam’ın kitabı için "Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı örgütlü imha üzerine kusursuz bir çalışma" ifadesini kullandı. Pamuk’un kitap için yazdığı tanıtımda, "Utanç Verici Bir İş, yaşamını gerçeklerin tarihini yazmaya adayan cesur bir Türk tarihçi tarafından yazılmış, Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı örgütlü imha üzerine kusursuz bir çalışma" şeklindeki sözlerinin yer aldığı da iddia edildi. Kitap, ABD’deki Zoryan Institute himayesinde yayınlanıyor.”

Taner Akcam icin http://en.wikipedia.org/wiki/Taner_Ak%C3%A7am da verilen ozgecmis ve bilgiyi kopyalıyorum. Bu arkadas ayrıca Orhan Pamuk un 16 Eylul de Uni. Of Minnesota da verecegi acıklanıp, Nobel odulu sonrasında ileri tarihe atılan konusmayı sponsor/duzenleyen organizasyon ve kurulusun gediklisi.

Sayın Cumhurbaskanımızı Orhan Pamuk u kutlamayı bırakın zamanında tez elden kutlamadıgı icin elestiren “Aydın”larımıza tez elden duyurulur.

“Akçam studied at the Middle East Technical University in Ankara. He was a student of Faculty of Administrative Sciences, Department of Economics. He received his Bachelor of Administrative Sciences in 1976. He stayed at the university as a Master's student and assistant in the same department for some time.
In the mid-1970s, Akçam became a leading member of the militant group Dev Yol (Devrimci Yol-Revolutionary Path) and the editor of its periodical Devrimci Genclik Dergisi (Revolutionary Youth Magazine). Dev Yol was a splinter faction of the Turkish People's Liberation Party-Front (THKP/C) and also gave offspring to Dev Sol (Devrimci Sol-Revolutionary Left) which later changed its name to DHKP/C. In 1976 he was arrested and sentenced to 10 years imprisonment. He escaped prison one year later. He has been living in the Federal Republic of Germany since early 1978 as a political refugee. He continued his political activities and in 1988 started working for the Hamburg Institute for Social Research on the history of violence and torture in Turkey. He earned his Doctorate Degree at The University of Hannover in 1995. The topic was called "Turkish Nationalism and the Armenian Genocide on the Background of Military Tribunals in Istanbul between 1919 and 1922".

Currently he belongs to the scientific staff of the Hamburg Foundation to promote science and culture, working at the Hamburg Institute for Social Research. Today, Akçam is currently a Visiting Associate Professor of History at the University of Minnesota, USA.

He has published various books and articles in English, German and Turkish on the subject of Turkish-Armenian relations.[citation needed] He has published various books and articles in English, German and Turkish on the subject of Armenian tragedies.

Genocide scholar V. Dadrian comments:
“[Akçam] is one of the first Turkish academics to acknowledge and discuss openly the genocide of the Armenians by the Ottoman Turkish government in 1915 [...] This book represents the first scholarly attempt to both document the Genocide and understand that genocide from a perpetrator, rather than victim perspective, and to contextualize fully the events of 1915 within Turkey’s political history, and western political policies towards the region more generally.”

Zoryan Instıtute writes:

“He is one of a handful of scholars who are challenging their homeland's insistent declarations that the organized slaughter of Armenians did not occur; and he is the first Turkish specialist to use the word "genocide" publicly in this context. His new book represents the first scholarly attempt to both document the Genocide and understand that genocide from a perpetrator, rather than victim perspective, and to contextualize fully the events of 1915 within Turkey's political history, and western political policies towards the region more generally.”

Posted: Wed Nov 08, 2006 11:32 pm
by Cengiz Akgun
New Yorker dergisinde Taner Akcam'in kitabinin bir yorumu var. Bu Taner Akcam da Agca gibi hapisten tuyenlerden. O 1976'da yapmi$. Kendisi solculardan. Belki senide hapse atsan sen yazardin boyle bir kitap denebilir. Ha Zoryan Enstitutusnde bariniyormu$ $imdilerde.

http://www.newyorker.com/critics/conten ... rbo_books2

Posted: Thu Nov 09, 2006 12:56 am
by Ozgur Huseyinoglu
Cengiz Akgun wrote:New Yorker dergisinde Taner Akcam'in kitabinin bir yorumu var. Bu Taner Akcam da Agca gibi hapisten tuyenlerden. O 1976'da yapmi$. Kendisi solculardan. Belki senide hapse atsan sen yazardin boyle bir kitap denebilir. Ha Zoryan Enstitutusnde bariniyormu$ $imdilerde.

http://www.newyorker.com/critics/conten ... rbo_books2
Bir miktar okumaya girisip, yazarin olaya yaklasimini, ve ondan onemlisi, uzunlugunu gorunce, zaman darligimda, bir keyword tabanli arama yapmis oldum, ve bence bu iddialarda cok onemli olan kismin da aslinda ustunkoru de olsa bahsedilmis oldugunu gordum:
In an attempt to mollify the Allies, the Ottomans arrested scores of lower-ranking officials and put some of them on trial, but, when the Nationalists came to power, they suspended these proceedings and freed the suspects. A separate prosecution effort by the British, who were keeping dozens of Ottoman officers locked up in Malta, similarly came to nothing, and eventually the officers were sent home as part of a prisoner-of-war exchange.
Ustunkoru dedigim, "similarly" demis ama, tutup da, bizim "hasta adamin", pek Ingilizlere boyle birseyi forse etme kapasiteleri olmadigina gore o zamanda, sonuclarin pek de "benzer" olduguna inanamiyorum ben. Bu Malta davalarinda, anasinin gozu Ingilizler, tazminattir, topraktir, sudur budur, her turlu imtiyazi kopartmak icin Osmanli'dan, olayin altindan girip, ustunden cikmislardir, ve onlar birsey bulamadiysa (hani kendi bakisimiza propaganda, hepten inanilmayabilir diye yaklassak bile), demek ki gercekten de bilincli olarak bir soykirim olmamistir diye, cok basit bir yaklasimim var olaya. Daha detayini bilenler icin, belki fazlaca mi basit ama, dedigim gibi, Ingilizlerin kara kasimiz, kara gozumuzun hatirina baslarini cevirmis olabileceklerine inanamiyorum.

EDIT: Bir de sunu da eklemis olayim diyordum. "Bizim arsivlerimiz acik" deyip durduklari, hani bosuna degil diye. Yuzlerce dokuman listelenmis burda, belli konu basliklari altinda:

http://www.devletarsivleri.gov.tr/kitap/

Posted: Fri Dec 08, 2006 4:02 am
by Mehmet Daskiran
unutma, unutturma :wink:
izlemeyenler icin, malum bu aralar yine gundemde. cok ince calismis yapimci, pamuk bati gormus "wise" eleman, soyledikleri "fact", Turkiye'nin tezi ise "story" olmus.

http://www.abc.net.au/foreign/content/2 ... k_200k.asx

Posted: Fri Dec 08, 2006 4:20 am
by Mehmet Daskiran
Eklemeyi unutmusum, ben burada konusma firsati buldugum butun amerikalilara fazla derine inmeden asagidaki siteyi saglik veriyorum, size de ani seyi yapmanizi tavsiye ederim. Ozellikle de gecmisteki olaylarin olusumunda Turk ve ermeni tezlerinden bahsedilirken kulllanilan "fact" ve "claim" kelimeleri, amerikalilarin kafasina ermeni tezinin nasil islendigini acikca gosteriyor. Yukarida pamuk linkindeki yapimcida bunu tabiiki kullanmis haliyle. Siteyi hazirlayan yabanci birisi ve tum yorumlari ozellikle yabanci referanslara dayaniyor.
http://www.tallarmeniantale.com

Posted: Fri Dec 08, 2006 7:55 am
by Murat Kara
Kaldirac noktasini yani BM'nin soykirim tanimini eklemeyi de unutmussun Mehmet. Onu da ben ekleyeyim.

---------------------------------------------------
Genel Kurulunun 9 Aralık 1948 tarihli ve 260 A (III) sayılı

Kararıyla kabul edilmiş ve imzaya ve onaya veya katılmaya sunulmuştur.

Yürürlüğe giriş: 12 Ocak 1951

Sözleşmeci Taraflar,

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 11 Aralık 1946 tarihli ve 96(I) sayılı kararında soykırımın, Birleşmiş Milletlerin ruhuna ve amaçlarına aykırı olan ve uygar dünya tarafından lanetlenen, uluslararası hukuka göre bir suç olarak beyan edilmesini dikkate alarak,

Tarihin her döneminde soykırımın insanlık için büyük kayıplar meydana getirdiğini kabul ederek,

İnsanlığı bu tür bir iğrenç musibetten kurtarmak için uluslararası işbirliğinin gerekli olduğuna kanaat getirerek,

Aşağıdaki hükümlerde anlaşmışlardır:

Madde 1 [Önleme ve cezalandırma görevi]

Sözleşmeci Devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder.

Madde 2 [Soykırım oluşturan eylemler]

Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;

b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;

c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;

d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;

e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;

Madde 3 [Cezalandırılacak eylemler]

Aşağıdaki eylemler cezalandırılır:

a) Soykırımda bulunmak;

b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak;

c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak;

d) Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek;

e) Soykırıma iştirak etmek;

Madde 4 [Kişilerin cezalandırılması]

Soykırım suçunu veya üçüncü maddede gösterilen fiillerden birini işleyenler, anayasaya göre yetkili yöneticiler veya kamu görevlileri veya özel kişiler de olsa cezalandırılır.

Madde 5 [Uygulama mevzuatı]

Sözleşmeci Devletler, bu Sözleşmenin hükümlerine etkililik kazındırmak, ve özellikle soykırımdan veya üçüncü madde belirtilen fiillerden suçlu bulunan kimselere etkili cezalar verilmesini sağlamak için, kendi Anayasalarında öngörülen usule uygun olarak gerekli mevzuatı çıkarmayı taahhüt eder.

Madde 6 [Soykırım suçu ile suçlanan kişilerin yargılanması]

Soykırım fiilini veya Üçüncü maddede belirtilen fiillerden birini işlediğine dair hakkında suç isnadı bulunan kimseler, suçun işlendiği ülkedeki Devletin yetkili bir mahkemesi, veya yargılama yetkisini kabul etmiş olan Sözleşmeci Devletler bakımından yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanır.

Madde 7 [Suçluların iadesi]

Soykırım fiili ve Üçüncü maddede belirtilen diğer fiiller, suçluların iadesi bakımından siyasal suçlar olarak kabul edilmez.

Sözleşmeci Devletler bu tür olaylarda kendi yasalarına ve yürürlükteki sözleşmelere göre suçluları iade etmeyi üstlenir.

Madde 8 [Birleşmiş Milletlerle işbirliği]

Sözleşmeci Devletlerden her hangi biri, soykırım fillerinin veya Üçüncü maddede belirtilen her hangi bir fiilin önlenmesi ve sona erdirilmesi için gerekli gördükleri takdirde, Birleşmiş Milletlerin yetkili organlarından, Birleşmiş Milletler Şartı’na göre harekete geçmesini isteyebilir.

---------------------------------------------------

Adopted by Resolution 260 (III) A of the United Nations General Assembly on 9 December 1948.

The Contracting Parties,

Having considered the declaration made by the General Assembly of the United Nations in its resolution 96 (I) dated 11 December 1946 that genocide is a crime under international law, contrary to the spirit and aims of the United Nations and condemned by the civilized world;

Recognizing that at all periods of history genocide has inflicted great losses on humanity; and

Being convinced that, in order to liberate mankind from such an odious scourge, international co-operation is required;

Hereby agree as hereinafter provided.

Article 1. The Contracting Parties confirm that genocide, whether committed in time of peace or in time of war, is a crime under international law which they undertake to prevent and to punish.

Art. 2. In the present Convention, genocide means any of the following acts committed with intent to destroy, in whole or in part, a national, ethnical, racial or religious group, as such:

(a) Killing members of the group;
(b) Causing serious bodily or mental harm to members of the group;
(c) Deliberately inflicting on the group conditions of life calculated to bring about its physical destruction in whole or in part;
(d) Imposing measures intended to prevent births within the group;
(e) Forcibly transferring children of the group to another group.

Art. 3. The following acts shall be punishable:

(a) Genocide;
(b) Conspiracy to commit genocide;
(c) Direct and public incitement to commit genocide;
(d) Attempt to commit genocide;
(e) Complicity in genocide.

Art. 4. Persons committing genocide or any of the other acts enumerated in Article 3 shall be punished, whether they are constitutionally responsible rulers, public officials or private individuals.

Art. 5. The Contracting Parties undertake to enact, in accordance with their respective Constitutions, the necessary legislation to give effect to the provisions of the present Convention and, in particular, to provide effective penalties for persons guilty of genocide or any of the other acts enumerated in Article 3.

Art. 6. Persons charged with genocide or any of the other acts enumerated in Article 3 shall be tried by a competent tribunal of the State in the territory of which the act was committed, or by such international penal tribunal as may have jurisdiction with respect to those Contracting Parties which shall have accepted its jurisdiction.

Art. 7. Genocide and the other acts enumerated in Article 3 shall not be considered as political crimes for the purpose of extradition.

The Contracting Parties pledge themselves in such cases to grant extradition in accordance with their laws and treaties in force.

Art. 8. Any Contracting Party may call upon the competent organs of the United Nations to take such action under the Charter of the United Nations.

Posted: Sat Dec 09, 2006 2:43 am
by Cengiz Akgun
Babahan Ergun Sabhat yazmi$:

http://www.sabah.com.tr/babahan.html

Nedendir bilinmez elindeki viski bardagina varincaya kadar detayi ile nasil dinleyip begendigini yazmi$ yaptigi konu$manin guzelligi hakkinda.
Eh $arap bardagi dese $arapci olacak (oyle ya Buzbagi filan icmedigini yemeten sonra Porto filan oldugunu belirtmesi lazim) raki bardagi dese maganda sayilacak o yuzden viski bardagi ile iyi gitmi$tir Nobel odulu kabul soylevi.

Ben Pamuk'u birkac kez TV'den ve kayitlardan dinledim. Turkcesinin etkileyeci filan oldugunu degil aslinda bir Nober odulu alan bir romanciya gore cokta yavan oldugunu rahatlikla soyleyebilirim. Konu hani bunu sIkI$tirdiklari soy kirimi konusu filanda degildi yani akliniza urkutmu$lerdir o yuzden rahat olamadigi icin sana yavan gelmi4tir denmesin. Ha evet bu seferki soyle4i degil soylev. Olsun ama Turk diline bu kadar vakif bir ustanin konu$masi kekemelik ya da fiziksel bir konu4ma ozuru olmadikca oldukca renkli olmasi gerekir.

Bu adamin yazdiklarinida Turk halkinin pek anlamayip ragbet etmedigini soyleyenler var. Hatta belkide burada kitaplarini alip yari birakanlar var aranizda yukarda hatirladiklarim arasinda. Boyle olunca Nobel odulunu nasil aldigi garip oluyor. Bu arada Balcicek Pamir (ne isim ama. Cicek diye isim vardi bu ise ballisi. Yarin Top$eker diye biri cikarsa $a$mamak lazim. Bu kizimizin da hani nasil gazeteci oldugu lafa gelemi$ti hani parti kuruyorum diye ortaya cikan onu bunu partisine yazan biri ile yaptigi uydurma soyle$i yuzunden lafa gelen) Stokholm'de Isveclilerin Kar romanina olan ilgiisinden bahsetmi$. Hic kar gormediklerinden olamayacagina gore herhalde kar'a olan a$inaligi yuzunden bu kitabi Turkiyedekilerden daha iyi anlami$lardir. Dun ak$am bunun konu$masini izleyen var mi? Yoksa Teke Tek midir nedir Altayli'nin tek attigi o yarim yamalak Aziz'in foyasini cikaracak diye bekle$tiginiz yayini mi izlediniz?

Posted: Sat Dec 09, 2006 6:41 am
by Tolga Girici
Konusmayi tv'den izlemedim ama asagidaki adresten okunabilir.

http://nobelprize.org/nobel_prizes/lite ... re_tu.html

Posted: Sat Dec 09, 2006 7:24 am
by Murat Kara
Cengiz Akgun wrote:Babahan Ergun Sabhat yazmi$:

http://www.sabah.com.tr/babahan.html

Nedendir bilinmez elindeki viski bardagina varincaya kadar detayi ile nasil dinleyip begendigini yazmi$ yaptigi konu$manin guzelligi hakkinda.
Eh $arap bardagi dese $arapci olacak (oyle ya Buzbagi filan icmedigini yemeten sonra Porto filan oldugunu belirtmesi lazim) raki bardagi dese maganda sayilacak o yuzden viski bardagi ile iyi gitmi$tir Nobel odulu kabul soylevi.

Ben Pamuk'u birkac kez TV'den ve kayitlardan dinledim. Turkcesinin etkileyeci filan oldugunu degil aslinda bir Nober odulu alan bir romanciya gore cokta yavan oldugunu rahatlikla soyleyebilirim. Konu hani bunu sIkI$tirdiklari soy kirimi konusu filanda degildi yani akliniza urkutmu$lerdir o yuzden rahat olamadigi icin sana yavan gelmi4tir denmesin. Ha evet bu seferki soyle4i degil soylev. Olsun ama Turk diline bu kadar vakif bir ustanin konu$masi kekemelik ya da fiziksel bir konu4ma ozuru olmadikca oldukca renkli olmasi gerekir.

Bu adamin yazdiklarinida Turk halkinin pek anlamayip ragbet etmedigini soyleyenler var. Hatta belkide burada kitaplarini alip yari birakanlar var aranizda yukarda hatirladiklarim arasinda. Boyle olunca Nobel odulunu nasil aldigi garip oluyor. Bu arada Balcicek Pamir (ne isim ama. Cicek diye isim vardi bu ise ballisi. Yarin Top$eker diye biri cikarsa $a$mamak lazim. Bu kizimizin da hani nasil gazeteci oldugu lafa gelemi$ti hani parti kuruyorum diye ortaya cikan onu bunu partisine yazan biri ile yaptigi uydurma soyle$i yuzunden lafa gelen) Stokholm'de Isveclilerin Kar romanina olan ilgiisinden bahsetmi$. Hic kar gormediklerinden olamayacagina gore herhalde kar'a olan a$inaligi yuzunden bu kitabi Turkiyedekilerden daha iyi anlami$lardir. Dun ak$am bunun konu$masini izleyen var mi? Yoksa Teke Tek midir nedir Altayli'nin tek attigi o yarim yamalak Aziz'in foyasini cikaracak diye bekle$tiginiz yayini mi izlediniz?
Konusma metnini okurken icimden gulumsedim. Bu forum da dahil olmak uzere bircok yerde bu adama militan muamelesi yapildi ve halen de yapilmakta. Kurtleri, Ermenileri vs savunup Turk halkini kucuk dusurdugu hatirlatildi herkese, her firsatta.

Simdi bu konusma geldi arkasindan. Konusmanin konusu babasinin bavulu. Yani babasi ile arasindaki kisisel iliski. Babasinin bu ani gormesini cok istedigini soyledi. Duygusal bir durum elbette ve sempati toplayabilir. Ama boyle bir kursu (noktali u) bir daha karsisina cikmayacak muhtemelen ve Pamuk'un insanliga aktaracagi mesaj iste bundan ibaret. Mesajin icersinde taze edebiyatcilara tavsiye niteliginde kirpintilar da var ama asil odaklandigi konu babasi, yani dolayli yoldan kendisi!

Simdi soyle bir dusunelim! Bu adam militan olsaydi, bu militan o kursuden ugruna savastigi(!) Kurt ve Ermeni halki icin yapacagi savunmayi tum dunyaya gumbur gumbur duyurmaz miydi? Elbette duyururdu. Boyle bir firsati nereden bulacak bir daha! Ama duyurmadi. Bir cok 'Turk' sevinecektir duyurmadigina ama ote yandan 'militan Pamuk' yalanlari da ortaya cikmis oluyor elbette ama ne gam ne tasa!

Orhan Pamuk'u siyasi nirvanaya cikaranlara sadece gecen yilin Nobel odullu sahsiyetinin o kursuyu nasil kullandigini hatirlatmak yeterli. Militan adam nasil konusurmus gormek icin! Herold Pinter konusmasinda bakin nelere deginmis:

"Siyasetçilerin kullandığı dil bu alanda verdiğimiz örneklerin hiç birisine girmez, çünkü, gördüğümüz kadarıyla politikacıların çoğu gerçekle ilgilenmez, iktidarla ve o iktidarı korumakla ilgilenir. O iktidarı sürdürmek için halkın hakikatten, hatta bizzat kendi hayatlarına ait hakikatlerden yoksun bırakılması özellikle önem taşır. Şu halde, etrafımız çepeçevre yalanlarla çevrilmiştir ve biz yalanla beslenmekteyiz.

Buradaki herkes gayet iyi biliyor ki, Irak’ın işgal edilmesinin mazereti Saddam Hüseyin’in son derece tehlikeli bir kitle imha silahları kitlesine sahip olduğu, bunlardan bazılarının 45 dakika içinde ateşlenebilecekleri ve korkunç yıkımlara yol açabilecekleri şeklindeydi. Bize bunun gerçek olduğu söylendi. Ama değildi. Irak’ın El Kaide’yle ve 11 Eylül 2001 saldırılarıyla ilişkili olduğu dile getirildi. Bunun da gerçek olduğu söylendi. Ama değildi. Irak’ın dünya güvenliğini tehdit ettiği söylendi. O da doğru değildi.

Bu konuda gerçek tamamen başka bir şeydir. Gerçek denilen şey ABD’nin dünyadaki kendi rolünden ne anladığı ve onu nasıl gerçekleştirdiğidir. Günümüze gelmeden önce yakın geçmişe bir göz atmak ve Amerika Birleşik Devletleri’nin İkinci Dünya Savaşı bitiminden bu yana izlediği dış politikaya değinmek istiyorum. O döneme ait gerçeklere parmak basmak için bunu yapmak zorunda olduğumu hissettiğimden, biraz zamanınızı alacağım.

Herkes savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği’nde ve Doğu Avrupa’da ne olduğunu biliyor: O döneme ait vahşet, yaygın çirkinlikler ve bağımsız düşüncenin acımasızca bastırılması yeterince belgelendi, doğrulandı.

Gelgelelim, aynı dönem içinde ABD’nin işlediği suçlar sadece yüzeysel olarak not edildi, doğru dürüst belgelenmedi ve suç olarak tanımlanmadı. Mevcut koşullarda bunların üzerinde durmak gerektiğine inanıyorum. Sovyetler Birliği’nin varlığı nedeniyle bir ölçüde kısıtlanmış olmakla birlikte, ABD gene de her istediğini yapabilmişti.

Bununla birlikte, hükümran bir devletin topraklarının doğrudan doğruya istila edilmesi ABD’nin öncelikli tercihi değildi. ABD evvel emirde “düşük yoğunluklu çatışma”yı yeğlerdi. Düşük yoğunluklu çatışma demek doğrudan savaşta attığınız bombayla insanları toplu halde öldürürken, onun yerine, aynı miktardaki insanı yavaş yavaş öldürmek demektir. O ülkeye ta kalbinden hastalık bulaştırmak ve için için ilerlemesini, sonunda kangrene dönüşmesini beklemektir. Ülke halkına bir kez boyun eğdirildi mi –veya halk aynı şey olan ölümcül bir yenilgiye uğratıldı mı—artık sizin dostlarınız, askerler ve büyük şirketler rahat rahat iktidarda oturabilirler, siz de kameraların önüne geçip demokrasinin galip geldiğini söyleyebilirsiniz. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yaygın politikası işte böyleydi."

--------------------------------------

"Political language, as used by politicians, does not venture into any of this territory since the majority of politicians, on the evidence available to us, are interested not in truth but in power and in the maintenance of that power. To maintain that power it is essential that people remain in ignorance, that they live in ignorance of the truth, even the truth of their own lives. What surrounds us therefore is a vast tapestry of lies, upon which we feed.

As every single person here knows, the justification for the invasion of Iraq was that Saddam Hussein possessed a highly dangerous body of weapons of mass destruction, some of which could be fired in 45 minutes, bringing about appalling devastation. We were assured that was true. It was not true. We were told that Iraq had a relationship with Al Quaeda and shared responsibility for the atrocity in New York of September 11th 2001. We were assured that this was true. It was not true. We were told that Iraq threatened the security of the world. We were assured it was true. It was not true.

The truth is something entirely different. The truth is to do with how the United States understands its role in the world and how it chooses to embody it.

But before I come back to the present I would like to look at the recent past, by which I mean United States foreign policy since the end of the Second World War. I believe it is obligatory upon us to subject this period to at least some kind of even limited scrutiny, which is all that time will allow here.

Everyone knows what happened in the Soviet Union and throughout Eastern Europe during the post-war period: the systematic brutality, the widespread atrocities, the ruthless suppression of independent thought. All this has been fully documented and verified.

But my contention here is that the US crimes in the same period have only been superficially recorded, let alone documented, let alone acknowledged, let alone recognised as crimes at all. I believe this must be addressed and that the truth has considerable bearing on where the world stands now. Although constrained, to a certain extent, by the existence of the Soviet Union, the United States' actions throughout the world made it clear that it had concluded it had carte blanche to do what it liked."

Posted: Sun Dec 10, 2006 2:08 am
by Ismail Gezer
Özgür ve Bağımsız (!) habertürk, kampanya düzenliyor, sabahtan akşama kadar "haydi havaalanına orhan pamuk'u karşılamaya gidiyoz" deyip duruyorlar..

Ekran'ın sol-alt köşesinde pamuk'un resmi ve" haydi havaalanına" yazısı var..

10. yıl marşı eşliğinde veriyorlar gazı, bayrak elde karşılamaya gidiyormuşuz :)