Page 2 of 2

Re: Champions League 2010-2011

Posted: Wed Nov 03, 2010 11:34 am
by Alpay Dedeoglu
Anadolu'dan şampiyon çıktı, Türk futbolu kurtuldu.
Oh yeah baby, you are right!!!!
Öyle bir kurtulduki, yerli yerinde sağlam parçası kalmadı.

Şimdiden zor olanı yapıp , FB rekoruna göz diktiler.
İşte Anadolunun zaferidir bu..
FB şampiyonlar ligini 0 puanla , -13 averaj bitirmişlerdi.
Biz kendilerinden 2 rekor bekliyoruz. Ya 0 puanla -14,
ya da 0 puanla gol atmadan bitirme...Belki kimbilir iman gücüyle
2 rekoru birden kırarsınız. Haydi ''Cennet Renginizle cehennem rekorunu''
kırarsınız artık.. Olmadı önümüzdeki yıllarda, tecrübe kazanıyorlar yavaş yavaş.

Ama skora bu kadar bağlı kalmayalım. Oyuna ve seyirci şovuna bakalım,
rica ederim!!!!!!
Evinde , kendi yarı sahanda ,kapalı müdafaa yaparak 3-0 yenilmek
ayrı bir taktik başarıdır. Ya 8-0 olsaydı maazallah..
Adam gibi adam, Ertuğrul Sağlam başarısıdır bu...
Daum ''Öncelik Türkiye ligi ''dedi, tu kaka, pis yabancılar,
vizyonumuzu kapattılar tabii. Halbuki ES dimağımızı açtı,
''varsa yoksa Türkiye ligi'' mottosuyla. Tabii canım yerli,
nede olsa Türk insanı, bir başka türlü söylüyor ve ifade ediyor.
Pis yabancılar, aslan yerli
antrenörler.

Hele o tribünler ne güzeldi .. İngilizler ''Oh my good'' dedi. Golü yedikçe çoştular,
yedikçe şampiyon Bursa diye bağırdılar.
Bazı kendini bilmezler, ''Yuh aşağılık kompleksinin bu kadarıda olmaz'' dedi,
bunlar aramızdaki melun irlandalılar(onlarda kraliçe bağlı ya, ondan) ,
başka ne olacaktı..
Gelen Manchester taraftarlarını böyle şaşırtırız işte biz.
Şaşkınlıktan perişan oldular, bu da İngilizlere ders olsun.
Bursa yerel gazetelerinden şöyle bir başlık beklerim.
'' Şaşkına döndürdük İngiliz gavurunu '' .
Böyle pek bir vurucu, cennet rengiyle falan punto..

Re: Champions League 2010-2011

Posted: Wed Nov 03, 2010 9:03 pm
by Cengiz Akgun
Bursa'nin basarisizligini alay konusu yapmaya kimin ne hakki olabilir kendi haline bakmadan? Kendine buyuk deyip kucuk islerle senelerini gecirenlerin taraftari olarak bu hakki nereden ve nasil buluyorlar anlamis degilim. Halep ordaysa arsin burda. Bursa gecen senenin sampiyonu. Ligin 11. haftasina girerken namaglup ligin tepesinde oturuyor. GS'yi ASY'de yenmis. GS ve bu sene parlak transfer yapti denilen BJK'in 8 puan onunde ustelik. GS, FB, TS bir ufurukte Avrupa sahalarinda silinisini gormemezlige gelip Bursa'ya bok atmak gulunc olmuyor mu? Adama sorarlar sonra Bursa'nin yerinde siz olsaydiniz ne yapacaktiniz, bundan daha iyisi mi olacakti diye.

Bursa bu kendine buyuk diyenlerin beste biri bile olmayan bir butce ile takimini kurmus ligin tepesinde yenilmeden otururken Sampiyonlar Liginde 0 puan almasindaki carpiklik nerede?
Bir TV reklami wrote:Indirmek icin kaldirmak lazim!

Re: Champions League 2010-2011

Posted: Thu Nov 04, 2010 11:40 am
by Alpay Dedeoglu
Mizahi dil biraz dolaylı olduğu için herkes anlamayabilir,
ki öyle olduğu anlaşılıyor.

Konu Bursa'nın CL'ye çıkmasından rahatsızlık duymak değil, konu:

1-) Anadolu klübü şampiyon olacak, türk futbolu kurtulacak yalanı.

hayır, adam gibi alt yapısını , sistemi, mali durumunu, organizasyonunu, ç,m sahasını,
stadını, gelir kaynaklarını, scout sistemini,
vs düzelten takım çıksın. Anadolu , İstanbul, rumeli, bizans, kıbrıs
neyse ne farketmez. İçerik esaslı yorum değil, şekilcilik ve popülüst günü kurtarma yapılıyor.
3 sene önce 2. ligteydi Bursa, borçtan dolayı başkan bulamıyorlardı.
Ya tutarsa diye kovulmuş Ertuğrulu aldılar, başka şansları yoktu.
Organize ve planlı bir başarı değil, kendiliğinden gelen bir başarı ve sınırlı.

2-)Türkiye ligini hedefleme ilkelliği ile itiş kakış futbolu oynamak..

Çok içimize döndük ülke olarak . Geçen yıllarda Avrupada daha adam gibi
sonuçlar alan skibbe ve rikjkard tu kaka
edildi, 8-0 Liverpool fatihi ertuğrul , adam gibi adam.


3-) Yabancı düşmanlığı

Her tarafta her dakika pompalanıyor bu yabancı düşmanlığı .
Yabancı -Yerli ayırımı yoktur, iyi -kötü futbolcu vardır.
Bursada farkı yaratan kafasıyla oynayan 1 tek adam var.
Ergiç.. Hangi Ergiç? Marksist, okuyan, düşünen entellektüel Ergiç..

Bak ne diyor Bursalı futbolcu Turgay:
''İyi bir yolda olduklarını ve maçtan maça daha iyi bir konuma geldiklerini belirten başarılı forvet oyuncusu Turgay Bahadır, "Rakibin ikinci yarıdaki akıllı oyunu karşısında önemli hatalar yaptık ve 3 gol yedik. Belki biz de eksik olan budur. Aklımızı tam anlamıyla kullanamıyoruz belki de. Önümüzdeki iki maçı iyi değerlendirmek ve ilk puanlarımızı almak istiyoruz" diye konuştu. ''

O aklıda yabancı hoca + futbolcu getirir, türk futbolcusuda görerek öğrenir,belki daha iyisini yapar böylece, ama sen içinde minimum taktiksel akıl olan
harala gürele sert kaos futbolunu hakeminle, medyanla, seyircinle, federasyonunla, vs..
empoze edersen Avrupada avucunu yalarsın.

Doğru dürüsüt yabancı(teknik diektör+oyuncu+kondisyoner+scout + ve hatta yönetici..vs..) getirip onlara yararlı olacağı ortam sağlamadan olmaz yurt dışında başarı.
Kimse kimseyi aldatmasın. Bunu iyi kötü becerebilmiş sadece iki Türk adam var TR'de.
Biri Fatih Terim
öbürü Şenol Güneş. (Belki genç milliler ile başarı almış Abdullah Avcı eklenebilir
ama onunda yabancı dili yok. Yabancı futbolcuları verimli kullanacağından şüpheliyim.
Onun IBB gibi güdük takımı bırakıp bir an evvel yurtdışına gitmesi gerekiyor.)
Bunların dışında hala başka Türk antrenör yok.


4-) Aşağılık kompleksi hareketler ve söylemler

Buyurmuş ES : MU nasıl oynaması gerektiğini gösterdi.
Birde çok büyük bir laf etmiş gibi baştacı ediyorlar.
4. maçı oynuyorsun, dünyada değeri 5. olan ligin liderisiniz ne tecrübesi hala?
Genç Semih gibi birşey bu Bursaspor takım olarak.
Biz MU nasıl oynadığını yıllardır biliyoruz, sen ne göstereceksin Bursa olarak onu söyle.

Golü yedikçe sesini arttırmalar , bağırmalar , vs...
Sevin bizi, bak biz ne kadar aşağılık kompleksine sahibiz ey dünya görün bizi.

Ek olarak Uğur Melekeden destekleyici güzel bir hakem yazısı:

''MeHaKe (Milli hakem kriterleri)

04 Kasım 2010

Cüneyt Çakır, Devler Ligi’nde Chelsea-Spartak maçını yöneterek bizi gururlandırdı. Çakır, kulüp futbolunun zirve organizasyonunda maç yöneten yalnızca üçüncü hakemimiz... Üstelik sadece 34 yaşında ve onu (bir talihsizlik olur da Euro 2012’de göremezsek bile) 2014 Dünya Kupası’nda düdük çalarken seyredeceğimize eminiz.
Bu gece de Bülent Yıldırım’ın Sevilla-Karpaty müsabakasında görev yapacağını göz önüne alırsak, Türk futbolunun kulüp, antrenör ve futbolculardan sonra hakemlik alanında da elit düzeyde layıkıyla temsil edildiğini söyleyebiliriz. (Halen kulüpler düzeyinde Avrupa 10’uncusu, ulusal takım düzeyinde kıta 18’incisi iken, hakemler düzeyinde 21’inciyiz)
Yalnız iki haftadır Süper Lig’de izlediğimiz bazı kareler, hakemliğimizin global yükselişini engelleyebilir nitelikteydi. Hakemlerimizin kural kitabına yüzde yüz hâkim olduğuna eminiz, UEFA videolarını/uluslararası müsabakaları kaçırmadan izliyorlar, ama hâlâ Türkiye’ye özgü bazı kriterleri aşamıyoruz: “Milli Hakem Kriterleri”ni!

İlk dakikalarda kart çıkarma!
Avrupa’nın hiçbir üst düzey liginde olmayan, sanırım yalnızca bizde makbul sayılan enteresan bir kriter... Belki de bir mit: “Maçın hemen başında kart çıkarma! Tansiyonu yükseltme! Oyunun sertlik düzeyini belli bir seviyede tutmaya çalış!”
Halbuki FIFA kural kitabının söylediği açık: Bir hareket 90’ıncı dakikada sarı kartlıksa, 2’nci dakikada da kartlıktır. Futbolda 30’uncu saniyede de 90+4’te gol olması ne kadar doğalsa; kart çıkarılması da o kadar doğal... Önceki hafta Konya F.Bahçe’ye, bu hafta Sivas Beşiktaş’a karşı oyuna (maalesef) sistematik sertlikle başlıyorlar, her iki ekip de ilk yarım saati kartsız geçiyorlar!

1-2-3 ve sarı kart!
Süper Lig’de popüler olan bir başka uygulama da hakemlerin bir oyuncunun ilk iki faulüne göz yumup, üçüncüde elleriyle 1-2-3 sayarak sarı kartını kullanmaları... Bu jesti zaman zaman Avrupa liglerinde de görüyoruz ve orijinal meali şu: “İlk yaptığın faul kartlık değildi. İkincisi de küçük fauldü, karta gerek duymadım. Ama bu üçüncü küçük faulünle toplamda bir sarı kartı hak ettin!”
Hasan Şaş’ın uyarısıyla fark ettim, Türkiye’de bazı maçlarda bu jest hiç yerinde olmayan biçimde kullanılıyor: Bir oyuncu bir faul yapıyor (zaten o kartlık bir hareket)... Sonra bir faul daha yapıyor (Bu da kartlık!)... Aynı oyuncunun kartlık üçüncü faulünde hakem nihayet geliyor, eliyle üçe kadar sayıp bir sarı kartı çıkarıyor! (Bakınız, Mehmet Yıldız’ın Ersan’a yaptığı sert faulün hakem tarafından sayılarak geçilmesi) .
Hele bu ilk iki faul ilk 10-15 dakika içinde yapıldıysa uyarıyla kurtarılma ihtimali çok yüksek...

Boynunu bük, özür ve af dile!
Süper Lig’deki artan sertliğe mukabil artması gereken kart sayısını engelleyen bir başka enteresan tutum da “babacan hakem tavrı”... Ali Aydın, Serdar Tatlı ekolüyle büyüyen bir neslin garip kural yorumu... Hemen hemen bütün gücünü “otoriter tavır” dan alan hakemin rakip futbolcu bu otoriteyi gördüğünde/tanıdığında/kabullendiğinde yumuşaması... Kural kitabına göre kesin sarı kartla cezalandırılması gereken bir pozisyonda, faulü yapan oyuncu hemen doğrulur, başını önüne eğer, hakemden mahcup şekilde özür dilerse durumu kartsız atlatabilmesi... (Bakınız, G.Saray-Antalya maçının altıncı dakikasında Barış’ın ayaklarını yerden kesen Veysel’in hızla boynunu büküp af dileyerek karttan kurtulması...)

Erken ofsayt bayrakları
Diğer üç yaygın hataya göre çok daha masum bir problem bu... Yardımcı hakemlerin ofsaytı bir çift gözle doğru teşhis etmesinin zorluğunu daha önce çokça dile getirmiştik. Aynı saniye içinde (en azından) topu atan oyuncuyu, topu, son savunma adamını ve topu alan futbolcuyu; yani 4 (bazen 5-6) ayrı unsuru 2 zavallı gözün takip etmesi bir mucize. O yüzden yanlış ofsayt bayraklarını eleştirirken çok daha insaflı olmak lazım.
Yalnız burada dikkat çekeceğim konu ofsayt bayrağının yanlış kalkması değil, erken kalkması... Mâlumunuz ofsayt kuralı 5-6 yıl önce değişti, artık bir futbolcunun topa hareketlenmesi/durması/kalkmasının pek bir önemi yok, mühim olan topla oynaması... Türkiye’nin bütün kanallarındaki spor spikeri/yorumcusu arkadaşların (bizlerin) bu kurala adaptasyonu sürecinde “ofsayt bayrağı çok geç kalktı” diye bolca hatalı yorumları oldu/oluyor. Oysa FIFA zaten yardımcı hakemlerden özellikle “bayrağın geç kalkmasını” istiyor, çünkü ofsayttaki bir oyuncunun (savunmayı/kaleciyi engellemiyorsa) topun üstünden atlayarak bile bayraksız kurtarma ihtimali var. Bizim yardımcı hakemlerimiz de muhakkak bunu çok iyi biliyorlar, ama galiba kamuoyu baskısıyla bayrakları kaldırmakta çok acele ediyorlar.
Son örneği Bursa-F.Bahçe maçında Sercan-Ali Tandoğan’a kalkan bayrak... Maçın ikinci yarısının ortalarında Insua ara pasını atıyor, sonra kendi topuna koşuyor. Ofsayttaki Sercan ve Ali de topa hareketleniyorlar, ama hiçbirisi topa temas etmeden yardımcı bayrağı çekiyor. Bariz ofsaytta olduğunu bile bile Sercan topa çok yakın mesafeye hareketlenerek (dokunduğunu düşündürerek) hakemleri yanıltıyor. Ama maalesef yardımcı hakem de bayrağı çok ama çok erken çekiyor!

Son söz
Bu yazının kaleme alınma sebebi, hakemlerin münferit hatalarını gözlerine sokmak değil, sıkça tekrarlayan benzer hataları teşhis (ve mümkünse tedavi) etmek. Bu hataların kökenine inerek ortak nedeni bulmak. Futbolcuların/antrenörlerin onlarca, bizlerin binlerce hata yaptığı bir alanda hakemin küçük yanlışını aramanın adaletsiz ve dahi vicdansız bir tutum olduğunun farkındayım. Ama tekrar eden hataların kökenine inilip önü kesilebilirse, uzun vadede Türk futbolu ve Türk hakemliği kurtulacak; sanırım hepimizin de ortak dileği/hedefi bu...''

Re: Champions League 2010-2011

Posted: Thu Nov 04, 2010 7:52 pm
by Cengiz Akgun
Benim GS ya da FB olsaydi bu sene SL daha iyi sonuclar alirdi onerisine katilmam mumkun degil. FB elemeyi gecemedi. Arkasindan da Avro Ligine giremedi. GS ise Avro ligine cikamadi. Nasil olacakti bunlarin basarisi SL'de. Bugun Sirplarin Partizan takimi bile SL'de sifir puanda. Bursa gibi 0 puanda iki takim daha var yani SL'de. Elbette ilk defa Avrupada bu derece prestiji olan bir kupada Bursa'nin nal toplayacagi ortada. Ama hangi Turk takimi girse bu sonucu alacakti bu sene. Cunku ligde Bursa'dan daha iyi bir konumda degiller. Hangi veriye dayanilarak Bursa yerine su gidebilse idi daha iyi olurdu deniyor anlamis degilim.

Ikincisi Bursa gecen sezon kimsenin yardimi olmadan sampiyon oldu. Oyle kafa goz yaran bacak kiran mimli oyunculari da yok. Tek hatalari ayni GS gibi ucuza yabanci aliriz ve biz bunu daha iyi yapariz akli ile ceri copu takima almalai. Bunlarin hicbiri Avrupa maclarina daha cikmis degiller. 4-5 adama bosu bosuna para veriyorlar. Ilk acemilikleri oldu diye bakiyorum. Eger bunu GS gibi tekrarlarsa o zaman konusuruz.

Bursa'nin sampiyonlugu bu isin sadece para ile olmadigini gostermesi bakimindan onemlidir. Bugun Turkiye'ye yabanci coplugune cevirenler Anadolu takimlari degildi. Ama onlar da isin kolayina kacmaya basladilar. Turk futbolu ileri gitme soyle dursun hizla gerilemekte. 2012 Avro Kupasina bile katilacagimiz supheli. Bunun sorumlusu asla Bursa degil. Cunku adamlarin oyunculari begenilip milli takima bile cagrilmiyor daha.

Re: Champions League 2010-2011

Posted: Thu Nov 04, 2010 8:20 pm
by Mehmet Marsan
Cengiz Akgun wrote:Benim GS ya da FB olsaydi bu sene SL daha iyi sonuclar alirdi onerisine katilmam mumkun degil. FB elemeyi gecemedi. Arkasindan da Avro Ligine giremedi. GS ise Avro ligine cikamadi. Nasil olacakti bunlarin basarisi SL'de. Bugun Sirplarin Partizan takimi bile SL'de sifir puanda. Bursa gibi 0 puanda iki takim daha var yani SL'de. Elbette ilk defa Avrupada bu derece prestiji olan bir kupada Bursa'nin nal toplayacagi ortada. Ama hangi Turk takimi girse bu sonucu alacakti bu sene. Cunku ligde Bursa'dan daha iyi bir konumda degiller. Hangi veriye dayanilarak Bursa yerine su gidebilse idi daha iyi olurdu deniyor anlamis degilim.

Ikincisi Bursa gecen sezon kimsenin yardimi olmadan sampiyon oldu. Oyle kafa goz yaran bacak kiran mimli oyunculari da yok. Tek hatalari ayni GS gibi ucuza yabanci aliriz ve biz bunu daha iyi yapariz akli ile ceri copu takima almalari. Bunlarin hicbiri Avrupa maclarina daha cikmis degiller. 4-5 adama bosu bosuna para veriyorlar. Ilk acemilikleri oldu diye bakiyorum. Eger bunu GS gibi tekrarlarsa o zaman konusuruz.

Bursa'nin sampiyonlugu bu isin sadece para ile olmadigini gostermesi bakimindan onemlidir. Bugun Turkiye'ye yabanci coplugune cevirenler Anadolu takimlari degildi. Ama onlar da isin kolayina kacmaya basladilar. Turk futbolu ileri gitme soyle dursun hizla gerilemekte. 2012 Avro Kupasina bile katilacagimiz supheli. Bunun sorumlusu asla Bursa degil. Cunku adamlarin oyunculari begenilip milli takima bile cagrilmiyor daha.
Internet uzerinden Cengiz'in yazilarini okuyali 15 seneyi gecti. Ilk defa yazdiklarina harfiyen katiliyorum. Bu bir millatdir.

Re: Champions League 2010-2011

Posted: Fri Nov 05, 2010 2:02 am
by Mehmet Berkmen
Cogu zaman fikirlerimi paylasicak vaktim olmuyor. Ama bazi yazilar dusuncelerimi guzelce yansitiyor ve sanki kendi fikirlerimis gibi benimsiyorum. Cem Dizdar gecen gun bu konuda cok guzel bir yazi yazdi. Burada paylasmak istedim cunku yazilan fikirlerin coguna katiliyorum. Medyadan kaynak verip bir forum kurali kiriyorsam bilerek degil, uyarin hemen silerim.


kaynak

O dediğiniz “karşı-devrim” olmasın!

29 Ekim 2010

MİLLİYET Spor “3 büyüklerin devri bitiyor mu?” dosyası açınca otomatik olarak ‘Anadolu ihtilali’ ruh çağırma seanslarına geçildi. ‘Ali Sami Alkış ruhu’ diye de adlandırabilecek bu iyi niyet temennilerinin ana kavramları da malum, ‘değişim’, ‘dönüşüm’. Ha unutmadan bir de Mehmet Özdilek’in atlamadığı ‘vizyon’ var!
Öyle ya ülke kaç yıldır ‘değişim’ denen büyülü kavramla yatıp, onunla kalkıyor. Dün artık Anadolu’nun ‘zihinsel devrim’in’den söz ediliyordu Vatan gazetesinde. Abdullah Avcı, “Yeni nesil antrenörler devrim yaptı. Aradaki fark kapanıyor. 5-0, 6-0, 7-0 gibi skorlar rafa kalkıyor” diyordu.
Şimdi mesele böyle de okunabilir elbette, ama ‘genç hoca’lar devriminden söz ederken, yine her zaman yaptığımız gibi ‘içeri’ bakmaktan öte bir şey yapmıyoruz.


Bu haberin olduğu sayfanın karşısındaki sayfada Fenerbahçeli Niang’ın isyanı vardı. Özel olarak Galatasaray derbisinde başına gelenleri, genel olarak Türkiye’deki futbolu eleştirirken, “Saha içinde o kadar şiddetli darbelere ve tekmelere maruz kalıyoruz ki” diyordu. Ve önemli bir şeyin altını çiziyordu; “Özellikle defansların oyun kuralları dışında gerçekleştirdikleri sertlikler var ve buna müsamaha ediliyor. Çok ilginç.” Ve Niang röportajı hayli acıklı biçimde bitiriyordu; “Profesyoneliz, elbette buna da uyum sağlayacağız!”
Yani diyor ki “tekmeden kaçmayı bir şekilde öğreneceğiz.”
Bizim ligin geneline müdafaaya kapalı, rakibi sertlikle yıldırmaya gayret eden, “oynatma, oynama“ anlayışının hâkim olduğunu söylemek sanırım abartılı kaçmaz.
O nedenle ligin dengesi ‘yukarıdakilerin’ aşağı inmesiyle değişiyor. Yoksa ‘aşağıdakiler’ yeni ve yaratıcı bir anlayışla yukarı çıkıyor değiller.
Öyle olsaydı ‘cumhur’ Anadolu’da statlara akıyor olurdu. Ama rakamlar ‘cumhur‘u hep evde, kahvede gösteriyor!
Düşünün, ligin şampiyonu, Şampiyonlar Ligi maçlarında rakip kaleye bile gidememiş... UEFA’daki tek temsilcisi ilk ciddi rakibi karşısında ne yapacağını şaşırmış halde oynuyor. Şimdi böylesi bir ülkede futbolda ‘devrim’den söz etmek fazlasıyla iyimserlik olmaz mı?
Geldiğimiz noktada bir ‘Anadolu devrimi’nden söz edeceksek buna sanırım ancak ‘karşı-devrim’ diyebiliriz.

Mahalle baskısının zaferi
Artık alışın, lig maçlarında kameralar sık sık Guus Hiddink ve Oğuz Çetin’i gösterecek. Anlayacağınız ‘mahalle baskısı’ bir kez daha kazandı. “Maç seyretmiyor” diye diye Hiddink’i de bir ‘futbol sevdalısı’na çevirmeyi başardı bu ülke. Şimdi sıra, “Onu alma, bunu al” da... Bu da başarıldı mı, geriye sadece arkasından teneke çalarak kovalamak kalıyor ki, o da uzak ihtimal değil...
“Hiddink’ten ne öğrenebiliriz“in kaybettiği, “Geldiğin yeri tanı, bize benze, ona göre davran”ın kazandığı bir ülkede futbolda ‘Anadolu ihtilali’ konuşuyoruz.
Kayseri-Beşiktaş maçını tribünden izleyen Hiddink içinden “Ben burada ne yapıyorum?” diye geçirmiştir eminim. Kimi beğenecek ve görmediği neyi görecekti ki o maçta? Ya da biz ne gördük ki, hoca onu gidip yerinde görecekti? Elbette, para kazanmak için burada ve duyar gibi oluyorum “O zaman gitsin” diyenleri... Bütün mesele de burada ya... ‘İçe kapanık’ toplum dışarıdan bir şey öğrenmemekte ayak direttikçe her alanda demagoji kazanıyor ve yel değirmenleri hep ‘üfürük’le un öğütmeye çalışıyor.

Hoca, yöneticinin ‘oksijen çadırı’dır
Beşiktaş’ın temel sorununu Quaresma’nın yokluğu ile ‘Beşiktaş’ın çocuğu Nihat Kahveci’nin formsuzluğuna bağlamak sorunu anlamamaktır.
Bu ligde sert ve kapalı oynanıyor. Bu kilidi tek anahtarla açmaya çalışırsanız hüsrana uğramanız kaçınılmazdır. Schuster istediği kadar ‘iyi futbol’da diretsin. Coğrafya ‘iyi futbol’a izin vermiyor ki!
Öte yandan onca para saçıp ‘havaalanı karşılaması transferleri’ yapan takımın hâlâ en çalışkan oyuncusu yeteneği sınırlı, azmi yüksek İbrahim Üzülmez ise orada başka problemler de aramak gerek. Daha önce bir kere daha yazmıştım “Schuster de nereye geldiğini anlayacak” diye... Korkum o ki, zaman onun için hızla daralıyor. Çünkü bu bir Türkiye futbol yöneticiliği klasiğidir; “Hocayı gönder ömrünü uzat“. Dünyanın en namlı hocalarının Türkiye’de yöneticilerin ‘oksijen çadırı’ olduklarını bilmeyen mi kaldı!

Cem Dizdar