Page 39 of 95
Posted: Wed Jul 16, 2008 11:31 pm
by Cengiz Akgun
Ozan Ersoy wrote:
...
Ama simdi eski defterleri acip, onun bunun adiyla ortaligi daha da bulandirmanin, birbirimiz hakkinda olumsuz dusunceleri buraya kusup isi dallandirmanin da pek bir anlami yok.
Ozan Ersoy
Benim sana karsi hicbir kin ve garezim yok. Bunu boylece bil once. Elbette burada apacik bana karsi sarf ettigin sozlerden sonra bu sozleri hic soylenmemis kabul edemeyecegim ortada. Sana o zaman da rica ettim simdi de edeyim. Burada birini elestirirken ayni sozleri ayni dozda kendine soylendigini dusunerek yaz. Adamdan hoslansan da hoslanmasan da kirici olmak yerine yapici oldugun surece benim icin hicbir sorun yok. Elestiri bu turde oldugu surece hic kimse ile alip veremedigim bir durum da yok.
Posted: Thu Jul 17, 2008 4:25 am
by Murat Kara
Ozan Ersoy wrote:Gercekte dunya gorusune katilmadigim Murat Kara'nin dusuncelerine bile katilabilecek kadar gozum kararmis.
Yahu soyadina bakip da kararmayin. Benim amacim elimden geldigi olcude aydinlatmak
Buna kendimi aydinlatmak da dahil...
Posted: Thu Jul 17, 2008 7:30 am
by Murat Kara
Ozan Ersoy wrote:Bunun sonu "kultur yozlasmasi" yukarda Murat Kara'nin dedigi gibi. Kendi kulturune sahip cikmayanin sonu her zaman kotu olmus tarihte. Curume, yozlasma sonunda kendi kimliklerini yitirip tarihin tozlu yapraklarinda yer almislar. Tersini yapan da dimdik ayakta durmus. Bu asla baska kulturu incelemeyin, ogrenmeyin demek degil ama bunu yapanin kendini korumasi gerekiyor. Israrla bilse de Ingilizce konusmayan ya da Ingilizce ogrenmemekte direnen "onlar benim dilimi ogrensin" diyen Fransiz'lar coktur. Bu dusunce bagnazlik, ters teper.
Ozan Ersoy
Ozan dedigim gibi bu konuda cikarim yaparken cok dikkat etmek lazim. Cunku cok yuklu bir konu bu. Milliyetci, fasist, vs gorunmekle, ilerici gorunmek arasindaki fark cok ince bu konuda.
Mesela milletlerin tarih sahnelerine girip cikmalari pek cok karmasik sosyal olayin sonucu. Kultur hem olusan bir sey hem de olusturan bir sey. Yani diyalektik bir etkilesim soz konusu. Yani 'kulturu' bulundugu yerden cikarip mikroskop altina koymak yanlis. Bulundugu ortamda, butun degiskenlikleri ve cevresindeki iliskileri ile ele almak lazim. Boyle yapilmazsa, dil, din, siyaset, ekonomi vs gibi somut kavramlar kullanilarak tanimlanmazsa soyut olarak kalmasi ve kafa karistiranlarin elinde oyuncak olmasi kacinilmaz. Mesela Turkiye'deki fasistler Turan kulturu deyip ise basliyorlar ve sanki boyle bir 'kultur' somut birseymis gibi onun uzerine bir yigin teori koyuyorlar. 'Irk' ile hemen hemen ayni anlamda kullaniyorlar. Ote yandan Turk kulturu, Alman kulturu, vs dendiginde bugun anlasilan sey ile 50 yil once anlasilan sey cok farkli. Bunlari unutmadan kullanmak lazim kultur lafini.
Kulturu gercek anlamiyla, yani 'birikim' anlamiyla ele almak belki de en sagliklisi. Birikim kelimesi bira kuru kaliyor ama kulturden ne anlamak gerektigini ozetliyor.
Butun bunlardan dolayi senin ulkelerin kurulusunu, yikilisini kultur bazinda aciklaman cok dogru degil. Ote yandan ne demek istedigini herkes anladi sanirim. Biraz saygi, biraz ciddiyet ve biraz uslup. Ismail, sen (ve digerleri) ayni seyleri soyluyorsunuz sonucta. Uslup onemli. Mesela benim boyle 'ders veriyor' gibi yazma uslubum, seni (ve eminim baska bir cok kimseyi) kulaklarina kadar kizartiyor, sinir ediyor ve muhtemelen senin yazilanlari asimile etmendeki orani etkiliyor. Ote yandan uslubu bir gecede degistirmek olanaksiz ve gereksiz. Ancak senin de bildigin gibi insanlarla iletisim kurarken, onlari tanimak ve kalp kirmamak icin caba gostermek onemli. Arada patlamalar olunca, durumu alttan alip, o tecrubeden birseyler kapabilmek de mumkun.
Posted: Fri Jul 18, 2008 12:09 pm
by Kenan Atak
Dunku tartismalari simdi gördum. Pek girmek istemiyorum zira oldukca canim sIkIldi bazi seylere ancaaaakkkk ustte az evvel okudum yazilanlari ve her ne kadar kisinin ismi degil yazdigi onemli dense de (ki buna katiliyorum) ayni kisi birden fazla isimle bize cevap yaziyorsa bilelim bunu acikca. Varsa bunu yapan eger birazcik utanmasi varsa gitsin bu forumdan ve yazmayi biraksin. Bunu yapan eger ustte denildigi gibi varsa eger ve buna hala utanmadan devam ediyorsa moderatör arkadasimiz bu i$e eger vakti olursa bir el atsin. Oh be ne ala biz burda, bu kamuya acik forumda enayi gibi isim cisim beyan edip her dusundugumuzu yaptigimizi aciklayalim sonra baskasi birkac kullanici ismi ile yazsin.
Posted: Fri Jul 18, 2008 1:32 pm
by Ufuk Sezekkaplan
Kerem'in belirttigine ben de katiliyorum. Birden cok isimle yazmak tam bir sahtekarlik ve boyle bir durum varsa teshir edilmelidir.
Ikincisi, burada ismini soyadini ortaya koyarak yazanlara saygi adina, herkes gercek ismiyle yazmali. Benim bu foruma katilma nedenim, basli basina bu seffafliktir.
Posted: Fri Jul 18, 2008 1:43 pm
by Mehmet Gurdal Cetin
Kimdir boyle yazanlar o zaman adminin biri cikar bunlari teker teker aciklar bizde biliriz.
Ben Kerem'in infialini anlamadim
Eminim kendisine bir mesaj geldi.
Aciklarsa sevinirim
Posted: Fri Jul 18, 2008 2:31 pm
by Kenan Atak
Mehmet Gurdal Cetin wrote:Kimdir boyle yazanlar o zaman adminin biri cikar bunlari teker teker aciklar bizde biliriz.
Ben Kerem'in infialini anlamadim
Eminim kendisine bir mesaj geldi.
Aciklarsa sevinirim
Mehmet ustteki yazismalarda bahsediliyor bundan, yoksa özel bir mail gelmedi. Kimseyi suclamak istemem o yuzden eger varsa dedim zaten. benim derdim birden fazla isim kullanilmasi. Yani ayni kisi hem Ali hem Veli olup firfir dönuyorsa ve kek gibi biz burda farkli kullanici adlari ile yazan ama esasta ayni kisiye cevap veriyorsak bilelim. Ama ben de birseyler hissediyorum umarim hislerim beni yaniltiyordur. Ha diyeceksin ki 'mumtaz turk basininda bile adam bir gun Fehmi ismi ile ertesi gun baska isim ile yaziyor hem de hic utanmadan, ve ustelik bunlar bir de itibar goruyor, bu ne piskinliktir' sen de haklisin.
Posted: Fri Jul 18, 2008 3:41 pm
by Ismail Gezer
Milli 11'in otomobil tercihleri
Euro 2008 yarı final oynayarak bir ilki gerçekleştiren Türk Milli Futbol Takımı'nın oyuncuları tam bir otomobil tutkunu. İşte futbolcuların otomobil listesi:
Türk Milli Takımı'nın 11'i 3 bin 880 beygir gücünde!
Avusturya-İsviçre ev sahipliğinde yapılan 2008 Avrupa Şampiyona'sında yarı final oynayarak bir ilki gerçekleştiren Türk Milli Futbol Takımı'nın oyuncuları tam bir otomobil tutkunu. Yeşil sahanın hızlı futbolcuları, asfaltta da çok hızlılar. Çünkü sahip oldukları otomobiller yüksek beygir güçleri, yüksek fiyatları ile dikkat çekiyor. 11 futbolcunun sahip oldukları otomobillerin toplam beygir gücü 3 bin 880, otomobillerin toplam fiyatı ise 1 milyon 876 bin Euro'yu buluyor.
Otomotiv Endüstrisi Tanıtım Komitesi (OETK) tarafından yayımlanan Ototrend Dergisi'ndeki haberde Milli Takımın ilk 11'inin otomobil tercihleri araştırılmış.
Buna göre Türk Milli Futbol takımında en pahalı otomobili Volkan Demirel ve Nihat Kahveci kullanıyor. Volkan Demirel'in sahip olduğu Lamborghini Gallardo'nun Türkiye'deki satış fiyatı 380 bin Euro. Gallardo'nun beygir gücü ise 520. İkinci en pahalı otomobile sahip Nihat Kahveci, Porsche GT2 kullanıyor. 530 beygir gücündeki bu otomobilin satış fiyatı 359 bin Euro'yu buluyor. Takımın beyni Arda Turan Porsche 4S Carrera kullanıyor. Fiyatı 188 bin Euro olan otomobilin beygir gücü 355. Son anda attığı gollerle, Türk Milli Futbol Takımı'nın yarı finalde oynanmasında büyük emeği olan Semih Şentürk ise Audi Q7'i tercih ediyor. Fiyatı 133 bin Euro olan otomobil, 355 beygir güç üretiyor. Takımda Audi Q7 modelini seçen bir başka isim Servet Çetin.
Sabah
Posted: Fri Jul 18, 2008 5:45 pm
by Mehmet Gurdal Cetin
Hediye almak hayatimizin bir parcasidir.Hele hele esinize kiz arkadasiniza hediye onemli gunlerde coooook buyuk anlamlar tasir.
Kadinlar en cok nasil hediyelerden hoslanir.
Kaliteli
Hos
Seksi
Kendini iyi hissettiren
Alan erkegin duygularini inceliklerini yansitan
Seni seviyorum demenin en guzel sekillerinden biridir partnerine boyle bir hediye almak
MGC Saadet hizmetleri gururla sunar.
How to choose a bra
(Acik sacik degildir harbiden bir amme hizmeti yapiyorum burda)
http://www.virginmedia.com/take5/video/vid-bra.php
Posted: Fri Jul 18, 2008 8:47 pm
by Kenan Atak
Caz sevenlere basta Ozan'a bir hatirlatma: Efsane Return to Forever tekrardan toparlandi ve turneye cikti.
http://www.return2forever.com/ Minneapolis caz festivalinde bir gun arayla kacirdim bunlari. Agustos'ta dogu kiyisindalar. Kacirmayin derim. Biten muzik kulturunu aykata tutan ender isimler bunlar.
Posted: Fri Jul 18, 2008 9:53 pm
by Mert Tokman
Kerem Tezic wrote:Caz sevenlere basta Ozan'a bir hatirlatma: Efsane Return to Forever tekrardan toparlandi ve turneye cikti.
http://www.return2forever.com/ Minneapolis caz festivalinde bir gun arayla kacirdim bunlari. Agustos'ta dogu kiyisindalar. Kacirmayin derim. Biten muzik kulturunu aykata tutan ender isimler bunlar.
Kerem - midwest tatilin nasil gecti? Bir zamanin oldugunda cizittiriver.
Posted: Fri Jul 18, 2008 10:12 pm
by Kenan Atak
Mert Tokman wrote:Kerem Tezic wrote:Caz sevenlere basta Ozan'a bir hatirlatma: Efsane Return to Forever tekrardan toparlandi ve turneye cikti.
http://www.return2forever.com/ Minneapolis caz festivalinde bir gun arayla kacirdim bunlari. Agustos'ta dogu kiyisindalar. Kacirmayin derim. Biten muzik kulturunu aykata tutan ender isimler bunlar.
Kerem - midwest tatilin nasil gecti? Bir zamanin oldugunda cizittiriver.
Yazacagim Mert sordugun icin sagol. Muthis zevkli gecti ve detaylari girecegim. Hayatta hic bir turistin gitmeyecegi manyak yerlere gittim gene.
Posted: Fri Jul 18, 2008 11:43 pm
by Kenan Atak
Sagolsun Mert hatirlatti bu gezi konusunu, aslinda yazacaktim, gereksiz yere baska konulara girdim. Girmek de istemiyorum aslinda cunku korkunc yanlis anlamalar oluyor, zira kullandigin kavramlari pek cok kisi farkli algilayabiliyor hatta tam olarak cok az kisi özumsemis, ulkede elestiri, tartisma, baskasini anlamaya calisma kulturu de zayif olunca, kemiklesmis dusunce aliskanliklari ve dogmalar hakim olunca zaten karmasik olan insan gercekligini icine alan konular altindan kalkilmaz hale geliyor. Bir de bu baglamda hayatta en rahatsiz oldugum sey yargilanmak. Beni bilen bilir ne bu forumda ne gunluk hayatta ’bunu neden dedin, neden yaptin’ diye kimseye hesap sormam bana sorulmasindan da hic ama hic hoslanmiyorum. Oysa konu muzik, sehayat gibi seyler olunca bambaska bir dunyaya giriliyor insana keyif veren. Gezmek benim hayatta muzik ve okumak disinda en buyuk hobim. Gezdikce ve özellikle felsefe okudukca ne kadar önyargilar, garip dusunce aliskanliklari ve dogmalarla kafamin paslanmis oldugunu anliyorum en azindan. Bu eski kitada hele de kuzey gibi bir yerde yasamanin en buyuk avantaji 5-6 haftayi bulan yillik izinler. Gecen sene buyuk bir ABD turu yapmistim Ohio’dan cikip solugu Arizona’da almistim ve her aninin tadi damagimda kalmisti. Aranizda ’road movies’ denilen yol filmlerinin muptelasi var mi bilmem ama ben cok severim. Mesela ’Midnight run’, ’Easyrider’ gibi filmleri defalarca izlemekten usanmam. Bu sene hedef ’tornado alley’ denilen kesimdi. Ustumde her seyahat oncesi olan tedirginlik de vardi gerci. Zira daha evvel hic karsilasmadigim ama sadece yazistigim veya telefonda konustugum insanlarla bulusacaksin evlerinde kalacaksin. Basina her bok gelebilir. Ama benim icin isin keyifli yani da buydu en bastan, yani bu heyecan ve tedirginlik. Bu arada Murat Gökcigdem’e özellikle tesekkur ederim. Buyuk incelik gösterip mail attigi ve bir derdin olursa ara diye telefonunu biraktigi icin. Her ne kadar herkesin isinde gucunde oldugunu bilsem ve kimseye yuk olmak gibi birsey kafamdan gecmese de o devasa kitaya yalniz basina hem de en göbegine ucacagini dusununce insan panik oluyor ve bu mail bana ilac gibi geldi biraz olsun icim rahatlamadi degil. Neyse ucaga atlayip Philadelphia aktarmali Denver’a dogru yola koyuldum. Atlantigi asarken yanima Ted diye dogma buyume 3. kusaktan Philadelphia’li orta yaslarda biri oturdu ve yolculuk bu sayede son derece keyiflendi. Zira yanima aldigim iki kitap vardi. Biri varoluscu psikoterapist Rollo May’in buyuk keyifle okudugum The Discovery of Being adli kitabi digeri de hemen herkese tavsiye edecegim Alexandre Koyre’nin ’from closed world to the finite universe’ adli bilim felsefesinde dönemec olan ve fizik/astronomi alanindaki devrimleri ve bir kirilma noktasini ele alan kitabi idi. Bu Koyre Eflatun’u da en guzel ele almis adamdir, ’Dicovering Plato’ kitabini herkese tavsiye ederim. Ted de kitaplara takip lafa girince konu konuyu acti ve bizimki tam bir caz ve blues fanatigi cikti ve yol su gibi akti. Cazi ve blues'u seven birisinin benim icin apayri bir yeri var. Ayni ruh dunyasinda bulusuyoruz, bu yuzden doyumsuz bir sohbetle tum zaman akti. Philadelphia’ya gelince ucagin nerdeyse tamamini olusturan isvecliler muhtemelen NY’a veya Florida’ya gecmek uzere ortaliktan kaybolunca kendi kendime ’ulan deve ne isin var allahin devasa kitasinin en ortasinda, sel felaketinde Missisipi nehrine götu kaptirmasan tornado’da havada asili kalip kendini bir ciftligin ortasinda ineklerle bas basa bulacaksin diye kara dusunceler aldi. Derken Philadelphia’dan Denver’a 4.5 saatlik yola koyulduk. Neyse ki havalimanindaki iki kadeh viski gerginligi biraz aldi. (ilk bolum bitti devami daha sonra).
Posted: Sat Jul 19, 2008 1:29 am
by Kenan Atak
Bu arada az evvel Ozan'in diger topikteki enfes yazisini gördum simdi. Benim yazacaklarim bundan daha iyi dile getirilemezdi. Aslinda biraz birbirimizi ve yazilani anlamaya calisarak ve kucuk gostermeye calisan ifadelerle hesap sormadan okusak bu forum hazine olurdu, zira zeka ve bilgisi su göturmez eski arkadaslar var burda. Buraya uye olanlar da uye olurken bu cazibeden etkileniyorlar tum toz dumana ragmen. Gene bu forumun eski yazarlarindan Oray Egin turk basininda en begendigim en renkli kalemlerden bilmem cimbom.org icin daha ne denebilir. Neyse ikinci bölumu alta ekliyorum, en son bölum hafta sonuna.
-------------------------------------------------------------------------
Yaklasik dört bucuk saatte yolu aldik ama saatleri hep geri aldigimiz icin Isvec saati ile sabaha karsi, Denver’da ise saat 19.30 civari gun uzamasi, uykusuzluk, sorular ve ac karnina viski sokunun verdigi saskin bakislar ve faltasi gibi gözlerle devasa haalimaninda kendimi buldum. Aslinda hesapta bulusacagim bayan arkadas ile o gece ordan araba ile Nebraska’ya gecmek vardi (yaklasik bir dört saat yol daha). Ancak daha ucak alcalirken bir gariplik sezmistim havada. Söyle anlatayim: Denver’in batisi meshur kayalik daglar, dogusu yani guney Nebraska, kuzey Kansas’a (tam bir kabus, tam bir kabus) dogru olan taraflar ise cöl adeta. Kayalik daglarin oldugu tarafta harika bir gunes batisi görurken doguda yani cölun oldugu yerde hayatimda görmedigim siyahlikta bir gökyuzu vardi. Tahmin ettigim gibi bu yagmur firtinasi imis. Bu yuzden Araphoe county denen yerde bir motelde solugu aldik. Bu arada Denver gercekten guzel bir sehir ve Colorado enfes bir eyalet. Gecen sene buranin batisina gitmistim, Grand Mesa denen yeri mutlak görun derim. Neyse gece TV’e polis radyosundan disari cikmayin, trafiktekiler en yakin baraka, siginaklara gecsin anonsu yapildi Tom Waits'in biraz daha kalipli bir ses tonu ile ve arkadan manyak bir yagmur ve firtina basladi. Bir bir saat epey bir indi ama benim arkadasa göre bu olagan doga afetlerindenmis. Yani hortum mortum olmadigina dua ettik. Zaten olsa da Mert Tokman'in 'hortumda korkacak birsey yok tren sesi gibidir gelir gecer' lafi ile kendimi hazirlamistim
Cok detaylara girmeyeyim ancak sabah gunes muthisti. Size isterseniz Nebraska’yi hic anlatmayayim. Zira anlatacak hicbirsey yok. Google’a girin ve Nebraska boring kelimelerini yan yana koyun ne dedigimi anlarsiniz karsiniza cikan linklerden. Benim gibi allahin siktirettigi bir tren istasyonu ve ’crossing’ yazan levha ile yel degirmeni kompoziyonundan bile buyuk keyif ve ilham alan bir adam bile Nebraska’da bir bok bulamadi. Yahu kardesim hadi duz alan anlariz ama koca eyalette bir agac yokmudur? Toprak bile sari. Dirt falan diyor amerikalilar bu toprak turu icin. Daha sonra Iowa’daki misir tarlalari bile cennet gözukti gözume Nebraska’dan sonra. Ya bu ustunde garip bir otun yetistigi sari bir arazi, ya bugday tarlalari var ya inek ciftlikleri, ufacik yerlesim birimleri ve son derece garip bir halk. Burdan enfes seri katil cikar ve eminim en garip seks fantezileri bu eyaletin evlerinin dört duvari arasinda vukuu buluyordur. Bu eyalette beyazlar yuzde 99 falan. Hemen herkes kliseye gidiyor ve cumhuriyetci. Dusunun artik gerisini. Bu Bu$ tum ABD’i Nebraska’lastirmali hatta 3 cocuk dogurun diye salik vermeli. Ondan sonra sirti yere gelmez hatta ordan alacagi destekle yanina bizim lisedeki sifirci fizik hocasi kilikli Rumsfield'i da takarak Iran, Kore, Kuba demeden her yere dalar dunyayi yerle bir eder emin olun. Neyse tekrar Denver’a dönup ordan Des Moines’e yani Iowa eyaletine gectim. Iste size misirlar diyari, misir guzelleri diyari, heartland, tum ABD misirlarinin yuzde 80’ini tedarik eden eyalet! Acikcasi Iowa bana cok sempatik geldi Nebraska’dan sonra. Belki de Nebraska travmasini orda attim yoksa cok da özelligi olan bir yer degil. Arkadasim Webster City’de oturuyordu ve oranin bir saat kuzeyinde kaliyordu. Des Moines sehir merkezi de son derece ruhsuz bir yer. Ancak sehrin civarinda yemyesil bir doga ve cok guzel evler var ve duz degil etraf, göreceli olarak tepeli. Ucaktayken Ted bana butun ABD’i gezdigini Iowa’nin ABD icin cok önemli oldugunu ve gercek amerikaliyi tanimak istiyorsan Iowa’lilari tanimam gerektigini söylemisti. Aranizda the bridges of Madison County filmini izleyen varsa bu eyalet dogasi hakkinda kabaca bir izlenim edinebilir. Her yer devasa tarim ciftlikleri ile kapli. Ohio da tarimi ile unlu bir eyalet ama Iowa’da artik son derece buyuk isletmelerin bu isi yaptigini göruyorsunuz. Eyaleti gezerken arabada surekli benim yanimda getirdigimi bluescular Taj Mahal’i, Lonnie Brooks'u, Buddy Guy'i, Luther Allison'u ve John Lee Hooker'i dinledik. Ben Taj Mahal hastasiyimdir gerci guney eyaletlerini hissediyor insan muzikte ama blues oldugu icin bu eyalete de gitti. Ne zevktir kardesim bu böyle arabaya malak gibi yayilip, fonda blues ufluyor, surekli yeni yerler göruyorsun...Bu kitanin en sevdigim yani muzigin kökleri. Ted'in dedigi gibi Avrupa mimari ve sehir yasami olarak iyi ama muzik kulturu koca bir sifir. Ispanya'nin flamenko'sunu al, Portekizlilerin fadosunu al, Yunanin Theadorakis ve Hadjidakis'i al geriye kaliyor sifira sifir elde var sifir. ABD ise zencilerin acilarindan gelen muthis bir muzik kökenine sahip. Bu ulkeye gelip bu muzik turlerini es gecen adamin aklindan suphe ederim. Hadi hepsini gectim psychedelic ve progressive rock var. Onlarda bile Marin Scorsese'nin dedigi gibi hep blues'un etkisi var. Bu Martin Scorsese ve Dennis Hopper ile tanismak isterim acikcasi. Dennis Hopper'in zor bulunan bir filmi var 'Hot Spot' diye tavsiye ederim. Tam benlik film, tam benlik muzik. Teksas'ta kus ucmaz kervan gecmez bir kasabada geciyor film ve filmde Miles Davis ufluyor, Taj Mahal tingirdatiyor ve John Lee Hooker söyluyor. Dusunun yani. Tabii bu cd'i de yanima almistim. Ahhh ahhh anlatirken gene oralari yasiyorum adeta. Eyaletin batisindaki Fort Dodge'a kadar gittik. Etrafta bol nehir var ve eski yagmurlardan su seviyesi hayli yuksekti. Bati tarafinda doga daha bir canlandi, yemyesil alanlar ve ormanlar, arada nehirler insanin gozune epey cazip geliyor. Aslinda hesapta batidaki South Dakota'ya gecmek vardi ama Minneapolis ve Chicago alternatifleri cok daha cazip geldi. Ucuncu bölum hafta sonuna.
Posted: Sat Jul 19, 2008 6:04 am
by Murat Kara
"The Band's Visit" filmini seyrettim dun aksam. Tavsiye ederim. Surada bir de begendigim yorum buldum:
http://antagonie.blogspot.com/2008/03/i ... day-i.html
Hikayenin anlatim seklini begendim. Abartisiz ve surukleyici. Insan'a neden insan oldugunu hatirlatan karelerle dolu. Kameranin kullanimi cok ustaca bir espiri enjekte etmis filme. Gercekten cok komik sahneler var insani katila katila gulduren.
Ote yandan Israil/Arab catismasina deginse de, bu konuda silik bir film. Nuri Bilge Ceylan stilinde yapilmis ama Israilli yonetmen Eran Kolirin cok daha zekice ve ustaca yonetmis filmi. Film bittigine 'ne oluyoruz yahu daha yeni basladi diye' dusunuyor insan ve icini huzun kapliyor film bitti diye. Ayrica sinirli (noktasiz) ve silik de olsa verdigi mesaj Ceylan'in daha pisirik ve kafa karistiran yaklasimindan cok daha etkili ve durust.
Ben kendi adima, topluma boyle ayna tutan filimlerin onemli bir firsati kacirdigini dusunuyorum. Cunku o aynaya bakanlarin gordukleri seyler bulunduklari konuma gore degisiyor. O aynaya bakan siradan bir insan, bir yuksek mertebeli doktor, avukat veya bir CEO ya da bir siyasetci, hepsi ayri seyler gorurler. O nedenle yonetmenin elinde ne demek istedigini anlatacak firsat varken, onu pas gecip 'seyirci' yorumlasin dedi mi, aslinda hic bir sey dememis oluyor. Kimse birsey ogrenmiyor. O zaman eglence olarak kaliyor film. (Kokleri cok derine inen Israil/Arab catismasinin varligindan bile haberdar olmuyor bu filmi seyreden. Onceden belli bir seviyeye kadar bu durumu bilmiyorsan filmi tam olarak anlamak imkansiz.) Normal sokaktaki adam zaten bu filimde gosterilenleri kendi hayatindan biliyor; yuksek mertebeli doktor, avukat, vs. vay canina 'normal insanlarin yasamlari hakikaten zor canim' deyip bir sonraki filmi beklemeye basliyor; CEO veya siyasetcileri soylemeye gerek yok.
Bunu demekle beraber Kolirin belli ki Israil/Arab catismasinda belli bir goruse sahip. Yoksa o da diger Isralli direktorler gibi gidip para yapacak filmler yapardi. Boyle olunca, eline gecen firsati tepmesi daha da trajik bir durum.
Daha genc ama. Boyle 'aynali' film yapmanin kimseye birsey ogretmedigini ogrenmesi zaman almaz umarim ve filimlerini biraz toplumsal bilinc ile susler. Boyle yetenekli insanlarin, ayaga kalkip, dunyayi degistirmek icin cabalamalari icin zaman coktan geldi de geciyor.
Yukarida birisi, Internet uzerinden Turk insanina yararli olunulmaz diyordu. Gel memleketine, vs diyordu. Bu 40 yil oncesinin perspektifi. Birak interneti, her konudaki ustalik ile hem insanliga hem Turk insanina oyle bir yararli olunur ki, gorenler sasip kalir. Insanin nerede yasadiginin veya ne yaptiginin onemi yok. Film bunlardan bir tanesi. Bazen iyi bir film, iyi bir kitap, vs sokakta yapilacak 100 gosteriden cok daha etkili olur. Mesela Michael Moore'un Fahrenheit 11 adli filmi Amerikan halkini calkalamisti bir iki yil once. (Ama Michael Moore da sasirdiydi o ise ve pisirik perspektifi bu durumdan yararlanmasini engelledi ve simdi hakli olarak silindi gitti adam). Mesela gecen yil Chaser adi verilen komedyenler, Sydney'de yapilan APEC toplantisi sirasinda $400 milyon dolar harcayarak 'guvenlik kordonu' olusturan Avustralya hukumetini, Bin-Laden kiligina girip Bush'un kaldigi otelin 100m yakinina kadar araba ile girerek teshir etmisti ve o ana kadar yapilan onlarca gosteriden daha fazla zarar vermisti hukumete. Ne yaptigini bilmeyenin yapacagi 1000 gosteri/grev/vs ile ne yaptigini bilenin yapacagi tek eylem arasinda dunya kadar fark var. Bu eylem zekice yapildiktan sonra hangi ortamda yapildiginin, hangi ulkede tasarlandiginin onemi cok degil.
Bu anlamiyla Kolirin firsati tepmis. Elbette Kolirin, Fahrenheit 11 gibi siyasi film yapsin demiyorum. Ama bir hikaye anlatilirken, o hikayenin olustugu ortami da gostermek lazim. Bu ortam da ister istemez siyaset ile sekilleniyor. Kolirin muhtemelen 'daha cok insan seyretsin' diye bu yaklasimdan kacinmis ve pisiriklik yapmis. Halbuki, filmi sirf para icin yapmiyorsan, daha cok insanin seyretmesi onemli degil, seyreden azinligin bir seyler kapmasi onemli. Insanlarin dusuncelerine gida olabilmek onemli.
Yine de, en azindan dusunceli birisi tarafindan yapilmis bir film gormek isteyenler kacirmasinlar. Kapasitesi sinirli da olsa boyle filmler o kadar az ki piyasada su siralar...