Yolculuk / Ani /Konu dışı

Spor, kultur, muzik, sanat gibi konulara odaklanmis forum.

Moderator: Staff

Ufuk Sezekkaplan
Posts: 1333
Joined: Tue Feb 22, 2005 11:33 am

Post by Ufuk Sezekkaplan »

Mehmet Gurdal Cetin wrote:Aklima bu tarz hoca efendilere duasini almak icin gonderilen , giden genc kizlar kadinlar geldi, bu guruhla ayni inanci tasidigima tiksindim.

Bu serefsizler yuzunden gercek iman sahibi, eli yuzu duzgun muslumanlar tohmet altinda kaliyor, ona uzuluyorum.
Mehmet'cim, birincisi, bu çağda kızlarını hocaya, göbeğine dua üflesin diye teslim edenin kafasına sıçarak işe başlayalım. Herhalde koskoca kutsal kitap, bu adamların göbeğe okuması için şifreler içersin diye indirilmedi.

İkincisi, son cümlen. Belki de "müslümanlık budur" diyecek cesareti göstermek lazım. Peygamber 9 yaşındaki bir kız çocuğu ile evleniyorsa ve birden fazla evlilik bu inanç sisteminde, peygamber yaşamı üzerinden de meşruiyet buluyorsa, neyi eleştiriyoruz. Bence bu herif iyi bir müslüman, şeriatı uyguluyor. Bak karısı da (herifi cezaevi kapısından araba ile karşılarken) pek memnundu, çünkü İslamiyet buna izin veren böyle bir hukuk sistemi. Eğmeye bükmeye gerek yok.

Mehmet Gurdal Cetin
Posts: 4210
Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
Location: Bursa-TR
Contact:

Post by Mehmet Gurdal Cetin »

Valla Ufukcum,

Allah kimsenin basina vermesin ama, benim cocuguma boyle bir sey yapilmaya kalkisilsin, din kitap dinlemem her ne kitaba inaniyorsa onunla vura vura (buraya baska sey yazacam simdi dinden ve ahlaktan cikmis olacam o yuzden yazmiyorum) gebertirim.

Essoglusu bir de "piskin piskin yaptiysam yaptim kime ne" modunda cevaplar vermiyor mu?

Yarginin bagimsizligi artik lafta kaldi, su serefsizi minimum 50 sene iceri sokacak bir savci hakim cikmiyorsa bize de yuuuuh yani..Ben bu tecavuz ve taciz konularinda ceza kanunumuzun cok hafif kaldigini dusunuyorum.Son donemde bazi calismalar var ama nafile.Adam gozumuze soka soka disari cikiyor.

Vakit mis neyin vakti ?
TRUST GALATASARAY
MGC

Murat Biricik
Posts: 1755
Joined: Tue Oct 22, 2002 10:32 pm
Location: Yesilyurt - Ist

Post by Murat Biricik »

NY ve civarinda yasayanlara gidilecek bir mekan daha.
http://www.dromnyc.com

Tahnim ediyorum ortaklarindan biri Turk. Cok farkli muzik turlerini canli dinleyebilme imkani var. Dun aksam NY ta yasayan bir arkadasim yeni bir albumun tanitim gecesine katilmis, cok eglendik diye mesaj atti. Forumdan NY ve civarinda yasayanlar bu mekana ugrarlarsa kisa bir bilgi gecsinler lutfen.
"Adnan Sezgin'in attığı her imzanın altına ben imzamı atarım. Bu mesleği en iyi bilen adam." ADNAN POLAT

"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."

Kenan Atak
Posts: 1734
Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm

Post by Kenan Atak »

Derbent arkadasimizin köy enstituleri ile ilgili yazdiklarini Ufugun son mesajinin ikinci paragrafi ile birlestirince bu ulkede yasanan kabus gibi olgularin buyuk capta aciklamasi ortaya cikiyor: akil ve dusunceler yerine inanclarin hakim oldugu toplum. Maalesef bizi batidan ayiran en onemli unsur. Inanclar bu kadar hakim oldukca daha nice töre cinayeti yasariz nice trafik kazalari olur. Dun abartili bicimde yapmacik bicimde kutlanan Cumhuriyetin belki de butun amaci dusunen sorgulayan insanlarin oldugu bir ulke idi, oysa bu amactan tamamen ama tamamen sapildi. Böyle olunca da tartismalar sig kaldi, satafatli abartili kutlamalarla guc iliskilerinde varligini bulan, kaderci, kul zihniyetindeki insanlarin hakim oldugu bir yerde yasaniyor böyle bir ortamda bir Uzmez gider bin tanesi gelir. Bazi arkadaslar mesaj atiyor izindeyiz falan diye resimler gönderiyor oysa bu son derece yapmacik ve icerigi anlamamak demek, zaten köle gibi birisinin izinde olmak da dogru degil, önemli olan kurulustaki temel amaci anlamak: dusunen sorgulayan insanlarin yasadigi bir toplum. Izindeyiz denince, bu dahi derecesinde zeki kisiye de buyuk haksizlik ediliyor. Böyle sorgulayan ve aklini inanclarinin ötesinde tutan bir toplum olusmadikca yapilan hic bir ama hic bir tartismanin cikisi olmuyor. Zaten bir sorunun sorulari da yanlis soruluyor veya hic sorulmuyor, tartismalar kisisel kanaat ve temenniler duzeyinde kaliyor yöntem hatalari yapiliyor. Su anda yasanan da bu, hemen her konuda ayni yerde sayiliyor ama her konuda. Bakin trafik kazalarini 30-40 senedir nereye varildi? Ya diger tartisilan sorulara? Hep ayni yerdeyiz bir gram yol alinmadi. Inanclarin kaderciligin bu kadar kafayi hantallastirdigi yerde dugumleniyor hersey. Maalesef her gecen gun köle/suru haline gelmis kaderci ve inanclarini herseyin ustunde tutan insanlarin yasadigi bir toplum haline geliyor bizim toplum. Böyle bir yer kabus haline döner gun gectikce yasam da cekilmez olur. Bu haberler de bizi sasirtmaz.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations

Kenan Atak
Posts: 1734
Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm

Post by Kenan Atak »

Bu arada senelerce insanlar Ataturk su takimli bu takimli tartismasi yaptilar sanki cok önemliymis gibi. Ozellikle fenerliler bu olayi cok buyuttu. Oysa bizim GS lisesini ziyaret ettiginde ilgili soruya su cevabi vermis "Çocuklar siz Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı, Fenerbahçe'yi veya diğer takımları tutunuz. Sporu seviniz. Oynayınız. Ama ben ve benim gibi toplum önünde olan insanlar asla takım tutmamalı veya tutarsa onu hep içinde saklamalıdır". Ustelik futbolu hic sevmezmis, en hoslandigi dallar sirasi ile gures, binicilik, kurek yuzme ve aticilikmis. Bunlari da notlara gecelim. Dedigim gibi kimin neyi tuttugu önemli de degil ama ne cocukca ne aptalca tartismalar yasaniyor.

Gecen hafta spor programlarina baktim Istanbul'da iken. Pazartesi nerdeyse butun kanallar futbol konusuyor, adamlar turkce konusmaktan acizler analizler yapiyorlar ulkede sanki konu yokmus gibi butun hakem kararlari tek kas yukarda obur kas asagida, komplo teorileri ile birlestirip analiz ediliyor, milyonlarca insan da oturmus bunlari seyrediyor. Ne kadar komik. Hakem kararlarini bu kadar tartisan bir yer daha varmidir?
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations

Ufuk Sezekkaplan
Posts: 1333
Joined: Tue Feb 22, 2005 11:33 am

Post by Ufuk Sezekkaplan »

Kerem, bir tarihte Aziz Nesin yazmıştı, "izindeyiz" derken "izinliyiz" manasında söylüyor bizim ilericiler :D .

Bu tür tartışmalarda genellikle sistemin ve dogmaların üzerine eleştiri yapmaktan yok, aslında bir hukuk sistemi olan İslamiyet'i meşrulaştırma çabası oluyor gizlice.

Yani şöyle bir söylem var: İslamiyet aslında ilerici bir din ama bakın Müslüm Gündüz, Hüseyin Üzmez vs. gibi adamlar aslında bu ilerici, ideal dini saptırıyorlar. Oysa, İslamiyet çok açık bir dünyevi din. İki, dogmatik; yani kuralları esnemeye, revize edilmeye uygun degil. Tümü amir (emredici) hükümler barındıran, bir dar hukuk sistematiği.

Hıristiyanlıktan 2 temel farkı olduğu bize öğretilmişti, ilki İslamiyet sadece öbür dünyayı değil, bu dünyayı da düzenler. Mesela miras kavramını, 2 kadının 1 erkek düzeyinde şahitlik yapabileceğini, yemek yeme usulünü, servetin nasıl paylaştırılacağını, ticaret usullerini vs. Buna karşılık İslamiyette ruhban sınıfı yoktur, örneğin engizisyon veya afaroz gibi bir müessese burada oluşmamıştır. Bunun, diğer semavi dinlere kıyasla bir koruyucu, affedici, barındırıcı yönü olduğu kesin. Yani seni kimse dinden atamıyor. Bu kesin de dinin dinamikleri tartışmaya kapalı.

Benim de bu forumda açmaya niyetim yok ama dinin türk toplumu üzerdeki belirleyiciliği üzerine yazılmış hiçbir çalışma okumadım, herkes bu konudan kaçıyor.

Şu da var, genel Türk insanı yapısı aslında İslamiyete çok da açık değil. Padişahlara bak, mesela Fatih Sultan Mehmet'e; 1450'lerde resmini yaptıran bir adam. Anneden falan hiçbir dini eğitim almadığı kesin. Son dönem padişahlarının da hiçbiri 5 vakit namazında değil, Cuma namazlarını halka ilişkiler için kullanıyorlar. Bizim halkın da genel ikiyüzlülük çerçevesinde bir bakışı vardır İslamiyete. Herkes Allah'tan dua ile para veya menfaat ister. Yetmez, ölmüş adamların orada olup olmadığı belli olmayanların mezarlarına, koca bulmak için çaput bağlarlar.

Cuma namazına esnafın çoğu, Allah'la başbaşa kalmak için gitmez mesela, çoğunun göt cebinden namaz sırasında cep telefonu çalar (ulen, şimdi namazdayım, sonra ara beni, Hamit'e de söyle, bakliyatları akşam nakliyesine yetiştirsin... :) )

Aman girmeyelim Kerem'cim bu konulara, Hasan Tezcan'ın fırçasını ensemde hissediyorum, hem de haklı valla...

Salih Bora
Posts: 785
Joined: Thu Jun 14, 2007 10:47 pm

Post by Salih Bora »

Obama'nın, Müslümanların beklediği mehdi olduğu iddia edilmiş. İranlılar söylüyor bunu.
Halife Ali'nin böyle bir kehaneti varmış.
Ali boş zamanlarında müneccimlik mi yapardı bilmem. İranlılar, kehaneti Peygamber'in ağzından dile getirse belki bir esprisi olacak ama olayın kahramanı Ali olunca, "ona da mı vahiy geliyordu" diye gırgır bir soru sorulabilir.
Ben Müslümanların mehdi beklediğini bile yeni öğrendim.
Ramazan oldu mu ilahiyat fakülteleri boşalır. Doçentler, asistanlar bile bir televizyona kapağı atarlar. Sonra da halkı din konusunda aydınlatmak ayağına hurafe saçıcılığı yaparlar.
Bunlardan birisi diyordu ki (Star'da ukalalık yapan, ekolu mikrofonla konuşan), Kıyamet gününde İsa yeryüzüne inecek, ama İslam düşüncesine göre İsa Müslüman ya, Haç'ı kıracak, Domuz'u öldürecek, Müslümanların başına geçerek Yecüc-Mecüc'e karşı savaşacak.
Yüzüklerin Efendisi gibi sahneler... TRT filmini çeksin.
Belki dizi transfer ettikleri İranlılar çeker.
Neyse... Demişler ki, daha doğrusu bunlara göre Ali demiş ki, uzun boylu ve siyah bir adam Batı ordularını ele geçirecek... Dünyanın en büyük ordusunu komuta edecek... Üçüncü İmam olan Hüseyin'den izler taşıyacak.
Hay bin kunduz... Halkla ilişkiler dehası Obama, isimden kendini belli ediyor da hani.
Bence bu spekülasyonu İranlılardan çok, Cumhuriyetçiler çıkarmış olabilir. Postun pahalı olduğunu anlayınca adamın "zaaflarına" oynamaya başladılar. Kimi diyor ki "sosyalist", kimi diyor ki "Müslüman". Bu kadar şamataya ne gerek var ki... Sistem tahterevalli gibi, sekiz yıl onlara, sekiz yıl berikilere işliyor. Sanki Amerika'nın Devlet Politikası çok mu fark edecek Obama gelse yani?
AYRILMAZ İKİLİ

Derbent Cengizler
Posts: 27
Joined: Thu Oct 09, 2008 12:54 am
Location: San Diego

Post by Derbent Cengizler »

Gerci Ozan arkadasimiz nedenlerini yazmis enstitulerin kapanmasi konusunda ama asagiya koy enstituleri hakkinda guzel bir yazi asiyorum. Bilmeyen arkadaslarimiz olabilir olasiligiyla.Biraz uzun ama.. Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri

İbrahim Ortaş
iortas@cu.edu.tr
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi

Son yıllarda 17 Nisan'da Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümünün kutlanması sevindirici. Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu. Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı; diğer taraftan dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı. Bu model şimdi bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca AB’nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir.

Köy Enstitüleri Ne Zaman Kuruldu?

Cumhuriyeti kuran çağdaş aydın kadrolar eğitimin öncelikle köylerden başlaması gerektiğini belirleyerek, eğitimi köylere indirgemeyi benimsemişlerdir. En büyük eserleri ise Köy Enstitüleri’nin kuruluşu idi. Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki halen önemi yeterince anlaşılamadı. Köy Enstitüleri’nin başlıca amacı kırsal alanı kalkındırmak, köylüyü eğitmek ve eğitmenlerle köylüyü üretici duruma getirmekti. Çünkü Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemizde okuryazar oranı neredeyse yok denecek kadar düşüktür. Özellikle kadınlarda ve köylerde durum daha da kötüdür. Bu tablo karşısında Atatürk ve arkadaşları yeni rejimin ruhunu ve düşüncesini köye de ulaştıracak bir eğitsel devrim hareketini başlatırlar. Gerçek anlamda devrimci bir hareket olan Köy Enstitüleri hareketi yalnızca köyün maddi kalkınmasını değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak köy insanını bilinçlendirmeyi, onu hiçbir kuvvetin istismar edemeyeceği modern bir kırsal yaşam biçimine kavuşturmayı amaçlar. 17 Nisan 1940'da "Köy Enstitüleri" kurulmaya başlanır.

Amaç Neydi?

Köy Enstitüleri’nde yaşam, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin anlatımı ile tam "birliktelik, katılım, yetki" ve "sorumluluk" eksenlerine oturtulmuştur. Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınır. Okul yöneticileri ile öğrenciler her konuyu tartışabilirler. Enstitüleri’nin kuruluşunda Atatürk politikası uygulanır, tarıma elverişli arazilerin seçilmesine özellikle özen gösterilir. Eğitim anlayışı açısından Köy Enstitüleri’yle diğer okullar arasında çok önemli nitelik farkı bulunmaktadır. Köy Enstitüleri’ne eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitüleri’ndeki anlayış o dönemde "Eğitim, Üretim içindedir" şiarıdır. Hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmek ve hayata birlikte bakmaktır.

Cumhuriyeti kuran genç kadro, büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyordu. Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi. Yine genç cumhuriyet kadrosu, demokrasiyi altın tepside sunmuştu ve yaşaması için altının doldurulması gerektiğinin farkındaydı. Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar. Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar. Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti. Özellikle Türkiye gibi halen köy kökenli ve tarıma dayalı yapılarda modelin önemi çok sonradan daha iyi anlaşılmıştır. Çünkü köy çocukları bu modelde hem eğitiliyor hem de geleceklerini hazırlıyorlardı. Küçücük çocuk köyünden geldiği gibi üretimin içerisine giriyor, kendi okulunu kendisi yapıyor, koyun güdüyor, müzik yapıyor, klasik eserler okuyor. Kendisine koyun gütmesi söylenen çocuk artık sorumluluk almış olmakta ve kendi sorumluluğunu ve bilincini oluşturmak zorunda. İsmet İnönü Hasanoğlan’da yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtir. Duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştiriyordu. Bilindiği gibi bu şekilde yetişen çocuklar kendilerine güveni olan, mutlu ve üretken insanlardır. Ancak bugün özgüveni eksik, çok sayıda insanın mutlu olmadığı ve kimseye güvenmediği bilinmektedir. Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez. Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz (Erdal Ataberk). İşte Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin modernizasyonunu hedefliyorlardı. Bu, onların ülkenin geleceğine ilişkin temel felsefeleri idi.

Çağın En İleri Eğitim Modelidir

Köy Enstitüleri eğitim modeli, bireyler eolayların farkına varabilme yetisi kazandırıyordu. Kendi bilincine varan, ülkesinin ve dünyanın değerlerinin farkına varır. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır. Ancak ülkemizi bu duruma getiren soğuk savaş mantığı sahipleri, ülkemizin geleceğe yönelik yetişmiş insan yetiştirme projesini erken fark ettiler ve engelleyebildiler.

Köy Enstitüleri aslında ülkemizin içinde tam algılanmadan, dünyada yankı bulmuştu. Şakir Ezacıbaşı NTV'de yanlanan Kültür ve Kimlik programında 1950'li yıllarda Londra'da toplanan Asyalı öğrenciler konseyi toplantısında konuşan UNESCO başkanının Türkiye'nin, yani Tonguç Hocanın Köy Enstitüleri’nin önemini vurgulayan bir konuşma yaptığını belirtiyor. Toplantıda UNESCO başkanı Birleşmiş Milletler’de Köy Enstitüleri ile ilgili birçok belgenin ve dokümanın olduğunu ve örnek gösterildiğini vurgular. Tabii bu büyük projenin çıktıları olan eğitmenler gittikleri köylerde hemen işe sarılır, köylüleri eğitmeye başlar. Ülkenin her tarafına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirler. Kısa sürede bu eğitmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyet artar. Köylerde tiyatro bile kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılır. Bugün ülkemizin köy kökenli okumuş kişilerinin genelde bu tür eğitmenlerin bulunduğu ortamdan geldiğini göreceksiniz. Bu konuda araştırma yapmış bir okurumdan aldığım bir e-posta iletisinde, Köy Enstitüleri açıldığında zamanın Amerikan hükümetinin hazırladığı istihbarat raporunda "Dikkatli olun Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor" denilmektedir. Ancak Köy Enstitüleri’nin kapanması ülkemizin bağımsızlık politikasının kırılma noktası ve miladı olarak görülebilir. Bu tarihten sonra eğitimin dokusu ve felsefesi değişmiş, köylere kültürel ağırlıklı eğitim, yerini ezberci eğitime bırakmıştır. Cumhuriyetin temel hedefi olan köylüyü aydın çiftçi durumuna getirmek yerine sahipsiz, kendi sorunlarını devlete iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmış, çaresiz durumda görmek hepimizi rahatsız etmektedir.

14 Nisan 2005 Perşembe günü Prof. Dr. Emre Kongar'ın Çukurova Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kolu’nun davetlisi olarak 3 saati aşkın süren mükemmel konferansını dinleyince olayın ne denli önemli olduğunu anladım. Sayın Kongar'ın konferansında insanlık tarihinin geçirdiği tarım, sanayi ve bilişim devrimlerinin yanında dünyadaki gelişmelere ve soğuk savaşın ülkemiz üzerindeki etkilerini dinleyince bir kez daha Köy Enstitüleri’nin niçin kapatıldığını daha iyi anladım.

Batı Bu Modelden Neden Korktu?

1940'lı yıllarda üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem Hasan Ali Yücel’in Köy Enstitüleri’nin kurulduğu döneme denk gelmektedir ki; bu dönemde UNESCO tarafından dünyaya Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmektedir. Türk eğitim tarihine bakıldığında Cumhuriyetin eğitim projesinin bu dönemde şahlandığı, ancak çok kısa sürede önünün kesildiği görülmektedir. Bu dönemden sonra soğuk savaş anlayışı ile ülkemizin önüne konulan süreç sonucu insanlarımız birbirine düşürüldü, toplumun en dinamik kesimi olan üniversite gençliği ağırlıklı olarak olaylara da taraf oldukları için üç kez ülkede darbe yapıldı ve her seferinde üniversiteler sorunların merkezi olarak gösterildiği için üniversiteler zaptü-rapt altına alınmaya çalışıldı.

Köy Enstitüleri’nin temel espirisi, bu eğitim modeli kişinin kendi farkına varılabilirliğini kazandırmasıydı. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu. Maalesef ülkemiz o gün bu kazanımı koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci, batının baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı. Bugün bizler Köy Enstitüleri’ni okuyunca hayıflanıyoruz, ancak yakalanan fırsatların değerlendirilmemesi kaçan trene benziyor. Toplum olarak o dönemde neye sahip olduğumuzun farkında değildik. Bugün de farkında olduğumuz inancında değilim.

Köy Enstitüleri’nin Kapatılmasının Bugüne Yansıması Nedir?

O dönemde ülkemizin karşı karşıya olduğu zorlu koşullar ve dış dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu olarak Köy Enstitüleri, soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin raflarına kaldırıldı. Bunu takip eden süreçte ülkenin aydınlık geleceğinin eğitim projesi önce yatılı öğretmen okullarına, sonra yatılı okula, sonra da normal lise eğitimine zamana yayılarak bertaraf edildi. Ülkenin dinamik gençlik sağ sol ayrımı yapmadan anarşinin içine sürüklendi ve üç kez yapılan darbelerle gençlik pasif hale getirildi.
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olması gereken entelektüel kesim devletten yavaş yavaş dışlandı. Bu dönemden sonra da ülkemiz eğitimi kalite yönünden gerilemiş, ülkemiz sürekli borçlu bir duruma gelmiş, kırsaldan kentlere plansız göçler başlamış, devasa kentler etrafında kontrol edilemez büyüklükte varoşlar ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bugün yönetilemez ve kontrol edilemez bir duruma gelinmiştir. Ülkenin yetişkin insan kaynaklarını yetiştiren üniversitelerinin özerkliği çok bulunarak kısılmış, neredeyse ileri lise düzeyinde eğitim veren kurumlar durumuna sürüklenerek, bugün hepimizin bildiği tablo ile karşı karşıya gelinmiştir.
Sorumlu yok. Hesap verecek de yok.

Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bazı detaylarda yapılacak eleştiriler, böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi, o günden bugüne, bir daha aynı büyüklükte bir "düşünce" ve "planlamaya" rastlayadığımızı, üzülerek ifade etmek durumundayım. Ancak olumlu tarafından bakarsak, o günün zor koşullarında bunlar başarılabildiğine göre, bugün çok daha fazlasını neden başaramayalım, diye kendi kendime soruyorum.

Köy Enstitüleri Projesi’nin günümüz koşullarına uyarlanmış probleme dayalı öğrenme modalarını başta üniversitelerimiz olmak üzere denemeye ne dersiniz!



Bu yazı PiVOLKA'nın basılı sürümüyle aynıdır. Kaynak göstermek için:

Ortaş, İ. (2005). Ülkemizin kaçırdığı en büyük eğitim projesi: Köy enstitüleri PiVOLKA, 4(17), 3-5.



23 Ekim 2003'den itibaren farklı (unique) ziyaretçi sayısı:
© 2003 - 2008, Son Güncelleme: 01-01-2008
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı

Alpay Dedeoglu
Posts: 1923
Joined: Wed Oct 23, 2002 4:14 pm

Post by Alpay Dedeoglu »

Gelismis medeniyetler seviyesine cikma arzusu , Cumhuriyet, devrimler,
laiklik gordukki bizzat Ataturk'un liderligi ve gucu cevresinde toplanmis idealist insanlarin, zorlamasi ve radikal empozesi sonunda , sifira vurmusken olmustur. Sifiri tuketme , kullanim omru bitmis bir imparatorlugun cokusu ile birlikte, gozu doymaz emperyalist guclerin Osmanlinin kanini emmesi sonucunda gerceklesmistir. Bu topraklarda bu isler.(gerek Galatasaray , gerekse Milli takim orneklerinde goruldugu gibi) en umutsuz durumdayken, dibe vurmusken tekrar en yuksege cikarak gerceklesmistir. Turkiye, en dipteyken adrenalin, sopa ve bagirip cagirma ile kendine gelme, akilla degil guduyle kendini akil adamlara kayitsiz sartsiz teslim etmek suretiyle bir uctaki geleneksel lackaliktan diger uctaki genlerde olan cok kati askeri disipline donerek zirveye cikanlarin ulkesidir.

Guneydogu sorunu vede kontrolsuz, gozu donmus, bencil oldugu son krizde artik iyice gorulen global guclere olan bagimlilik (ve artan cari acik) bizi bu dibe goturmekte. Tek dilegim bu dibe vurma surecini/zirveye cikam surecini cocuklarimizin ve daha sonraki kusaklarin mumkun olan asgari darbeyle atlatmaları ve zirveye cikmayi daha az yipranmayla basarmaları. Iste bu zirveye cikista benim ongorum giderek ozunden cikarak Arap kulturu zirvaliklarina ve sakilliklerine teslim olan sozde Islamiyet uygulamalarinin ve olusumlarinin saglam bir tirpan yiyecegi yonunde. Insanlik tarihine genel olarak baktıgımızda bunun dongusel oldugunu ve elbet bir gun gelebilecegini gormekteyiz.
NO ADNANS, NO CRY !!

Mehmet Gurdal Cetin
Posts: 4210
Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
Location: Bursa-TR
Contact:

Post by Mehmet Gurdal Cetin »

BIR BASKA (TURK) BALIK HAFIZASI
- MONTRO delinmemisti degil mi ? Ne oldu Rusya-Gurcistan krizi biteli herhalde 2 ayi gecti..

ABD GEMİLERİ GİR ÇIK YAPIYOR

Tarih: 30-10-2008 12:45

ABD gemileri, Karadeniz'i bir an boş bırakmıyor! Girdi-çıktı yolu ile Çanakkale'den geri döndüler. Geçtiğimiz aylarda Gürcistan'a insani yardım götüren ve Montrö anlaşması sebebi ile 21 günlük süreyi doldurmadan Karadeniz'den geri dönerek Çanakkale Boğazı'ndan çıkan Amerikan Donanmasına ait 6. Filonun bayrak gemisi "USS Mount Whitney", girdi çıktı sureti ile yeniden Karadeniz'e gitmek üzere Çanakkale Boğazı'ndan geçti.

ABD, Eylül ayında da 72 bordo numaralı "MC Faul" isimli Destroyeriyle boğazlara girdi çıktı yaparak Montrö'yü bu şekilde delmişti. Şimdi de 6. Filo'nun Komuta kontrol gemisi "USS Mount Whitney" ile aynı yöntemi uygulayan ABD, 2. kez Montrö anlaşmasını girdi çıktı yöntemi ile aşmış oldu. ABD, "MC Faul" destroyerinin ardından 189 metre boyundaki 18 bin 400 grostonluk ABD donanmasına 6. filosunun Bayrak gemisi "USS Mount Whitney" ile Montrö anlaşmasını delmek üzere sabah 2. kez girdi çıktı yapmak üzere kılavuz kaptan alarak saat 07.00' de Ege Denizi'nden Çanakkale Boğazına girdi.

Arka kesiminde bir helikopterin de bulunduğu ABD'ye ait askeri gemi saat 08.10 sıralarında Çanakkale önlerinden geçti. Güvenlik açısından bir Türk sahil Güvenlik botunun da refakat ettiği askeri geminin İstanbul Boğazı'ndan geçtikten sonra Karadeniz'e açılacağı öğrenildi. 30 Ekim-19 Kasım tarihleri arasında Karadeniz'de yeniden görev alacak ABD askeri gemisinin gideceği liman hakkında ise bir açıklama yapılmadı.

Bu arada 8 Ocak 1969 yılında yapılan ve 8 Ocak 1970 yılında da denize indirilen 189 metre boyundaki ABD'nin 6. filosuna ait savaş gemisinin 18 bin 400 groston ağırlığında olduğu öğrenilirken, gemide personelle birlikte 930 kişilik mürettebatın bulunduğu ifade edildi.

Dünya üzerindeki herhangi bir nokta ile HF, UHF, VHF, SHF ve EHP dalga tiplerinde şifreli bilgi alışverişi yapabilecek donanıma da sahip olan geminin 1994 yılında ABD'nin Haiti'ye gerçekleştirdiği askeri müdahaleyle 2002 yılı Kasım ayında Irak Savaşı'nda görev yapmak üzere Basra Körfezi'nde bulunduğu belirtildi. Üzerinde süper RBOC metal çöp roketleri, 2 adet 25 milimetrelik Bushmaster top, 4 adet 50 kalibrelik makineli tüfek ve 2 adet Phalanx yakın hava savunma sisteminin de bulunduğu savaş gemisinde ayrıca hava ünitesi olarak da CH-60 Knighthawk sistemi bulunuyor. Askeri savaş gemisinin saat 18.00 sıralarında İstanbul Boğazı'ndan geçmesi bekleniyor.

İHA
TRUST GALATASARAY
MGC

Mehmet Gurdal Cetin
Posts: 4210
Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
Location: Bursa-TR
Contact:

Post by Mehmet Gurdal Cetin »

Ne diyim Allah daha fazla versin, zaten iskocya cok buyuk bir turnuvaya ev sahipligi yapiyordu artik iyice yuru ya kulum olur.Kerem'in kulaklari cinlasin, cevreciler orada da ayaklanmislar.Ama dunya duzeni ne yaparsin..

"The scheme met with with local opposition including environmental groups, but was supported by business chiefs."



http://uk.news.yahoo.com/21/20081103/tu ... 23e80.html

£1bn Trump golf resort approved

US tycoon Donald Trump's plans for a £1 billion golf resort have been approved by the Scottish Government.

£1bn Trump golf resort approved The proposals were rejected in controversial circumstances by Aberdeenshire Council last year.

But they were later called in by the Scottish Government and finance secretary John Swinney said there was "a significant economic and social benefit" in granting the application.

Mr Swinney said the application had been the subject of "widespread public interest" which prompted him to call it in for consideration.

The plans included proposals for two golf courses, a 450-bedroom hotel and housing.

But part of it will encroach on protected sand dunes near Balmedie, north of Aberdeen.

The scheme met with with local opposition including environmental groups, but was supported by business chiefs.

"I am content that there has been an efficient, transparent and inclusive process, led by Scotland's Chief Reporter, which has taken account of all of the relevant issues and the views expressed before, during and after the public inquiry," Mr Swinney said.

"Having given careful consideration to the issues and arguments, I agree with the Reporters' findings and reasoning, and with their recommendation that outline planning permission should be granted, subject to the satisfactory prior conclusion of necessary legal agreements.

"The Reporters found there was significant economic and social benefit to be gained from this project, which has been a major consideration in my decision to grant outline planning permission."
TRUST GALATASARAY
MGC

Ismail Gezer
Posts: 6299
Joined: Thu Mar 30, 2006 6:35 pm
Location: Alisamiyene 10 dk
Contact:

Post by Ismail Gezer »

Kendi seçimimizi izler gibi amerika'nın seçimlerini takip ediyoruz, eyalet eyalet...

"Umudumuz Karaoğlan" :D

Salih Bora
Posts: 785
Joined: Thu Jun 14, 2007 10:47 pm

Post by Salih Bora »

Ismail Gezer wrote:Kendi seçimimizi izler gibi amerika'nın seçimlerini takip ediyoruz, eyalet eyalet...

"Umudumuz Karaoğlan" :D
Televizyonlar şenlik yeri. Her siyasi görüşten adam ABD seçimleri üzerine ahkam kesiyor. Bunlara neyse...
Efendim Obama kazanırsa mı Türkiye için daha iyi olurmuş, McCain kazanırsa mı?
Türkiye ve dünya için birşey farketmez diyerek gerçeği gören adam sayısı çok az.
Hasan Cemal Obama'nın Halkla İlişkiler Temsilcisi gibi yazılar yazıyor günlerdir. Demin de CNN Türk'teydi.
Haber kanalları canlı yayında. Her kanalda üçer "yorumcu".
Haftalardır Obama o kadar pompalandı ki adamdan gıcık olmaya başladım hafiften. :)
Bu kadar pompalanan adamda bir çapanoğlu vardır.
270 Delege'ye ulaşan, seçimi alacak. An itibariyle McCain'in 16, Obama'nın 3 Delege'si var. Oyların genelinde ise %51'e %48 Obama önde.
Obama kaybederse bizim basına cuk oturur. Ben de zevklenirim hani.
...
Edit: Saat 3:02... Obama delege sayısında 77-34 öne geçti.
...
Edit: Saat: 3:12... Obama 103-34 yaptı.
AYRILMAZ İKİLİ

Ozgur A. Boztepe
Posts: 1606
Joined: Wed Jan 30, 2008 8:30 pm
Location: Atlanta USA

Post by Ozgur A. Boztepe »

zzz
Last edited by Ozgur A. Boztepe on Wed Nov 05, 2008 6:30 am, edited 1 time in total.
Kar yagdi yaktigim ateslere
Icimdeki korku bir isyan
Beni anlaticak kadar, yanliz degil sokaklar
yorgun degil yagmurlar

Murat Cekem

Ozgur A. Boztepe
Posts: 1606
Joined: Wed Jan 30, 2008 8:30 pm
Location: Atlanta USA

Post by Ozgur A. Boztepe »

FLAS FLAS FLAS

OBAMA KESIN KAZANDI; UCAKTA GELIYOR

Yoneticiler o olmazsa Mc Cain %100 dedi.

Kaynak: Fotomac

:D:D:D:D
Kar yagdi yaktigim ateslere
Icimdeki korku bir isyan
Beni anlaticak kadar, yanliz degil sokaklar
yorgun degil yagmurlar

Murat Cekem

Post Reply