A judge in Stuttgart, Germany, is currently trying to decide on a lawsuit in which a man hired his neighbour to impregnate his wife.
It gets weirder.
Demetrius Soupolos, 29, and his former beauty queen wife, Traute, were very keen to have a child together, but Demetrius was Sterile so they began to seek out other possible options.
The option the couple eventually decided on was to hire their neighbour Frank Maus, 34, to impregnate Traute.
Maus, who was already married with two children agreed to do the job for the fee of €2,000. For three evenings a week for the next six months, a total of 72 different times, Maus tried to impregnate Traute.
When his own wife objected, Maus explained that he was "only doing it for the money."
After the unsuccessful six-month period Soupolos insisted that Maus take a medical examination. The doctor concluded that Maus was also sterile, which forced his wife into admitting that their two children did not belong to him.
Soupolos is now suing Maus in an effort to get his money back. Maus' argument is that he did not guarantee conception, only that he would try his hardest.
Ring, ring
- Oohhh, Hi Maus! You are late tonite.
- Yeap, it is both working late and bad traffic.
- Okey, come in. I am watching TV and Traute is upstairs.
- Look, I have few things to complete at home tonite and I gotta to run. Let us get started
-Oh no problem, Traute is upstairs. Traute, Traute, Trauuutttteee. Maus is here.
- Give me few minutes, I ll be ready. Hello Maus, you are late tonite!
Ya bu isin davasi mi olur?
"Adnan Sezgin'in attığı her imzanın altına ben imzamı atarım. Bu mesleği en iyi bilen adam." ADNAN POLAT
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
Isvecteki arkadaslar icin istek parcası ''KULULU olayı'':
Hurriyetten
''Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, İsveç Başbakanı Frederik Reinfeldt'i kabulüne "Kulu esprileri" damgasını vurdu.
İsveç'te Konya'nın Kulu ilçesinden çok sayıda Türk'ün yaşaması nedeniyle Ankara temaslarına başlamadan önce bu ilçeyi ziyaret eden Reinfeldt, ziyaretle ilgili izlenimlerini Gül'e anlattı. Kulu'nun çok şirin bir ilçe olduğunu, çok sayıda evin İsveç tarzı olmasının kendisini şaşırttığını ifade eden Reinfeldt, "Kulu İsveç'te Türkiye'nin en büyük kenti sanılır. Oysa çok şirin ve sakin bir yer. Ülkemizde yaşayan Türklerin memleketini görüp güzel anılarla ayrıldığım için çok mutluyum" dedi. Gül'de Reinfeldt'in bu sözlerine, "Kulu'nun İsveç'te en büyük Türk kenti olarak bilindiğini ben de duydum. Belçika'ya gittiğiniz zaman da, aynı kanı Afyonkarahisar'ın Emirdağ ilçesi için vardır. Özellikle Brüksel'de çok sayıda Emirdağlı yaşar" karşılığını verdi.''
Peki nedir bu Kululu. Buda eksi sözlükten:
*ankara'ya 1 saat uzaklıktadır.
*çoraktır, yerlileri bir ağacı yayla sayabilmektedir. isveç'e göçenleri istanbul türkçesini anlamakta güçlük çekmektedir.
*ayrancı tesisleri ve baran tesisleri var karşı karşıya. yazın baran'da benzin alan araçlara limonata servisi vardır.
*kızlara 10 yaşından itibaren stockholm'e vize gözüyle bakılır.
Ayrıca:
toz icinde, tipik bir orta anadolu ilcesidir. yurtdisinda yasayipta bu tozu bile delicesine ozleyenler, "pudurasina gurban oldugum" derler, kafamdaki memleketin resmidir, aidiyet duygusunun kalesidir, gitmesem de gormesem de o koy benim koyumdur.. ne ankarali ne de konyali olabilmis insanlar yasar. konyali'lar pek sevmez, kurtler cok diye belki, ya da daha acik sacik giyilir biraz ondan olabilir, ilceden saymazlar nedense, kululu'lar da konyaliyim demeyi pek sevmezler, ankara'ya daha yakin oldugu icin alisverisler bilmemneler ankaradan yapilir.
adini, afyon'dan 18. yy.'da buraya gocen kulu bey'den aldigi soylenir ama rivayetler de tarihler de kesin degildir.
hemen ustunde bulunan kirk yillik aci gol'un adi duden golu olmus gormeyeli. dunyanin kusu gelir buraya, bir suru kusun goc yolu uzerinde oldugundan mevsiminde uzun objektifli fotograf makinalariyla bir suru yabanci turist ya da biolog gormek olasidir.
dugunleri meshurdur. 3 gun surer, cumadan baslar, pazar gunu "gelin alimi" ile sona erer, kiz evinde ayri oglan evinde ayri dugun yapilir, millet yer icer, icki de su gibi akar ama gizliden.. oyle alenen icilmez, amcalar dayilar babalar..bahce icinde bulunan bir kucuk "dam"da icerler sotede. cok altin takilir, 1 kilo, 2 kilo altin bulunur gelinlerin ustunde. 10 burma bilezik ( ki burkma denir burma yerine), "yedi cuce" dedigimiz bir besi biryerde tarzi birsey, 2 de set fiks olanidir. fazlasi ailenin gucune kalmistir. sonra herkes getirir altin takar zaten, "onduc" denir buna da (odunc demektir, yani biz de onlara takacagiz zaten manasina gelir) herkes onducunu bilir, kendisine gelenin aynisini getirenin cocugunun dugununde takar. takilan altinlar mikrofonla bangir bangir soylenir, biri de liste tutar ki onducler karismasin, herkes geleni goturecegini bilsin diye. bu dugunlerde prada ayakkabili, yves saint laurent parfumlu, ama salvarli kadinlar gorulebilir, buna sasmamak lazim gelir. gelenkle para basabas konusur cunku dugunlerde.
"kis ekmegi" yapilirdi eskiden. son baharda sokaklar mis gibi "yagli ekmek" kokardi. sac boregi diye bilinen muhtesemligin adi bizim orda yagli ekmektir, yogurtlusu bile yapilir, babalar patlicanlisini, cocuklar yumurtalisini sever. 4-5 komsu birlesip her hafta sirayla birine yaparlar, sert sert yuzlerce yufka ustuste dizilir, evin en soguk odasinin kosesine siralanir, kislari bunlar maharetli kadinlar tarafindan islatilarak yumusatilir, bohca gibi katlanir sofraya gelir.. benim gibi ayarsizlar bunu bile beceremez, yarisini kitir birakir, yarisini da hamur eder. islatma islemi ehil ellerde yapilmalidir.
bulgur pilavi olmazsa olmazimizdir, mercimeklisi, sebzelisi, sadesi, tereyaglisi.. bin cesidini yapabiliriz, bizden iyi kimse kisir, mercimekli kofte ve bulgur pilavi yapamaz. bulgur mamulleri bizden sorulur.
kislari patik giyer kadinlar, az daha yaslaninca lastik-mes giymemislerse, lastik-patik giymislerdir, uzun etek (ki buna da maksi denir) giyilir, ustune yelek. bu kululu kadin uniformasidir. yaslilari mutlaka ama mutlaka bembeyaz basortu baglarlar, salvarlari ve bluzları koyu renk olur.
corak degildir, corak diyenler pek iclerini gormemislerdir. her evin bahcesinde envai cesit agac dikilidir. kululular kayisiya para vermez, cunku bahcelerimiz kayisi ve erik agaclari ile doludur bir de kavak severiz galiba. neden bilemem. tuyu falan da cok olur ama?
bahcelerimizde domateslerimiz biberlerimiz, maydonozlarimiz olur. kendimize yetecek kadar olur ama guzel olur. kirt diye ses cikarir biber yerken.
civcive "cuce", kopek yavrusuna "bıddı", sakara "cot" yada "cotaynaz", avluya "havlu" bahceye "hayat", kosmaya "kopmak", yetismeye "unlasmak", herhalde yerine "ellaam", artik yerine "galan", kucuk kerpic evlere "dam", birilerine "gelinbacı" deriz ama kime dedigimizi tam olarak bilmiyorum. yasli bazi kadinlara da "aba" denir ama o da kime denir bilmem. abamiz olmayan yasli kadinlara da "ebe" deriz zaten.
dunyanin her ulkesinde bir kululu oldugunu dusunmekteyim. istatistiki veriler elimde yok ama malezya, danimarka, hollanda, norvec, belcika, isvicre, avusturya, finlandiya, fransa, almanya ve elbetteki isvec ve kanada'da bir suru akrabamiz yasar. eskiden koca koca bavullarla hediyelerle gelirlerdi, ama sanirim artik oyle degil. "gayrı burda da herşiy var gız, nineycaan" diye getirmiyorlardir zannederim. bu akrabalar sayesinde aynen bodrum ya da kusadasi gibi, yazlari 50.000 e cikar nufus belki, kislari da 10.000 civarinda seyreder. cok gelenimiz gidenimiz olur. misafir severiz, agirlamayi severiz, akrabalar gelince bayram edilir. altyapi nasil yetiyor onca millete anlayamam..
volvo, porsche, mercedes, bmw... ve daha bir suru ciks arabanin en son modeli kulu'da cok normal karsilanir, kimse de donup bir porsche'yi incelemez, bu neymis demez. hatta yazlari o son model milyarlik arabalardan, tahmin edilenin aksine topuklu ayakkabi degil, once bir baston, sonra da lastikli bir ayak uzanir, bir "ebe" ya da "dede" arabadan iner ya da indirilir, herkes ebesine dedesine pek kiymet verir.
kanuni ama ahlaki olmayan bazi hadiseler de vuku bulabilir: yurtsidina gitmek icin bir kiz 5 kere nikahlanabilir, kuzenlerine sirayla nikah kiyarak onlari yurtdisina goturebilir, erkekler de boyle isler yapabilir, ama asil evlilikte dugun olur mutlaka. hatta degisen bir bakis acisiyla birkac kez dugun de yapilabiliyor son zamanlarda. olur olmaz tipler birbirileri ile sirf yurtdisina gitmek icin nikah kiyabilir yani. bu huyunu sevmem. zengindir aslinda millet ama sanki memlekette kazanilan para helal degilmis gibi mutlaka yurtdisinda bir suru cile cekerek para kazanmak lazim gelir nedense. bu 50 yillik hic bitmeyen bir akimdir.
konusmalar ve aksan cok degisiktir. biraz kirsehir, biraz ankara biraz da konya etkileri olmakla beraber, bir kululu asla baska bir yerli gibi konusmaz. soru sorarken ozellike, -cek misin, -cak misin ekleri degisir, ceeee ve caaa haline gelir nasil oluyor derseniz bilemem ama ahanda soyle denir:
gidecaa: gidecek misin?
gelecaa: gelecek misin?
yapacaa, idecaa, gorecaa, getirecaaa gibi.
nouruyorun kelimesi, nasilsin yerine kullandigimiz bir kelimedir. nouruyorsunuz gız? gibi.
bir de ek olarak kullanilan -bilir misin? mevzusu vardir. yapabilir misin denmez, yapabiliii, idebiliii, gorebiliii, anlayabiliii... denir.
"goma" diye bir unlemimiz vardir ama anlatamam nasil oldugunu. "goma hele" dedin mi o yana bakmak icap eder, ya da saskinlik ifadesi gibi birseydir. karisik. "gavıırı" diye son derece yaygin kullanilan bir unlemi de hic anlatamam. duruma gore "nouruyorsuuz gavırı? sanki baa essahtan bi ismi yapıyorsuuz?" falan denir. anlatamam.
-musun eki, kulu dilinde -muyun'a donusmustur. biliyor muyun? idiyor muyun? seklinde olur. bir de biliyoruuu, gidiyoruu, geliyoruuu diye sorulur. ekler her zaman degisir. k lere g dedigimizi bilmem belirtmeye gerek var midir?
sadece ege'de degil, kulu'da da kabak ciceginden yemek yapilir ama yanilmiyorsam dolmasi bilinmez, dogum yapmis inegin ilk sutune "agiz" derler, daha yogun olur, bu sut kullanilarak kabak ciceginden bir yemek yapilir. bir kere yemis olmaliyim. tadini hatirlayamiyorum.
"gombe cekmek" diye tabir edilen bir ekmek yapma cesidi de vardir. yufkadan farkli olarak pide gibi disk govdeli bir ekmektir, lembas ekmegi gibi kolay kolay bayatlamaz, azicik parcasi karin doyurur, koyu renk undan, sert hamurla yapilir, ustunde kasikla verilmis sekiller olur.
erkekleri got cibinde daraanan gezer (onca anlattik artik anliyorsunuzdur? got cebinde tarakla gezer demek). durmadan saclarinin onunu tararlar, arkasi uzun yanlari kisa elli yillik sac modeli hala bir numaradr, almanci gencler cins cins kiyafetlerle ve ince degisik sekiller verilmis sakal biyiklar ve saclarla gezerler, uzun sacli kuzenime yasi bir "ebe" "oglaaaan, kimin gızısın??" demis, uyari amacli. cok uzun sacli erkekler pek sevilmez yani. erkek cocuklara da oglaaan diye seslenirler ogluum diye bagirmak yerine. guzum diye severler bebelerini kulu'nun anneleri. bir de yufkadan durum yapmislardir mesela, cocuga vermek uzere. ama ust kismi bos olur bu durumun sekil itibariyla. hemen ust kismini isirirlar ki cocuk bos ekmegi yemesin diye. bunu yaparken de kurtler gibi durumun ustunu isiralim derler, cunku biim oranin kurtleri boyle yaparmis. bu da boyle bir anekdot.
pek okumaz kulu halki, hatta okuyana da acirlar, ne ugrasti yazik, gideydi isvec'e kendini kurtaraydi der gibi. pek makbul degildir yani ilim irfan yapmak.
dunyanin neresine gidersek gidelim, ne dinlersek, ne okursak, ne is yaparsak yapalim, yazlari kerpic damlarda mutlu olmayi biliriz, hepimizi dunyanin bin memleketinden bagrinda toplayan beyaz sivali mavi kapili kerpic evler yikilip yerlerine yeni gorkemli apartmanlar dikilse de, hayatlarin icinde serin olur diye kucuk damlarda oturmayi tercih eden "ebe"lerin dizinin dibinde mutlu oluruz.
(knidos, 18.03.2009 18:02)
Buraya uc festival linki koyacagim. Birincisi Chicago Blues festivali
Ikincisi Kopenhag Caz festivali. Digeri ise North Sea Caz festivali (Rotterdam'da). Ikinci ve ucuncusunun tarihlerini baglamak mumkun hem de burda Temmuz hersey tatil.
Chicago'yu (havaalani ve gökten görmek disinda) daha görmedim bu sene gitmege calisacagim bu festivale. Burdan direk ucus var toplasan 8 saatte göz acip kapayana dek Buddy Guy'in sehrine variyorsun. Hicbirsey degil yol bakimindan. Rotterdam'i ise sehir olarak gördum. Liman sehri sevenler icin tam bir kuzey cazibesi var özellikle mimarisi ile. Ama caz festivalini hic görmemistim. Kopenhag'takine ise resmen aboneydim. Cok sevdigim ve hep aidiyet hissi duydugum Danimarka'nin bas sehri Kopenhag yazin karakter degistiriyor adeta. Insani bugune dek gördugum en canayakin ve yardimsever sehir insani. Kuzeyin latinleri diyorlar zaten. Yeni rihtim (Nyhavn) denen eski binalarin ve gemilerin oldugu rihtimda, Temmuz gunesinde birani acip rihtima uzanip teninde bitmek bilmeyen kuzey gunesini de hissedip kendinden gecmek, bu kuzey sehirlerinin insani alabildigine özgur birakan ve siddetten uzak ortaminda caz severlerle muhabbet etmenin keyfini anlatamam. Bu festivallerin ortami cok guzel oluyor. Ozellikle akli basinda ve duyarli insanlar gunumuzun modern barbarligindan bezdikleri icin böyle festivalleri bir nevi kacis olarak göruyorlar. Bana da artik gina geldi gazetelerden haber bile okumak istemiyorum zira bezdim okuduklarimdan, hergun gördugum catik kasli tiksinc, bombos kafali, görgusuz, guce ve paraya tapan politikacilardan, aptal köse yazarlarindan ve ruhsuz yuzlerden. Zaten kisa hayat firsat buldukca gezip kendinle ayni ruh dunyasini paylasan caz, blues, tango, flamenko seven insanlarla hayatin guzelliklerini paylasmak bulabildigim kacis yollarindan birisi. Keske ayri bir gezegen olsa da bu insanlarla beraber yasayabilseydim sadece festivallerde görmek yerine. Flamenko deyince Sevilla'daki iki senede bir oluyor. Mutlak tavsiye ederim. Bundan sonraki 2010'da.
Aranizda Chicago'yu gören var mi? Chicago Blues'u Texas Blues ile beraber cok hosuma gidiyor. Otis Rush, Buddy Guy, Luther Allison, Mike Bloomfield gibi efsane isimler bu sehirden cikmalar. Bir arkadas bana tam senlik sehir dedi, aktarma yaptigim havaalaninda bile hemen her yerde blues caliyordu.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
Kerem Tezic wrote:Buraya uc festival linki koyacagim. Birincisi Chicago Blues festivali
Ikincisi Kopenhag Caz festivali. Digeri ise North Sea Caz festivali (Rotterdam'da). Ikinci ve ucuncusunun tarihlerini baglamak mumkun hem de burda Temmuz hersey tatil.
Chicago'yu (havaalani ve gökten görmek disinda) daha görmedim bu sene gitmege calisacagim bu festivale. Burdan direk ucus var toplasan 8 saatte göz acip kapayana dek Buddy Guy'in sehrine variyorsun. Hicbirsey degil yol bakimindan. Rotterdam'i ise sehir olarak gördum. Liman sehri sevenler icin tam bir kuzey cazibesi var özellikle mimarisi ile. Ama caz festivalini hic görmemistim. Kopenhag'takine ise resmen aboneydim. Cok sevdigim ve hep aidiyet hissi duydugum Danimarka'nin bas sehri Kopenhag yazin karakter degistiriyor adeta. Insani bugune dek gördugum en canayakin ve yardimsever sehir insani. Kuzeyin latinleri diyorlar zaten. Yeni rihtim (Nyhavn) denen eski binalarin ve gemilerin oldugu rihtimda, Temmuz gunesinde birani acip rihtima uzanip teninde bitmek bilmeyen kuzey gunesini de hissedip kendinden gecmek, bu kuzey sehirlerinin insani alabildigine özgur birakan ve siddetten uzak ortaminda caz severlerle muhabbet etmenin keyfini anlatamam. Bu festivallerin ortami cok guzel oluyor. Ozellikle akli basinda ve duyarli insanlar gunumuzun modern barbarligindan bezdikleri icin böyle festivalleri bir nevi kacis olarak göruyorlar. Bana da artik gina geldi gazetelerden haber bile okumak istemiyorum zira bezdim okuduklarimdan, hergun gördugum catik kasli tiksinc, bombos kafali, görgusuz, guce ve paraya tapan politikacilardan, aptal köse yazarlarindan ve ruhsuz yuzlerden. Zaten kisa hayat firsat buldukca gezip kendinle ayni ruh dunyasini paylasan caz, blues, tango, flamenko seven insanlarla hayatin guzelliklerini paylasmak bulabildigim kacis yollarindan birisi. Keske ayri bir gezegen olsa da bu insanlarla beraber yasayabilseydim sadece festivallerde görmek yerine. Flamenko deyince Sevilla'daki iki senede bir oluyor. Mutlak tavsiye ederim. Bundan sonraki 2010'da.
Aranizda Chicago'yu gören var mi? Chicago Blues'u Texas Blues ile beraber cok hosuma gidiyor. Otis Rush, Buddy Guy, Luther Allison, Mike Bloomfield gibi efsane isimler bu sehirden cikmalar. Bir arkadas bana tam senlik sehir dedi, aktarma yaptigim havaalaninda bile hemen her yerde blues caliyordu.
Kerem selam,
Chicago'yu maalesef gormedim,ama Buddy Guy'i konserde yakalarsan kesin seyret(seyretmediysen sayet).Ben ilk Viyana'da 1994'te George Benson'la beraber verdikleri konseri seyretmistim,muhtesemdi.
Bu sene de BB King'le Orlando'da bir konser verdiler,sans eseri yakaladik.BB King cok yaslanmis,zor yuruyor ayakta duramiyor,konser boyunca oturmak zorunda kaldi.Yine "Lucille"'le guzel seyler caldi.Son konserlerinden birini seyretmis olabilirim.(onu da ilk Viyana'da 1996'da seyretmistim,o zaman sagligi yerindeydi)
Buddy Guy yine cok iyiydi.Son albumunden "Skin Deep" adli parcayi caldi ve soyledi cok begendim.
Viyana Caz Festivali de bayagi iyidir.Haziran sonu temmuz basi gibi olur,tavsiye ederim.
Selcuk ve Cirak,
cok sagolun. Böyle seyleri paylasmak insani mutlu ediyor cok. Ben Viyana'yi görmedim caz festivalini de bilmiyordum bir tasla iki kus vurmus oluruz böylece. Zira Kopenhag'i cok sevsem de defalarca gördum. Buddy Guy'i sevenler oldugunu görmek ne guzel. Benim bir arkadas bunun Chicago'daki Buddy Guy's Legends adli klubune gitmis ortami superdi demisti bir de bana t-shirt'unu göndermisti. Yalniz ben eski Stone Cold falan gibi albumlerini daha cok seviyorum bu abimizin. Cirak ben sana mutlak haber verecegim gidersem gidis ve nerede olacagim hakkinda.
Gecenlerde Tommy Lee Jones'in basrolde oynadigi The Three Burials of Melquiades Estrada adli filmi izledim. Filmin basinda enfes bir blues parcasi vardi. Parcanin tam olmayan halini nette buldum. Buraya linki koyuyorum. Length yazan yerin altindaki play isareti olan tusa bastiginizda parcanin basini dinleyebilirsiniz. Cok hosuma gidiyor bu parca tam anlamiyla damardan giriyor. Dinlemeye doyamiyorum bu parcayi(filmi de tavsiye ederim bu arada, bir suru de ödul almis).
Wife faces trial over 'noisy sex'
Yesterday, 04:57 pm
A woman accused of tormenting her neighbours with her noisy love-making has appeared in court.
Wife faces trial over 'noisy sex' Caroline Cartwright, 48, was remanded in custody until May 5 charged with three breaches of her Asbo in ten days. (NEZARETTE 5 GUN, NEDEN ? CUNKU YATAKTA - MUTFAKTA -SALONDA SES CIKARIYORMUS AYIP VALLA, BU KADAR SESOLUR MU KARDESIM LAAAYYNN DIYE SORMUSLAR YENGE "BEN BILMEM BEYIM BILIR " DEMIS)
Magistrates in Sunderland slapped her with a four-year order on April 17, banning her from "making excessive noise" anywhere in England.(DORT SENE BAGIRMICAN KOYUN GIBIN YATACAN FADIME ANLADIN SEN ONU)
But Houghton le Spring Magistrates' Court heard that police arrested her on April 18, April 22 and April 26 after neighbours complained she was flouting the ban with the help of husband Steve.(ABIMIZIN ADI STEVE, BUNU NOT EDIN)
Prosecutor Claire Ward (KISKANC KARI NE OLUCAK DEMISTIR BIZIM SANIK TEYZE ) said there were complaints of early morning shouting, moaning, groaning and the sound of a bed banging against the wall. Cartwright was arrested on Sunday and charged with three counts of breaching her Asbo.
Cartwright, of Hall Road, Concord, Washington, Tyne and Wear, whose husband sat in the public gallery, elected trial by jury (BAK BAK BAK BI DE JURI BELIRLEMIS HERIFLER YUUUHHHH )and her case will be transferred to Newcastle Crown Court.
A bail application from defence solicitor Peter Lothian was refused.
Cartwright was remanded in custody and ordered to appear via video link before Sunderland Magistrates' Court on May 5.
On April 17, she was convicted for five breaches of an abatement notice and fined a total of £515.
Magistrates also imposed the Asbo, banning her from making excessive noise, knocking, shouting, screaming or vocalisation (DERKEN ? SES VERIYORUM KOOORKMAAAAA GIBI MI !)that can be heard in neighbouring properties or outside the house, and playing loud music.
VALLA KISSADAN HISSE
SOZUN OZU
GUNUN MESAJI
GARSON STEVE ABIMIN ICTIGI SEYDEN BENDE ISTIYORUM DUBLE OLSUN
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
Yahu bu forumda snooker sever yok mu bir tane ? Dünya şampiyonası devam ediyor, mükemmel maçlar oynandı. Yarın yarı finaller ve sonrada final var. Ben geçen sefer de izlemiştim ama bu kez fena sardı. Hafta sonu tüm gün neredeyse maçları seyrettim. Mark Allen diye bir genç çıktı piyasaya, ortalığın tozunu attırıyor. Bu arada elenmesine rağmen Stephen Hendry harika 147 lik seriye imza attı. Buyrun bu da linki. Görelim şu snookercıları Bekliyorum yorumları.
Snooker da ne imis diye baktim bizim buralarda "pool" dedikleri sey cikti. Turkiyede de bilardo olarak billinir. Bizde uc topla oynarlar. Amerikada da gerci bir adi da "Billiard" ama normal halk "pool" der bu oyuna. Ama toplarin renginden filan verilen linkte Amerikada oynanan 8-top ya da 9-top'dan farkli galiba bu sampiyonasi yapilan.
Guzel oyundur bilardo. Gerci Amerikan stili 8-top'un sampiyanasi yapilir.
Tom Cruz ve Paul Newman (ki Newman'in daha eskiden bu tur filmleri var. Yarattigi karakterin adi da Eddie Felsen) "Paranin rengi" filmi ile daha da cok tanimistir Turkiye de.
Cengiz Akgun
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
Vay canina!. Snooker basli basina bir oyunmus be. Pek Amerikalilarin oynadigini sanmiyorum. Ing;izlerin Rugby'si gibi olsa gerek. Amerikalarin Amerikan futbolu ile Rugby ya da Beyzbol ile Kriket'in farkliliklari gibi bir sey olsa gerek.
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
Guzel bir ulkeyiz, fevkalade ic acici haberler hergun yagmur gibi yagiyor. ne mutlu ki 3 degil 5 cocuk dogurun belinize kuvvet diyecek, uc bes dili ana dili gibi konusacak, opera, sinema, tiyatroya bos vakitlerinde gidecek kadar vizyon sahibi insanlar tarafindan yönetiliyoruz ve bunlari surekli seciyoruz, tamohrasi kulturumuz hizla yeseriyor, fevkalade guzel köse yazarlarinin fevkalade guzel tahlilleri, tahlile deger politikacilari sabah aksam degerlendiren liberal köse yazilari ile gazete köseleri dolup tasiyor, bu yazilar politik ve kulturel hayati yönlendiriyor, fevkalade guzel fevkalade olumlu gelismlerle toplum kendini buluyor, fevkalade guzel fikir teattileri yapiliyor. Ben fevkalade umutluyum hemen her alanda. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11577560.asp?gid=229
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
Kerem Tezic wrote:Guzel bir ulkeyiz, fevkalade ic acici haberler hergun yagmur gibi yagiyor. ne mutlu ki 3 degil 5 cocuk dogurun belinize kuvvet diyecek, uc bes dili ana dili gibi konusacak, opera, sinema, tiyatroya bos vakitlerinde gidecek kadar vizyon sahibi insanlar tarafindan yönetiliyoruz ve bunlari surekli seciyoruz, tamohrasi kulturumuz hizla yeseriyor, fevkalade guzel köse yazarlarinin fevkalade guzel tahlilleri, tahlile deger politikacilari sabah aksam degerlendiren liberal köse yazilari ile gazete köseleri dolup tasiyor, bu yazilar politik ve kulturel hayati yönlendiriyor, fevkalade guzel fevkalade olumlu gelismlerle toplum kendini buluyor, fevkalade guzel fikir teattileri yapiliyor. Ben fevkalade umutluyum hemen her alanda. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11577560.asp?gid=229
10 yıldan fazla oldu o bölgeye gitmeyeli. O zamandan bu zamana dünyada ve ülkemizde ne çok değişiklik oldu? İnternet yayıldı. Light milli görüşçüler iktidar oldu. Ülkemizde satılabilecek her şey satıldı. Ergenekon icat oldu, iktidarın hoşuna gitmeyen herşey ve üzeri kapatılmak istenen olaylar onunla ilişkilendirildi. Yandaş basın oluştulurak alternatif Türkiye yaratma hamlesi sonuçlandırıldı. Hatta son seçimin gazıyla lightlık dozu tekrar artırıldı ve Arınç'a kaybettiği itibarı da kazandırıldı. vs vs...
Ama O bölgede değişen hiçbir şey olmadı. Avrupa'nın orta çağda yaşadığı feodal düzen devam edegelmekte. İnsanın insana hiç saygısı ve sevgisi yok! (Tabi hayvana ve bitkiye verilen değer de eksi sonsuz oluyor bu durumda.) Bunun nedenini de feodalizmle birlikte halen yüksek oranlı doğumlara bağlıyorum. Yaşasın töreler, töre dizileri. Töreleri kutsamaya devam edin. Polat'ları kutsallaştırdığınız gibi. Hatta Cerrah'ları da
Kırmızgül bir önceki filminde babasına saygıda kusur etmeyen bir Kürt çocuğunu oynarken pek naif görünmüştü izleyicilere. Hatta açık mesaj vermişti: "Biz huzurevine bırakmayız ana babalarımızı diye!" Oysaki gerçek, o yörede ataya saygının altında yatanın da töreden kaynaklanan korku olmasından ibaretti. Huzurevi yaşına erişene kadar o yörede yığınla insan; terör, töre ve ihmal nedeniyle canını, Türkiye ve dünya ortalamalarının çoook üzerinde kaybediyor. Bir hiç uğruna...
Feodalizmi bitirmek de tıpkı Seçim Kanunu ve dokunulmazlıkların kaldırılmasının kimsenin işine gelmemesi gibi bir şey... Bu yüzden de herşey değişiyor, yerinde sayıyor...
Arkadaslar sadece o bölge degil sorun. Istanbul'da bir dolasin zebil gibi kayniyor ortalik bunlardan. Ama asil sorun su: bir ulkede akil tutulmasi oluyorsa, bu akil tutulmasi cahilinden universitelisine kadar tamamen yayilmissa orda hersey olur. Aklin olmadigi yerde etik deger olmaz herseyden önce zira allah korkusu ve din korkusu uzerine insaa edilmis etik degerlerden bahsedilemez, korku ustune insaa edilmis hersey cöker (aynen Osman'in töre ve korku uzerine degindigi gibi). Bu forumda da bahsedilen ve gunluk hayatimizda surekli dile getirdigimiz ahlakli olmak, erdemli olmak vesaire tamamen aklin egzersizinin bir urunudur. Aklin olmadigi bir yerde ve dolayisi ile en temel ahlak degerlerinin paspas oldugu yerde her tur boklugu bekleyin derim. ben daha evvel de deginmistim bizim ulkemizde hemen her alanda ama her alanda ayni yerde saymamizin nedeni hic bir dusuncenin gelisememesinden ve aklin hakim oldugu bir platformda tartisilmamasindan. Bizde sadece taraftarlik var. Inanc taraftarligi ve köleligi, hislere göre yapilan önermeler..vs. Böyle olunca filiz veren agac gibi buyumesi geismesi gereken bir fikir ayni pingpong topunun duvardan dönmesi gibi geri dönuyor duvardan. Bu yuzden agitlar yakilacak, ayni terör olaylarinda oldugu gibi, TV'lerde aglanilacak duygu sömuruleri olacak, uc bes gun laf ebeligi yapilacak taa ki yeni bir olaya kadar. Trafik kazalarindan teröre hic bir konuda en ufak ama en ufak bir gelismenin olmamasini ben buna bagliyorum. 2000 kusur sene önce bati uygarliginin temelini olusturan Logos kavraminin ciktigi, dusunen varlik kavraminin ortaya atildigi topraklar maalesef aklin sinifta kaldigi ve eblehligin okumusu ile cahili ile tavan yaptigi topraklar su anda. Ulkede aydin bile yok. Kendisine aydinim diyen 'aydinlar ve liberaller bildrisine imza attim' diye ortalikta gezinenler inanc kölelerinin en basta gelenleri. Zira aydin olmak icin önce insanin kendisinin neden olmadigi ergin ortamindan cikmasi lazim, anlagini kullanma yurekliligi gösteremeyen, dini olsun politik olsun otoritelere teslim olan, onlari (dini/politik) toplumda bos inanclar sekilde ortaya cikan yaygin hakim degerleri elestiremeyen adamdan aydin ve liberal olmaz. Bu yuzden bizde aydin insan bile yok maalesef topluma etki eden. Sadece inanc taraftarlari var ve onlarin pesinden gidenler var (köse yazarlarina ve TV'de yorum yapan cahil tiplere bakin ve görun). Butun bunlar bugunku resmi ve olaylari adeta deterministik bicimde belirliyorlar bana göre.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations