Mehmet Cirak kardesim bahsetmis. Benim de bir SUV'im var. Bu lastikleri Bridgestone olup gumleyen Ford Explorer hem de. Sansima Eddie Bauer cinsini aldigim icin Michellin ile geldi idi. Auto 4-WD. 1996 model. Hala kiz gibi durur. Kisin onu kullanirim. Yolu yuksekten goruyorsun. Boyle SUV olanlarin karda buzda hiz yapip ona buna toslamalari ya da devrilmeleri yuzunden de kendimden cok etrafimi kollarim. 55 yasina merdiven dayadik tecrube filan denebilir Ama ben de uzerinize afiyet 19 yasindan beri araba kullanirim. Kimseye carpip vurmadim. Allaha sukur bugune kadar hicbir kazaya sebep olmadim ve yapmadim. Iki kere gelip bana vurdular. Bunlarda fender-bender dedikleri ufak cinsten. Ikisindende karsi tarafin sigorta sirketi odedi zararimi. Bir de burada yazdim bir iki gafil avlanip 40 mil limitte filan ceza alma durumum oldu. SUV'si olan gol gibi suya da daliyor buzlu yolda da gaza da basiyor. Arda icin sansizlik olmasi elbette ortada ama altimda boyle bir araba var diye su birikitisine girip savrulmus olma ihtimali buyuk.
Florida'ya da yeni arabamla gittim. Gaza dokundun mu firliyor (ne marka oldugu onemli degil). 2600 milin ustunde yol yapmisim. Guneyde dedigim gibi 80-85 mille bir sag bir sol seride girenleri gorunce yeri geldi hic istifimi bozmadan 55 ile gittim. Oyle ya adam carptimi onunde baskasina firlayan parcalar bile cok tehlikeli. Her iki seferinde de NC-SC da yagmura tutuldum. Hizim 40 mile bile dustu, Gelip arkamdan 18 tekerlikliler icinden Turkiyedeki gibi selektor yapanlarda oldu korna calanlarda. Kalayladilar ama bir misli de ben kalayladim. Ulan esek bak gorursun simdi desem 100 de yer 120 miyi de altimdaki. Yeri geldi kazalar yuzunden 9 saatlik yolu 14.5 saatte aldim. Ama 6-7 tane ust uste gecip parcalanmis yolda sefil arabalari gorunce ulan bunun icinden insallah sag cikmislardir diyerek ibretle seyrettim. Ama sanki bunu gormemis gibi bu kazadan sonra kudurmus gibi yine gaza basip 10 mil otede yine birbirine girenleri gorunce insan ne diyecegini sasiriyor. Ayni Ufuk gibi acima hissin nefrete donusuyor.
Pekala kapardim aradaki 5.5 saatlik farki. Ama yorgunluk cokunce bos yolda bile hiz yapmak istemedim. Reflekslerin azaliyor. Bazen bu 18 tekerliklilerin gumleyen lastiklerinin koca parcalari oluyor o yolda. Ustunden 80 mille filan gectiginizi dusunun hiz icin ayarlanmis alcak arabayla. Al iste basina belayi. Tam bir olum kapani. Gec olsun ama guc olmasin dedim. Kicim yanim belim agridi ama once kendi hayatimi sonra karimi ve sonra da etrafimdakileri dusundum. Oyle ya lastigi ezmeyim diye aniden serit degistireceksin. O seritte yolunda namusunla giden insanin gunahi ne. Ha bu kadar duyarliga yarin trafik kazasinda olmem diye bir garantim yok. Ama elimden gelen gayreti gosterip uzak durmaya calissam da ortada sans faktoru var. Dedigim gibi yanimdaki aniden ustume kirarsa ne yapabilirim ki?
Biraz fizik okumus akli basinda bir insanin sadece kendinin iyi araba surmesinin yeterli olmayacagi hele Turkiye gibi yollarin boktan oldugu bir yerde sadece kendi canini degil baskasininikini de tehlikeye atmamasi gerektigini ogrenmesi icin 21-22 yas bence fazla. Ehliyeti aldigi gun asiri hiz yapmamasi gerektigini idrak etmeli.
Arda (Gecmis olsun)
Moderator: Staff
-
- Moderator
- Posts: 13009
- Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
- Location: New Jersey /USA
-
- Posts: 1333
- Joined: Tue Feb 22, 2005 11:33 am
Ali'cim,
Toplam postlarım içinde herhangi bir futbolcuya (geçmişte Hakan Şükür dışında) bir takıntım olmadığını ölçebilirsin. Arda da benim futbolunu beğendiğim bir oyuncu ki bunu söylemem ayıp artık. Ama -bu forum dışında da, basında, televizyonda- böyle bir basit olayın bir kutsama haline gelmesini fazla abartılı buluyorum.
Fakir edebiyatı gibi gelse de ben bugünkü ülke koşullarında örnek olması gereken bazı figürlerin sadece tüketici yanları ile pazarlanmasından; onların da bu sonradan görme tüketici rollerini bu kadar benimsemelerinden rahatsızım. İlyas Tüfekçi zamanında da rahatsızdım. Ha ben,im rahatsız olmamın mala-davara bir faydası yok tabi ayrı konu. Yine de Arda'yı bırak, bizde futbolcu deyince ilk akla gelen 5 kelimeyi söyle desem sen dahil hepimiz manken, cip, kebapçı diye saymaya başlarız.
Ben bu kadar benimsenen, özellikle 15-30 yaş aralığında bu kadar genç adamın öykündüğü insanların mesela daha çevreci, daha toplumsal vakalara duyarlı, daha yönlendirici olmasını beklerim. Bunu yaptıklarında bu topluma daha faydalı olur. Dennis Bergkamp olmaya çalışabilirler mesela, adları Porsche ciple değil de antreman sahası olmayan küçük çocuklara saha yaptırmakla anılabilir. Herhangi bir sosyal yaranın üzerine düşebilirler , sponsorların palavradan ayarladıkları diyaliz hastaları ziyaretinden bahsetmiyorum, gerçek anlamda liderlik yapabilecekleri sosyal projelerde var olabilirler.
Arda basit bir kaza yaptı. Gözü morardı. Onun gözü morarırken bizim gözümüze porşe cipi kırk kere sokuldu. Daha bugün Filistin'de 40 çocuk bir bombayla havaya uçtu, Türkiye'de 3 ayda % 50 fakirleşme oldu, sadece bankalar biner biner adam çıkarmaya başlıyorlar.
Arda'nın daha örnek bir adam olmasını istemek niye kötü anlamadım. İyi o zaman, binsin porş cipine, biraz daha soksun gözümüze.
Hakikaten futboldan soğuyorum bazen bu kutsal tapınmalar yüzden.
not: Alpay sanırım o yolu daha çok kullanıyordur ama ben de bayağı geçerim. Maslak'tan Mahmutbey yönüne (Tem dönüşüne) girerken karşına yaya veya hayvan çıkması mümkün değil, yol ve satıh da bozuk değil, sadece Beşiktaş yönünden gelip Maslak ayırımında dönerken virajı sert almamak lazım. Muhtemelen sert almıştır.
Toplam postlarım içinde herhangi bir futbolcuya (geçmişte Hakan Şükür dışında) bir takıntım olmadığını ölçebilirsin. Arda da benim futbolunu beğendiğim bir oyuncu ki bunu söylemem ayıp artık. Ama -bu forum dışında da, basında, televizyonda- böyle bir basit olayın bir kutsama haline gelmesini fazla abartılı buluyorum.
Fakir edebiyatı gibi gelse de ben bugünkü ülke koşullarında örnek olması gereken bazı figürlerin sadece tüketici yanları ile pazarlanmasından; onların da bu sonradan görme tüketici rollerini bu kadar benimsemelerinden rahatsızım. İlyas Tüfekçi zamanında da rahatsızdım. Ha ben,im rahatsız olmamın mala-davara bir faydası yok tabi ayrı konu. Yine de Arda'yı bırak, bizde futbolcu deyince ilk akla gelen 5 kelimeyi söyle desem sen dahil hepimiz manken, cip, kebapçı diye saymaya başlarız.
Ben bu kadar benimsenen, özellikle 15-30 yaş aralığında bu kadar genç adamın öykündüğü insanların mesela daha çevreci, daha toplumsal vakalara duyarlı, daha yönlendirici olmasını beklerim. Bunu yaptıklarında bu topluma daha faydalı olur. Dennis Bergkamp olmaya çalışabilirler mesela, adları Porsche ciple değil de antreman sahası olmayan küçük çocuklara saha yaptırmakla anılabilir. Herhangi bir sosyal yaranın üzerine düşebilirler , sponsorların palavradan ayarladıkları diyaliz hastaları ziyaretinden bahsetmiyorum, gerçek anlamda liderlik yapabilecekleri sosyal projelerde var olabilirler.
Arda basit bir kaza yaptı. Gözü morardı. Onun gözü morarırken bizim gözümüze porşe cipi kırk kere sokuldu. Daha bugün Filistin'de 40 çocuk bir bombayla havaya uçtu, Türkiye'de 3 ayda % 50 fakirleşme oldu, sadece bankalar biner biner adam çıkarmaya başlıyorlar.
Arda'nın daha örnek bir adam olmasını istemek niye kötü anlamadım. İyi o zaman, binsin porş cipine, biraz daha soksun gözümüze.
Hakikaten futboldan soğuyorum bazen bu kutsal tapınmalar yüzden.
not: Alpay sanırım o yolu daha çok kullanıyordur ama ben de bayağı geçerim. Maslak'tan Mahmutbey yönüne (Tem dönüşüne) girerken karşına yaya veya hayvan çıkması mümkün değil, yol ve satıh da bozuk değil, sadece Beşiktaş yönünden gelip Maslak ayırımında dönerken virajı sert almamak lazım. Muhtemelen sert almıştır.
-
- Posts: 3764
- Joined: Wed Oct 23, 2002 4:18 am
- Location: NC, USA
Bu asagidaki yaziyi Alpay'in yanidini desteklemek icin asacaktim. NPR'da 2-3 sene once dinlemistim bu calismayi. "Biraz bekleyelim, belki biri (essek kadar olmus herif, araba kullanmasini bilmiyor mu) gibi bir sey yazar" diye dusundum. Tabii ki yine yanilmadim.Cengiz Akgun wrote: Biraz fizik okumus akli basinda bir insanin sadece kendinin iyi araba surmesinin yeterli olmayacagi hele Turkiye gibi yollarin boktan oldugu bir yerde sadece kendi canini degil baskasininikini de tehlikeye atmamasi gerektigini ogrenmesi icin 21-22 yas bence fazla. Ehliyeti aldigi gun asiri hiz yapmamasi gerektigini idrak etmeli.
http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/ar ... Jan31.html
Insan beynindeki risk almayla ilgili bolumler 25 yasina kadar gelismiyor. Buna hizli araba kullanmak, tehlikeli sporlar yapmak, genc yasta korumasiz seks yapip, hamile kalmak veya olumcul hastaliga yakalanmak, galayane gelip kavga etmek, savasa gitmek vs. da dahil.
Aslinda boyle bilimsellige pek de gerek yok cunku atalarimiz binlerce sene once "Deli Kanli" demisler genc adama. Ama bilimsel veri, kanit istenirse o da var artik.
Genetik olarak neden boyle olmus veya tasarlanmis onu da dusunen cozebilir. Genc adam saglam adam, kadinlari, yaslilari, cocuklari koruyacak, gerekirse onlar icin savasacak adam. Herkes acken yemegi aslanin agzindan kapmak zorunda kalan adam. Genc adamda risk cozumlesini (risk analysis) tehlike degerlendirmesini yapacak kadar beyin gelismis olsa belki bu korkuya donusecek, cekingen davranacak bu sefer saldirganla savasamayacak, kendini koruyamayacak. Gozunun kararmasi gerekli birisinin.
Fizik de bilirim, araba da iyi kullanirim. 20 yasindaki kullanisim ile 40 yasindaki arasinda fark var. 20 yasinda yaptiklarimla bugun yaptiklarim arasinda da fark var.
Bir bela bin nasihattan iyidir. Arda da ogrenir. Ben ve bir coklari gibi cok sukur ucuz atlatmis, bok yoluna giden binlerce gencten sansliymis.
Ozan Ersoy
-
- Posts: 2632
- Joined: Thu Oct 24, 2002 2:53 am
Ufukcugum, yorumlarimi tamamiyla (100%) iki postuna yoneltmistim, yani ne bir takma, ne bir Hakan Sukur imasi vardi, iki postta gecen ve konu aldigin kisiye bence luzumsuz agresif yorumlarla alakaliydi. Arda'nin ornek olmasini istemek bir sey, cocuk hakkinda guccuk beyefendi, salya sumuk tipi yakistirmalar kullanmak baska bir sey.Ufuk Sezekkaplan wrote:Ali'cim,
Toplam postlarım içinde herhangi bir futbolcuya (geçmişte Hakan Şükür dışında) bir takıntım olmadığını ölçebilirsin. Arda da benim futbolunu beğendiğim bir oyuncu ki bunu söylemem ayıp artık. Ama -bu forum dışında da, basında, televizyonda- böyle bir basit olayın bir kutsama haline gelmesini fazla abartılı buluyorum.
Fakir edebiyatı gibi gelse de ben bugünkü ülke koşullarında örnek olması gereken bazı figürlerin sadece tüketici yanları ile pazarlanmasından; onların da bu sonradan görme tüketici rollerini bu kadar benimsemelerinden rahatsızım. İlyas Tüfekçi zamanında da rahatsızdım. Ha ben,im rahatsız olmamın mala-davara bir faydası yok tabi ayrı konu. Yine de Arda'yı bırak, bizde futbolcu deyince ilk akla gelen 5 kelimeyi söyle desem sen dahil hepimiz manken, cip, kebapçı diye saymaya başlarız.
Ben bu kadar benimsenen, özellikle 15-30 yaş aralığında bu kadar genç adamın öykündüğü insanların mesela daha çevreci, daha toplumsal vakalara duyarlı, daha yönlendirici olmasını beklerim. Bunu yaptıklarında bu topluma daha faydalı olur. Dennis Bergkamp olmaya çalışabilirler mesela, adları Porsche ciple değil de antreman sahası olmayan küçük çocuklara saha yaptırmakla anılabilir. Herhangi bir sosyal yaranın üzerine düşebilirler , sponsorların palavradan ayarladıkları diyaliz hastaları ziyaretinden bahsetmiyorum, gerçek anlamda liderlik yapabilecekleri sosyal projelerde var olabilirler.
Arda basit bir kaza yaptı. Gözü morardı. Onun gözü morarırken bizim gözümüze porşe cipi kırk kere sokuldu. Daha bugün Filistin'de 40 çocuk bir bombayla havaya uçtu, Türkiye'de 3 ayda % 50 fakirleşme oldu, sadece bankalar biner biner adam çıkarmaya başlıyorlar.
Arda'nın daha örnek bir adam olmasını istemek niye kötü anlamadım. İyi o zaman, binsin porş cipine, biraz daha soksun gözümüze.
Hakikaten futboldan soğuyorum bazen bu kutsal tapınmalar yüzden.
not: Alpay sanırım o yolu daha çok kullanıyordur ama ben de bayağı geçerim. Maslak'tan Mahmutbey yönüne (Tem dönüşüne) girerken karşına yaya veya hayvan çıkması mümkün değil, yol ve satıh da bozuk değil, sadece Beşiktaş yönünden gelip Maslak ayırımında dönerken virajı sert almamak lazım. Muhtemelen sert almıştır.
Forum sansurcusu degilim, kim ne isterse kullansin, sen de kullan, ama insan merak ediyor bunun sebebi nedir acaba diye, ondan isaret ettim, sozlerini bastirmak, kisitlamak amaciyla degil.
Abartma kutsama olayina gelince, senden once yazan 4-5 posta baktim, abartili bir ifade goremedim (basini cok takip etmiyorum, zaten burada yazilan sozler bu postlarla alakali saniyorum), sen hangi sozu bu kadar abarti, kutsama olarak gordun bu postlar arasinda, gecmis olsun yazilmis, bir de halkimiz arasinda cok kullanilan ucuz atlatmis tipi laflar.
Fakir edebiyati dedigin soylemin problemi fakir edebiyati olmasi degil, gercek disi olmasi. Arda kimseyle ulkeye ornek olma anlasmasi imzalamadi, kimseye de boyle bir rolu zorla yukleyemezsin (Ugur'a neden gecmis olsun diyorsun, bugunku ulke sartlarinda herkese cok iyi ornek olacak birseyler mi yapmis?)
Amerika'da Charles Barkley bir reklam spotuna cikip kameranin icine baka baka: Ben role model (ornek) degilim, basketbolcuyum, sizin cocuklarinizi yetistirmek benim isim degil, kendi cocuklarinizi kendiniz yetistirin dedi. Tarzini begenirsin begenmezsin, ama adam hakli.
Ornek insan olmak vazife degildir. Toplumda taninan insanlar islerini iyi yaparak ornek olurlar. Arda iyi, yeri gelince centilmen bir oyuncu olarak ornek olur. 19 yasinda GS'a bir macta kendi basina Avrupa'da tur atlatmistir, bir sene sonra cok kiymetli bir sampiyonlukta cok kucuk yasina ragmen liderlik denebilecek bir rol ustlenmistir. Bu arada gidip milli takim tarihinin belki de en onemli basarisinda rol sahibi olmustur.
Bunlar yetmiyor, bir de araba kullaniyisla herkese ornek olsun, Dennis Bergkamp olsun. Baska arzumuz, donercilere doner kesmeyi, doktorlara ameliyat sanatini falan da ogretmesini isteyip yapmazsa firca atalim mi?
Turkiye'de futbolcu desen hepimizin sayacagi kelimeler konusunda kendini ele vermissin zaten. Ortalama futbolcu boyle iken benim aklima Arda denince manken, cip bilmemne gelmiyor zaten, bu kazadan sonra da gelmeyecek. Cip konusunda ise sana haberim var: Amerika'dan Kazakistan'a, Kosova'dan Turkiye'ye cebi uc kurus goren herkes cip aliyor. Insanlarin cok buyuk cogunlugu zenginliklerini gostererek haz aliyor. Bu yuzden cip var, pahali saat var, marka var. Gecenlerde bir arastirma okudum, bu davranislarin evrim acisinda degeri olacagindan bahsediyordu, bu kadar yaygin ve evrimsel gudu kadar temel olabilecek bir davranisi Arda'nin gostermesi cok garip degil ki.
Bergkamp'in cami yaptirma faaliyetlerine ne zaman basladigini bilmiyorum ama Arda yasindayken olmadigina eminim, eger kazara oyleyse milyonda bir demektir, Arda'ya bakip senin milyonda bir olmani arzu ediyorum, olmadigin icin gecmis olmasin demek bana cok garip geliyor. Bergkamp standardini uygulayyip Arda yasinda gecer not verdigin tek bir oyuncu var mi Turkiye'de?
Filistin, Turkiye'de ki fakirlesme, isten adam cikarmalar falan bana fanatik FBlilerin GS devlet yardimi alirken depremden bahsetmelerini hatirlatti. Arda Filistin'li cocuklarin organlarini satip mi almis arabasini, 50% fakirlesmeden Arda'ya komisyon mu verilmis, Arda'nin bu konularla alakasi ne, ayni cumlede anilmalarinin sebebi ne?
Pors cipini senin gozune nasil sokmus Arda yahu, kaza yapmis adam, senin gozun cipin markasindan baska bir sey goremiyorsa biraz Arda yerine kendi gozune bak. Kutsal tapinmalardan ben de hoslanmiyorum ama irrasyonel saldirganligi daha da az anliyorum.
Sana son olarak, dedigim gibi, butun yazdiklarim bu topic altinda yazdiklarin ile ilgili, takma, futbolunu begenmeme vs. gibi bir sey demedim.
Diger konu Arda'nin yas grubu, trafik kazasi yapma riski. Arda'nin yas grubu ve trafik kazasi yapma riski ile ilgili bilgi kaynagi olarak kaynagi belirsiz fikirler ileri surmek yerine, google'a girip 120 saniye harcayip "traffic accidents age distribution fatalities" gibi bir seyler yazmayi tercih edenler adina da asagidaki alintiyi vereyim:
bu da site: http://www.disastercenter.com/traffic/In fact in the United States your chances of being injured in an motor vehicle accident is better than one in a thousand, in any one year. If you are a male, than you are twice as likely to die in a motor vehicle accident than if you are a female. Yet, if you are a female you are slightly more likely to be injured. The ages of 16 and 24 are the most dangerous for both sexes.
Arda cinsiyet ve yas grubu olarak ciddi bir araba kazasi gecirmek acisindan en riskli grupta. Hos bunu bilmek icin google'a girmeye falan da gerek yok, common sense (sagduyu mu?) yeterli. Ali Tandogan da birkac gun once cok ciddi bir kaza yapti, belli bir yasin altinda erkekler icin sIk rastlanan bir durum (sanirim o da 30 civarindadir).
Yani insanlarin Arda yasinda ortalama nufusa gore olgun araba kullanmayacagi epey ortada. Arda'nin da isi futbolculuk, soforluk konusunda Turk gencligine varligini armagan edip ornek olmak degil. Ozellikle insanlarin kasten kaza yapmak istemeyecekleri goz onunde bulundurulursa.
Ali
Ridicule is the only weapon which can be used against unintelligible propositions.--Thomas Jefferson
-
- Moderator
- Posts: 13009
- Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
- Location: New Jersey /USA
Guzel kulp takmislar cahillige, kultursuzluge. Elbette delikanli'yi bilmem kac metreden iddiaya girip atlatirsin ve atlar. Risk alir denildigi gibi gencligin verdigi nimetlerle bir iki kere yapar o cambazligi, bir sey olmadigini gorunce yapmaya devam eder sonra burnu boka dikilir. Sorumluluk denen vaktiyle bunu yukumlenenler icin bunun yasi yoktur. Babasinin aile icin nelikle aldigi arabayi parcalayinca hadi kendi gitmesi ne ise de aileye verecegi zarari dusunebilen o arabanin kilini zarar getirmemek icin elinden gelen cabayi gosterir 18 yasinda bile olsa. Ama ekmek elden su golden kolay basari ile cocuk yasta para ile oynayan icin boyle seyler onemli degildir. Heyecan gerekir. Bu kaza yapan genclerin kacta kaci sarhos ya da kafayi dumanlamis oldugunu da arastirmislar mi?Ozan Ersoy wrote: ...
http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/ar ... Jan31.html
Insan beynindeki risk almayla ilgili bolumler 25 yasina kadar gelismiyor. Buna hizli araba kullanmak, tehlikeli sporlar yapmak, genc yasta korumasiz seks yapip, hamile kalmak veya olumcul hastaliga yakalanmak, galayane gelip kavga etmek, savasa gitmek vs. da dahil.
...
Ozan Ersoy
Konu konuyu aciyor. Florida da son gecemiz. Clearwater'da denize nazir bir resort-otelde kaliyoruz. Sabah erken kalkip yola cikacagiz. Ulen saat 12'ye dogru her iki yanimizdaki odada kapilar gum zum carpiliyor. Kahkahalar atiliyor balkonda. Bu delikanlilar kiz ve erkekler. Vesuphannal dedik biraz kesilir gibi oldu. Dalmisiz. Birden saat ikide herhalde partiden donduler ayni kapilar gum zum kapanmaya icerden yuksek sesle konusmlarla sicradik. Karim hemen telefona sarildi ve asagidaki recepsiyona durumu bildirdi. Yemin ediyorum iki dakika icinde security-guard karidora girdi. Bizimki kapi gozunden seyrediyor (peep-hole dedikleri). Adam bunlari koridorda ellerinde buz kovalari ile gordugunde ilk lafi "Sir, are you clean" olmus. Sasirmis ilk yakaladigi. Ne demek istiyorsun gibilerden kekelemis. "Sarhosmusun yoksa uyusturucu mu kullaniyorsun" demis. Yoo deyince "saat iki, sikayet geldi. Bunu kendi raporumuza yazdik. ikincisinde polis cagirip derhal atacagiz ve bavulunuzu bile hazirlamaya vaktiniz olmayacak partiye karakolda devam edersiniz" demis. Ertesi gunu bizimki guluyordu. Halini bir gorseydin diye. Nerdeyse eline kapanip opecekti. Bin kere ozur diledi dedi durdu. O oldu ses mes sipsak kesildi. O ana kadar calismayan beyin birden calisti. Ama olan bizim uykuya oldu. Ben bir sure daha uyuyamadim. Bunun adi simarikliktan ve kustahliktan ote hicbir sey olamaz. Beyni gelismemis mis? Benim evdeki papagan bile bunlardan daha akilli.
Sonra ne oldu. Yolda John Travolta'nin oglanin Bahama Adalarinda kafayi kuvete vurup oldugu haberini duyduk. Evet evet sarasi varmis ondan olmus. Ana-baba bir dalda (gerci jetine bir suru aveneyi doldurup partiye getiryormus) 16 yasindaki Bahama adasinda. Kafayi kuvete de vurur tuvalate de.
Last edited by Cengiz Akgun on Thu Jan 08, 2009 5:46 pm, edited 1 time in total.
Cengiz Akgun
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
-
- Posts: 1439
- Joined: Wed Oct 23, 2002 5:43 am
- Location: Istanbul
Oh olsun (!) sana Ronaldo.
İngiltere Premier Lig takımlarından Manchester United'ın yıldız futbolcusu Cristiano Ronaldo, Ferrari marka aracıyla yaptığı kazadan yara almadan kurtuldu.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?habern ... -parcaladi
İngiltere Premier Lig takımlarından Manchester United'ın yıldız futbolcusu Cristiano Ronaldo, Ferrari marka aracıyla yaptığı kazadan yara almadan kurtuldu.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?habern ... -parcaladi
Türkiye'nin ilk ve tek Avrupa Sampiyonu
-
- Posts: 4210
- Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
- Location: Bursa-TR
- Contact:
Bu roportaj buraya daha once asildi mi bilmiyorum.Asilmissa pardon diyelim.
ARDA TURAN
Made in Galatasaray
Arda Turan
Ali Sami Yen'de objektifler ilk kez onu yakaladığında Hagi'nin attığı gole yumruk kaldıran çocuktu. Manisaspor'dayken Galatasaray'a karşı yaptığı asistte gole sevinemeyen adam oldu. Aradan geçen iki yılda gönüllerdeki tahtta her gün biraz daha yükseliyor. "Senden daha fazla Galatasaraylı'yım diyenle uzun uzun konuşmamız gerekir" diyen Arda Turan'a biz kısaca Galatasaraylı diyoruz, siz isterseniz profesyonel deyin...
(Röportaj: Tarık ÜNLÜTÜRK | Galatasaray Dergisi, Aralık 2008, Sayı: 74)
Geçen seneki şampiyonluktan başlayalım. Önce 28 hafta, ardından heyecan dolu bir altı hafta…
Geçtiğimiz sezon dikkatler son altı haftaya çekildi ama "Hoca gitti diye o şampiyonluk geldi" demek çok doğru olmaz. Feldkamp ve Ahmet Akcan geçtiğimiz sezon oynanan 34 haftanın, 28 haftası başımızdaydı. Onların da çok büyük payları var. Biz ikinci yarının başında şampiyon olacağımıza inanmıştık. Kısıtlı bir kadromuz vardı ve bunun da farkındaydık. Elimizde tüm mevkilerde alternatif yoktu. O yüzden rotasyona gitme gibi bir şansımız olmuyordu. Hiçbirimizin dinlenme şansı olmadı. Kötü oynadığımız maçlar oluyordu. Moral-motivasyon olarak çöküyorsunuz fakat bir sonraki maç sahada olmak zorundasınız. Biz bu şartlar altında kazandık o şampiyonluğu.
Şampiyonluk yolunda dönülen keskin virajı hangi maç tam anlamıyla karşılar?
Ankara’da kaybettiğimiz bir maçtı yanılmıyorsam sezon içinde. Futbolcular olarak, otobüsün arkasında toplandık. Hakan Abi, Okan Abi, Ümit Abi, Ayhan Abi, Hasan Abi… Hep beraber oturup konuştuk. Herkes birbirine açık açık sordu. Herkes birbirinin yüzüne aklında ne varsa söyledi. Sen şunu yapmalısın… Bana sordular, “Sen gece dışarı çıkıyor musun?” Yani herkes aklında ne varsa söyledi. Sonra baktık ki aslında hiçbirimiz hata yapmıyoruz. Sadece tam anlamıyla konsantre olmadığımızı anladık. Her şeyi bir kenara bıraktık o gün. Basın devamlı eleştiriyor. Başka kulüplere karşı medya gücümüz olmadığının farkında vardık.
Var mı gerçekten böyle bir şey. Medyada Galatasaray daha mı etkisiz?
Bence var. Galatasaray medyada daha zayıf. Haksız yere daha çok eleştirilen bir kulüp.
Sezon içinde Ankara’da oynanan bir diğer maçta Gençlerbirliği’ni mağlup ettiniz. Bu maç da sezonun kader anlarındandı…
Gençlerbirliği maçı hala aklımdadır. Çamurlu bir maçtı, beyaz formalarla mücadele etmiştik. Maç sonunda soyunma odasında çamurdan birbirimizin yüzünü görmemiştik. Aslında bu maça kader anı diyemeyiz. Herhangi bir maçı ayırmamız doğru olmaz. Çünkü tüm sezon söz konusu. Sivas’ta kaybetsek ne olacaktı. Hangisini söyleyebiliriz ki? Biz yine başka bir Ankara deplasmanındayız, Ankaragücü’ne karşı. Takımda 10 kişi vardı A takımdan ve maç toplantısı yapacağız. Toplantı yapılacağı zaman toplantı odasına gidilir. Biz o gün o kadar azdık ki yemek masasında toplantımızı yaptık. O günleri geçirip, şampiyonluğu yaşamak bizim için çok önemliydi.
Peki son altı haftaya dönelim. Ne değişti son altı hafta?
Bir şey değişmedi. Orada şöyle bir şey vardı. Önünde altı maç var ve o altı maçı kazanırsan şampiyon oluyorsun. Ülkelerinin A milli takımlarına hizmet eden futbolcuların çok fazla olduğu bir takımdık. Fakat aynı zamanda kazanmaya aç bir futbolcu topluluğu da vardı. Bir de bizim sezon içine başımıza çok şey geldi. Acı çektirilmiş bir takım olduk bir nevi. Bu da tabii bizi pozitif yönde motive etti. Bir şeyleri kanıtlama arzusunu da buna ekleyelim. Ve biz bu kenetlenmeyle şampiyonluğa ulaştık.
Feldkamp çok disiplinliydi. Senin de rahat bir görüntün var. Senin Feldkamp ile aran nasıldı?
Hoca ile çok iyi bir diyaloğum vardı. Hatta bana tolerans bile gösterdiğini söyleyebilirim. Her hocanın farklı bir tarzı var ve bizim de seçme şansımız yok.
Şampiyonluk sonrası sen tam anlamıyla tadını çıkaramadın. Milli Takım kampında aldın soluğu…
Hayatımın en güzel şampiyonluğunu yaşadım. Belki de öyle bir şampiyonluk yaşayamayacağım bir daha. Şampiyon olduğumuzun ertesi akşamı Milli Takım kampındaydık. Yeni bir mücadele içine girdik. Ama şampiyonluğun CD’sini çok kötü zamanlarda izlerim. Ben Galatasaraylı futbolcu değilim sadece, Galatasaray taraftarıyım aynı zamanda. O şampiyonluğu yaşamaktan, o şampiyonluğa taraftar olmaktan büyük keyif aldım.
Yorucu bir sezon sonunda Milli Takım kampı geldi. Futbolculuğun zor yanı mıdır uzun kamplar?
Açıkçası o günleri çok özlüyorum. Beni hiç yormamış. Çok güzeldi Milli Takım’ın atmosferi. Tarihin en büyük Avrupa Şampiyonası başarısını gösterdik.
Şampiyona devam ederken takım çok eleştirildi.
Ben 1996 Avrupa Şampiyonası’nı hatırlıyorum, inanılmaz oynamıştık. İlk maçtaki şanssızlık tüm turnuvaya sirayet etmişti. Ama son Avrupa Şampiyonası’nda tecrübeli, turnuva oynamasını bilen bir takım vardı sahada. Pozisyonuna sadık kalan bir takım vardı sahada. İsviçre maçının ikinci devresi… Şunu söylemek istiyorum. Fatih Hoca inanılmaz taktiksel anlamda işler yaptı. İyi ya da kötü, hocanın yaptıklarını yorumlamak bana düşmez. Ama o gün, Fatih Terim ne kadar büyük bir hocaymış diye içimden geçirdim. Yağmurlu havada üstümüze gelen bir İsviçre takımı var ve biz birden tek ön liberoya döndük. Üstüne karşı gelen bir takıma karşı çift ön liberoyla oynayan takım, bir anda tek ön liberoya düştü. Takım iki forvete dönünce baskıyı kuran takım biz olduk bir anda.
Şampiyona senin beklentilerin karşıladı mı?
Kişisel beklentilerimi karşıladı. Ama takım olarak beklentilerimizi karşılamadı. Kimse buna inanmıyordu ama biz hedefi şampiyonluk olarak koymuştuk. Başkalarının ne söylediği önemli değil, önemli olan bizim düşündüğümüzdü.
Dünya Kupası elemeleri yaklaşıyor, Mart sonu ve Nisan başında İspanya’ya karşı oynanacak iki maç var…
Herkes şunu söylüyor. İspanya güçlü takım, bizi yener. Futbolda bu yok. Futbol sahada oynanan 90 dakika içinde belli olur. O günkü şartları kimse şimdiden bilemez. Ama ben İspanya maçlarından çok umutluyum. Karşımızdaki takım bir kere kapalı kutu değil. Neler yapabildiğini biliyoruz. Ve oynayan bir takım. Biz de öyle bir takımız. Zevkli bir mücadele olacak.
Senin tercihin nedir Arda Turan, kapalı takımlara karşı oynamak mı, yoksa açık oynayan takımlar mı?
Kapalı oynayan takımlara karşı oynamayı hiç sevmem. Her zaman karşımızdaki rakibin de oyun oynamaya çalışmasını istedim. Maç heyecanlı olmalı. Örnek Benfica maçı. Biz oraya gittik ama kapanmadık. Onlar da oynamayı seven bir takım. Ve çok güzel ve heyecanlı bir maç çıktı ortaya.
Peki senin jenerasyonuna gelelim. Galatasaray’ın meşhur 1987 jenerasyonundansın. Uzun yıllar sonra PAF Ligi şampiyonluğunu kazanan takım. O takımdan herkes çok daha fazla oyuncunun Galatasaray A takımına, hatta A Milli Takım’a çıkmasını bekliyordu. Sen neden buradasın, diğerleri neden burada değil?
Benim jenerasyonumda 40 maç yenilmeyen bir Genç Milli Takım vardı. O maçların hepsinde oynamıştım hatırladığım kadarıyla. Bu konuda aslında ben çok üzgünüm. Neden o zamanki takım arkadaşlarım şimdi A Milli Takım’da yoklar! Şunu da sormak gerekir. Bu çocuklar mı suçlu, hepsinde mi hata var? Ben o dönemki Genç Milli Takımımızdan şu anda oynayan Beşiktaş’tan Serdar Özkan’ı görüyorum. Oyuncuların burada suçu var mı bilmiyorum ama varsa da yüzde 20’yi geçmez. Geri kalanı onları oynatmayanlarda. Bu çocuklara gereken şans verilmiyor. Skor uğruna, günü kurtarma uğruna çok büyük yetenekler harcanıyor. Bunu da herkesle tartışmaya hazırım.
Mlada Boleslav maçı ise senin göz önüne geldiğin maçtı. Futbolda böyle bir çıkış yakalamak şart mı?
Aslında Mlada Boleslav maçında ortaya çıkmadım. Bir sezon önce Vestel Manisaspor’la 15 maça çıktım ve bütün maçlarda da üst düzey top oynadım. Vestel Manisaspor maçlarını televizyondan -canlı ya da bant- kimse izleyemedi. Ben bütün maçlarda Galatasaray’da oynar gibi oynadım. Manisa’da Fenerbahçe’ye karşı üç asist yaptım. Mlada Boleslav, maçı ise benim Galatasaray taraftarının önüne çıktığım ve fark edildiğim maçtı. O maç Galatasaray taraftarının beni kabul ettiği maç oldu. Ben, kendimi kabul ettiğim maçları ise Vestel Manisa’da oynamıştım zaten.
Arda Turan’daki genç futbolcu imajı artık kayboldu. Bu biraz da senin özgüveninden kaynaklanıyor sanırım. Sahada tecrübeli bir isim gibisin daha çok…
Belki dediğiniz gibi biraz kendime fazla güveniyorum. Ama bu saha içerisinde abilerime karşı saygısızlık ya da ukalalık şekline dönüşmez. Hakkını korumak saygısızlık değildir. Ben Galatasaray’da oynuyorum, demek ki iyi futbolcuyum. Sahada takım için varız. Bazen ben bir şey diyorsam, bunu kendim için değil, takım için diyorumdur. Sahanın içinde bu açıdan herkesin eşit olduğunu düşünüyorum.
Galatasaray Dergisi’ne 2006 yılında verdiğin röportajda şut atmakta ve orta yapmakta eksiklerin bulunduğunu söylemiştin. Kendi açından şu anda durumun nasıl?
Ben topu ortalamam. Kanattayım veya değilim, topu atacağım adama atarım. Yani benim için o bir pastır. Şut için ise ben mutlaka iyi pozisyonu beklerim. Çok garanti görmezsem, vurmuyorum. Gerektiği yerde vuruyorum. Vurduğum zaman da gol oluyor.
Türkiye’de senin gibi çıkış yakalayan futbolcular belirli bir zaman sonra eleştirilerin hedefi de oluyorlar. Sana gelen belli başlı eleştiriden biri şımardığın. Ne düşünüyorsun?
21 yaşındaki bir futbolcu kahkaha atıyorsa şımarıktır. Hakeme haklı konuda itiraz ediyorsa şımarıktır. Sahada içinde takım arkadaşına bir şey söylüyorsa, uyarıyorsa şımarıktır. Benden belki de yediği her tekmeden sonra sinen, sessiz bir futbolcu olmamı bekliyorlar. Ama ben öyle değilim. İnsanlar bana bu ülkede yapmadığım şeyleri söylüyorlar. Gece çıkmadığım halde çıkıyor diyorlar. Alkol kullanmam, kullanıyor diyorlar. İnsanlar televizyonda bana hakaret dahi ettiler. Beni savunan olmadı. Hani ben Türk futbolunun geleceğiydim, genç yetenektim.
Gerçekten gece hayatın var mı?
Özel hayatımda kız arkadaşımı alıp gezdirebilmeliyim. Ben gece kulübüne gidersem, her şeyi göze alıp gidiyorumdur. Zaten gece dışarı çıkıyorsam, Haldun Abi, Murat Abi, Adnan Abi bundan haberdardır. İzin günümde neden çıkmayayım? Saat 23’te benim fotoğrafım çekiliyor. Sonra deseler ki yapacakları haberde, “Arda 23’te kız arkadaşı ile yemekten çıktı”, zaten bir problem olmaz. Öyle demiyor ki, “Sabaha kadar kızlarla eğlendi” yazıyor fotoğrafın altına.
Çıkan haberlerden etkileniyor musun?
Yok, beni etkilemiyor. Ama insanlar etkileniyor. Bu yüzden insanlardan almamam gereken tepkileri alıyorum. Zemin bozuk, top zeminde sekip, dışarı çıkıyor. Adam yandan “Geceleri gezersen, böyle olur” diyor. Yok öyle bir şey, orada çim kalkmış, top o yüzden dışarı çıkıyor.
Maçtan bir gün sonra gazete okur musun?
Kazanmışsak ve iyi oynamışsam moral olsun diye okurum. Ama kötü yazdıklarını tahmin ediyorsam elime bile almam. Her futbolcu okur ama söylemez.
Tekrar saha içine dönelim. Sen yıldız oyuncu vasfındasın, fakat topsuz oyunda ortaya koyduğun mücadele üst seviyede...
Sahadaki mücadelemin çok fazla farkına varılmadığını düşünüyorum. Dünyanın en zor şeyidir… Topu ayağınıza alıyorsunuz, onu tutmak rakibi geçmek için verdiğiniz çaba, ardından da geriye dönerek rakibi takip etmek. Futbolcu topsuz koşuda yorulur… Ben defalarca o mesafeleri topla kat ediyorum. Daha sonra savunmaya da yardım etmeye çalışıyorum. Gelemediğim zamanlarda Galatasaray takımı altı kişiyle de dört kişiyle de savunma yapmalı. Galatasaray takımı büyük takımdır. Büyük takımlar da risk alabilmelidir. Barcelona takımına bakıyorsunuz savunmada iki kişi kalıyor. “Arda, Kewell, Lincoln neden geriye dönmediler”… Ben buna pek katılmıyorum. Zaten o an dönecek gücümüz kalsa, döneriz. Ama ileride de bir mücadele veriliyor. Ben sahada oyunun hücum yönünde kendimi yeterli görmüyorsam, bunu hissetiysem o gün mücadeleye yönelirim. Hücum yönünü başka arkadaşlara bırakırım. Takım oyuncusu böyle yapmalı. Bu iş bir paylaşım işidir.
Kewell ve sen, ikiniz de sol kanatta oynamayı seviyorsunuz. Şu anki çözüm maç içinde sık sık kanadı değişmeniz gibi gözüküyor…
Bence ben solda oynasam çok daha iyi olur. Ama hocanın düşüncesi bu şekilde. Biz de elimizden geleni yapıyoruz. Devamlı sağda oynayacak olsam, orada da oynarım. Çünkü o bölgeye göre strateji geliştiririm. Ama sol tarafta etkili olduğum ortada. Karşımdaki rakibi geçebileceğim 7-8 seçeneğim oluşmuş durumda. Sol taraftan oyunu daha iyi okuyabildiğimi düşünüyorum. Kewell ise sol ayaklı bir futbolcu. O da sol kanatta çok etkili. Fakat maç içinde kanat değiştirmemiz rakibi de şaşırtıyor.
Futbola taktiksel bakışın nasıl, 4-4-2 ya da 3-5-2 rakamlar önemli midir?
Rakamlar bence önemli değil. Önemli olan belirlenen stratejinin uygulanmasıdır. Bir takım ya basmalı ya da kabullenmeli. Bunun arası olursa oyun çok geniş alana yayılıyor. İki uç arasında 60-70 metrelik alanlar oluşuyor. Bu şekilde darmadağın olursunuz. Kabullenmek de bir stratejidir.
Kadıköy’de oynanan son Fenerbahçe maçına gelelim. Kadıköy öncesi takım üzerinde aşırı bir baskı mı oluşuyor?
Öyle bir şey olduğuna inanmıyorum. Fenerbahçe’nin Kadıköy’de çok kolay yenileceğini düşünüyorum. Ama şöyle bir şey var. Bizim üzerimizde Kadıköy’e gidiyoruz, kaybedeceğiz diye bir korku ya da stres yok. Ama bizim dışımızda öyle bir hava oluşturuluyor. Sendromu yaşayanlar başkaları. Bir diğer anlam veremediğim nokta, maç sonunda olanlar ve o olanların yorumları. İnanılmaz centilmenlik içinde geçen bir maçtı yorumları... Tüm stat bize her türlü küfürü koro halinde ediyor. Ali Sami Yen cennet gibi bu olanların yanında. Her takım Ali Sami Yen’de rahatlıkla oynuyor. Herhangi bir baskı yok. Zaten böyle olmalı. Bundan dolayı medya gücü diyorum. Bize yapılanlardan, atılan yabancı cisimlerden, edilen küfürlerden kesinlikle maç sonunda bahsedilmiyor. Ben maç sonunda tribünlere ellerimi kaldırmışım. Bu görüntü gösterilip eleştiriliyorum. Ama aynı görüntü içinde bana bozuk para yağıyor. Kimse demiyor, o para bu çocuğun gözüne gelse kör olur diye. Biz orada Josico’nun ayağının krampını gidermeye çalışıyoruz. Roberto Carlos’un oyundan çıkarken elini sıkıyoruz. Ama biz tam tersi maç içinde kasti tekme yiyoruz. Tepki verince kötü adam biz oluyoruz. Bunlar göz ününe getirilmiyor. Kaybettiğimiz zaman da adam gibi kaybediyoruz.
Türkiye’de Galatasaray’dan başka bir takım…
Benim açıkçası ne kadar Galatasaraylı olduğum belli. Fakat büyük konuşmuyorum Ama Galatasaray’dan başka Türk takımı; Allah bana o günleri göstermesin diyorum.
Aslantepe’de forma giyecek misin, yoksa seni birkaç yıl içinde Avrupa’da mı izleyeceğiz?
Tabii ki Aslantepe’de forma giymek isterim. Ama benim Avrupa’da oynama isteğim de var. Galatasaray’da çok güzel bir şampiyonluk yaşadım. Bu sezon UEFA Kupası’nda final hedefliyoruz. Eğer o başarıyı yakalarsak, o zaman Avrupa’ya kesin gitmeyi düşünebilirim. Tabii bir de şu var. Gelen teklifte tabii ki kararı da kulübüm verecek. Kulüp “tamam Arda gidebilirsin” derse, ben o zaman anlaşırım.
Galatasaraylılık üzerine son olarak ne söylemek istersin?
Birisinin bana, senden daha iyi Galatasaraylıyım demesi zor. Eğer diyecekse o kişiyle uzun uzun oturup konuşmamız lazım. Ben iddia ediyorum, ben çok iyi Galatasaraylıyım. Galatasaray kaybettiğinde tribündeki Galatasaraylı kadar, belki de daha fazla üzülürüm.
Sahada en çok ne kızdırır seni?
Ben tempolu oyunu severim. Baskıyı yaptığımız zaman işten iki kat keyif alırım. Taraftar da bu coşkuya katılıyor. Takım basmıyorsa bu beni rahatsız ediyor. Geçen seneki şampiyonluğun anahtarlarından biridir önde basmak. Ama sahada her zaman futbol oynanmaya çalışılmalı. Ben futbol oynamayı seviyorum. Maç günü; “of bugün de maç var” demiyorum. Benim hayattaki en büyük keyfim futbol oynamak. Ben lig maçına çıkmasam, futbol oynamasam, gidip sokakta top oynarım.
Takımın kazanması için her şeyi yapar mısın?
Hayır, her şeyi yapmam. Yani oyun kuralları içinde her şeyi yaparım. Fair play ruhum vardır. Ama galibiyet için deli gibi mücadele ederim. Futbolun bir keyif olduğunu düşünüyorum. Zararlı unsurlar bu spordan uzak durmalı.
Oynadığın veya izlediğin; futbolculuk yaşantından hangi meslektaşların seni etkiledi?
Arif Erdem, Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, hepsinden çok etkilendim. UEFA Kupası kadrosu benim hayalimdi. Oradaki her futbolcu benim için örnek teşkil etti. Türk futboluna hiç yaşatılmayan bir şey yaşattılar. Hepsi benim için özel adamlar. Benden bir istekleri olsa da yapsam diye heveslenirim. Çünkü onlar benim kahramanlarım.
Onlar sahadayken, sen top toplayıcıydın. Biz hayalleri gerçekleşen birisi ile konuşuyoruz…
Ben top toplamak için her maça gitmek isterdim. Zaten benim fotoğraflarım var. Hagi gol atıyor, arkada sevinen bir çocuk var. İşte o benim. Ben bir Galatasaraylıyım.
Orhan Ak peki...
Orhan Abi, benim için çok özel bir insan. Hayatta her konuda danışacağım bir insan. Sevdiklerimi, malımı, her şeyim emanet edebileceğim bir insandır. Maçlardan sonra mutlaka bana telkinleri olur. Benim iyiliğimi istediğini her zaman hissettirmiştir.
Cok ilginctir.Futbolculugu konusunda hepimiz tartisabiliriz ama ORHAN AK gercekten bir fenomen, genc futbolcularin abisi, adam gibi adam.
Hep bu tarz yorumlari duyardim.
ARDA TURAN
Made in Galatasaray
Arda Turan
Ali Sami Yen'de objektifler ilk kez onu yakaladığında Hagi'nin attığı gole yumruk kaldıran çocuktu. Manisaspor'dayken Galatasaray'a karşı yaptığı asistte gole sevinemeyen adam oldu. Aradan geçen iki yılda gönüllerdeki tahtta her gün biraz daha yükseliyor. "Senden daha fazla Galatasaraylı'yım diyenle uzun uzun konuşmamız gerekir" diyen Arda Turan'a biz kısaca Galatasaraylı diyoruz, siz isterseniz profesyonel deyin...
(Röportaj: Tarık ÜNLÜTÜRK | Galatasaray Dergisi, Aralık 2008, Sayı: 74)
Geçen seneki şampiyonluktan başlayalım. Önce 28 hafta, ardından heyecan dolu bir altı hafta…
Geçtiğimiz sezon dikkatler son altı haftaya çekildi ama "Hoca gitti diye o şampiyonluk geldi" demek çok doğru olmaz. Feldkamp ve Ahmet Akcan geçtiğimiz sezon oynanan 34 haftanın, 28 haftası başımızdaydı. Onların da çok büyük payları var. Biz ikinci yarının başında şampiyon olacağımıza inanmıştık. Kısıtlı bir kadromuz vardı ve bunun da farkındaydık. Elimizde tüm mevkilerde alternatif yoktu. O yüzden rotasyona gitme gibi bir şansımız olmuyordu. Hiçbirimizin dinlenme şansı olmadı. Kötü oynadığımız maçlar oluyordu. Moral-motivasyon olarak çöküyorsunuz fakat bir sonraki maç sahada olmak zorundasınız. Biz bu şartlar altında kazandık o şampiyonluğu.
Şampiyonluk yolunda dönülen keskin virajı hangi maç tam anlamıyla karşılar?
Ankara’da kaybettiğimiz bir maçtı yanılmıyorsam sezon içinde. Futbolcular olarak, otobüsün arkasında toplandık. Hakan Abi, Okan Abi, Ümit Abi, Ayhan Abi, Hasan Abi… Hep beraber oturup konuştuk. Herkes birbirine açık açık sordu. Herkes birbirinin yüzüne aklında ne varsa söyledi. Sen şunu yapmalısın… Bana sordular, “Sen gece dışarı çıkıyor musun?” Yani herkes aklında ne varsa söyledi. Sonra baktık ki aslında hiçbirimiz hata yapmıyoruz. Sadece tam anlamıyla konsantre olmadığımızı anladık. Her şeyi bir kenara bıraktık o gün. Basın devamlı eleştiriyor. Başka kulüplere karşı medya gücümüz olmadığının farkında vardık.
Var mı gerçekten böyle bir şey. Medyada Galatasaray daha mı etkisiz?
Bence var. Galatasaray medyada daha zayıf. Haksız yere daha çok eleştirilen bir kulüp.
Sezon içinde Ankara’da oynanan bir diğer maçta Gençlerbirliği’ni mağlup ettiniz. Bu maç da sezonun kader anlarındandı…
Gençlerbirliği maçı hala aklımdadır. Çamurlu bir maçtı, beyaz formalarla mücadele etmiştik. Maç sonunda soyunma odasında çamurdan birbirimizin yüzünü görmemiştik. Aslında bu maça kader anı diyemeyiz. Herhangi bir maçı ayırmamız doğru olmaz. Çünkü tüm sezon söz konusu. Sivas’ta kaybetsek ne olacaktı. Hangisini söyleyebiliriz ki? Biz yine başka bir Ankara deplasmanındayız, Ankaragücü’ne karşı. Takımda 10 kişi vardı A takımdan ve maç toplantısı yapacağız. Toplantı yapılacağı zaman toplantı odasına gidilir. Biz o gün o kadar azdık ki yemek masasında toplantımızı yaptık. O günleri geçirip, şampiyonluğu yaşamak bizim için çok önemliydi.
Peki son altı haftaya dönelim. Ne değişti son altı hafta?
Bir şey değişmedi. Orada şöyle bir şey vardı. Önünde altı maç var ve o altı maçı kazanırsan şampiyon oluyorsun. Ülkelerinin A milli takımlarına hizmet eden futbolcuların çok fazla olduğu bir takımdık. Fakat aynı zamanda kazanmaya aç bir futbolcu topluluğu da vardı. Bir de bizim sezon içine başımıza çok şey geldi. Acı çektirilmiş bir takım olduk bir nevi. Bu da tabii bizi pozitif yönde motive etti. Bir şeyleri kanıtlama arzusunu da buna ekleyelim. Ve biz bu kenetlenmeyle şampiyonluğa ulaştık.
Feldkamp çok disiplinliydi. Senin de rahat bir görüntün var. Senin Feldkamp ile aran nasıldı?
Hoca ile çok iyi bir diyaloğum vardı. Hatta bana tolerans bile gösterdiğini söyleyebilirim. Her hocanın farklı bir tarzı var ve bizim de seçme şansımız yok.
Şampiyonluk sonrası sen tam anlamıyla tadını çıkaramadın. Milli Takım kampında aldın soluğu…
Hayatımın en güzel şampiyonluğunu yaşadım. Belki de öyle bir şampiyonluk yaşayamayacağım bir daha. Şampiyon olduğumuzun ertesi akşamı Milli Takım kampındaydık. Yeni bir mücadele içine girdik. Ama şampiyonluğun CD’sini çok kötü zamanlarda izlerim. Ben Galatasaraylı futbolcu değilim sadece, Galatasaray taraftarıyım aynı zamanda. O şampiyonluğu yaşamaktan, o şampiyonluğa taraftar olmaktan büyük keyif aldım.
Yorucu bir sezon sonunda Milli Takım kampı geldi. Futbolculuğun zor yanı mıdır uzun kamplar?
Açıkçası o günleri çok özlüyorum. Beni hiç yormamış. Çok güzeldi Milli Takım’ın atmosferi. Tarihin en büyük Avrupa Şampiyonası başarısını gösterdik.
Şampiyona devam ederken takım çok eleştirildi.
Ben 1996 Avrupa Şampiyonası’nı hatırlıyorum, inanılmaz oynamıştık. İlk maçtaki şanssızlık tüm turnuvaya sirayet etmişti. Ama son Avrupa Şampiyonası’nda tecrübeli, turnuva oynamasını bilen bir takım vardı sahada. Pozisyonuna sadık kalan bir takım vardı sahada. İsviçre maçının ikinci devresi… Şunu söylemek istiyorum. Fatih Hoca inanılmaz taktiksel anlamda işler yaptı. İyi ya da kötü, hocanın yaptıklarını yorumlamak bana düşmez. Ama o gün, Fatih Terim ne kadar büyük bir hocaymış diye içimden geçirdim. Yağmurlu havada üstümüze gelen bir İsviçre takımı var ve biz birden tek ön liberoya döndük. Üstüne karşı gelen bir takıma karşı çift ön liberoyla oynayan takım, bir anda tek ön liberoya düştü. Takım iki forvete dönünce baskıyı kuran takım biz olduk bir anda.
Şampiyona senin beklentilerin karşıladı mı?
Kişisel beklentilerimi karşıladı. Ama takım olarak beklentilerimizi karşılamadı. Kimse buna inanmıyordu ama biz hedefi şampiyonluk olarak koymuştuk. Başkalarının ne söylediği önemli değil, önemli olan bizim düşündüğümüzdü.
Dünya Kupası elemeleri yaklaşıyor, Mart sonu ve Nisan başında İspanya’ya karşı oynanacak iki maç var…
Herkes şunu söylüyor. İspanya güçlü takım, bizi yener. Futbolda bu yok. Futbol sahada oynanan 90 dakika içinde belli olur. O günkü şartları kimse şimdiden bilemez. Ama ben İspanya maçlarından çok umutluyum. Karşımızdaki takım bir kere kapalı kutu değil. Neler yapabildiğini biliyoruz. Ve oynayan bir takım. Biz de öyle bir takımız. Zevkli bir mücadele olacak.
Senin tercihin nedir Arda Turan, kapalı takımlara karşı oynamak mı, yoksa açık oynayan takımlar mı?
Kapalı oynayan takımlara karşı oynamayı hiç sevmem. Her zaman karşımızdaki rakibin de oyun oynamaya çalışmasını istedim. Maç heyecanlı olmalı. Örnek Benfica maçı. Biz oraya gittik ama kapanmadık. Onlar da oynamayı seven bir takım. Ve çok güzel ve heyecanlı bir maç çıktı ortaya.
Peki senin jenerasyonuna gelelim. Galatasaray’ın meşhur 1987 jenerasyonundansın. Uzun yıllar sonra PAF Ligi şampiyonluğunu kazanan takım. O takımdan herkes çok daha fazla oyuncunun Galatasaray A takımına, hatta A Milli Takım’a çıkmasını bekliyordu. Sen neden buradasın, diğerleri neden burada değil?
Benim jenerasyonumda 40 maç yenilmeyen bir Genç Milli Takım vardı. O maçların hepsinde oynamıştım hatırladığım kadarıyla. Bu konuda aslında ben çok üzgünüm. Neden o zamanki takım arkadaşlarım şimdi A Milli Takım’da yoklar! Şunu da sormak gerekir. Bu çocuklar mı suçlu, hepsinde mi hata var? Ben o dönemki Genç Milli Takımımızdan şu anda oynayan Beşiktaş’tan Serdar Özkan’ı görüyorum. Oyuncuların burada suçu var mı bilmiyorum ama varsa da yüzde 20’yi geçmez. Geri kalanı onları oynatmayanlarda. Bu çocuklara gereken şans verilmiyor. Skor uğruna, günü kurtarma uğruna çok büyük yetenekler harcanıyor. Bunu da herkesle tartışmaya hazırım.
Mlada Boleslav maçı ise senin göz önüne geldiğin maçtı. Futbolda böyle bir çıkış yakalamak şart mı?
Aslında Mlada Boleslav maçında ortaya çıkmadım. Bir sezon önce Vestel Manisaspor’la 15 maça çıktım ve bütün maçlarda da üst düzey top oynadım. Vestel Manisaspor maçlarını televizyondan -canlı ya da bant- kimse izleyemedi. Ben bütün maçlarda Galatasaray’da oynar gibi oynadım. Manisa’da Fenerbahçe’ye karşı üç asist yaptım. Mlada Boleslav, maçı ise benim Galatasaray taraftarının önüne çıktığım ve fark edildiğim maçtı. O maç Galatasaray taraftarının beni kabul ettiği maç oldu. Ben, kendimi kabul ettiğim maçları ise Vestel Manisa’da oynamıştım zaten.
Arda Turan’daki genç futbolcu imajı artık kayboldu. Bu biraz da senin özgüveninden kaynaklanıyor sanırım. Sahada tecrübeli bir isim gibisin daha çok…
Belki dediğiniz gibi biraz kendime fazla güveniyorum. Ama bu saha içerisinde abilerime karşı saygısızlık ya da ukalalık şekline dönüşmez. Hakkını korumak saygısızlık değildir. Ben Galatasaray’da oynuyorum, demek ki iyi futbolcuyum. Sahada takım için varız. Bazen ben bir şey diyorsam, bunu kendim için değil, takım için diyorumdur. Sahanın içinde bu açıdan herkesin eşit olduğunu düşünüyorum.
Galatasaray Dergisi’ne 2006 yılında verdiğin röportajda şut atmakta ve orta yapmakta eksiklerin bulunduğunu söylemiştin. Kendi açından şu anda durumun nasıl?
Ben topu ortalamam. Kanattayım veya değilim, topu atacağım adama atarım. Yani benim için o bir pastır. Şut için ise ben mutlaka iyi pozisyonu beklerim. Çok garanti görmezsem, vurmuyorum. Gerektiği yerde vuruyorum. Vurduğum zaman da gol oluyor.
Türkiye’de senin gibi çıkış yakalayan futbolcular belirli bir zaman sonra eleştirilerin hedefi de oluyorlar. Sana gelen belli başlı eleştiriden biri şımardığın. Ne düşünüyorsun?
21 yaşındaki bir futbolcu kahkaha atıyorsa şımarıktır. Hakeme haklı konuda itiraz ediyorsa şımarıktır. Sahada içinde takım arkadaşına bir şey söylüyorsa, uyarıyorsa şımarıktır. Benden belki de yediği her tekmeden sonra sinen, sessiz bir futbolcu olmamı bekliyorlar. Ama ben öyle değilim. İnsanlar bana bu ülkede yapmadığım şeyleri söylüyorlar. Gece çıkmadığım halde çıkıyor diyorlar. Alkol kullanmam, kullanıyor diyorlar. İnsanlar televizyonda bana hakaret dahi ettiler. Beni savunan olmadı. Hani ben Türk futbolunun geleceğiydim, genç yetenektim.
Gerçekten gece hayatın var mı?
Özel hayatımda kız arkadaşımı alıp gezdirebilmeliyim. Ben gece kulübüne gidersem, her şeyi göze alıp gidiyorumdur. Zaten gece dışarı çıkıyorsam, Haldun Abi, Murat Abi, Adnan Abi bundan haberdardır. İzin günümde neden çıkmayayım? Saat 23’te benim fotoğrafım çekiliyor. Sonra deseler ki yapacakları haberde, “Arda 23’te kız arkadaşı ile yemekten çıktı”, zaten bir problem olmaz. Öyle demiyor ki, “Sabaha kadar kızlarla eğlendi” yazıyor fotoğrafın altına.
Çıkan haberlerden etkileniyor musun?
Yok, beni etkilemiyor. Ama insanlar etkileniyor. Bu yüzden insanlardan almamam gereken tepkileri alıyorum. Zemin bozuk, top zeminde sekip, dışarı çıkıyor. Adam yandan “Geceleri gezersen, böyle olur” diyor. Yok öyle bir şey, orada çim kalkmış, top o yüzden dışarı çıkıyor.
Maçtan bir gün sonra gazete okur musun?
Kazanmışsak ve iyi oynamışsam moral olsun diye okurum. Ama kötü yazdıklarını tahmin ediyorsam elime bile almam. Her futbolcu okur ama söylemez.
Tekrar saha içine dönelim. Sen yıldız oyuncu vasfındasın, fakat topsuz oyunda ortaya koyduğun mücadele üst seviyede...
Sahadaki mücadelemin çok fazla farkına varılmadığını düşünüyorum. Dünyanın en zor şeyidir… Topu ayağınıza alıyorsunuz, onu tutmak rakibi geçmek için verdiğiniz çaba, ardından da geriye dönerek rakibi takip etmek. Futbolcu topsuz koşuda yorulur… Ben defalarca o mesafeleri topla kat ediyorum. Daha sonra savunmaya da yardım etmeye çalışıyorum. Gelemediğim zamanlarda Galatasaray takımı altı kişiyle de dört kişiyle de savunma yapmalı. Galatasaray takımı büyük takımdır. Büyük takımlar da risk alabilmelidir. Barcelona takımına bakıyorsunuz savunmada iki kişi kalıyor. “Arda, Kewell, Lincoln neden geriye dönmediler”… Ben buna pek katılmıyorum. Zaten o an dönecek gücümüz kalsa, döneriz. Ama ileride de bir mücadele veriliyor. Ben sahada oyunun hücum yönünde kendimi yeterli görmüyorsam, bunu hissetiysem o gün mücadeleye yönelirim. Hücum yönünü başka arkadaşlara bırakırım. Takım oyuncusu böyle yapmalı. Bu iş bir paylaşım işidir.
Kewell ve sen, ikiniz de sol kanatta oynamayı seviyorsunuz. Şu anki çözüm maç içinde sık sık kanadı değişmeniz gibi gözüküyor…
Bence ben solda oynasam çok daha iyi olur. Ama hocanın düşüncesi bu şekilde. Biz de elimizden geleni yapıyoruz. Devamlı sağda oynayacak olsam, orada da oynarım. Çünkü o bölgeye göre strateji geliştiririm. Ama sol tarafta etkili olduğum ortada. Karşımdaki rakibi geçebileceğim 7-8 seçeneğim oluşmuş durumda. Sol taraftan oyunu daha iyi okuyabildiğimi düşünüyorum. Kewell ise sol ayaklı bir futbolcu. O da sol kanatta çok etkili. Fakat maç içinde kanat değiştirmemiz rakibi de şaşırtıyor.
Futbola taktiksel bakışın nasıl, 4-4-2 ya da 3-5-2 rakamlar önemli midir?
Rakamlar bence önemli değil. Önemli olan belirlenen stratejinin uygulanmasıdır. Bir takım ya basmalı ya da kabullenmeli. Bunun arası olursa oyun çok geniş alana yayılıyor. İki uç arasında 60-70 metrelik alanlar oluşuyor. Bu şekilde darmadağın olursunuz. Kabullenmek de bir stratejidir.
Kadıköy’de oynanan son Fenerbahçe maçına gelelim. Kadıköy öncesi takım üzerinde aşırı bir baskı mı oluşuyor?
Öyle bir şey olduğuna inanmıyorum. Fenerbahçe’nin Kadıköy’de çok kolay yenileceğini düşünüyorum. Ama şöyle bir şey var. Bizim üzerimizde Kadıköy’e gidiyoruz, kaybedeceğiz diye bir korku ya da stres yok. Ama bizim dışımızda öyle bir hava oluşturuluyor. Sendromu yaşayanlar başkaları. Bir diğer anlam veremediğim nokta, maç sonunda olanlar ve o olanların yorumları. İnanılmaz centilmenlik içinde geçen bir maçtı yorumları... Tüm stat bize her türlü küfürü koro halinde ediyor. Ali Sami Yen cennet gibi bu olanların yanında. Her takım Ali Sami Yen’de rahatlıkla oynuyor. Herhangi bir baskı yok. Zaten böyle olmalı. Bundan dolayı medya gücü diyorum. Bize yapılanlardan, atılan yabancı cisimlerden, edilen küfürlerden kesinlikle maç sonunda bahsedilmiyor. Ben maç sonunda tribünlere ellerimi kaldırmışım. Bu görüntü gösterilip eleştiriliyorum. Ama aynı görüntü içinde bana bozuk para yağıyor. Kimse demiyor, o para bu çocuğun gözüne gelse kör olur diye. Biz orada Josico’nun ayağının krampını gidermeye çalışıyoruz. Roberto Carlos’un oyundan çıkarken elini sıkıyoruz. Ama biz tam tersi maç içinde kasti tekme yiyoruz. Tepki verince kötü adam biz oluyoruz. Bunlar göz ününe getirilmiyor. Kaybettiğimiz zaman da adam gibi kaybediyoruz.
Türkiye’de Galatasaray’dan başka bir takım…
Benim açıkçası ne kadar Galatasaraylı olduğum belli. Fakat büyük konuşmuyorum Ama Galatasaray’dan başka Türk takımı; Allah bana o günleri göstermesin diyorum.
Aslantepe’de forma giyecek misin, yoksa seni birkaç yıl içinde Avrupa’da mı izleyeceğiz?
Tabii ki Aslantepe’de forma giymek isterim. Ama benim Avrupa’da oynama isteğim de var. Galatasaray’da çok güzel bir şampiyonluk yaşadım. Bu sezon UEFA Kupası’nda final hedefliyoruz. Eğer o başarıyı yakalarsak, o zaman Avrupa’ya kesin gitmeyi düşünebilirim. Tabii bir de şu var. Gelen teklifte tabii ki kararı da kulübüm verecek. Kulüp “tamam Arda gidebilirsin” derse, ben o zaman anlaşırım.
Galatasaraylılık üzerine son olarak ne söylemek istersin?
Birisinin bana, senden daha iyi Galatasaraylıyım demesi zor. Eğer diyecekse o kişiyle uzun uzun oturup konuşmamız lazım. Ben iddia ediyorum, ben çok iyi Galatasaraylıyım. Galatasaray kaybettiğinde tribündeki Galatasaraylı kadar, belki de daha fazla üzülürüm.
Sahada en çok ne kızdırır seni?
Ben tempolu oyunu severim. Baskıyı yaptığımız zaman işten iki kat keyif alırım. Taraftar da bu coşkuya katılıyor. Takım basmıyorsa bu beni rahatsız ediyor. Geçen seneki şampiyonluğun anahtarlarından biridir önde basmak. Ama sahada her zaman futbol oynanmaya çalışılmalı. Ben futbol oynamayı seviyorum. Maç günü; “of bugün de maç var” demiyorum. Benim hayattaki en büyük keyfim futbol oynamak. Ben lig maçına çıkmasam, futbol oynamasam, gidip sokakta top oynarım.
Takımın kazanması için her şeyi yapar mısın?
Hayır, her şeyi yapmam. Yani oyun kuralları içinde her şeyi yaparım. Fair play ruhum vardır. Ama galibiyet için deli gibi mücadele ederim. Futbolun bir keyif olduğunu düşünüyorum. Zararlı unsurlar bu spordan uzak durmalı.
Oynadığın veya izlediğin; futbolculuk yaşantından hangi meslektaşların seni etkiledi?
Arif Erdem, Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, hepsinden çok etkilendim. UEFA Kupası kadrosu benim hayalimdi. Oradaki her futbolcu benim için örnek teşkil etti. Türk futboluna hiç yaşatılmayan bir şey yaşattılar. Hepsi benim için özel adamlar. Benden bir istekleri olsa da yapsam diye heveslenirim. Çünkü onlar benim kahramanlarım.
Onlar sahadayken, sen top toplayıcıydın. Biz hayalleri gerçekleşen birisi ile konuşuyoruz…
Ben top toplamak için her maça gitmek isterdim. Zaten benim fotoğraflarım var. Hagi gol atıyor, arkada sevinen bir çocuk var. İşte o benim. Ben bir Galatasaraylıyım.
Orhan Ak peki...
Orhan Abi, benim için çok özel bir insan. Hayatta her konuda danışacağım bir insan. Sevdiklerimi, malımı, her şeyim emanet edebileceğim bir insandır. Maçlardan sonra mutlaka bana telkinleri olur. Benim iyiliğimi istediğini her zaman hissettirmiştir.
Cok ilginctir.Futbolculugu konusunda hepimiz tartisabiliriz ama ORHAN AK gercekten bir fenomen, genc futbolcularin abisi, adam gibi adam.
Hep bu tarz yorumlari duyardim.
TRUST GALATASARAY
MGC
MGC