Page 14 of 95

Biraz duygu, biraz dusunce

Posted: Mon Jul 23, 2007 4:01 pm
by Yigit Kavurmacioglu
Murat Kara wrote:
Ismail Gezer wrote:
Murat Kara wrote:Ordu mudahele ettikten sonra dincilerin oylarini arttirmadigi hic bir secim yok tarihte. 1960, 1971, 1980, 1997 simdi de 2007.
97'nin etkisi 2002'de görüldü demekte mantıklı olmaz çünkü arada geçen 3,5 yıl içinde tarihin en büyük ekonomik krizi ve hortumlanan bankalar vardı..
Neden mantikli olmaz? 1997 ile 2007 arasinda baska darbe yok ki.
Aslinda dunku secimlerin sonuclari bu yukardaki alintilarda gizli.

Oncelikle, halka ragmen siyaset yapilmaz. Halk bir seyden anlamaz derseniz , o size anladigi sekilde ders verir.

Butun darbelerden sonra "magdur"lar kazancli cikmistir. Cunku halk ya yapilan darbeleri bastan desteklememistir, ya da bazen darbe yapanlarin yaptiklari soylemlerine cok ters dustugu icin maskeleri dusmustur.

Ayrica artik su "dinci" lafini biraz dikkatli kullanalim derim yoksa is yalanci coban misaline donecek. Yukardaki tarihlere bakarsaniz, dinci diye bahsettiginiz olusum Demokrat parti ve onun fikri mirascilari. Bu akimin Ataturk devri CHP'sinde olup sonrasinda Ismet Inonu CHP'sinden ayrilmis bir akim oldugu tarihi bir gercek. Fikri sever veya sevmezsiniz ama benim "dinci"den anladigim Taliban, El kaide gibi seyler bu akimin ozuyle bagdasmaz. Eger oyleyse yandik cunku Turkiye'nin %46'si "dinci" destekliyor.

Neyse fazla uzatmayayim. Dunku secimler "ocu" siyasetinin yenilgisidir, yani ne yapacagini, nasil yapacagini soylemek yerine "bunlar kotu" diye siyaset yapanlar kaybetmistir. Halki hic suclamayin, halk secenekler icin en iyisini secmeye calismistir. Secmis midir?, secebilmis midir? O ayri bir tartisma konusu olur.

Memlekete hayirli olsun.

YK

Posted: Mon Jul 23, 2007 5:16 pm
by Ismail Gezer
Murat Kara wrote:
Ismail Gezer wrote:
Murat Kara wrote:Ordu mudahele ettikten sonra dincilerin oylarini arttirmadigi hic bir secim yok tarihte. 1960, 1971, 1980, 1997 simdi de 2007.
97'nin etkisi 2002'de görüldü demekte mantıklı olmaz çünkü arada geçen 3,5 yıl içinde tarihin en büyük ekonomik krizi ve hortumlanan bankalar vardı..
Neden mantikli olmaz? 1997 ile 2007 arasinda baska darbe yok ki.
Anlamadım :)

28 şubat sürecinin akabinde 99 seçimleri yapıldı ve oyları patlayan bir dinci parti olmadı. DSP ve MHP kazandı seçimi. 2002'de AKP'nin çıkış yapmasındaki en önemli etkense ekonomik krizlerdir. Yani Ordu ne zaman müdahele etse, bu müdaheleye maruz kalan parti daha güçlü gelir teorisi tam doğru değil diyorum.

Posted: Tue Jul 24, 2007 3:15 am
by Murat Kara
Ismail Gezer wrote:
Murat Kara wrote:
Ismail Gezer wrote: 97'nin etkisi 2002'de görüldü demekte mantıklı olmaz çünkü arada geçen 3,5 yıl içinde tarihin en büyük ekonomik krizi ve hortumlanan bankalar vardı..
Neden mantikli olmaz? 1997 ile 2007 arasinda baska darbe yok ki.
Anlamadım :)

28 şubat sürecinin akabinde 99 seçimleri yapıldı ve oyları patlayan bir dinci parti olmadı. DSP ve MHP kazandı seçimi. 2002'de AKP'nin çıkış yapmasındaki en önemli etkense ekonomik krizlerdir. Yani Ordu ne zaman müdahele etse, bu müdaheleye maruz kalan parti daha güçlü gelir teorisi tam doğru değil diyorum.
Bu bir teori degil. Hatta hipotez bile degil. Sadece bir gozlem.

Ayrica belirtmeye calistigim nokta darbelerin dinci ve diger gerici ideolojilerin onunu kesmekte basarisiz kaldiklari noktasi. Darbeler gecmiste dincilere karsi yapilmadi ama genel olarak bakildiginda onlarin isine yaradi hep (DP->AP/MSP->RP->AKP. DP ve AP dinci degildi ama laiklik ilkesini sulandiran ilk olarak onlardi). Bu durum darbeler onlara karsi yapildiginda da devam etmekte.

Isin ilginc yani bu seferki mudahelede laiklik temasi sonuna kadar kullanildi ve ise yaramadi. Kemalizmin ilkelerini somure somure ordu ve CHP bu asamaya kadar getirdi durumu. Devletcilik, halkcilik, devrimcilik sizlere omur olmustu zaten yillar once. Ataturk'un verdigi anlamiyla milliyetcilik de yasamiyor artik (yurt da sulh, cihanda sulh, vs!). Laiklik de 22 Temmuz 2007 tarihinde sizlere omur. Eger ordu kuzey Irak'a saldirip, azarsa o zaman Cumhuriyetcilik ilkesinin uzerine de bir bardak soguk su icilir ve Kemalizm tarihin tozlu raflarindaki yerini alir. Ondan sonra duvarlardaki Ataturk resimlerini kim toplar orasini bilemem ama is bu seviyeye suruklenmekte.

Ordu ve CHP hala durumu anlamaktan aciz. Ama halk anlamis bile...

Bu arada soylememe belki gerek yok ama soyleyeyim. AKP'yi dinci sanmayanlar yeniden durum degerlendirmesi yapmak durumunda kalacaklar.

Posted: Fri Jul 27, 2007 6:33 pm
by Ismail Gezer
Siyaset baydı ama bu seçim döneklik kabiliyeti açısından çok ilginç örnekler sergiledi. Bunlardan biri çok tanıdık :D

Image

"AK Parti’nin çok ciddi oy kaybına uğrayacağını düşünüyorum. CHP’nin genel başkanı benim sevgili dostum Deniz Baykal’ın bile rüyasında göremeyeceği, hatta hayal bile edemeyeceği rakamlar kadar CHP’nin oy alacağını düşünüyorum.

Milliyetçilik duyguları zedelenen insanların, MHP’de çare arayacaklarını düşünüyorum. MHP vitrininde daha fazla atak, vitrinde daha katı milliyetçiler olsaydı, bu ülkede tek paşına tek parti iktidarına giderlerdi düşüncesi var. Eski MHP’liler de bunları söylüyorlar. Öyle midir? Pek emin değilim. Devlet Bahçeli, o katı milliyetçiliğin yerine, bugünkü şartlara uyum sağlayan, çağa uyum sağlayan bir milliyetçiliği getirdiğini düşünüyorum. Katı milliyetçiliğe küreselleşen dünyada yer yok.

Bağımsızların 20-25’inin DTP’nin gönüllüleri olduğunu düşünüyorum. Onlar AK Parti’den oy alacaklar.

Seçmen, birleşin dedi. Bizim halk bir şey söyler ve yerine getirmezsen kızarlar. Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu yapamadı bu işi. Ağar beceremedi. Orhan Keçeli gibi kendisini sürükleyecek insanı baktım 2. sıraya koymuş. Bazı hanımlar koymuş. Hanım güzel de ben tanımıyorum, halk nereden tanısın."
Ve Ali Şen, döneklikle fanatikliği cem ederken..
Ali Şen’den seçim yorumu!
Fenerbahçe’nin unutulmaz başkanlarından Ali Şen’in önceki akşam bir televizyon kanalında yaptığı seçim yorumu oldukça dikkat çekiciydi...
Fenerbahçe’nin unutulmaz başkanlarından Ali Şen’in önceki akşam bir televizyon kanalında yaptığı seçim yorumu oldukça dikkat çekiciydi... 22 Temmuz seçimlerinde tekrar göreve gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Sarı-Lacivertli taraftarların oylarıyla zafere ulaştığını ileri süren deneyimli spor adamı, “Fenerbahçe’yi tutan büyük çoğunluk ona oy verdi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise Galatasaraylı olduğu için az oy aldı'' ifadelerini kullandı.

Fanatik

Posted: Sat Aug 11, 2007 4:21 pm
by Murat Biricik
Hıncal Uluc hakkında herkesin farklı bakıs acısı ve degerlendirmesi var. Bugun Sabah ta yazdıgı yazıyı web adresi vermek yerine asagıya butunuyle kopyalıyorum. Ben cok begendim. Hem politik hem ekonomik icerigi ve kurudugu sonuc iliskisi nedeni ile okunması gereken bir yazı. Bu yazıdan rahat bir sekilde anlasılıyor ki, cevresindekilerden sadece spor konusunda degil farklı konularda cok iyi haber ve analiz alıyor.

Ankara da bas gosteren sussuzluk sadece bir bolgeye has degil, bu butun ulkeyi ve hatta dunyayı saran bir afet. Gıda isi ile ugrastıgım icin Turkiyenin farklı yorelerinden gelen mahsul ve kuraklık haberlerini dikkat ve uzuntu ile takip ediyorum. Sussuzlugun gıda maddelerine yapacagı enflasyon baskısı, global piyasalardaki farklı gelismeler, Cumhur un secimi, ekonomik dengeleri hassas bir noktaya getirebilir. Merill Lnych ten AKP ye katılan Sayın Simsek in Cumhur un secimi ile ilgili acıklamaları, AKP ye yakınlıgı ile bilinen bir gazetede takma ad ile yayımlanan yazı, ve son olarak Sayın Basbakanın "adaylar cıkabilir" demeci bir takım hassasiyetlerin en azından tartısıldıgını, degerlendirildigini gosteriyor. Butun bunları Hıncal Uluc bugunku yazısında iyi toparlamıs.

11 Agustos 2007 - Hıncal Uluc

Köksal Toptan takiye mi?..
Köksal Toptan tüm ulusu mutlu eden bir seçimle Meclis Başkanlığı'na seçilir seçilmez, özellikle medya senaristleri içlerindekini dökmeye başladılar..
"Madem Meclis'in başına eşi türbansız biri seçildi, o zaman eşi türbanlı biri de Köşk'e çıkmalı.. Çünkü yumuşama sağlandı, o zaman denge de sağlanmalı. Bir onlardan bir bizden.."
Bu çirkin senaryonun doğru olması, "Takiye" sözcüğünün lügatımıza girmesine sebep olan Recep Tayyip Erdoğan'ın aslında hayatının en büyük takiyesini yaptığı anlamına gelir.. Ya da usta bir satranç hamlesi oynadığını.. Gambit.. Oyun başında değersiz bir taşı vererek, oyun sonunda üstünlük sağlamak ve "Şah"ı düşürmek..
Meclis Başkanlığı gibi yönetimde etkisi nerdeyse sıfır, sembolik bir makamı "Uzlaşma" görüntüsü vermek için feda edip, Cumhurbaşkanlığı gibi, çok etkili, güçlü, yasaları veto edebilen, ülkenin kaderinde rol oynayan kurumlara atamaları bizzat yapan, ya da denetleyen bir makamı ele geçirerek, ülkeyi özellikle Amerika'nın şiddetle istediği Ilımlı İslam modeline döndürme yolunda en son ve en büyük adımı atmak.. Atatürk Cumhuriyeti'nden dönüşü sağlayıp, yıllardır hayal ettikleri 2. Cumhuriyet'e geçmek..
Ben, yüzde 47 ile seçim kazanan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bu" olmadığına inanmak istiyorum..
Ben, Gül'cü medyanın Erdoğan'ı dün açık seçik yazdığım gibi açmaza sürükleme çabasında olduğunu düşünüyorum.
Güya demokrat ve liberal bu medya için Erdoğan seçim gecesi bitti.
Sandıktan büyük bir zaferle çıkan AKP lideri, daha ilk konuşmasında güya demokrat ve liberal, ama aslında fena halde Atatürk ve onun cumhuriyetine düşman, onun ordusundan fena halde nefret eden 2. Cumhuriyetçi yazarların defterinden silindi.
Ne demekti böyle bir zafer anında lafa Atatürk'le başlamak.. Ne demekti "Atatürk'ün yolunda yürüyeceğiz" demek.. Hele hele "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır" diye haykırıp, ulusal görüntüler vermek ne oluyordu?.. Ya o "Uzlaşacağız" herzesi neydi?.
Erdoğan gitmeliydi?.
Böylesi bir zafer kazanan lider nasıl gider?.. Yıpranarak, yıpratılarak!..
"Gül" açmazına alırsan, ilk adımı atarsın.. Erdoğan ya Gül'ü seçer, ya seçmez!..
Seçmezse neler olacağını şimdiden yazdılar, tehdit ve şantajlarını ortaya koydular.. Erdoğan lider değil.. Erdoğan aldığı oyun anlamını bile bilmiyor. Erdoğan yüzde 47'ye rağmen ödünler dağıtıyor.. İşler biraz kötüye giderse, bu yayınlar nasıl yoğunlaşacak, nasıl çoğalacak, nasıl etkili olacak tahmin edersiniz..
Seçerse.. O zaman iş iyice tamam..
Çünkü Tandoğan, Çağlayan ve Kordon coşkularını yaşayan ve yaşatan milyonlar hâlâ orada.. Hâlâ zinde, hâlâ dimdik..
Çünkü, 12 ve 27 Nisan'da konuşan Ordu seçimden sonra altını çizdi.. "Ordunun düşüncesi güne göre değişmez. Biz sözlerimizin arkasındayız."
Bu ne demek?..
O kitleler gene sokağa inmeye başlarsa.. Asker gene konuşursa, ne hale düşer Erdoğan?.. O zaman Gül gelir "Mazlum" partiyi kurtarır.
Dahası var.. Dünyayı, bu arada fena halde de Türkiye'yi bir ekonomik kriz bekliyor. Kurak geçen yaz, son baharda çiftçiyi, köylüyü bitirecek. Kışlık erzaklarını bile kenara koyamayacaklar. Sadece buğdayda kuraklık zararının 1.5 milyar dolar olduğu açıklandı. Daha dün okudunuz, günde 20 YTL yevmiye uğruna yirmişer yirmişer ölümü göze alan kırsal kesim insanının sadece buğday tarlasından 1.5 milyar dolar eksilmesi ne demek?.. Ayçiçeği, arpa, sebze ve meyvelerde durum daha da kötü. Kötü durum zorunlu zamlarla kent mutfağını da vuracak. Gerisini varın hesaplayın.
Kaldı ki, susuzluk kentleri ayrıca vurmaya başladı. Ankara'nın hali meydanda.. Huzursuzluk yayılacak. Dahası.. Barajlarda su seviyesi azalıyor. Petrole bağımlı enerji kullanımı artacak. Petrol dışa bağımlı bir yakıt.. Dolarla satın alınıyor. Bütçeye önemli bir yük binecek.. Dolar pahalılaşacak.Daha tehlikelisi.. Dış piyasalarda petrol fiyatları son zamanlarda fevkalade oynak. Dünya petrol rezervlerinin bitmekte olduğu senaryoları yoğunlaşınca, fiyatlar artmaya başladı. Bu artışın çok hızlanacağı, bugünün iki, hatta üç misline çıkacağı görüşleri var. O zaman dünya sarsılır, Türkiye'yi hesap bile etmeyin artık.
Şimdi açık seçik biliniyor ki, önümüzdeki günler büyük ekonomik sıkıntılara gebe.. Toplumsal patlamaların önüne geçmek, ancak tam bir birlik ve beraberlik ruhu ile mümkün..
Böyleyken ülkeyi ortasından ikiye böler, bir yarının ötekini ezmesine yol açan gelişmeleri hızlandırırsan hepsinden önemlisi Atatürk Cumhuriyeti'nin temel yapısı ile oynamaya kalkarsan, millet sokaklara iner.. Sonunda Ordu kışlasından çıksa da, çıkmasa da Recep Tayyip Erdoğan biter..
İşte, bilerek, ya bilmeyerek tezgâhlanan oyun bu.. Bunu yapanlar kendilerine "Demokrat" diyorlar..
"Güya" demem bundan..

Posted: Fri Aug 24, 2007 7:41 am
by Savas Macun
Topic oksuz kalmis, eminim seyahat eden bir cok arkadas var biraz futboldan ve Aziz Yildirim'dan siyrilip yazsalar iyi olur :lol:

Yaklasik 2 aydir hem tatil hem is yaptik.Daha once Bahrain,Dubai hakkinda yazmistim.Urdun icinde yazmistim ama bu sefer tatil amacli gittim esimle beraber, farkliydi.

10 gun boyunca Urdun'u dolastik.Olu Deniz,Aqaba,Wadi Rum ve son zamanlarda cok popular olan Petra baslica konakladigimiz yerlerdi.

Amman'dan arabaya Olu Deniz uzerinden Aqaba'ya indik.

Olu Deniz: Dini kitaplarda Lut Golu olarak geciyor.Deniz seviyesinin 300 metre altinda bir yer.Bogucu bir havasi var, Olu Deniz'in karsi kiyisi Kudus ve Filistin Daglari.Isiklari gormek mumkun.Amman'dan 40 dakika uzaklikta.1-2 tane check point'dan geciyorsunuz.Bu check point meselesine deginecegim sonra.Burada genelde kuzey avrupa ulkelerinden turistleri gormek mumkun.Yas ortalamasi yuksek.Denizin icinde canli yok cunku oksijen yok.Bu nedenle denizin ustunde yatarak cok rahat kitap okunuyor!Onceki yillarda sadece iki tane Otel vardi simdi bu sayi artmis, bir kongre merkezi haline getirmek istiyorlar bu yuzden yatirim artmis.Dedigim gibi Istanbul'dan ulasmak rahat, 2 saat ucak yolculugundan sonra 40 dk arabayla ulasilabilir.

Aqaba: Olu Deniz'den sonra kiyi seridini takip edip 250 km sonra variyorsunuz.Tamamen yol Urdun-Israil sinirina teget gidiyor.Bu yuzden cokca check point var gene.Ulkeyi bildigim icin urkutucu gelmedi ama ilk kez gidenlerin urkmesi dogal.Nufus yogunlugu az Urdun'de.Bu yuzden col vari yerlerden geciyorsunuz ve bu sirada karsiniza bir barikat cikiyor ve maskeli 10 asker "Jevaz" soruyor.Pasaport yani.Turk pasaportunu gorunce de bu sefer sizinde arapca konusutugunuzu varsayip muhabette geciyorlar ama anlayinca bu seferde neden arapca bilmiyorsun,ogrenmen lazim diyorlar.Genelde gayet arkadasca davraniyorlar.Boyle 7-8 tane barikattan gectik 250 km icinde.

Aqaba serbest bolgelerden bir tanesi.Kizildeniz'in kuzey kiyisin.Bir tarafinda 10 km mesafede ELAT-Israil sayfiye sehri var.Onun biraz ilerisinde Taba Heights-Misir var, zaten arkasinda da Sharm El-Sheikh.Diger yaninda 20 km otede de Suudi Arabistan siniri var.

Aqaba'nin yatak kapasitesi yaklasik 1000 oysa ELAT 13,000.Israil kisminia baktiginizda ne sekilde gelismi oldugunu hemen goruyorsunuz.Aqaba benim cocuklugumun Antalyasi, Kusadasi kadar gelismis.Fakat su anda buyuk yatirimlar var ve emlak almis basini gitmis.Lubnan eski PM'i ve suikaste ugrayan Refik Hariri'nin sirketi buyuk kompleksler insa ediyor, milyar dolarlik yatirimlar.Bir proje de Israil-Urdun'un ortak kullanacagi Havaalani projesi.

Aqaba liman sehri, benim en sevmedigim yani denize girdiginizde veya otel odasindan muhteseme manzaraya baktiginiza 1-2 tane tanker gormeniz.Goz zevkini bozuyor, faka su anda bu limani koyun ucuna tasiyorlar ve bu ihaleye en yuksek fiyati veren Turk sirketleriymis.Dedikoduya gore nufusu kuvvetli diger Arap sirketleri ihalenin kendilerine kalmasi icin ugrasiyorlarmis.

Kizildeniz dalgiclarin favori mekanlarindan, su alti cok guzel.Deniz tertemiz ve isisi optimum.Havasi da cok guzel zaten, nemden rahatsiz olmuyorsun.

Sehir gelismemis oldugu icin otel disinda gidilecek guzel restoran yok.Turisti kaziklamak da yok.Uc asagi bes yukari fiyatlar birbirine uyuyor.5 yildizli bir otelin restoraninda iki kisi 50 usd veriyorsunuz ve mukellef bir sofra icin.

Bolca Lubnan yemegi yedik, keyifli oluyor.Nargile esliginde Arak ve mezeler, yaninda yumusak et iyi gidiyor.

Lubnan yemeginin iyisi cok guzel fakat kotusu delikanliyi bozar.Yeterince agir bir mutfak zaten, olmazsa olmaz mezeler.Tabouleh(bolca maydanozdan yapilan cok az domatesili yesil salata), Mutebel (bir cesit patlican ezme,bol zeytinyagli), Humus (nohut olmasa yanmis Lubnan mutfagi), Foul (gene nohuttan yapilan, ince dogranmis sogan ve havuc, Barbunyanin nohutlusu gibi diyeyim ve de sicak), Halloumi peyniri.

Etleri bize benziyor.Kabab Halabi (adanaya benzer), Kishkesh (domatesli kebab) ve sis kepablar.

Yaninda da Arak, fakat adamlar bu aragi bizim raki gibi icemiyorlar.Ufak surahi getirip icine suyu boca edip az arak koyuyorlar ve ordan servis ediyorlar.Tabii yurdum insani olarak mudahele ettik ve servisi kendimiz yaptik.Ne o oyle, anasonlu su mu icecegiz.

Bir iki guzel balik yedik ama ben soslu baliktan haz etmem.Ya tavaya koyacan ya da izgarada yapacan, yaninda kirmizi sogan veya guzel gobek salata.Baska sey istemez!

Hammour ve sultan ibrahim diye iki baliklari var meshur.Hammour bir boka benzemiyor sossuz ama lop lop eti var.Sultan Ibrahimin bizdeki karsiligi da Barbun familyasi herhalde.

Aqaba'dan sonra Wadi Rum'a gectik.Lawrence of Arabia'nin cekildigi col.Burasi koruma altinda ve orada dogan ve yasayan bedeviler isletiyor.O kadar yerlesmis yerlere gittik genede bu bedevilerin islettigi kadar iyi degildi.Bir guide size yardimci oluyor, arabasi ile ya onden ya da arabasina alip tum colde bir gunluk tur attirip sonra bedevi kamplarinda misafir ediyorlar.Bizim hanimi ikna edemedim kalmak icin ama kesin tekrar gidip bir gece kalacagim.Geceleri muhtesem bir gokyuzu oluyormus.

Wadi Rum muhtesemdi.Kizil dagciklar veya kaya diyelim, gunes rengini surekli degistiriyor.Dagcilarin da ugrak yeriymis, denilene gore 7-8 seviyesinde yerler varmis.

Bedevi rehberimiz cok sempatik idi.Guzel ingilizce konusuyordu.Allah devlete ve krala zeval vermesin diyordu surekli.Bize evler yaptilar, hastanalerde bedava bakiyorlar ve su veriyor diyor.Lawrence'in kandirmaya calistigi Asiret'ten geliyormus zaten Urdun'un en buyuk asiretiymis.Aqaba'da altin var diye Turklere karsi savastik bu Lawrence yuzunden ama sonra seyhimiz kandirmaca oldugunu anladi ama genede istedigini aldi diyordu.Dedim iyi halt ettiniz icimden.

Amerikali ogrenciler de vardi, Kahire'de okuyormus dallamalar.Dallama diyorum cunku hakikaten acinacak durumda bir cahillikleri var.Cocuk efendice resim cekti, nerden oldugumuzu sordu soyledilk, kibarlik olsun diye basima geleni bile bile sordum."Connecticut" dedi sonra "probably u dont know it is New York" dedi.Cevap verecektim, sonra dedim kime ne cevap vereceksin, guldum gectim.

Kalsaydik gece Mensef yiyecektik ne guzel ama gitmek isteyen olursa ben giderim arkadas gene.Colmus, tenteymis viz gelir.

Son duragimiz Petra idi.Dunyanin 4.harikasi secilmis.Kapadokya'ya cok benziyor.Nabathen people insaa etmis, Isa'dan once.Bir ovaya yayilmis, Ihlara vadisi gibi.Yalniz aradaki fark dar canyonlar arasindan gidiliyor yaklasik 2 km sonra ufak bir avluya aciliyor 2-3 donum kadar.Ve iste orada dunya harikasi secilen Al-Khazna yani Old Treasury dedikleri Hazine.Sumela manastiri konseptinde (tarihe meraklilar icin soylemler yerlerde ama baska kavramlar bulamadim valla) yapilmis.Buyuk bir kayanin icine oyulmus.Burayi gectikten sonra gene dar kanyonlardan baska alanlara giriyorsunuz ve antik tiyatrolar, mezarlar var.Deveyle,atla geziliebiliyor bazi yerleri.

Urdun degisik bir yer.Daha hesapli bir tatil alidiginizin karsiligina bakarsaniz.Degisik bir kultur sonucta ve tarihe de merakliysaniz, veya deniz merakliysaniz veya maceraya TR'ye cok yakin ve her zaman 3-4 gunlugune kacamak yapilacak bir yer.Erkekler icin rahat ama kadinlar icin daha zor bir yer.

Selamlar
Savas

Posted: Fri Aug 24, 2007 4:36 pm
by Alpay Dedeoglu
Seyahat notlarini begeniyle okudum Savas. TV'lerdeki aptal gezi
programlarininkinden bin kat daha iyi.

Artik yaslandikmi ne bilmiyorum ama ya eskiden cok dolastigimizdan,
ya da tatilde medeniyet aradigimizdan mi, sicagi cekemedigimizden mi ne, tatil deyince Afrika ve Arap memleketlerini direk klasman disina aliyorum. Genclikte Fransizlara Anadolu tarihi anlatmanin bikkinligi mi
bilmiyorum ama artik Ortadogu tarihide hic sarmiyor.

Sir Lawrence filminden oturu hic Urdune falan gitmeyi dusunmuyorum.
Omrumuz yeterde gorursek , Arap memleketlerinin petrolsuz kaldiklarinda ne yapacaklarini hakikaten merak ediyorum ve gormek istiyorum.

Yalniz Oludeniz ve Kudus benide merak icinde birakan yerler.
Ama tatil icin coluk cocuk gidipte birsuru aramadan gecmek ve sicagi cekmek hic iyi bir fikir gibi gelmiyor.

Bu yil tatil yok, ani yok, yazanlarinkini okumaca var.

Posted: Sat Aug 25, 2007 6:33 am
by Savas Macun
Alpay Dedeoglu wrote:
Sir Lawrence filminden oturu hic Urdune falan gitmeyi dusunmuyorum.
Omrumuz yeterde gorursek , Arap memleketlerinin petrolsuz kaldiklarinda ne yapacaklarini hakikaten merak ediyorum ve gormek istiyorum.

Yalniz Oludeniz ve Kudus benide merak icinde birakan yerler.
Ama tatil icin coluk cocuk gidipte birsuru aramadan gecmek ve sicagi cekmek hic iyi bir fikir gibi gelmiyor.

Bu yil tatil yok, ani yok, yazanlarinkini okumaca var.
Daha henuz coluk cocuga karisamadik ama eminim karisinca bu isler cok zor olur.Masraflar da artar o zaman haliyle.

Urdun konusunda soyle bir yanilgi var.Petrolun oldugu ulkeler daha cok korfez ulkeleri ki hakikaten turizm acisinda pek cazibesi olmayan yerler.

Urdun aslinda fakir bir ulke.Petrol yok, sanayi yok.Turizm ve tarim baslica gelirleri.Jordan Valley dedikleri 60km uzunlugunda bir vadileri var ve tek bereketli toprak orasi.Burasi da Israil ile sinir ve Jordan River kiyisinda.Su problemleri hat safhada ve Israil'in surekli oludeniz ve nehirden su cekerek burayi zamanla kurakliga iteceklerini ileri suruyorlar.

Cok da ilginic bir nufus yapilari var.Urdunluler ve Filistinler diye ikiye ayriliyor ve Filistinliler nufusun yaklasik %75 olusturuyor.Pasaportlari var ancak bir ID nosu ile hakiki Urdunlulerden ayriliyor.Fakat hepsi krala ve ulkeye cok bagli.Ozellikle Kral Hussein cok sevilen ve saygi duyulan bir kisilik.Krallik olan bir cok ulkeye gitmeme ragmen hic bir ulkenin bu derece krallarina bagli olduguna sahit olmadim.

Herkes birbirini soyadi ile taniyor cunku cogu ailenin Filistin'den suregelen ticari ortakliklari var.Bu arada David Yallop diye bir yazar var.Adam hayatinin 20 yilini Cakal Carlos'u aramakla gecirmis.Ortadogu politik tarihi ile ilgilenen varsa siddetle bu kitabi tavsiye ederim ayni yazarin Sepp Blatter ve Fifa hakkinda cok ilgi cekici bir kitabi daha var.Ne yazik ki kitapcilarda bulmak zor fakat siparis verilebiliyor adamin hotmail adresinden.

Ailecek gidilecek bir yer degil ilki secenek olarak, cok istemek gerekiyor bunu yapmak icin.Ancak reunion baabinda bir arkadas toplulugu hatta cimbom.org forum olarak grupca gidilip 2-3 gun cok keyif alinabilir.Vize de yok hemde.

Hatta bir GS-FB derbisini colde cadirin icinde wireless internet ile seyretmek muhtesem olur.Aziz Baskan ve Ozhan Baskan'da sponsor olurlar bize :lol:

Posted: Sat Aug 25, 2007 1:36 pm
by Ersin Taner
Ben 7 sene önce Filistin-İsrail barış görüşmeleri sırasında Kudüs'ün hemen dışındaki İsa'nın doğduğu yer olan Betlehem kasabasındaydım. Tabi burası Filistin bölgesi olduğu için giriş çıkış sürekli bir maceraydı.

Kudüs'ün içinde Eski Şehir denilen meşhur bölge var. Birkaç km2 içinde Müslümanların Mescidi Aksa, Yahudilerin Ağlama Duvarı, Hristiyanların İsa'nın çarmıha gerildikten sonra cesedinin yıkandığı taşın üstüne yaptığı tarihin ilk kilisesi ve bir de Ermeni bölümü vardı.

Bu Eski Şehir etrafında Kanuni zamanından kalan bir surla çevrili o yüzden de yanındaki büyük caddenin adı Süleyman caddesi...

Gerçekten gidilip görülmesi gereken bir yer, dinlerle aranız olmasa bile orada yatan tarihi hissetmemek elde değil...

Ermeni bölümünün girişinde camlı bir Büyük Ermenistan haritası vardı. Tabiki bizim doğu bölgelerimizde o haritada Ermeni toprağı olarak gözüküyordu. Bizim fırlamalardan birinin o cama keçeli kalemle yazdığı "Al babayı" lafını görünce gülmemek elde değildi tabi :lol:

O sırada ateşkes olmasına rağmen adamların terörle yaşamına şahit olmak da ilgiçti... İsrail'de kadın erkek herkes 19 yaşına gelince 6 ay askerlik eğitimi alıyor ve sonra belli bir yaşa kadar her yıl 2 hafta askerlik yapmak zorunda... El ele yürüyen 2 sevgilinin sırtlarındaki M-16'ları görünce şaşırıyor insan...

Ayrıca sinemalarda film arasında 10 dakika ara olmasına rağmen teroristler bomba koyup kaçmasınlar diye film bitene kadar salondan çıkmak yasak. E o zaman hiç ara verme kardeşim filme?!

Daha sonra İsrail'in Bodrum'u sayılan Mısır sınırındaki Kızıldeniz kıyısındaki Eilat'a gittik. Bir Amerikan şehrinden farksızdı ancak ben hayatımda öyle sıcak görmedim. Gölgede 51 derece, gece saat 23'te 40 derece... Gündüzü geçtim de hava karanlıkken o saatte öyle bir sıcakla karşılaşmak çok şaşırtıcıydı.

Kızıldeniz dünyanın en temiz ve en zengin su altı yaşamının olduğu yer, turistik denizlatıyla 80 metreye kadar dalarak bu güzellikleri görebiliyor veya $30 vererek 20 dakika yunuslarla yüzebiliyorsunuz.

Savaş'ın bahsettiği Ölü Deniz'e hem İsrail hem de Ürdün tarafından girdim(daha doğrusu suyun üzerinde durdum). Deniz seviyesinden 426 metre aşağıda dünyanın karadaki en derin yeri... İnanılmaz bir boğucu havası var.

Petra ise gerçekten görülmeğe değer bir yer, Harisson Ford ve Sean Connery'in oynadığı Indiana Jones 3 filminin sonu orada çekilmiş. Hani İsa'nın son yemeğinde içtiği kadehin bulunduğu gizli kilise, filmde orası bizim İskenderun olarak geçiyordu ama çekildiği yer Petra...

İsrail'in yemeklerinden ise bahsetmeyeceğim, çünkü bence bahsedilecek bir şey yok...

Posted: Thu Sep 06, 2007 10:17 am
by Soner Özaltındere
Bundan iki sene önce aldığım "Impirmatur" adlı kitaba anca sıra geldiği için yeni okumaya başladım. Belki içinizde bilenler vardır, bilmeyenler için yazayım kitabın yazarı olan iki İtalyandan biri olan Rita Monaldi bir dinler ve Orta Çağ tarihi uzmanı, diğer yazar olan Francesco Sorti ise müzikolog. Kitap bir üçlemenin ilk bölümü, ikinci bölüm "Secretum" ise internetten bulduğuma böre çevrilmiş ve şu an satılmakta. Kitap anlaşılacağı gibi "Orta Çağ Romasında geçen bir tarih, siyaset ve polisiye" romanı. Yaklaşık 700 sayfalık bir kitap fakat kendini iyi bir tepoyla onbeş günde bitirtecek kadar akıcı, heyecanlı ve sürükleyici. Herkesin okumasını tavsiye ederim.

Posted: Thu Sep 06, 2007 3:54 pm
by Celal Gürcüoglu
Ersin Taner wrote:İsrail'in yemeklerinden ise bahsetmeyeceğim, çünkü bence bahsedilecek bir şey yok...
Jewish bir arkadasin 90 yasindaki olan anneannesinin evine gitmistik Palm Desert'ta. Kadin aksama bizim icin yemek pisirecegini soyleyince. Bende bir heyecanla bi guzel bekledim saatlerce ilk defa Jewish mutfagi tadacagim icin. Abartmiyorum hayatimda yedigim (veya yiyemedigim) en kotu yemek idi diyebilirim. Resmen throw up yapmamak icin kendimi zor tutmustum. Ya kadin (gerci torunlari falanda yardim etmisti) cok kotu bir asci idi, yada tarifler eski oldugu icin bozulmustu :) Sahiden bu kadar kotu mu Jewish yemekleri?

Posted: Thu Sep 06, 2007 5:57 pm
by Ugur Sahin
Ya ukalalalık yapmak istemem ama yazarken biraz daha özen gösterebiliriz gibi geliyor. (çoğul uyarı yaparak alçakgönüllü gözükme arzusu :))

Jewish arkadaş, throw up yapmamak gibi şeyleri okuyunca ben de throw up yapmamak için zor tutuyorum açıkçası.

Hayır tam karşılığı olmayanlara eyvallah da, Yahudi/Musevi ve kusmamak yahu. Come oooon :)

Ugur

Posted: Fri Sep 07, 2007 1:04 am
by Celal Gürcüoglu
Ugur Sahin wrote:Ya ukalalalık yapmak istemem ama yazarken biraz daha özen gösterebiliriz gibi geliyor. (çoğul uyarı yaparak alçakgönüllü gözükme arzusu :))

Jewish arkadaş, throw up yapmamak gibi şeyleri okuyunca ben de throw up yapmamak için zor tutuyorum açıkçası.

Hayır tam karşılığı olmayanlara eyvallah da, Yahudi/Musevi ve kusmamak yahu. Come oooon :)

Ugur
Saniyorum yanlis okudun. Benim KESINLIKLE Yahudi/Musevi sorunum yok ve olmasi icinde bir sebeb yok. Aksine bircokta arkadasim var. Yemeklerinin veya benim yedigimin kusacak derecede kotu olmasini soylememden Yahudilere/Musevilere karsi bir sorunum oldugunu ima ederek konusmani anlamayamadim???? Aciklarsan sevinirim....

Posted: Fri Sep 07, 2007 1:12 am
by Ugur Sahin
Sanırım siz yanlış okudunuz (üstelik nasıl bu kadar yanlış anlayabildiğinizi de merak ettim yazdıklarımı tekrar okuyunca).

Sorununuz Yahudilerle değil Türkçeyle :) Diyorum ki Jewish yerine Yahudi/Musevi desek, throw up yerine kusmak desek dünya ne güzel bir yer olacak.

Ugur

Posted: Fri Sep 07, 2007 1:27 am
by Celal Gürcüoglu
Ugur Sahin wrote:Sanırım siz yanlış okudunuz (üstelik nasıl bu kadar yanlış anlayabildiğinizi de merak ettim yazdıklarımı tekrar okuyunca).

Sorununuz Yahudilerle değil Türkçeyle :) Diyorum ki Jewish yerine Yahudi/Musevi desek, throw up yerine kusmak desek dünya ne güzel bir yer olacak.

Ugur
Pardon diyelim o zaman. Bu foruma yurt disindan yazan bircok arkadas var. Coguda Ingilizce biliyor. Bazi kelimeleri Turkce yazmak daha nahos kaciyormus gibi geldigi ve herkesin yazilan Ingilizce kelimeleri anladigini bildigim ve 10 sene USA'da yasadigim icin bazi kelimeleri Ing. yazmayi daha kolay buluyorum. Malesef bu tip araya Ing. karistirmalara devam edicem (edecegim demiyorum) :) Neyse yanlis anlasilma olmus cunku saniyorum boyle bir elestiriyi bu forumda beklemedigimden direk aklim klasik tartisma olayina gitti...