Page 2 of 29

Posted: Mon Oct 27, 2008 9:23 pm
by Kenan Atak
Kaan Önem wrote:
Filmin adı Round Midnight. Cazseverlerin gözünde Thelonious Monk'un canlandığını görür gibiyim. :) Fakat sıkı durun, Başrolde filmde de inanılmaz bir portre çizen Caz'ın üstatlarından Dexter Gordon var. Kendisine François Cluzet eşlik ediyor. Filmde Gordon'un orkestrasında kimler var tahmin edin ? Herbie Hancock'tan John Mclaughine pek çok müzisyen.. Doğal olarak baskın olan Müziğin yanında Oldukça felsefik aforizmalar ve ikili diyaloglarla da süslenmiş bir yapım. 1986 yapımıymış ve Lester Young ile Bud Powell'a ithaf edilmiş bu film. İzlememiş olanlar varsa kaçırmasınlar derim, bilhassa Kerem abi hiç kaçırmasın :)

http://www.imdb.com/title/tt0090557/
Cok sagol Kaan kardesim. Film bende yok ama cd'si var ve muthis. Evet filmin ismi Monk'a ait ve bu forumdan Ozan da cok sever kendisini yanlis hatirlamiyorsam.

Arkadaslar bu vesile ile bilmem bahsettim mi ama benim en sevdigim muzisyen Astor Piazzolla'dir. Kendisine hic bir yasayan ve yasamis canliya olmadigi kadar adeta taparim. Tanriya falan da inanmam ama Piazzolla adeta tanri gibi benim icin. Muzigi bu kadar ruhuma hitap eden bir muzisyen yoktur. Kendisi sokak tangosunu, Carlos Gardel'lerin tangosunu caz ve Bach ile harmanlayip (keman ve bas gibi aletleri de tangoya soktu, tangoda cigir acan efsane isimdir. Maradona da tapar kendisine.) Buraya bir link atacagim. Muzik 'Rain over Santiago' adli filmin soundtrack'i. Hani su Pinonchet denen kasabin Allende ve binlerce solcu Sili'liyi katlettigi donemin filmi, o yili anlatiyor basrolde Z filminden Trintignant da oynuyor. Piazzolla'nin muzigi filme cok yakisiyor hem huzunlu hem muazzam guzel bir muzik.
http://www.imeem.com/vidasen35mm2/music ... _santiago/

Bu Latin Amerika kulturu ve halklarina kendimi cok yakin hatta ait hissediyorum. Bazen acaba yanlis yerde mi dogdum belki de seneler once Buenos Aires'te mi dogdum diyorum kendi kendime. Onurlu insanlarin topraklari. Bu muzik kulturu beni eritiyor adeta. Bizdekinin tam tersi, okumusu ile okumamisi ile duyarli insanlarin topraklari ve onlarin muzigi.

Piazzolla sevenler Piazzolla'yi Al diMeola ve özellikle Dino Saluzzi'nin cd'lerinden de dinleyebilirler. Özellikle Saluzzi'nin butun cd'lerini tabii Piazzolla babanin da butun cd'lerini (özellikle Lumiere'i) herkese tavsiye ederim. Bu muzikte aklima Roma veya Buenos Aires'in ruhlu sokaklarinda o muhtesem mimarinin arasinda kendimi yururken gunesin batisi geliyor, kimbilir belki bir gun ruzgar bizi oralara atar ve bunu oralarda doyasiya yasariz.

Bu arada Boca Juniors da takimimdir, Maradona Napoli'ye gecince Napoli'yi tutacak kadar da Maradona hayraniydim.

Posted: Mon Oct 27, 2008 9:51 pm
by Kenan Atak
Astor babadan
Milonga del Angel
http://www.youtube.com/watch?v=bbdakZjHTys
bu da meshur Adios Nonino'su
http://www.youtube.com/watch?v=ccY5IcwW ... re=related

Amelita Baltar'in Piazzolla'nin Balada para un loco'sunu ise mutlak dinleyin derim.
http://www.youtube.com/watch?v=GRuJiqrG ... re=related

Piazolla bir suru muzisyeni, Gary Burton'dan Al di Meola'ya kadar pek cok muzisyeni etkiledi. Yaz basinda muzikcide Piazzolla'nin bir albumunu alan bir italyan turistle tanismistim. Adamla ayak ustu yarim saat sohbet ettik. Birbirimizi tanimiyorduk belki ama ruh dunyamiz adeta ayni seyleri yasiyordu, yarim saatlik sohbet beni inanilmaz mutlu etmisti. Bunu da paylasayim dedim.

Posted: Wed Oct 29, 2008 11:24 pm
by Cengiz Akgun
Bu aralar Fransizcaya merak sardim. Quebec'ten yayin yapan bir radyo kanali ile 'kolay-dinlenen" dedikleri pop parcalari ise gelip giderken dinliyorum.

Shy'm diye siyah tenli (Sezen Cumhur gibi oldu) bir hatun kisi yeni bir album ile Fransayi kasip kavuruyormus Bilboard'da.

Yeni albumunun ilk sarkisi La première fois yani ilk Defa.

http://www.youtube.com/watch?v=Tl7Z788fO_4

Turkiyeden youtube'a ulasamayan garipler icin de bir link verelim.

http://www.shymlesite.com/

Asil adi Tamara imis ve 23 yasinda. Onun ilk defa dedigine pek bakmayin. Benim gencligimde "Tamara Tamara paralari verdik kumara" diye bir sulukule sarkisi da vardi. Fransizca bilenlere sarkinin sozlerinide gecelim.

Ton regard sur moi
Tellement doux et chaud
Te sentir contre moi
Me fait perdre les mots
Savourer l'instant
Apprécier le moment
Penser au présent
Te caresser tendrement
Oublions nos manies, nos habitudes
Partons loin
Laissons à la folie sa latitude
Ça me plait bien
Oser comme personne n'ose
Abandonner la prose
Ne dis rien en silence
Au fond de la dernière danse

Tellement beau le souvenir
De nos premiers pas
Tellement chaud ton sourire
Quand tu me revois
Redessiner chaque jour
Comme si c'était le premier
La première fois
La première fois comme ça

Ton parfum sur moi
Me défilent tant d'images
Mon carnet sur toi
N'a bientôt plus de pages
Trop de phrases, trop de mots
Certains en rouge, en mémo
Des dates en vrac
Des soirs qui marquent
Où on s'est donné en cadeau
L'envie de toi, l'envie de nous
L'envie de partager
Ces moments seule
Où tard le soir à nous je rêvais
Aux moindres instants
La douceur des moments
Le désir intense
La mémoire d'une dernière danse

Oublions nos manies, nos habitudes
Partons loin
Laissons à la folie sa latitude
Ça me plait bien
Oser comme personne n'ose
Abandonner la prose
Ne dis rien en silence
Au fond de la dernière danse

Posted: Thu Oct 30, 2008 4:48 pm
by Mehmet Gurdal Cetin
Para durumu ıstırap verici

“Bugün para durumumu inceledim. Harcamaları gelirin pek ziyade üzerinde buldum. Şimdiye kadar cüzdanıma girip çıkan parayı hesap etmek hatırıma bile gelmemişti. Bu hesapsızlığın vahim sonuçlarıyla, pek büyük ıstıraplar altında manen ve maddeten ezildim. Şimdi sarf olunan paranın harcandığı yerin ve zamanın kaydına baktığım zaman, hareketimdeki düzensizlik dikkatimi çekiyor. Her zaman bu defterimin gözden geçirilmesiyle hissettiğim pişmanlıklar, ihtimaldir ki yaptığım hareketleri düzenlememe neden olacak. Fakat ben henüz bunun tesirini anlayamıyorum. Masrafların sebebi, fazlalığından ziyade, gelirlerin azlığıdır.”

21 MART 1904... PAZARTESİ...
Mustafa Kemal ATATURK

Can DUNDAR'in "Mustafa"si sinemalarda.
Su ana kadar olumlu olumsuz cok ses getirdi.Ben daha seyretmedim.Sinemada da seyretmeyi dusunmuyorum.Cikinca DVDsini alip evde karim ve cocuklarimla basbasa seyretmek istiyorum.On yargisiz ve etkilenmeden..

Can Dundar'da dunden beri konusulan bazi konulara aciklik getirmis.

"Zorunlu bir açıklama
30 Ekim Perşembe 2008


“Mustafa” dün vizyona girdi. Ama gün boyu bunun keyfini sürmek yerine “filmin sponsoru”na dair sorularla uğraşmak zorunda kaldım.
İş dallanıp budaklanınca “En iyisi her şeyi bütün açıklığıyla anlatmak” diye düşünerek bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Kişisel bir mevzu gibi görünürse kusura bakmayın.

Son dakikada...

Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’le bir uçak yolculuğu sırasında tesadüfen tanışmıştım. Belgesellerimi ilgiyle izlediğini söylemişti.
“Mustafa” henüz tamamlanmadan filme bir sponsor arayışı gündeme gelince kendisine bu konuyla ilgilenip ilgilenmeyeceğini sordum. Atatürk’e olan büyük saygı ve hayranlığından söz edip derhal kabul etti.
Turkcell yetkilileri de projenin heyecanı içine girdiler.

Şirketin logosuyla afişler basıldı; fragmanlar sinemalara dağıtıldı. Savarona’da yapılacak bir basın toplantısıyla projenin duyurulması kararlaştırıldı.

O ana kadar ilişkiler karşılıklı güven esasına dayalı gittiği için henüz ne bir sözleşme imzalamıştık, ne bir kuruşluk destek almıştık.
Basın toplantısına birkaç gün kala, Turkcell filmin içeriğiyle ilgili bilgi istedi.

Hemen bir toplantı yaptık. Onlara filmi anlattım. Hatta bitmemiş filmin hazır olan sahnelerinden birkaç örnek gösterdim.
Ve filmde verdiğimiz bazı bilgilerin onları yadırgattığını fark ettim.

Film, Atatürk’ün imza attığı büyük devrimi belgelemekle birlikte özel hayatına da giriyor, sofrasından, yalnızlığından dem vuruyor, dinin toplumsal hayattan tasfiye edilmesi gereğine ilişkin radikal görüşlerine yer veriyordu.

Uzun tartışmalar
“Acaba bunlardan bahsetmek zorunlu muydu?”
Bu soru ile yıllardır o kadar çok karşılaşmıştım ki...

Bir lider portresinde onun hayatının bütün unsurlarının yer alması gerektiğini anlattım uzun uzun... Konu Atatürk olunca daha fazla hassasiyet gösterilmesi gerektiğini anladığımı, ama anlatılanlarda Atatürk adına gocunulacak bir şey olmadığını, tersine onun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağını söyledim.

Turkcell ise oradaki mesajların yanlış anlaşılmasından, Atatürk üzerine bir spekülasyon açılmasından endişeleniyordu. Bu tartışmaların Atatürk’e szarar vermesinden, inanç sahibi insanları rencide edebilecek yanlış anlamalara yol açmasından kuşkulanıyorlardı.

Aynı kaygıları benim de taşıdığımı, böyle olmasın diye de azami dikkati gösterdiğimi, ele aldığım her konuyu belgelendirdiğimi anlattım.
7 saatlik bir toplantı sonunda hem Atatürk’e asla zarar vermemek, hem de onu gizlememek esasında anlaştık.

“Biz vazgeçtik”

Ancak ertesi günkü (daha geniş katılımlı ve daha uzun) toplantıda konu biraz daha derinleşti. Çıkacak filmin, Turkcell’in beklentileriyle tam çakışmayacağı gibi bir izlenim oluştu.

Ertesi gün de (basın toplantısına 24 saat kala) Turkcell’den (hem de bana da değil, büroma) “Biz vazgeçtik” notu iletildi.

Elbette haklarıydı. Ama afişler asılmış, fragmanlar sinemalarda dönmeye başlamış, basın toplantısı için bütün gazetelere davetiyeler gitmişti.
Afişleri asmadan güven esası içinde (biraz da acemilikten) bir sözleşme de yapmadığımızdan zor durumda kalmıştık.

“Sağlık olsun”dan başka diyecek bir şey yoktu.
Öyle dedik; geçtik.

Basın toplantısını iptal ettik. Afişleri, fragmanları tek tek sinemalardan toplattık.

Turkcell bir süre sonra “Afiş ve fragmanlar yüzünden üstlendiğiniz zararı biz karşılamak isteriz” dedi.
Üstlendiler. Konu kapandı.

Sabancı

Yapımcımız NTV’nin desteğiyle filmi bitirdik.
Artık bir projeden değil, bitmiş bir eserden söz ediyorduk ve yapmaya çalıştığımız şeyi anlatmam gerekmiyordu; göstermem yeterliydi.

Filmden Güler Sabancı’ya söz ettim. Hemen ilgilendi. “Mustafa”yı ilk kez Sabancı grubunun yetkilileri izledi. Beğendiler.

Ve birkaç gün içinde “Biz varız” dediler.
Böylece film, Sabancı’nın sponsorluğunda vizyona girdi.

Film ayrı, kahramanı ayrı

Bütün bunlarla sizi meşgul etmemin amacı, hem “Mustafa”yı bu tartışmaların, hem kendimi mesnetsiz iddiaların dışında tutmaktı.
Son söz olarak şunu yazmak isterim:

Bir filme verilen desteğin filmin kahramanına verilmiş sayılması kadar, verilmeyen desteğin ona karşı tavır olarak algılanması da hata olur.
Atatürk’ü başka bir filmin kahramanıyla ya da bir reklam karakteriyle kıyaslamak da ona zarar verir.

Atatürk’ü yaptıklarıyla, yaşadıklarıyla, söyledikleriyle tartışalım, ama lütfen onu bu polemiklerin dışında tutmaya özen gösterelim.

Posted: Thu Oct 30, 2008 5:51 pm
by Ufuk Sezekkaplan
Can Dündar bizim ortaokuldan (liseden) mezun. Ayrıca medyada tanıyanlar aracılığı ile biliyorum. Sadece parayı düşünür, para için herşeyi yapar. Bunu yaparken "temiz çocuk" kisvesini çok iyi takınır. Zülfü Livanelioğlu'nun küçük bir andreoididir, solculuktan parayı vurunlar kulübünün üyesidir. Emin olun, yarın şeriatçıların başa gelmesi ihtimaline karşı bu adamın yedeğinde bir Hazreti Ömer belgeseli vardır. Dönemlerin adamıdır. İnönü ailesinin kapısını çalıp, para karşılığı belgesel yapmayı teklif etmişliği ve reddedilmişliği vardır.

Serdar Turgut'u da hiç sevmem ama bugünkü yazısı biraz fikir verebilir.

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=133950,10,104

Posted: Thu Oct 30, 2008 6:24 pm
by Mehmet Gurdal Cetin
BAYKAL MUHALEFET ETMIS (eee isi geregi tabi )
'Atatürk diktatör gibi gösterilmiş'

Şenol ATEŞ / ANKARA 29.10.2008

'Mustafa' filmini beğenmeyen Baykal'a göre Dündar, Ergenekon'dan etkilenmiş..

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Can Dündar'ın Cumhuriyet'in 85. yıldönümünde vizyona giren 'Mustafa' filmini beğenmedi. Önceki gece galasına katıldığı filmle ilgili görüşlerini yakın çevresiyle paylaşan Baykal, şu yorumu yaptı: "Can Dündar Sarı Zeybek'i yapmıştı.

Şimdi 'Can Dündar 2008' olarak gördüm. Yani Türkiye'nin başta Ergenekon olmak üzere yaşadığı 2008 sürecinin yansıması olan Can Dündar yaklaşımı var." Baykal'ın eleştirisi şöyle:

YALNIZ ADAM
* Atatürk'ün sofrası, içki içilen, coşku bulunmayan, sanki başarısız olmuş, bıkmış, umutsuz, yalnız ve yaşlı bir adamın sofrası olarak lanse ediliyor. Atatürk günde bir büyük rakı içen, kadınlara zaafı olan birisi olarak gösterilmiş. Zaafları olabilir. Ancak, Atatürk gibi bir adamın sofrası bu resim olamaz. Atatürk'ün sofrası Cumhuriyet coşkusunun yaşandığı bir sofradır.

* Böyle bir filmde Atatürk için önde gelen algılama zaafları değil, eserleri olmalıydı.

* Atatürk kendi döneminin tüm liderleri diktatör olduğu halde bu yönde hiçbir eğilimi olmayan bir liderdi. Hep çoğulcu demokrasi istedi.

* Filmde, cumhuriyeti kurmak için birlikte hareket ettiği arkadaşlarını sonradan yemiş, onlara ihanet etmiş gibi gösteriliyor. Bunlar gerçek değil. Arkadaşlarına saygı duymuş, sevmiş ama devrimler sırasında yolları ayrılmış.
=============================================

Posted: Fri Oct 31, 2008 10:28 am
by Mehmet Gurdal Cetin
Ufuk Sezekkaplan wrote:Can Dündar bizim ortaokuldan (liseden) mezun. Ayrıca medyada tanıyanlar aracılığı ile biliyorum. Sadece parayı düşünür, para için herşeyi yapar. Bunu yaparken "temiz çocuk" kisvesini çok iyi takınır. Zülfü Livanelioğlu'nun küçük bir andreoididir, solculuktan parayı vurunlar kulübünün üyesidir. Emin olun, yarın şeriatçıların başa gelmesi ihtimaline karşı bu adamın yedeğinde bir Hazreti Ömer belgeseli vardır. Dönemlerin adamıdır. İnönü ailesinin kapısını çalıp, para karşılığı belgesel yapmayı teklif etmişliği ve reddedilmişliği vardır.

Serdar Turgut'u da hiç sevmem ama bugünkü yazısı biraz fikir verebilir.

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=133950,10,104
Bu da cok bi sevdigimiz Galatasaray'li bir abimizin yazisi;

Reklam için şantaj

Hürriyet Gazetesi, daha doğrusu Doğan Grubu, Turkcell’in “Mustafa” filmine sponsor olmamasını diline doladı gidiyor.
Günlerdir bu yönde yayınları var.

İddialarına göre Turkcell “İktidardan” korktuğu için, Atatürk filmine sponsor olmamış.

Oysa olayın bununla alakası yok.

Turkcell’in Can Dündar’ın Mustafa ilmine sponsor olmamasının nedeni iktidar korkusu değil, tam tersine Atatürk’ü sevenler.
Çünkü film, dün bir yandan Turkcell’i karalayan Vatan’ın da yazdığı gibi, tartışmalı.

İçinde Atatürk’ü sevenleri üzecek bölümler, bölücülerin “Bakın biz diyorduk” demelerine yol açacak iddialar var.

Turkcell de büyük ihtimalle bunlardan çekindiği ve “Tartışmalı” bir Atatürk filminde yer almamak için sponsor olmamış.

Atatürk’ü Can Dündar’ın gözüyle görmek, bu gözdeki olası bozukluklara ortak olmak istememiş.

Son derece normal, son derece sıradan bir davranış.

Hiç bir kurum önüne getirilen her projeye ortak olmak zorunda değil.
Turkcell, Doğan Grubunun iddialarının tam aksi bir nedenle Mustafa filmine sponsor olmayınca Doğan Grubu aradığı malı bulmuş.
Niye mi?

Çünkü Doğan’ın Turkcell’le ciddi bir hesabı var.
Turkcell yıllardır Doğan Grubuna reklam vermiyor.
Doğan Grubu bundan rahatsız.

İki nedenle rahatsız. Birincisi ciddi bir para kaybediyorlar.
Reklam pazar paylarının yüzde 60 civarında olduğu düşünülür ve Turkcell’in yılda 100 milyon YTL harcadığı göz önüne alınırsa, parasal kayıp 60 milyon YTL.

Dahası Turkcell, Doğan Grubu gazete ve televizyonlarına tek saniye veya sütun reklam vermeden reklamını yapabiliyor, pazar payını arttırabiliyor, pazar lideri olabiliyor, kalabiliyor.

Yani reklam verenlere “Doğansız da olabilir”i kanıtlıyor.
Bu iki durumdan rahatsız olan Doğan Grubu, Turkcell’e her fırsatta saldırıyor, kendisine reklam vermediğine pişman ediyor.
Mustafa filminde de aynen öyle oldu.

Önce Can Dündar çıktı, “Turkcell bana sponsor olmadı” dedi.
Ardından Doğan Grubu saldırıya geçti.

Can Dündar bundan sonraki projelerine sponsor olmayacak olanlara sıkı bir gözdağı verirken, Doğan Grubu da kendisine reklam vermeyenleri ne hale getirebileceğini göstermeye çalıştı.

Bunun adı “Şantaj gazeteciliğidir”


Reklam vermeyenin karalanarak reklam vermeye yönlendirilmesidir.
Yayın yönetmeninden yazarına kadar toplu halde yapılan bir şantajdır.
Medyada gelinebilecek en aşağılık nokta budur.
Doğan Grubunu geldikleri bu noktadan dolayı kutluyorum

Posted: Fri Oct 31, 2008 6:38 pm
by Murat Gökcigdem
Bu derece onemli belgeselerin ilk once yapimcilari kim, neyin nesi ve ne mesaji vermeyi umut ediliyor diye sorusturmamiz lazim.

Yillar once hislerime katilip Sarizeybek dokumantini yukardaki sorulari arastirmadan -birazda yurt disinda olmanin heyecani ile - hemen izlemistim.

Gozlerimdeki yaslar ve hislerimin yatistigi andan sonra Can Dundar kim diye kendi capimda arastirmami yapmis, kendisinin tutarliligi olmayan gorusleri dikkatimi cekmisti.

Pazartesi Avrupa Birligi yaninda, Sali gunu milliyetci, carsamba ozgurluk insan haklari bahaneleri ile solcu, persembe Islamci, Cuma devrimci, Cumartesi sabahi ekonomi hakkinda uzman, Cumartesi aksami serbest Pazar kritigi, Pazar’da Kemalist....

Ataturk tabiki en sonunda bir insandi. Hatalari yanlisliklari mutlaka olmustur.

Ama ben Can Dundari gorsem kendisine bu onemli calismasinin sonucu ve onun sorumlulugunu iceren bazi sorular sorardim:

1) Niye Goran Bregovic de, bir baska Turk muzisyen degil? Balkanlarin muzik stilini mutlaka Turkiye icinden de birisi derleyebilirdi?

2) Yeni cumhuriyeti kurarken isyan uzerine isyan cikmis:

# 21 Mayıs 1919, Mahmut Berzenci İsyanı
# 6 Mart 1921, Koçgiri İsyanı
# 4 Eylül 1924, Beytüşşebab İsyanı
# 13 Şubat 1925, Şeyh Said İsyanı
# 10 Haziran 1925, Nehri İsyanı
# 7 Ağustos 1925, Reşkotan-Raman İsyanı
# Kasım 1925, 1. Sason İsyanı
# 16 Mayıs 1926, 1. Ağrı İsyanı
# 21 Ocak 1926, Hazro İsyanı
# 7 Ekim 1926, Koçuşağı İsyanı
# 26 Mayıs 1927, Mutki İsyanı
# 13 Eylül 1927, 2. Ağrı İsyanı
# 7 Ekim 1927, Bıcar İsyanı
# 6 Temmuz 1929, İt Resul İsyanı
# 20 Eylül 1929, Tendürek İsyanı
# 26 Mayıs 1930, Savur İsyanı
# 20 Haziran 1930, Zilan İsyanı
# 21 Temmuz 1930, Oramar İsyanı
# 7 Eylül 1930, 3. Ağrı İsyanı
# 24 Ekim 1930, Pülümür İsyanı
# Eylül 1930, 2. Mahmut Berzenci İsyanı
# Kasım 1931, Şeyh Ahmed Barzani İsyanı
# Ocak 1937, 2. Sason İsyanı
# 21 Mart 1937, Dersim İsyanı

Ataturk de onlara gerekli mudaheleleri verdigini biliyoruz.

Sen simdi kalkip filminde Atatürk’un Kürtlere ozerklik istedi mesaji niye verildi?

3) Atatürk, yunan bayragini ayaginin altina serildiginde kralda Turk bayragini cignedi denildiginde “ben onun hatasini tekrar etmem” demis.

Filmde “ben cahillerin seviyesine inmem” diyerek kendi halkıni asalidigi mesaji niye verildi?

4) Kendi heykellerini diktiren bir diktatör olduğu imajı niye verildi?

5) Atatürk için günde bir büyük rakı ve üç paket sigara içiyordu diyerek onu ayyas gibi niye gosterildi?

5) Atatürk için yalnız öldü etrfainda kimse yoktu diye niye mesaj aklatirildi?

Kendisi hic bir zaman yanliz olmadi ve olmayacak ki!

Posted: Fri Oct 31, 2008 8:29 pm
by Alpay Dedeoglu
Daha seyretmemis olmakla beraber okudugum ve dinledigim yorumlara
bakarakta seyretmeyecegim. Tamamen maksatli,
''Yahu o kadar buyuttugunuz gibi matah bir adam degildi,
bir suru zaafi vardi, karanliktan korkardi, yalnizdi, cok icerdi,
zamparalik yapardi, din dusmaniydi, zaten kurtlere ozerklik vermeyi
dusunuyordu, solgun , bitik , kisa boylu sagliksizdi'' vs gibi mesajlar
verilmesi tasarlanmis. Sponsor olanlar, oyle yada boyle Soros baglantili yabancilarla ortakligi olan ve her vesile ile basta ekonomik bagimsizlik olmak uzere her cesit ulusal cikar gozeten reflekslerle savasan gruplar. Bu arada bu gruplarda yillarca cansiperane sekilde ulusal sermaye diye korunmus ve imtiyaz saglamis sirketler. Hadi artik biraz daha kiralim bu ulusal rekleksi, en yikilmaz noktasina bir kere daha vuralim, belli bir yas grubunu etkileyemeyiz ama yeni jenerasyonun kafasini yikayalim gizli amaciyla hazirlanmis.

Tamam onu bir Tanri statüsüne koyan , gecmis yillarin propaganda merkezli, soven tarih anlatimlari degil istedigimiz. Zaten biz onlara inanmayip yerli ve yabanci kaynaklardan gercek ''Mustafa'' yi okuduk. (beni en etkileyen sey Anıtkabirdeki muzesinde sergilenen , kutuphanesindeki Fransizca orijinal dilindeki Rousseau kitabina alti cizerek kendi el yazisiyla aldigi notlardi'' Istedigimiz dengeli bir anlatim iyisi ve kotusu ile. Sen Ataturkun butun zayifliklarini ve donemsel controversial fikirlerini arka arkaya koyarsan, elestirdigin seyi bu sefer tam tersini yapmis olursun. Can Dundarin otobiyografisini hazirladigi baska bir unlunun ailesi adina hukuki itirazlari bir yakinim yapmistiki bende yakindan tanik oldum, can dundarin yaklasimi ozensiz, basite indirgeyen, ustunkoru, asagilik kompleksli ve cikarci.

Adama sorarlar madem sen insanlarin zayifliklarini ard arda siralamayi ''insani'' buluyorsun , neden ''Abdullah Gul'' ve ''Tayyip Erdogan'' belgesellerin bir yagcilik, sisirme, ve abartilmis ve cimbizla ayiklanmis
basarilar silsilesiydi. Hadi ordada gosterseydin olumsuzluklari, gecmiste soyledikleri controversial fikirleri, beraber oldugu insanlari, kotu aliskanliklarini, fiziksel ve fikirsel yetersizliklerini. Gorelim bakalim ''Abdullahin'' ve ''Tayyipin'' insani yuzunu senin pek begendigin romantik kistasina gore.

Mustafa belgeselinde resmedilen adama bakarsak degil , savaslari kazanip, yeni bir Cumhuriyet kurup , devrimler yapan buyuk lider olmayi,
suradan 3-5 adami arkasina toplayip bir sokak catismasi bile kazandirmayacak bir adam resmedilmis ortada.. O zaman bu kadar onemli basariyi nasil yapti bu adam? Yuzyilin dunyada en iyi 10 lideri arasinda ,bu ulusunda yetistirdigi tartismasiz en onemli insan. Sormazlar mi adama , yetistirdiginiz en iyi adam buysa , o zaman turk ulusunun geri kalan kismi cok boktan, berbat bir milletsiniz. Kendi kendini asagiliyorsun.

INADINA ATATURK; HER ZAMAN ATATURK

Posted: Fri Oct 31, 2008 9:40 pm
by Cengiz Akgun
Alpay Dedeoglu wrote:Daha seyretmemis olmakla beraber okudugum ve dinledigim yorumlara
bakarakta seyretmeyecegim. Tamamen maksatli,
''Yahu o kadar buyuttugunuz gibi matah bir adam degildi,
bir suru zaafi vardi, karanliktan korkardi, yalnizdi, cok icerdi,
zamparalik yapardi, din dusmaniydi, zaten kurtlere ozerklik vermeyi
dusunuyordu, solgun , bitik , kisa boylu sagliksizdi'' vs gibi mesajlar
verilmesi tasarlanmis. ....
Bance yanlis bir secim. Filmi gormeden o filmi gorupte yorumda bulunanalara (hani maci izlemeden konusanlara kiziliyor ya) bulunanlara cevap verme olanagi olmayacak. Evet parami verip bu Dundar denen mesmonsuzu mu zengin edecegim dusuncesi de olabilir. Ama artik zaten o alacagini almis. Bundan sonra paranin belli bir kismi o filmi gosteren sinemaya ve film sirketine gidiyor.

M. Kemal (Nesin gibi ben de ona Mustfa kemal demeyi yegliyorum) yaptiklarini anlatabilmek icin onun iyi kotu dedikodu her ne ise hakkinda soylenini bilmek gerekir. Sizi dusman mermisi yikamadi bunyenizi raki ve sigara mi tahrib edecek diye ona telkin eden bu madrabazlar arkasindan konusup onun zaaflarini ele veren namussuzlardi.

Insan ustu bir varlik olmaya calismadigi halde yardakcilari tarafindan ona verilen zarar bu dinci kesim kadar vardir. Devlet adamligi ileri goruslulugu ve devrimciligine soylenecek soz ona denk birini gostermek bile kolay degil. Her konuyu incelemis bir devlet adamin bilmesnin disinda kurulan yeni devleti asrin uygarlik seviyesine cikarmak icin her cabayi sarfetmis birini bulup gostersinler. Su Pakistan'in kiclarindan bok dokulen Araplarin haline bakin.

Su Turk kadinina layik gordugu seyleri bugun elinin tersi ile itebilen beyinsizler elbette kafalsrini ortecekler. Cunku beyin buhar olup ucmakta. Iran da Afganistan da Saudi yarim adasinda inim inim inleyen kopek kadari degeri olmayan erkegin elinin kiri boynu bukuklere ozenmek icin boyle olmak lazim. Sayesinde insan sirasina gecmislerdi. Insanca yasama hakkini kazanmislardi.

Ismet Inonu ölümünden sonra Ataturk hakkinda ne iyi ne kotu ileri geri soylentiyi yasaklamisti bu yuzden. Aralarinin son zamanlar da bozuldugu bu yalama yalaklar yuzunden nifak girdigi dogrudur. Ama ona karsi ne bir sevgi ve saygidir ki 19o'lerdi kendisini kaybettigimiz ölüm doseginde bile "Buyuk Ataturk" diye bahsettiginde kendimi tutamamistim. Halbuki onda bir iki yas kucuk Malatyali Kurt kokenli silah arkadasi idi. Hatta savas alanlarinda ondan bile fazla zorluk cekmi adamdi. "Mustafa"" dese kim ne diyebilirdi. Demedi, diyemedi.

Malatya'dan Ozal gibi densizler de cikti. Emekli ogretmen anasi ogretmenler gunune yakin öldügünde yumul yumul agliyordu TV'da. Bozkurt ile ikisi akillarindan gecti mi idi bilmem. M. Kemal olmasa idi anamiz ogretmen olabilir mi idi diye bir soru.
Menders'inden Demirel'ine, Demirel'inden Ozal'ina bugunleri hazirladilar. Mubarek olsun Tayyib ve Gul efendi.

Posted: Fri Oct 31, 2008 10:05 pm
by Ozan Ersoy
Demek bu vatanin kayitsiz sartsiz bagimsizlgini ve bolunmezligini, sinir butunlugunu anayasasina bastira bastira koyan, Misak-i Milli sinirlari icin herseyiyle mucadele etmis, dogudaki onlarca isyan ve baskina karsi savasmak zorunda kalmis, Musul ve Kerkuk'u almak icin mucadelesini olene kadar surduren, "Allah izin verirse mutlaka onlari geri alacagim" diyen onder, Kurt'lere ozerklik vermek istiyormus da biz bilmiyormusuz ha?

Gecen sene Adnan Polat'in Kemal Ulusoy'la cebinden para vererek, yatirimci, destekci olarak buyuk capli bir Hollywood filmi yaptirma girisiminden soz etmistim. Bu yapim L.A'deki Ermeni, Yunan lobilerine yenik dusmus, studyolar hatta aktorler tehdit edilmis, zorla durdurulmustu. Kendi dusunceme gore Turkiye'nin imgesini, yuzunu bir anda degistirecek, Turk'u dunyaya baska bir sekilde tanitacak olay, yakin gecmisimizin en yuzu ak en anlatilabilir oykusunu beyaz perdeye aktarmaktir. Bir Mustafa Kemal filmi cok sey degistirebilir. O gunku yazimda "Ne yazik ki bu film durduruldu. Herhalde boyle olumlu bir film yerine Ataturk'u diktator, ayyas, biseksuel gosteren bir film yaparlar, 100 milyonlar izler, elimizdeki son sans da biter gider" demistim. Tabii aklima boyle sinsice bir plan gelmedi. Sinan Cetin niye yapmamis bu filmi?

Bu arada sunu da unutmamak lazim. Ataturk'u karalamaya calisan her sey (yazi, kitap, belgesel) ya sacma sapan oluyor, yalan ve iftirayla dolu oldugu dusunen izleyiciye gun isigi gibi belli oluyor ya da Ataturk'un muhtesem ongorusune, dehasina, onderlik gucune ve insanligina yenik dusuyor, eninde sonunda izleyiciyi ya da okuyani Ataturk'e hayran birakiyor. Bu gericilerin, capulcularin, boluculerin, dinsiz dincilerin, dis odakli guclerin hep kaynak gosterdikleri Armstrong'un kitabi ornegin buna benzer. Ataturk bile kitabin yasaklanmasina karsi cikmistir.

Simdi izleyenlere soru... Filmin butunuyle izleyicide birakmis oldugu etki nedir? Cikista duygulanan, aglayanlar olduguna gore bir baska yonu de var. Simdi bu Cumhuriyet, Ataturk dusmanlari "zavalli bir alkoligin hazin hayatinin filmini gorelim" diye boyle bir heyecanla sinemaya gidip de sonunda akillari allak bullak cikiyor da olabilirler.. Cunku gunes ne kadar camurla bulanmaya calisilsin yine gunes.

Mustafa Kemal Ataturk buyuk bir esin ve guc kaynagidir.

Ozan Ersoy

Posted: Fri Oct 31, 2008 11:32 pm
by Murat Gökcigdem
Cengiz Akgun wrote:Bance yanlis bir secim. Filmi gormeden o filmi gorupte yorumda bulunanalara (hani maci izlemeden konusanlara kiziliyor ya) bulunanlara cevap verme olanagi olmayacak.
Cengiz agabey, her sey zaten onceden belli olmus. Bunun oncesi sonrasi artik kalmamis.

Gecen gun haberlere bakiyordum. Gala acilisinda filmle ilgili soruları yanıtlayan Dündar bey aynen soyle dedi: "Açıkçası tartışılmayacak bir film yapmak istemedim." Ustune filmin tartisilmasini umdugunu, bekledigini ve istedigini vurguladi.

Sozde Ataturk'un birçok yönü oldugunu on plana (?) getirmeye calismis beyefendi.

Aferin, tartisin bakalim Ataturk'u oturdugunuz yerden popcorn yiyerek filim seyrederek.

O kadar ucuz mu?

Bir Nobel ve oskar'da ona versinler peki...

Okuyucularin burda fazla huzurunu kacirmak istemiyorum ama Ataturk'un Turk Tarih Kurumuna soyledigi bir sozu buraya gecmek istiyorum:

".... Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır." K. Ataturk 15 Nisan 1931

Posted: Fri Oct 31, 2008 11:59 pm
by Cengiz Akgun
Murat Gokcigdem wrote:
...
Sozde Ataturk'un birçok yönü oldugunu (?) on plana getirmeye calismis beyefendi.
...
Laiklik devrimi (ki o laiklik ki bunun esi emsali ABD de bile yok) icin çocukken Kaymak Hafız’dan yediği dayağın intikamını almıştı işte gibi pezevenkligin daniskasi bir yorum getirmisse zaten M. Kemal'i o kadar anlamis demektir.

Bugun ABD de secimle gelen baskan Incile el basarak gorevi kabul eder. Mahkemeye gittiginiz de trafik mahkemesi bile olsa sahitlik yaptiginizda sag elinizi kaldirir Incile el basar gibi yapip yemin edersiniz. Din ve devlet isini ayirdik diyenler orada kalmislardir cunku. Dindar olunca sanki daha guvenilirmis gibi bir his iste. Halbuki "bizim haci hamama gider ustune ustluk pestemal calar" lafindaki gibi gozu donmusun icinde Allah korkusu filan ne arar.

Din kisvesi ile bir toplumun ne kadar yozlasabilecegini gorup dini devlet isinden kanser gibi sokup atmak her baba yigidin harci degildi. Yuzunun aki ile yapip cikti. Simdi tartisa dursunlar dinli dinsiz ayirimi yapip devlet ve kamu sektorunde ikiligi yaratmaya calisanlar. Kaymak Hafiz'a acaba neden Kaymak demisler buna da bir yorum getirmis mi acaba?

Posted: Sat Nov 01, 2008 1:57 pm
by Murat Biricik
Murat Gokcigdem wrote:
Cengiz Akgun wrote:Bance yanlis bir secim. Filmi gormeden o filmi gorupte yorumda bulunanalara (hani maci izlemeden konusanlara kiziliyor ya) bulunanlara cevap verme olanagi olmayacak.
Cengiz agabey, her sey zaten onceden belli olmus. Bunun oncesi sonrasi artik kalmamis.

Gecen gun haberlere bakiyordum. Gala acilisinda filmle ilgili soruları yanıtlayan Dündar bey aynen soyle dedi: "Açıkçası tartışılmayacak bir film yapmak istemedim." Ustune filmin tartisilmasini umdugunu, bekledigini ve istedigini vurguladi.

Sozde Ataturk'un birçok yönü oldugunu on plana (?) getirmeye calismis beyefendi.

Aferin, tartisin bakalim Ataturk'u oturdugunuz yerden popcorn yiyerek filim seyrederek.

O kadar ucuz mu?

Bir Nobel ve oskar'da ona versinler peki...

Okuyucularin burda fazla huzurunu kacirmak istemiyorum ama Ataturk'un Turk Tarih Kurumuna soyledigi bir sozu buraya gecmek istiyorum:

".... Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır." K. Ataturk 15 Nisan 1931
Bekir Coskun nun 1 kasim 2008 tarihli yazisi

Atatürk ’Mustafa’yı görse...


DİYELİM ki Atatürk beyaz atının üzerinde çıkageldi, yanında İsmet Paşa, komutanları, yaverler...

Aşağıda Cumhuriyet Bayramı ve herkes "Mustafa"yı seyretmek için kuyruklarda.

Atatürk, İsmet Paşa’nın kulağına eğilerek:

"Şu arkada, elinde bazuka gibi boru olan, topçu neferi midir?.."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, o Can Dündar, muharrir... Elindeki kamera aleti, hususiyeti sinema çeker..."

"Niye atlarımızın kıçını çekiyor?.."

"Buna ’insani boyut belgeseli’ diyorlar..."

Ata:

"İlke ve inkılaplar yönü ile de belgesel imal ederler mi bu fikriyatta olanlar?.."

"Sponsor lazım..."

"Sponsor bir nevi milli şuur gibi bir şey midir?.."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, parayı veren... Parayı kim veriyorsa, şuur o cihette nüks etmektedir..."

Atatürk:

"Pekiiii... Aziz milletimiz sinemaya girip, aziz askerlerimizin cephelerde elde ettikleri muazzam zaferleri vefa hissiyatları içinde mi seyretmekte?.."

İsmet Paşa:

"İnsani yön belgeseli hesabıyla bakmaktadırlar, gece karanlıkta önderimiz ne yapmakta..."

Ata:

"O karanlık gecelerde uykusuz kalıp bir hür vatan yaratma sancılarımın acısını anlamışlar demek ki..."

İsmet Paşa fısıldayarak:

"Hayır, bir oturuşta büyük rakı içtiğiniz, gece karanlıktan korktuğunuz ima edilmekte..."

Atatürk hüzünle:

"Buna asıl aydınlıktan korkan hilafetçiler sevinecekler... Onlar hálá dergáhlarında oturuyorlar mı İsmet?..."

İsmet Paşa:

"Hayır Gazi Hazretleri, devletin tepesinde oturuyorlar..."

"Peki, Cumhuriyet Bayramı diye neyi kutlamaktadır bu millet..."

İsmet Paşa:

"Cumhuriyetten geri kalanını..."

Atatürk, atını çevirir:

"Gidelim Paşa..."

Posted: Sun Nov 02, 2008 6:25 am
by Cengiz Akgun
Bugun ABD'de yeni gosterilmeye baslayan "Changeling" Turkcesi "Degistirme" olan Clint Eastwood'un yonetmenligini yaptigi Angelina Joley'nin basrolundeki filmi seyrettim. Changeling eski bir terim. Cocuk degistirme (hastahanede filan yeni dogan bebegi baskasi ile degistirme filan) gibi olaylarda kullaniliyor,

Biraz eskiler George C. Scott'in basrolunu oynadigi korku veren bir baska Changeling filmini de hatirlar. O filmde de zengin bir baba koturum dogan oglunu (ya da cocuk felci geciren mi idi) 5-6 yasinda iken banyoda kuvetde bogup onun yerine saglam bir cocugu alip buyutuyor sonrada o evi satin alan George C. Scott'a bu cocugun ruhu gercegin senelerden sonra ortaya cikmasi icin zorluyordu.

Bu yeni filmde de 9-10 yaslarinda yetim bir cocugun Los Angles'da kacirilmasi ve o zamanki Los Angles polis sistemindeki olan yolsuzlugu ele aliyor. Bugunde Amerikanin buyuk sehirerinde polis sistemlerinde fazla bir sey degistigini sanmiyorum. Oldukca guzel bir film. Gormeyenlere tavsiye ederim. Gercek hayattan alinma aci bir hikaye. Uzunca da 2 saat 20 dakika. Sikilmadan seyredilebiliniyor. Angelina Joley'de guzel oynamis. Oscar'aaday filan olabilir.

Benim icin entresan bir kisimda filmde cocugun annesi rolunu oynayan Angelina'nin 1928'lerde Ma' Bell denilen AT&T'de operator supervisor'i olarak calismasi ve o zamanki telefon sisteminin isleyisi konusunda nostaljik (aslinda bu kelimeden nefret ederim ama Turkcesi aklima gelmiyor) sahneler olmasi.

Telefon sebekesi dersine gelen ben tam Amerikaya gelmeden anarsistlere kurban olan o zaman Teknik Universitesinin rektorlugunu yapan Ordinaryus titrini almis Bedri Karafakioglu hatirlama sebeb oldu bu film. Malum Turkiyede 1980'lere kadar dogru durust elektronik telefon santrallari yoktu. 1920-30'larda da degil elektronik mekanik olanlari daha yok dunyada. O zamanlar telefon edecekseniz telefonun numara cevirecek zimbirtisi da yok. Ahizeyi kaldirir kaldirmaz karsidan bir kadin sesi size nereye baglanmanizi istediginizi sorar. Sizde Mrs. Elizabeth Jones bilmem ne caddesi diye adresini verirsiniz eger kadinin onudeki panelde ise aradiginiz kisinin hatti (yani evler birbirne yakin ise) kadin sizin hattinizi once o kadinin telefonunu caldirarak bir kisa kablo ile baglar. Taraflardan biri telefonu kapadiginda hatda akim kesilir bagladigi panelde lamba yaninca kadinda baglantiyi acardi. Yok o kadinin onunde degilse baglayacagi hat adrese gore hangi operatorun onunde ise onun paneline baglayip o kadina baglantiyi yapmasini icin haber verilmesi gerekirdi. Yan yana iseler birbirlerine soylerler. Ama koca holun bir baska kosesinde ise baglanti yapilacak kisinn durumu o operatore bildirmek gerekir. Boylece amirlik yapan kadinlar ayaklarinda patenlerle eger diger panel uzakta ise kimin baglanacagini bir kagida yazili olarak haberi tasiyip verirler iki opertor ortaklasa baglantiyi yaparlardi. Sistem boyle calisiyordu.

Bedri bey bize bunu anlatirken (elbette Turkiyede paten kayan kizlar yoktu) olayin ne kadar yorucu ve sabir isi oldugunu soylemisti. Bu yuzden bu isi Dunyanin her yerinde kadinlara yaptirirlar derdi. Onlar daha sabirli daha sevecen olurlar. Musteri bazen beklerken ileri geri konusur erkek olsa sabri tasar "ben de senin ulan" filan der diye sinifi guldururdu rahmetli. \

Hep derlerini Persembe gunu ogle yemeginden onceki iki saate alirmis. Bize de oyle yapti idi. Ilk gunden itibaren biliyorsunuz bugun tavuk cikiyor yemekhanede, derse ara vermeyip erken birakalim tavuk sirasi beklemeyelim derdi. Zaten o zamanlar artik onun bildikleri demode olmustu. Dersi biraz yavan olurdu. Cabuk salar bizde yemekhane sirasinda ilk onde olurduk. Dag gibi o yasta enine boyuna bir adamdi Bedri bey. Telekonikasyon labaratuvarnin adini da Emin olan bir hocaya vermislerdi o zaman. Bize Emin beyin 1900 baslarinda Misirda nasil telgraf telleri cektigini de anlatmisti.

Bugun filmde Angelina Joley ayaginda paten bir oraya bir buraya giderken aklima Bedri bey geldi ve rahmetle andim.

1973'de ITU'ye girdigimdey emekhanede ikibucuk liraya bilet alip yemek yerdik. Eger bir kocan alirsan daha ucuz olurdu. 1978'de bir sene deanarsiye vererek mezun oldugumda yemek parasi 5 lira odu idi. Elbette yemegin bir kismini universite doner sermeyasi karsilardi. Bu paraya Gumussuyunda tost ayran alabilirdiniz belki bufeden. Bizim Yemekhanede Corba/Et Yemegi/Pilav ve ya meyva ya da tatli olan paslanmaz celik tepsilerle yemeklerimizi alirdik bu paraya. Sofrada ekmek ve su surahisi olurdu. Onlar bedeva idi.