İsrail'in vahşi hayvanları bence şimdilik amacına ulaşmış görünüyor!İsrail’in 23 günlük Gazze operasyonun faturası:
1400 ölü (Üçte biri çocuk).
5500 yaralı (bir kısmı bir hayli ağır).
Maddi hasar:
5.000 civarında yıkılan ev.
1500 harap olan fabrika.
16 Yıkılan Hükümet konağı.
20 Yerle bir olan cami.
Ayrıca alt yapı tesislerinin önemli bir kısmı, şehir suyu şebekeleri ve yollar önemli ölçüde hasar gördü.
Yeniden imarı için gereken miktarın, asgari 2 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
Yolculuk / Ani /Konu dışı
Moderator: Staff
-
- Posts: 6299
- Joined: Thu Mar 30, 2006 6:35 pm
- Location: Alisamiyene 10 dk
- Contact:
İsrail hedeflerine ulaşamamış mı? Kendini kandırıyor bu adam!
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Ismail sana bir sorum olacak: Darfur'da Uluslarasi Af örgutu raporuna göre 300,000 evet tam 300,000 kisinin katlinden sorumlu gösterilen Sudan devlet baskani Omer Hasan el-Besir'in Turkiye'de devlet töreni ile agirlanmasi hakkinda ne dusunuyorsun? Adam BM baris gucune bile hayir dedi. Cagimizin en buyuk soykirimlarindan birinin suclusu ilan edildi uluslararasi mahkemelerde ama Hamas'a destek verenler ve TV önunde Peres'e efelenenler ona sahip ciktilar ve Turkiye'de agirladilar devlet töreni ile. Sence bu samimiyeti tamamen gölgelemiyor mu? Bu adam musluman OLMAYAN ve diger etnik kabileleri resmen tavuk gibi bogazlatti ve Cankaya'da agirlandi. Bu sana bizim TV sovmenlerinin samimiyetini sorgulatmiyor mu hic? Ustelik camli köskte periler gibi birbirlerini agirlayip aile yemegi yediler.
http://www.timesonline.co.uk/tol/news/w ... 330605.ece
http://en.wikipedia.org/wiki/Omar_Hassan_al-Bashir
http://www.cnnturk.com/images/turkiye/turbankosk.jpg
http://www.seyenhaber.net/haber.php?id=3087
http://www.ensonhaber.com/Gundem/105045 ... ayibi.html
http://www.timesonline.co.uk/tol/news/w ... 330605.ece
http://en.wikipedia.org/wiki/Omar_Hassan_al-Bashir
http://www.cnnturk.com/images/turkiye/turbankosk.jpg
http://www.seyenhaber.net/haber.php?id=3087
http://www.ensonhaber.com/Gundem/105045 ... ayibi.html
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Posts: 1923
- Joined: Wed Oct 23, 2002 4:14 pm
Ozanla ben boyle kavga dovus anlasırız. Peresle- Erdogan gibi.
Kerem hakli, son paragrafta esasinda bu kavganin ardindaki gercek motiflerden birini kinamak suratiyle yazdim. Ama cumle dusuklugunden cok anlasılmamis.
Simdi gelelim biraz madalyonun obur yuzune. Neden Gazze ile bu kadar ilgiliyiz, ozelikle Islami kesim. Bunu derken tabii yonlendirilen muhafazakar insanlarin samimi ve vicdani itirazlarindan degil, yonlendiren bastaki yoneticilerin soyleyemedikleri esas ajandalarindan bahsedelim :
1-) En onemlisi gundem degistirmek. Ekonomik kriz, teror, ve yolsuzluk konusmaktan daha iyidir. Birde boyle cengaverlikten iceriden oy kazaniliyor.
2-) Refah partisinden beri bir yardim toplama faaliyeti var. Filistinlilerin aciklamalarindan
biliyoruzki bu yardimlar tamamiyle ulasmiyor ellerine. Herhangi bir sebepten dolayi makbuzsuz, belgesiz , gayri resmi yardim toplamaya bayiliyorlar. Birde tabii mesela , Erbakan Versace ile dolasip, Mercedese biniyor , su kadar yardim yok derseniz, olurmu o paralar Filistine , Cecenistana gidiyor, sizin tabii haberiniz yok martavalina inandirilmis cok buyuk kesim var.
3-) Tabii olay biraz da din savasi. Hristiyanin Musevinin Muslumana baskin cikmasi. Takim tutma gibi. Bizim takim yenik, takviye yapalim. İnsanlik drami ise eger Tutsi-Hutsi catismalari, Cinin Tibete yaptiklari, Nijeryada Kuzeyli Musluman kabilelerin darbe yapip Ibo kabilesine yaptiklari , Kongoda olanlar vs. gibi baska insanlik dramlari var. Bizim haberimiz bile yok boyle meselelerden. Bir suru insan oluyor orada burada. Hemde 1400 kisi degil, onbinlerce yuzbinlerce. Dunyadaki her zalimlige esit mesafede olursaniz samimiyetiniz olur.
4-) Tabii kutsal toprak savaslari. Araplar dahil butun Muslumanlarin gayesi Kudus ve cevresindeki kutsal topraklarda birtakim Muslumanlarin bulunmasi, fiziki varliklari . BU savas ugruna binlerce Filistinli cocuk kiriliyor, oluyor, temel hizmetlerden eksik kaliyor. Amac o topraklarda ''Bizimkilerden'' adam bulunmasi. Fiziki varligi orada tutmak adina Filistinlilere yardim var, yoksa ozelikle Araplarin onlara cok bayildigindan degil..
5-) Birde tabii genisleyen ,buyuyen Israil var ve bolgede genislemesinden korkuluyor. Yani biraz Israil Filistinle basetsin, bizimle ugrasmasin, vakit kazanalim durumu. Cunku sonra sirada Lubnan, Suriye ve Urdun olabilir. Yani İsrail ordusuna mesgale olsun hesabi. Bir nevi on cephe.
Acikcasi ben samimiyeti sorguluyorum.
Konuyu tam anlamiyla objektif tanimlamaya calisiyorum. Bu yuzden ne Isaya , ne de Musaya yaranamayacagimin bilincindeyim.
Kerem hakli, son paragrafta esasinda bu kavganin ardindaki gercek motiflerden birini kinamak suratiyle yazdim. Ama cumle dusuklugunden cok anlasılmamis.
Simdi gelelim biraz madalyonun obur yuzune. Neden Gazze ile bu kadar ilgiliyiz, ozelikle Islami kesim. Bunu derken tabii yonlendirilen muhafazakar insanlarin samimi ve vicdani itirazlarindan degil, yonlendiren bastaki yoneticilerin soyleyemedikleri esas ajandalarindan bahsedelim :
1-) En onemlisi gundem degistirmek. Ekonomik kriz, teror, ve yolsuzluk konusmaktan daha iyidir. Birde boyle cengaverlikten iceriden oy kazaniliyor.
2-) Refah partisinden beri bir yardim toplama faaliyeti var. Filistinlilerin aciklamalarindan
biliyoruzki bu yardimlar tamamiyle ulasmiyor ellerine. Herhangi bir sebepten dolayi makbuzsuz, belgesiz , gayri resmi yardim toplamaya bayiliyorlar. Birde tabii mesela , Erbakan Versace ile dolasip, Mercedese biniyor , su kadar yardim yok derseniz, olurmu o paralar Filistine , Cecenistana gidiyor, sizin tabii haberiniz yok martavalina inandirilmis cok buyuk kesim var.
3-) Tabii olay biraz da din savasi. Hristiyanin Musevinin Muslumana baskin cikmasi. Takim tutma gibi. Bizim takim yenik, takviye yapalim. İnsanlik drami ise eger Tutsi-Hutsi catismalari, Cinin Tibete yaptiklari, Nijeryada Kuzeyli Musluman kabilelerin darbe yapip Ibo kabilesine yaptiklari , Kongoda olanlar vs. gibi baska insanlik dramlari var. Bizim haberimiz bile yok boyle meselelerden. Bir suru insan oluyor orada burada. Hemde 1400 kisi degil, onbinlerce yuzbinlerce. Dunyadaki her zalimlige esit mesafede olursaniz samimiyetiniz olur.
4-) Tabii kutsal toprak savaslari. Araplar dahil butun Muslumanlarin gayesi Kudus ve cevresindeki kutsal topraklarda birtakim Muslumanlarin bulunmasi, fiziki varliklari . BU savas ugruna binlerce Filistinli cocuk kiriliyor, oluyor, temel hizmetlerden eksik kaliyor. Amac o topraklarda ''Bizimkilerden'' adam bulunmasi. Fiziki varligi orada tutmak adina Filistinlilere yardim var, yoksa ozelikle Araplarin onlara cok bayildigindan degil..
5-) Birde tabii genisleyen ,buyuyen Israil var ve bolgede genislemesinden korkuluyor. Yani biraz Israil Filistinle basetsin, bizimle ugrasmasin, vakit kazanalim durumu. Cunku sonra sirada Lubnan, Suriye ve Urdun olabilir. Yani İsrail ordusuna mesgale olsun hesabi. Bir nevi on cephe.
Acikcasi ben samimiyeti sorguluyorum.
Konuyu tam anlamiyla objektif tanimlamaya calisiyorum. Bu yuzden ne Isaya , ne de Musaya yaranamayacagimin bilincindeyim.
NO ADNANS, NO CRY !!
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Barry Rubin'in yazisi, kendisi hem Jerusalem Post da köse yazari hem de
Middle East Review of International Affairs Journa'de editör (bizim akli evvel yalak basinin okumasi lazim)
-------------------------------------------------------------------------
Two of the region's most important countries - Egypt and Turkey - are at a crossroads. Egypt has the chance to again be the Arab world's central power; in contrast, Turkey's government is throwing away the opportunity to become a major diplomatic player in the region while hammering the last nail into the coffin of its chance for European Union membership.
Let's consider Egypt first. In the Gaza war's aftermath, everyone is asking Cairo its preferences for policing the border with Hamas's radical Islamist semi-state next door. Egypt must take the lead in any new arrangement to stop arms' smuggling. Moreover, that country is now the Palestinian Authority's indispensible patron and will determine whether a coherent international effort will be made to bring down Hamas. Any hope for an Arab-Israeli peace process or, more likely, simple stability is riding with Egypt now.
But that's not all. In recent months, Egypt has taken decisive public steps toward being the leader of moderate Arab resistance to the Iran-Syria axis, radical Islamism and - in most Arabs' minds - the Shi'ite threat.
Can the aging President Hosni Mubarak put himself at the head of a moderate Arab coalition? Can he and his colleagues play tutor to a new US government looking for a new strategy in the region? Will his successor, hopefully someone of toughness and experience, continue an anti-radical strategy or seek to appease the extremists at home? On the answers to these questions the Middle East's future may depend.
NOTE THAT US President Barrack Obama has no special link to any regional country, in sharp contrast to his two Bush predecessors, who had ties with Saudi Arabia. A clever strategy could build a strong Obama-Egypt connection in which Washington would look to Cairo for ideas. Otherwise, Obama could be drawn into making concession after concession to Teheran and Damascus. European countries, notably France and Britain, would prefer to work with Egypt as well.
Remember, too, that for Egypt this isn't merely a foreign policy issue. The critical question is whether the country can put together a post-Mubarak system that will stand for decades against the Muslim Brotherhood's challenge. Successes for Iran, Syria, Hizbullah and Hamas are not only defeats for Egypt's regional posture but will inspire more domestic unrest.
So it is going to be Egypt-Saudi Arabia or Iran-Syria, moderate Arab nationalists or extreme Islamists, those who want regional stability or those who prefer war and bloodshed. Mubarak has the chance to leave a great legacy. It's up to him. The ball is in Egypt's court.
THEN THERE'S Turkey. We have known for some time that the Ataturk era is over, but now we see that an Islamist-oriented period has begun. It isn't just the unprecedented high level of abuse aimed against Israel. Nor is it merely the statements verging on the anti-Semitic which have frightened Turkish Jews more than at any time in modern history. It is also the increasing confidence - one might say arrogance - of the ruling AKP party, more openly pushing an Islamist-oriented agenda, and in some ways apparently drifting closer to Iran and Syria.
What is motivating the AKP to seem more and more like a wolf in sheep's clothing? The most important factor is its success. From election to election, the AKP increases its base of support. The opposition remains divided and incompetent. The party's leaders may increasingly be thinking they will be in power forever and inclined to make sure their wish comes true.
And so the media is intimidated; the army is curbed by periodic arrests in retaliation for alleged coup plans. A new constitution is being written for the country. Systematically, institutions are being taken over: The party's men are put into the bureaucracy, its controlling shadow falls on the universities and it installs new judges in the courts.
The presidents of Iran and Sudan are feted as heroes, the would-be mass murders of the first and the already implemented killings of the second are ignored. The first got a security cooperation treaty; both obtained offers of more Turkish investments in their gas producing fields. No wonder the AKP is so friendly with Iran, Sudan and Hamas - it views them as ideological fellows.
As the Turkish analyst Soner Cagaptay put it, "It appears that [Prime Minister Recep Tayyip] Erdogan has finally answered the question of where Turkey belongs - and that in his opinion, it's not with the West." Almost exactly 70 years after his death, the republic's founder Kemal Ataturk is no doubt rolling in his grave, which, by the way, the AKP no longer invites visiting Islamist leaders to visit when they come to Ankara.
It is not all a free ride for Turkey, though. Erdogan has thrown away the economically valuable Israeli tourist trade - advice: go to Georgia or Azerbaijan instead - and his country's diplomatically prestigious ability to mediate in disputes. The Turkish government was proud to host the Israel-Syria talks, but it is doubtful if Israel will trust it again in that position. And as for the idea of Turkish participation in guarding Gaza's borders against smuggling, Erdogan's inciteful hate Israel speeches will exclude the country from that role also.
Even worse, there are many in the European Union looking for new reasons to keep Turkey out of that select club. The AKP's extremist turn gives ample evidence of an Islamist rather than a moderate, "modern" orientation.
The Turkish government's open partnership with radical forces horrifies many Turks and will lose Ankara lots of friends abroad. It is not too late to pull back, but probably the AKP will go even further, fueled by likely successes in local elections this summer.
For Egypt, in contrast, there is a great opportunity.
Will Ankara's loss be balanced by Cairo's gain?
Middle East Review of International Affairs Journa'de editör (bizim akli evvel yalak basinin okumasi lazim)
-------------------------------------------------------------------------
Two of the region's most important countries - Egypt and Turkey - are at a crossroads. Egypt has the chance to again be the Arab world's central power; in contrast, Turkey's government is throwing away the opportunity to become a major diplomatic player in the region while hammering the last nail into the coffin of its chance for European Union membership.
Let's consider Egypt first. In the Gaza war's aftermath, everyone is asking Cairo its preferences for policing the border with Hamas's radical Islamist semi-state next door. Egypt must take the lead in any new arrangement to stop arms' smuggling. Moreover, that country is now the Palestinian Authority's indispensible patron and will determine whether a coherent international effort will be made to bring down Hamas. Any hope for an Arab-Israeli peace process or, more likely, simple stability is riding with Egypt now.
But that's not all. In recent months, Egypt has taken decisive public steps toward being the leader of moderate Arab resistance to the Iran-Syria axis, radical Islamism and - in most Arabs' minds - the Shi'ite threat.
Can the aging President Hosni Mubarak put himself at the head of a moderate Arab coalition? Can he and his colleagues play tutor to a new US government looking for a new strategy in the region? Will his successor, hopefully someone of toughness and experience, continue an anti-radical strategy or seek to appease the extremists at home? On the answers to these questions the Middle East's future may depend.
NOTE THAT US President Barrack Obama has no special link to any regional country, in sharp contrast to his two Bush predecessors, who had ties with Saudi Arabia. A clever strategy could build a strong Obama-Egypt connection in which Washington would look to Cairo for ideas. Otherwise, Obama could be drawn into making concession after concession to Teheran and Damascus. European countries, notably France and Britain, would prefer to work with Egypt as well.
Remember, too, that for Egypt this isn't merely a foreign policy issue. The critical question is whether the country can put together a post-Mubarak system that will stand for decades against the Muslim Brotherhood's challenge. Successes for Iran, Syria, Hizbullah and Hamas are not only defeats for Egypt's regional posture but will inspire more domestic unrest.
So it is going to be Egypt-Saudi Arabia or Iran-Syria, moderate Arab nationalists or extreme Islamists, those who want regional stability or those who prefer war and bloodshed. Mubarak has the chance to leave a great legacy. It's up to him. The ball is in Egypt's court.
THEN THERE'S Turkey. We have known for some time that the Ataturk era is over, but now we see that an Islamist-oriented period has begun. It isn't just the unprecedented high level of abuse aimed against Israel. Nor is it merely the statements verging on the anti-Semitic which have frightened Turkish Jews more than at any time in modern history. It is also the increasing confidence - one might say arrogance - of the ruling AKP party, more openly pushing an Islamist-oriented agenda, and in some ways apparently drifting closer to Iran and Syria.
What is motivating the AKP to seem more and more like a wolf in sheep's clothing? The most important factor is its success. From election to election, the AKP increases its base of support. The opposition remains divided and incompetent. The party's leaders may increasingly be thinking they will be in power forever and inclined to make sure their wish comes true.
And so the media is intimidated; the army is curbed by periodic arrests in retaliation for alleged coup plans. A new constitution is being written for the country. Systematically, institutions are being taken over: The party's men are put into the bureaucracy, its controlling shadow falls on the universities and it installs new judges in the courts.
The presidents of Iran and Sudan are feted as heroes, the would-be mass murders of the first and the already implemented killings of the second are ignored. The first got a security cooperation treaty; both obtained offers of more Turkish investments in their gas producing fields. No wonder the AKP is so friendly with Iran, Sudan and Hamas - it views them as ideological fellows.
As the Turkish analyst Soner Cagaptay put it, "It appears that [Prime Minister Recep Tayyip] Erdogan has finally answered the question of where Turkey belongs - and that in his opinion, it's not with the West." Almost exactly 70 years after his death, the republic's founder Kemal Ataturk is no doubt rolling in his grave, which, by the way, the AKP no longer invites visiting Islamist leaders to visit when they come to Ankara.
It is not all a free ride for Turkey, though. Erdogan has thrown away the economically valuable Israeli tourist trade - advice: go to Georgia or Azerbaijan instead - and his country's diplomatically prestigious ability to mediate in disputes. The Turkish government was proud to host the Israel-Syria talks, but it is doubtful if Israel will trust it again in that position. And as for the idea of Turkish participation in guarding Gaza's borders against smuggling, Erdogan's inciteful hate Israel speeches will exclude the country from that role also.
Even worse, there are many in the European Union looking for new reasons to keep Turkey out of that select club. The AKP's extremist turn gives ample evidence of an Islamist rather than a moderate, "modern" orientation.
The Turkish government's open partnership with radical forces horrifies many Turks and will lose Ankara lots of friends abroad. It is not too late to pull back, but probably the AKP will go even further, fueled by likely successes in local elections this summer.
For Egypt, in contrast, there is a great opportunity.
Will Ankara's loss be balanced by Cairo's gain?
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Posts: 4210
- Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
- Location: Bursa-TR
- Contact:
Keremcim ben Turkiye'nin rolu kismina cok girmeyecegim ama MISIR icin bir seyler karalamak istedim.
Misir'in Gazze isine dahil edilmesinin tamamiyla Israil'in bir devlet projesi olduguna inananlardanim.Hamas'i Misir'in problemi yapmaya calisiyorlar.Hemde cok ciddi bir devlet politikasi ile.
Tehlikeyi $iilerlerden gelecek gibi ortaya atmak, sunni-$ii dengelerinin cok hassas oldugu bu bolgede surpriz bir durum olmasa gerek .Israil hukumetinin muhtesem hamleler yaptigini kabul etmek lazim.Hani adamlari sevmesemde hedeflerinde ilerlemek uzere muthis politikalar uretiyorlar, saglam devlet politikasi bu olsa gerek.
Bizim bir devlet politikamiz olmadigi gibi, mevcut policelerde askiya aliniyor.
Bolgede liderlige soyunmak, bizim icin basit bir ic politilka oyunudur.Asli olmayan bos sifir (0) bir cabalamadir.Lafla peynir gemisi yurumuyor.Bu bolgenin kayitsiz sartsiz lideri, Israil ve Amerika'dir. Ancak onlarin OK verecegi oyuncular oyuna kabul edilirler.
Bence (stratejist degilim siz ben savuruyor diye kabul edin),
RTE'ye zavalli-deli-aciz muamelesi yapip yakinda dunya ve iktidar sahnesinden el cektirilecektir.Turkiye'de secim kaybettirecek en onemli konu halkin gecim sikintisi , issizlik ve krizdir.AKP'nin karsi hamlesi komur yardimlari, yeni is yatirimlari (cemaatten) ve cok ince bir cizgi olan iman konusudur.
ABD-ISRAIL lobilerinin bundan sonraki hareketi eger RTE biat etmezse,AKP'yi bolmektir.Once AKP bolunecektir, bence yeni lider arayislari hiz kazanacaktir.Ilk secimde AKP secmeni belki bir kez daha onlara iktidar olmayi bahsedebilir ancak RTE cumhurbaskanligina cikmaz ise bana gore ikbal gunleri uzun surmeyecektir.
Ama yine bildigim bir gercek var ki,
Turk politikacisi biat eder
Edecektir.
Turk halkinin hafizasi tiner gibi ucucudur
RTE bir sene sonra LIVNI'yi ziyaret eder "Hayirli olsun" der,Israil'de Israil bayraklarinin altinda bir okul-universite-anit acilisina gider, "Israil en onemli stratejik ortagimizdir" der (ki oyledir), hersey unutulur.
Misir'in Gazze isine dahil edilmesinin tamamiyla Israil'in bir devlet projesi olduguna inananlardanim.Hamas'i Misir'in problemi yapmaya calisiyorlar.Hemde cok ciddi bir devlet politikasi ile.
Tehlikeyi $iilerlerden gelecek gibi ortaya atmak, sunni-$ii dengelerinin cok hassas oldugu bu bolgede surpriz bir durum olmasa gerek .Israil hukumetinin muhtesem hamleler yaptigini kabul etmek lazim.Hani adamlari sevmesemde hedeflerinde ilerlemek uzere muthis politikalar uretiyorlar, saglam devlet politikasi bu olsa gerek.
Bizim bir devlet politikamiz olmadigi gibi, mevcut policelerde askiya aliniyor.
Bolgede liderlige soyunmak, bizim icin basit bir ic politilka oyunudur.Asli olmayan bos sifir (0) bir cabalamadir.Lafla peynir gemisi yurumuyor.Bu bolgenin kayitsiz sartsiz lideri, Israil ve Amerika'dir. Ancak onlarin OK verecegi oyuncular oyuna kabul edilirler.
Bence (stratejist degilim siz ben savuruyor diye kabul edin),
RTE'ye zavalli-deli-aciz muamelesi yapip yakinda dunya ve iktidar sahnesinden el cektirilecektir.Turkiye'de secim kaybettirecek en onemli konu halkin gecim sikintisi , issizlik ve krizdir.AKP'nin karsi hamlesi komur yardimlari, yeni is yatirimlari (cemaatten) ve cok ince bir cizgi olan iman konusudur.
ABD-ISRAIL lobilerinin bundan sonraki hareketi eger RTE biat etmezse,AKP'yi bolmektir.Once AKP bolunecektir, bence yeni lider arayislari hiz kazanacaktir.Ilk secimde AKP secmeni belki bir kez daha onlara iktidar olmayi bahsedebilir ancak RTE cumhurbaskanligina cikmaz ise bana gore ikbal gunleri uzun surmeyecektir.
Ama yine bildigim bir gercek var ki,
Turk politikacisi biat eder
Edecektir.
Turk halkinin hafizasi tiner gibi ucucudur
RTE bir sene sonra LIVNI'yi ziyaret eder "Hayirli olsun" der,Israil'de Israil bayraklarinin altinda bir okul-universite-anit acilisina gider, "Israil en onemli stratejik ortagimizdir" der (ki oyledir), hersey unutulur.
TRUST GALATASARAY
MGC
MGC
-
- Posts: 397
- Joined: Tue Oct 22, 2002 5:00 pm
- Location: Istanbul
- Contact:
http://www.kaynamanoktasi.com/musevi-ce ... l-onceydi/
Genel olarak güzel ropörtaj, özellikle "hoşgörü" konusunda söyledikleri önemli bayağı:
Genel olarak güzel ropörtaj, özellikle "hoşgörü" konusunda söyledikleri önemli bayağı:
Ugur- Hâl böyleyken ikide bir “500 yıl önce sizi biz kurtardık” diye hatırlatılınca da herhalde can sıkıcı oluyordur?
Tabii ki can sıkıcı. Düşünün, Jak Kamhi’nin kurucu başkanı olduğu 500. Yıl Vakfı’nın 1992’de yaptığı bazı açıklamalar bile cemaatimizi rahatsız etmişti. Belki sempatik bir yaklaşımdı, ama “Türk devletine hoşgörüsü için şükran” lafı incitti bizi. Elbette 1492’deki Türkler Yahudilere büyük hoşgörü gösterdi ve Yahudiler buna elbette şükran duyuyor. Ama bu 1492 yılı için geçerliydi, bugün için artık geçerli değil. Ben bugün hoşgörü istemiyorum. Burası benim vatanımsa kim, niye bana hoşgörü göstersin ki? Siz de aynı hakka sahipsiniz, ben de aynı hakka sahibim. Yani Lozan anlaşması olmasaydı ne olacaktı? Bugün Fransız Yahudileri veya İngiliz Yahudileri Lozan anlaşması var diye mi sinagoga, Yahudi okuluna gidiyorlar? Hayır, onların Lozan’ı yok, hoşgörüleri falan da yok, ama demokratik hakları olduğu için adam Fransa’da 110 tane Yahudi okulu açıyor.
- Yani aslında siz de Lozan’la değil, Türkiye’nin anayasasıyla korunmak istiyorsunuz, öyle mi?
Evet, anayasa ve demokrasi yeterli benim için, bunun dışında benim başka bir şeye ihtiyacım yok. Ben misafir değilim, ben yabancı değilim, tıpkı sizin gibi bu ülkenin bir vatandaşıyım. Tek isteğimiz de bunun böyle kabul edilmesi ve bize genellemeler yapılmaması.
the average person thinks he isn't.
-
- Posts: 4210
- Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
- Location: Bursa-TR
- Contact:
Cok onemli bir konu, bunu aramizda da yapanlar vardir eminim.
Kanun uygulaniyorsa kanundur.Bir gun kanunlarin bizde de uygulanabilmesi dilegi ile..
A woman who sent and received more than 20 texts before she hit and killed another motorist has been jailed for 21 months.
Phone records show that Philippa Curtis, 21, of The Street, Icklingham, Bury St Edmunds, Suffolk, sent and received the messages before she hit the back of a stationary car at 70mph, killing its driver.
She was found guilty of causing the death by dangerous driving of Victoria McBryde, 24, of Horton, Northamptonshire, following a trial at Oxford Crown Court in December.
Miss McBryde, who had stopped to deal with a burst tyre, was pronounced dead from a brain injury after her car was forced off the road and on to a piece of concrete.
The court heard that Curtis made the two-hour journey to Oxford on a dark evening when the roads were wet and after a day's work at a restaurant in Suffolk. The waitress, who said she had been "hyper" as she set off at 9pm, made various calls as she was driving and sent more than 20 text messages to a number of friends using predictive text on her flip-top phone.
Curtis, who only suffered an arm injury, spun into oncoming traffic, hitting two more vehicles, a white van and an Asda lorry, the court was told.
In court she admitted sending text messages while driving but denied using her mobile phone at the time of the collision.
Giving evidence, the 21-year-old said she had felt there were times when using a phone while driving was acceptable and said she could send and receive messages without taking her eyes off the road.
Kanun uygulaniyorsa kanundur.Bir gun kanunlarin bizde de uygulanabilmesi dilegi ile..
A woman who sent and received more than 20 texts before she hit and killed another motorist has been jailed for 21 months.
Phone records show that Philippa Curtis, 21, of The Street, Icklingham, Bury St Edmunds, Suffolk, sent and received the messages before she hit the back of a stationary car at 70mph, killing its driver.
She was found guilty of causing the death by dangerous driving of Victoria McBryde, 24, of Horton, Northamptonshire, following a trial at Oxford Crown Court in December.
Miss McBryde, who had stopped to deal with a burst tyre, was pronounced dead from a brain injury after her car was forced off the road and on to a piece of concrete.
The court heard that Curtis made the two-hour journey to Oxford on a dark evening when the roads were wet and after a day's work at a restaurant in Suffolk. The waitress, who said she had been "hyper" as she set off at 9pm, made various calls as she was driving and sent more than 20 text messages to a number of friends using predictive text on her flip-top phone.
Curtis, who only suffered an arm injury, spun into oncoming traffic, hitting two more vehicles, a white van and an Asda lorry, the court was told.
In court she admitted sending text messages while driving but denied using her mobile phone at the time of the collision.
Giving evidence, the 21-year-old said she had felt there were times when using a phone while driving was acceptable and said she could send and receive messages without taking her eyes off the road.
TRUST GALATASARAY
MGC
MGC
-
- Moderator
- Posts: 13009
- Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
- Location: New Jersey /USA
Kerem, Rubin kimdir pek bilmem ama ufak atmis. Misir ve Husnu Mubarek. Yahu adamlarda daha dogru durust bir secim anlayisi bile yok iken Israel'in isine geldi diye one cikartilmis. Senelerdir Israel kadar ABD'den yardim alir. Misir'in hali ortada. Avrupa toplulugu isini de cok guzel aciklamis. Artik Erdogan var diye almazlar. Hakikaten son civi cakilmis. Komik oluyorlar boyle. Bunca senedir Avrupa topluluguna almamamak icin turlu sebeb uyduranlarin simdi hakikaten guzel bir dayanaklari var. Bence cok ileriye gitmis Rubin. Misirla anlassin Hamas'i yok etsinler.
Bu Darfur olayindan guzel vurmussun ama bu Rubin ise bu yazdiklari ile yazdigi kagida yazik etmis.
Bu Darfur olayindan guzel vurmussun ama bu Rubin ise bu yazdiklari ile yazdigi kagida yazik etmis.
Last edited by Cengiz Akgun on Tue Feb 03, 2009 1:15 am, edited 1 time in total.
Cengiz Akgun
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
-
- Posts: 1755
- Joined: Tue Oct 22, 2002 10:32 pm
- Location: Yesilyurt - Ist
Davos taki olay oncesi 22 Ocak 2009 da Radikal da cikan bir yazi:
Türkiye’de Yahudi olmak - 500 yıllık yalnızlık
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ırkçılık, ayırımıcılık ve
antisemitizmle ilgili üzerimde iz bırakmış iki anı var belleğimde: Biri
Varlık vergisi sırasındaydı: Altı yaşlarında olmalıydım, dedemin
Yeşildirek’teki giysi dükkânına Varlık Vergisi nedeniyle el konmuş, Varlık
Vergisi memurları evimize girmiş, alınabilecek eşyaları inceliyorlardı. Evde
derin bir tedirginlik hâkimdi, dedemse bu durumdan dolayı yatağa düşmüş,hastalanmıştı.
Belleğime kazınan diğer olay 6-7 Eylül felaketiydi. Dükkânımız olmadığından, ailece maddi bir zarar görmediysek de çok üzülüp, olup bitenlerden dolayı ürktüğümüzü anımsıyorum. Bunların dışında, bana doğrudan söylenen ya da hissettirilen bir Yahudi karşıtlığıyla bugüne dek karşılaşmadım.
‘Vatandaş Türkçe konuş’
Sadece 1950 yıllarında ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ sloganlarının yaygınlaştığı
sıralarda ablamla birlikte Ladino veya azınlık dilleri konuşanlara sert
bakışlar atarak “Vatandaş Türkçe Konuş” diye ihtar ettiğimizi hatırlıyorum.
11-12 yaşlarında olmalıydık. Şimdi utanarak hatırladığım bu durumun,
psikolojide ‘saldırganla özdeşleşme’ savunma mekanizması olduğunu artık
biliyorum. Yani, saldırganlığa maruz kalan kişinin, çok korktuğu durumlarda
saldırganla özdeşleşmesi ve onun gibi davranmaya çabalaması... 11 yaş için
belki de anlaşılabilir, nispeten affedilebilir bir durum... ama erişkin ve
olgun bir insan ya da bir ülke için elbette ki değil...
65 yıl önce Türkiye’de doğdum ve Türkiye’de yaşıyorum, annem, babam, ecdadım
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşmüş bu toprakların
çocuklarıdır... Türkiye’de okula gittim, bir Türk’le evlendim, çocuk sahibi
oldum, çocuklarım Türk okullarına gitti,
evde Türkçe konuşuruz, Türkçe kitaplar yazdım, seminerler, konferanslar
verdim, yurtdışında katıldığım uluslararası çalışmalar ve yönetim
kurullarında Türkiye’yi azim ve gururla temsil ettim. Oralardaki
tanımım da “the Turkish woman”dır.
Türkiye’yi henüz tanımayan ya da önyargılı tanıyan Avrupa, Amerika ve
Asya’lılara gönüllü elçilik yaptım, ait olduğum uluslararası yönetim
kurulunu (IAGP) binbir zorlukla ikna ederek uluslararası bir mesleki
kongrenin Türkiye’de yapılmasını sağladım (IAGP Uluslararası Grup
Psikoterapileri Kongresi, Istanbul, 2003) 30 yıllık meslek hayatımda bana
danışanların yüzde 90’ının kimlik din hanesi Müslüman’dır, bunlar arasında
geleneksel olarak başı kapalı olanlar gibi, türbanlı kadınlarla da çalıştım
ve halen de çalışmaktayım. Devlete ait bir üniversitede öğretim görevlisiyim
ve bunun yanı sıra çeşitli devlet ve özel kurumlar, sivil toplum kuruluşları
ve benzer projelere aktif olarak katkıda bulundum, 99 depreminde aylarca
gönüllü seferberliğe katıldım. Eşit bir vatandaş olarak vergilerimi düzenli
ödemekteyim, ülkenin maddi ve manevi çıkarlarıyla yakından ilgili ve
aktifim. Şimdi bana söyler misiniz? Din hanemde Yahudi yazdığı için mi ben
bu ülkede bir günden diğerine düşman hanesine sokuldum? Saldırılacaklar,
tehdit edilecekler listesine dahil edildim?
Ortadoğu’da yaşanmakta olan savaşta kendinden menkul taraf tayin edildim.
Beni yakından tanıyanlar savaş hakkındaki düşünce ve değerlerimi, savaş
nedeniyle ölen ve öldürülenlere hassasiyetimi bilirler.
Kaldı ki esas mesele bu değil. Ortadoğu’daki savaşın faturası din hanemde
‘Yahudi’ yazdığı için bana çıkarılıyor. “Sizleri İspanya’dan kurtaran
Osmanlı’nın torunlarıyız” dendiğinde ne kastediliyor acaba? 500 yıl önce
ecdadımın Osmanlı Padişahı tarafından kabul edilmesi hâlâ maddi manevi borç
haneme mi yazılı? Doğup büyüdüğüm, bir vatandaş olarak görevlerimi yerine
getirdiğim, fiilen gelişmesine katkıda bulunduğum bu topraklarda hâlâ
misafir mi addediliyorum? Boynu bükük mü dolaşmalıyım? Tehdit altında
kalmaya namzet miyim? Ve bu durumu sindirmeli miyim?
Türk Yahudi’lerinin en önemli niteliklerinden biri ülkelerine vefa ve
sadakattır. Yıllardan beri Türkiye’den göç etmiş Türk kökenli Yahudiler hala
Türkçe konuşur, kendi aralarında toplanır, Türkçe TV dizi ve filmleri
seyredip, Türk yemekleri yer, Türkçe şarkılar söylemeyi severler. Türkiye’yi
terketmiş olmalarına rağmen kökenlerine sadakatle bağlıdırlar. Aynı duygu
Türkiye’de yerleşik Yahudilerde de güçlüdür, ülkeyi sever, dış dünyanın
önyargılarına karşı azimle korurlar. Ben de kendimi aynı vefalı zihniyete
ait görür, yurtdışındayken Türkiye’ye laf kondurmam, yerel değerlerin
tanınması ve yüceltilmesine inanırım.
Irkçılığa dur
Ancak bugün içimde bir şeyler kırıldı... Kendimi ait addettiğim ülkem beni
eşit vatandaşı olarak görmüyor, din hanemde yazılı olan ibareden dolayı
zımnen taraf yapıp düşmanlaştırıyor, devletine ve vatandaşlarına sahip
çıkmakla yükümlü devlet sorumluları ve kimi medya saldırganlık ve düşmanlığı
kışkırtıcı söylemlerden çekinmiyor ve ülkeyi ele geçirmekte olan ırkçılık
dalgasına ‘dur’ diyemiyor, demiyor...
Demek ki 500 yıldır yaşamakta olduğumuz, kendimizi ait hissettiğimiz, manen
sahiplenip manen savunduğumuz bu topraklarda ülkenin diğer vatandaşlarıyla
hangi etnik kökenden veya dinden/ mezhepten olurlarsa olsunlar kader birliği
yaptığımızı, birlikte mücadele ettiğimizi sanırken, ne kadar da yalnızmışız
aslında...
O kadar sözü edilen, gururla taşınan ‘kültür mozaik’i sadece bir turistik
slogan, bir yanılgı, yanılsamaymış... Esas arzu edilen, amaçlanan ‘mozaik’i
tek renge indirgemekmiş... Birlikte ortak kaderini paylaştığım, iyi ve kötü
günlerde ‘ne olacak bu durumumuz?’ diye ülke sorunlarına hayıflandığım kimi
vatandaşlar demek beni potansiyel düşman olarak addedecek, canımı yakmak ya
da yoketmek isteyecek... Bugün kendim için üzülüyorum, tedirginim ve
nisbeten ürküyorum, ama açıkça söylemem gerekirse Türkiye’nin ırkçılığa
kaymakta olan geleceği için de eşit derecede tedirginim, üzülüyor ve
ürküyorum. Ve bu gidişe bilinçli ve sorumlu bir ‘dur’ denmezse Türkiye’nin
kendini büyük bir yalnızlığa mahkûm edeceğinden korkuyorum. Karanlık bir
yalnızlığa...
Leyla Navaro: Uzm. Dan. Psikolog/Yazar; Boğaziçi Üniversitesi öğretim
görevlisi
Türkiye’de Yahudi olmak - 500 yıllık yalnızlık
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ırkçılık, ayırımıcılık ve
antisemitizmle ilgili üzerimde iz bırakmış iki anı var belleğimde: Biri
Varlık vergisi sırasındaydı: Altı yaşlarında olmalıydım, dedemin
Yeşildirek’teki giysi dükkânına Varlık Vergisi nedeniyle el konmuş, Varlık
Vergisi memurları evimize girmiş, alınabilecek eşyaları inceliyorlardı. Evde
derin bir tedirginlik hâkimdi, dedemse bu durumdan dolayı yatağa düşmüş,hastalanmıştı.
Belleğime kazınan diğer olay 6-7 Eylül felaketiydi. Dükkânımız olmadığından, ailece maddi bir zarar görmediysek de çok üzülüp, olup bitenlerden dolayı ürktüğümüzü anımsıyorum. Bunların dışında, bana doğrudan söylenen ya da hissettirilen bir Yahudi karşıtlığıyla bugüne dek karşılaşmadım.
‘Vatandaş Türkçe konuş’
Sadece 1950 yıllarında ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ sloganlarının yaygınlaştığı
sıralarda ablamla birlikte Ladino veya azınlık dilleri konuşanlara sert
bakışlar atarak “Vatandaş Türkçe Konuş” diye ihtar ettiğimizi hatırlıyorum.
11-12 yaşlarında olmalıydık. Şimdi utanarak hatırladığım bu durumun,
psikolojide ‘saldırganla özdeşleşme’ savunma mekanizması olduğunu artık
biliyorum. Yani, saldırganlığa maruz kalan kişinin, çok korktuğu durumlarda
saldırganla özdeşleşmesi ve onun gibi davranmaya çabalaması... 11 yaş için
belki de anlaşılabilir, nispeten affedilebilir bir durum... ama erişkin ve
olgun bir insan ya da bir ülke için elbette ki değil...
65 yıl önce Türkiye’de doğdum ve Türkiye’de yaşıyorum, annem, babam, ecdadım
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşmüş bu toprakların
çocuklarıdır... Türkiye’de okula gittim, bir Türk’le evlendim, çocuk sahibi
oldum, çocuklarım Türk okullarına gitti,
evde Türkçe konuşuruz, Türkçe kitaplar yazdım, seminerler, konferanslar
verdim, yurtdışında katıldığım uluslararası çalışmalar ve yönetim
kurullarında Türkiye’yi azim ve gururla temsil ettim. Oralardaki
tanımım da “the Turkish woman”dır.
Türkiye’yi henüz tanımayan ya da önyargılı tanıyan Avrupa, Amerika ve
Asya’lılara gönüllü elçilik yaptım, ait olduğum uluslararası yönetim
kurulunu (IAGP) binbir zorlukla ikna ederek uluslararası bir mesleki
kongrenin Türkiye’de yapılmasını sağladım (IAGP Uluslararası Grup
Psikoterapileri Kongresi, Istanbul, 2003) 30 yıllık meslek hayatımda bana
danışanların yüzde 90’ının kimlik din hanesi Müslüman’dır, bunlar arasında
geleneksel olarak başı kapalı olanlar gibi, türbanlı kadınlarla da çalıştım
ve halen de çalışmaktayım. Devlete ait bir üniversitede öğretim görevlisiyim
ve bunun yanı sıra çeşitli devlet ve özel kurumlar, sivil toplum kuruluşları
ve benzer projelere aktif olarak katkıda bulundum, 99 depreminde aylarca
gönüllü seferberliğe katıldım. Eşit bir vatandaş olarak vergilerimi düzenli
ödemekteyim, ülkenin maddi ve manevi çıkarlarıyla yakından ilgili ve
aktifim. Şimdi bana söyler misiniz? Din hanemde Yahudi yazdığı için mi ben
bu ülkede bir günden diğerine düşman hanesine sokuldum? Saldırılacaklar,
tehdit edilecekler listesine dahil edildim?
Ortadoğu’da yaşanmakta olan savaşta kendinden menkul taraf tayin edildim.
Beni yakından tanıyanlar savaş hakkındaki düşünce ve değerlerimi, savaş
nedeniyle ölen ve öldürülenlere hassasiyetimi bilirler.
Kaldı ki esas mesele bu değil. Ortadoğu’daki savaşın faturası din hanemde
‘Yahudi’ yazdığı için bana çıkarılıyor. “Sizleri İspanya’dan kurtaran
Osmanlı’nın torunlarıyız” dendiğinde ne kastediliyor acaba? 500 yıl önce
ecdadımın Osmanlı Padişahı tarafından kabul edilmesi hâlâ maddi manevi borç
haneme mi yazılı? Doğup büyüdüğüm, bir vatandaş olarak görevlerimi yerine
getirdiğim, fiilen gelişmesine katkıda bulunduğum bu topraklarda hâlâ
misafir mi addediliyorum? Boynu bükük mü dolaşmalıyım? Tehdit altında
kalmaya namzet miyim? Ve bu durumu sindirmeli miyim?
Türk Yahudi’lerinin en önemli niteliklerinden biri ülkelerine vefa ve
sadakattır. Yıllardan beri Türkiye’den göç etmiş Türk kökenli Yahudiler hala
Türkçe konuşur, kendi aralarında toplanır, Türkçe TV dizi ve filmleri
seyredip, Türk yemekleri yer, Türkçe şarkılar söylemeyi severler. Türkiye’yi
terketmiş olmalarına rağmen kökenlerine sadakatle bağlıdırlar. Aynı duygu
Türkiye’de yerleşik Yahudilerde de güçlüdür, ülkeyi sever, dış dünyanın
önyargılarına karşı azimle korurlar. Ben de kendimi aynı vefalı zihniyete
ait görür, yurtdışındayken Türkiye’ye laf kondurmam, yerel değerlerin
tanınması ve yüceltilmesine inanırım.
Irkçılığa dur
Ancak bugün içimde bir şeyler kırıldı... Kendimi ait addettiğim ülkem beni
eşit vatandaşı olarak görmüyor, din hanemde yazılı olan ibareden dolayı
zımnen taraf yapıp düşmanlaştırıyor, devletine ve vatandaşlarına sahip
çıkmakla yükümlü devlet sorumluları ve kimi medya saldırganlık ve düşmanlığı
kışkırtıcı söylemlerden çekinmiyor ve ülkeyi ele geçirmekte olan ırkçılık
dalgasına ‘dur’ diyemiyor, demiyor...
Demek ki 500 yıldır yaşamakta olduğumuz, kendimizi ait hissettiğimiz, manen
sahiplenip manen savunduğumuz bu topraklarda ülkenin diğer vatandaşlarıyla
hangi etnik kökenden veya dinden/ mezhepten olurlarsa olsunlar kader birliği
yaptığımızı, birlikte mücadele ettiğimizi sanırken, ne kadar da yalnızmışız
aslında...
O kadar sözü edilen, gururla taşınan ‘kültür mozaik’i sadece bir turistik
slogan, bir yanılgı, yanılsamaymış... Esas arzu edilen, amaçlanan ‘mozaik’i
tek renge indirgemekmiş... Birlikte ortak kaderini paylaştığım, iyi ve kötü
günlerde ‘ne olacak bu durumumuz?’ diye ülke sorunlarına hayıflandığım kimi
vatandaşlar demek beni potansiyel düşman olarak addedecek, canımı yakmak ya
da yoketmek isteyecek... Bugün kendim için üzülüyorum, tedirginim ve
nisbeten ürküyorum, ama açıkça söylemem gerekirse Türkiye’nin ırkçılığa
kaymakta olan geleceği için de eşit derecede tedirginim, üzülüyor ve
ürküyorum. Ve bu gidişe bilinçli ve sorumlu bir ‘dur’ denmezse Türkiye’nin
kendini büyük bir yalnızlığa mahkûm edeceğinden korkuyorum. Karanlık bir
yalnızlığa...
Leyla Navaro: Uzm. Dan. Psikolog/Yazar; Boğaziçi Üniversitesi öğretim
görevlisi
"Adnan Sezgin'in attığı her imzanın altına ben imzamı atarım. Bu mesleği en iyi bilen adam." ADNAN POLAT
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Cengiz abi, zaten daha evvel de söyledim bir insanin butun dedikleri veya öngöruleri dogru/olacak diye birsey yok, önemli olan bazi satir aralarini kapip agirlikli olarak daha gercekci yerleri kapmak. Sonucta bölgeyi oldukca iyi taniyan ve farkli bir bakisin yazisini koydum, ben de her yerine katiliyorum diye birsey yok. En katildigim nokta artik AB kapilarinin tamamen kapanmasi ve Turkiye'nin tamamen kabuk degistirdiginin ve bir tur islami dikta rejimine gittiginin disardan da cok net göruldugu konusu.Cengiz Akgun wrote:Kerem, Rubin kimdir pek bilmem ama ufak atmis. Misir ve Husnu Mubarek. Yahu adamlarda daha dogru durust bir secim anlayisi bile yok iken Israel'in isine geldi diye one cikartilmis. Senelerdir Israel kadar ABD'den yardim alir. Misir'in hali ortada. Avrupa toplulugu isini de cok guzel aciklamis. Artik Erdogan var diye almazlar. Hakikaten son civi cakilmis. Komik oluyorlar boyle. Bunca senedir Avrupa topluluguna almamamk icin turlu sebeb uyduranlarin simdi hakikaten guzel bir dayanaklari var. Bence cok ileriye gitmis Rubin. Misirla anlassin Hamas'i yok etsinler.
Bu Darfur olayindan guzel vurmussun ama bu Rubin ise bu yazdiklari ile yazdigi kagida yazik etmis.
Darfur yani Ömer Hasan el Besir konusunu aslinda yazmasi veya dile getirmesi gereken bizim basin ve muhalefet. Ellerinin altinda arsivler var, zamanlari var ama bunlar papagan gibi adeta, biri kuyuya tas atip bunlarla oynuyor öburleri de yorum yapiyorlar iyi etti kötu etti diye. F. Altayli'ya falan bak yahu akil alir gibi degil yazdiklari bu konu hakkinda ki cogu böyle bir de bunlar muhalif gazete cikaracak, bunlari gördukce tum umudum köreliyor. Cok basit bir sekilde Sudan'in Idi Amin'i olan kisi örnegini yuzlerine carpsalar ve samimiyetsizligini ortaya dökseler halki biraz aydinlatirlar ama o kadar acizler ve aptallar ki bunlar oldugu surece bu RTE 10 sene daha kalir orda.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Posts: 1755
- Joined: Tue Oct 22, 2002 10:32 pm
- Location: Yesilyurt - Ist
Bu da farkli bir bakis acisi. Ozellikle son iki paragrafi siyasiler/politikacilar ile paylasip yorum almak lazim.
STRATFOR Global Intelligence
Geopolitical Diary: The World's Pivot
January 30, 2009
Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan created a stir at the World Economic Forum in Davos, Switzerland, on Thursday with a lengthy condemnation of Israel’s recent actions in the Gaza Strip.
Erdogan’s speech was clearly prepared beforehand — read directly from papers he was holding — so this was no off-the-cuff comment that could be written off. And sitting right next to the Turkish prime minister the whole time was none other than Israeli President Shimon Peres. After Peres delivered a counterpoint, Erdogan went on what detractors would probably label a rant, which ended with a brief argument with the moderator about time limits before he abruptly walked off the stage, having said, “I do not think I will return to Davos.”
Back in Turkey, the response was mixed: Some were surprised by their leader’s actions, and some were thrilled to see him lambaste both Israel and the European elites at Davos. Indeed, it is a matter for debate both within and outside Turkey just where Erdogan and his Justice and Development Party are taking Turkish policy in the near future. There are those who see his bold criticisms of Israel as a clear bid to seize a leadership position for Islamic sentiment throughout the Middle East. Others see Turkey asserting itself in order to counter, or perhaps collaborate with, a resurgent Russia. Still others see Turkey pushing to join, or perhaps utterly reject, the European Union. The one thing that is clear is that Turkey is moving more assertively than it has in decades.
It has been almost 90 years since the world has seen Turkey as a place that projects any power on its own. Since the fall of the Ottoman Empire, the Turks have been extremely insular, dabbling only rarely in events beyond their borders. Granted, Turkey was a key participant in the NATO alliance during the Cold War, given that it shared borders with the Middle East, Iran, the Soviet bloc (Bulgaria) and the Soviet Union itself. It has been a long time, however, since Turkey pursued an activist foreign policy — and most of the world has forgotten just what that means.
Turkey occupies on some of the most valuable real estate in the world. The Anatolian plateau is high and easily defensible, and as a peninsula it also supports a thriving maritime culture. Both are excellent assets for growing a successful state. But Turkey’s most important feature is its critical location. It sits astride the land routes connecting Europe, the former Soviet Union and the Middle East — not to mention the straits connecting the Black Sea and the Mediterranean. It is the only country in the world that is positioned to project influence readily into all of these regions.
A deeper look reveals that the territory that comprises modern-day Turkey has been at or near the center of the human story for thousands of years. It was the home of the Hittite empire some 3,300 years ago, and afterward its Aegean coast was part of Classical Greece. Not only was Anatolia a key component of the Roman Empire, but Byzantium — based in what is now Istanbul — was Rome’s immediate political, cultural, religious and economic successor. That entity in turn was succeeded by the Ottomans, who crafted what was at the time the world’s greatest empire — which almost unilaterally enabled humanity to emerge from the Dark Ages, even at times conquering a good portion of what would eventually become Western civilization. For about half of the past two millennia, Anatolia has commanded the world’s most powerful economic and military forces.
The bottom line is this: Any time in human history that the Anatolian Peninsula has not been a leading force in geopolitics has been an aberration. The land that links Europe to the Eurasian steppe to the mountains of Asia to the Mediterranean basin and the deserts of Arabia is geographically destined to play a major role on the global stage. If the world has a pivot, it lies in Turkey.
And although the direction of its movement remains up for debate, Turkey — after more than 90 years of quiescence — is moving again.
STRATFOR Global Intelligence
Geopolitical Diary: The World's Pivot
January 30, 2009
Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan created a stir at the World Economic Forum in Davos, Switzerland, on Thursday with a lengthy condemnation of Israel’s recent actions in the Gaza Strip.
Erdogan’s speech was clearly prepared beforehand — read directly from papers he was holding — so this was no off-the-cuff comment that could be written off. And sitting right next to the Turkish prime minister the whole time was none other than Israeli President Shimon Peres. After Peres delivered a counterpoint, Erdogan went on what detractors would probably label a rant, which ended with a brief argument with the moderator about time limits before he abruptly walked off the stage, having said, “I do not think I will return to Davos.”
Back in Turkey, the response was mixed: Some were surprised by their leader’s actions, and some were thrilled to see him lambaste both Israel and the European elites at Davos. Indeed, it is a matter for debate both within and outside Turkey just where Erdogan and his Justice and Development Party are taking Turkish policy in the near future. There are those who see his bold criticisms of Israel as a clear bid to seize a leadership position for Islamic sentiment throughout the Middle East. Others see Turkey asserting itself in order to counter, or perhaps collaborate with, a resurgent Russia. Still others see Turkey pushing to join, or perhaps utterly reject, the European Union. The one thing that is clear is that Turkey is moving more assertively than it has in decades.
It has been almost 90 years since the world has seen Turkey as a place that projects any power on its own. Since the fall of the Ottoman Empire, the Turks have been extremely insular, dabbling only rarely in events beyond their borders. Granted, Turkey was a key participant in the NATO alliance during the Cold War, given that it shared borders with the Middle East, Iran, the Soviet bloc (Bulgaria) and the Soviet Union itself. It has been a long time, however, since Turkey pursued an activist foreign policy — and most of the world has forgotten just what that means.
Turkey occupies on some of the most valuable real estate in the world. The Anatolian plateau is high and easily defensible, and as a peninsula it also supports a thriving maritime culture. Both are excellent assets for growing a successful state. But Turkey’s most important feature is its critical location. It sits astride the land routes connecting Europe, the former Soviet Union and the Middle East — not to mention the straits connecting the Black Sea and the Mediterranean. It is the only country in the world that is positioned to project influence readily into all of these regions.
A deeper look reveals that the territory that comprises modern-day Turkey has been at or near the center of the human story for thousands of years. It was the home of the Hittite empire some 3,300 years ago, and afterward its Aegean coast was part of Classical Greece. Not only was Anatolia a key component of the Roman Empire, but Byzantium — based in what is now Istanbul — was Rome’s immediate political, cultural, religious and economic successor. That entity in turn was succeeded by the Ottomans, who crafted what was at the time the world’s greatest empire — which almost unilaterally enabled humanity to emerge from the Dark Ages, even at times conquering a good portion of what would eventually become Western civilization. For about half of the past two millennia, Anatolia has commanded the world’s most powerful economic and military forces.
The bottom line is this: Any time in human history that the Anatolian Peninsula has not been a leading force in geopolitics has been an aberration. The land that links Europe to the Eurasian steppe to the mountains of Asia to the Mediterranean basin and the deserts of Arabia is geographically destined to play a major role on the global stage. If the world has a pivot, it lies in Turkey.
And although the direction of its movement remains up for debate, Turkey — after more than 90 years of quiescence — is moving again.
"Adnan Sezgin'in attığı her imzanın altına ben imzamı atarım. Bu mesleği en iyi bilen adam." ADNAN POLAT
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
-
- Posts: 1923
- Joined: Wed Oct 23, 2002 4:14 pm
Misirdan stratejik ortak olacak lafi cok komik. Tarihte birbirleriyle
savastilar, bizimkinden daha fazla dusmanlik vardir. Firavunlardan bu zaman hep savastilar Misirla. Simdi biraz duruldu, sartlar gelisti, yaranmaya calisiyorlar. Ama ayni zamanda Misirdan Gazzeye acilan binlerce tünelden
İranin yolladigi bir suru silah Gazzeye geciyor, o fuzeler İsraile atiliyor, bu ticaretten bizzat Misirlilar pay aliyor. Rubin Bey ne soyledigini bilmiyor, kek Amerkalilara yedirir bu martavallari, ama Ortadoguda baskadir.
Turkiye zaten Avrupa Topluluguna falan giremez, giremeyecektir. Israille falan alakasi yok. Politikacilarin bir hedef ve vizyon verip oy toplamak icin ortaya attiklari sanal bir projedir. Avrupa topluluguna giris Avrupakamuoyunun onayiyla olur, 1000 yil gecsede Avrupa kamuoyu girsin demez cunku egitim ve kulturunun temel taslarindan biri olan otekini yani dusmani olan Doguyu yani bizi yabancilastirmaktir. 3 Avrupa dili biliyorum, uzun yillar Batida (ABD, Almanya, İtalya) yasadim, burada yillarca Fransizlara rehberlik yaptim, defalarca Avrupaya cesitli sebeplerle gittim. Avrupa Topluluguna falan giremeyiz. Tek girecegimiz durum Avrupanin kendinden daha buyuk bir kuvvetle savasa girmesi durumunda olur (Rusya, ABD, Cin). Mecburiyetten alirlar. Onun disinda imkani olanak yoktur. Tersini soyleyen ya gozgore yalan soyluyor, yada bilgisizdir, yada iyimserligi gozunu kor etmistir.
Gelelim Leyla Hanimin soylediklerine . Dogrudur. Ama zaten devlet olarak kendini Turk müslüman addedenlerede iyi davranmamisizdir, o konuda masallah devlet herkese ayni mesafede insan yerine konmamak konusunda . Darbeler, saglik ve egitim
devletin vatandastan daha ziyade kurum ve burokrat oncelikli
hukuk ve hizmet anlayisi. Museviler nisbeten sansli cunku hizmetlerin daha gelistigi ve daha medeni olan metropollerde 500 senedir yasiyorlar.
Kendi aralarindaki dayanismadan oturude ortalama refahlari yuksek. Allah daha fazlasinida versin.
Turk Yahudilerinin Turklestigi cok dogru. Cunku o kadar Turklestiler ki İsraildeki Turk Yahudileri politik ve siyasal yasamda hic kuvvetli degil ve birbirlerine dusmus vaziyette. Aynen bin parcaya ayrilmis Amerikadaki turkler gibi. Yok sen ladino, yok bu sefarad, yok o eskinazi, yok su hatayli , yok bunlar Edirneden vs.. O acidan masallah gayet Turklesmis vaziyetteler. Bir tane Basbakan falan cikaramadilar Israilde kaldiki entellektuel birikimleri falan cok iyidir.
Yalniz Israildemi, Turkiyedede .. Uzeyir Garih ve Ishak Alaton disinda sosyal yasamda agirliklarini koyabiliyorlar mi ? Bir icine kapaniklik, bir ticarete ve tekellesmeye odaklanma... Artik gecin, sosyal yasama katkida bulunun.
Ustune eski kusaklarin buyuk sehir gorgu ve alcakgonullugunun yerine yeni kusakta bir sonradan gormusluk ve tuketim hakim. En gorgusuz tuketim cilginliklarinin oldugu organizasyonlarda musevi sayisi oldukca fazla. Hic toplumda yaratacagi etki/tepki dusunulmuyor. Ben gunluk üc otuz yevmiyesini kazaninca ''Allaha sukur '' diyen İzi agbilerle falan yetistim, bu tuketim cilgini yeni yetmelere cok sasiriyorum. Birisinde para varsa ve bunu gorgusuzce harcarsa, yokluk ceken digerlerinin nefretini ceker. Bununda antisemitizmle falan alakasi yoktur.
savastilar, bizimkinden daha fazla dusmanlik vardir. Firavunlardan bu zaman hep savastilar Misirla. Simdi biraz duruldu, sartlar gelisti, yaranmaya calisiyorlar. Ama ayni zamanda Misirdan Gazzeye acilan binlerce tünelden
İranin yolladigi bir suru silah Gazzeye geciyor, o fuzeler İsraile atiliyor, bu ticaretten bizzat Misirlilar pay aliyor. Rubin Bey ne soyledigini bilmiyor, kek Amerkalilara yedirir bu martavallari, ama Ortadoguda baskadir.
Turkiye zaten Avrupa Topluluguna falan giremez, giremeyecektir. Israille falan alakasi yok. Politikacilarin bir hedef ve vizyon verip oy toplamak icin ortaya attiklari sanal bir projedir. Avrupa topluluguna giris Avrupakamuoyunun onayiyla olur, 1000 yil gecsede Avrupa kamuoyu girsin demez cunku egitim ve kulturunun temel taslarindan biri olan otekini yani dusmani olan Doguyu yani bizi yabancilastirmaktir. 3 Avrupa dili biliyorum, uzun yillar Batida (ABD, Almanya, İtalya) yasadim, burada yillarca Fransizlara rehberlik yaptim, defalarca Avrupaya cesitli sebeplerle gittim. Avrupa Topluluguna falan giremeyiz. Tek girecegimiz durum Avrupanin kendinden daha buyuk bir kuvvetle savasa girmesi durumunda olur (Rusya, ABD, Cin). Mecburiyetten alirlar. Onun disinda imkani olanak yoktur. Tersini soyleyen ya gozgore yalan soyluyor, yada bilgisizdir, yada iyimserligi gozunu kor etmistir.
Gelelim Leyla Hanimin soylediklerine . Dogrudur. Ama zaten devlet olarak kendini Turk müslüman addedenlerede iyi davranmamisizdir, o konuda masallah devlet herkese ayni mesafede insan yerine konmamak konusunda . Darbeler, saglik ve egitim
devletin vatandastan daha ziyade kurum ve burokrat oncelikli
hukuk ve hizmet anlayisi. Museviler nisbeten sansli cunku hizmetlerin daha gelistigi ve daha medeni olan metropollerde 500 senedir yasiyorlar.
Kendi aralarindaki dayanismadan oturude ortalama refahlari yuksek. Allah daha fazlasinida versin.
Turk Yahudilerinin Turklestigi cok dogru. Cunku o kadar Turklestiler ki İsraildeki Turk Yahudileri politik ve siyasal yasamda hic kuvvetli degil ve birbirlerine dusmus vaziyette. Aynen bin parcaya ayrilmis Amerikadaki turkler gibi. Yok sen ladino, yok bu sefarad, yok o eskinazi, yok su hatayli , yok bunlar Edirneden vs.. O acidan masallah gayet Turklesmis vaziyetteler. Bir tane Basbakan falan cikaramadilar Israilde kaldiki entellektuel birikimleri falan cok iyidir.
Yalniz Israildemi, Turkiyedede .. Uzeyir Garih ve Ishak Alaton disinda sosyal yasamda agirliklarini koyabiliyorlar mi ? Bir icine kapaniklik, bir ticarete ve tekellesmeye odaklanma... Artik gecin, sosyal yasama katkida bulunun.
Ustune eski kusaklarin buyuk sehir gorgu ve alcakgonullugunun yerine yeni kusakta bir sonradan gormusluk ve tuketim hakim. En gorgusuz tuketim cilginliklarinin oldugu organizasyonlarda musevi sayisi oldukca fazla. Hic toplumda yaratacagi etki/tepki dusunulmuyor. Ben gunluk üc otuz yevmiyesini kazaninca ''Allaha sukur '' diyen İzi agbilerle falan yetistim, bu tuketim cilgini yeni yetmelere cok sasiriyorum. Birisinde para varsa ve bunu gorgusuzce harcarsa, yokluk ceken digerlerinin nefretini ceker. Bununda antisemitizmle falan alakasi yoktur.
NO ADNANS, NO CRY !!
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Buzu, ruzgari falan bir yana birakin da burda ilginc birsey oldu. Burda 4. kanal kaz tuyunden yapilan maddeler (anorak, yorgan vesaire)ile ilgili bir program yapmis ve kazlarin dunyada diri diri yolunup olduruldugunu gosteren sirf bu urunler icin. Programdan sonra ulke capinda bu urunlere boykot basladi, butun ureticiler bu urunlerin 'ölmus kazdan olma' garantisi olmadikca urunlerini geri gondermeye basladi. Az evvel kanal dörtteki sunucu bogazi dugumlenmis ve aglamakli bicimde konusuyordu halkin tamama yakini boykota katiliyor. Acikcasi ben de göruntuleri az evvel gördum dayanilir gibi degildi. Acikcasi Isvec bu yönden beni hayran birakiyor, akil alir gibi degil bir toplum nasil böyle bir bilinc duzeyine erismis, gercekten sapka cikarmamak elde degil. Bu dunyanin nimetlerine bu kadar duyarli olmayi cocukken okulda aldiklari egitime ve surekli doga ile hasir nesir olmalarina bagliyorum daha cocuk yasta. Bizdeki kurban bayramini dusunuyorum da, bizim sunucular olur böyle kazalar diye siritarak veriyorlardi can cekisen koyunu keserken elini kesen adami gösterip. Bana göre cok seyin göstergesi hayata bu bakis acisi.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Posts: 470
- Joined: Thu Oct 24, 2002 1:47 am
- Location: Almanya<--izmir
Bizdeki haber sunucularinin cogunlugu, özellikle bayan sunucular en felaket haberleri dahi okurken sIrItIyorlar, ya da acIkca gülümsüyorlar.Kerem Tezic wrote: Bizdeki kurban bayramini dusunuyorum da, bizim sunucular olur böyle kazalar diye siritarak veriyorlardi can cekisen koyunu keserken elini kesen adami gösterip. Bana göre cok seyin göstergesi hayata bu bakis acisi.
Bunun bircok nedeni var, bazi temel nedenleri söyle :
1. gelistirilmemis veya gelistirilememis kisilik
2. genel kültür eksikligi
3. cifte karakter sahibi olmak (bunu acayim)
3a. disarida ana avrat küfür eden kabadayi, fakat evde katiksiz beyefendi erkek coktur bizde.
3b. bayanlar da evde astigi astik kestigi kestik olup disarida sadece sempati ve gülücük dagitan coktur.
4. magazin yasiyor cogumuz. Herhangi birs davranis moda ise yapiliyor, kisisel tavir veya kisisel hissiyat sonucu degil.
Metin Akpinar'in 80'li yillarda bir oyununda söyledigi gibi
"Az gelismis ülkenin taze sogani" meselesi yani.
UEFA'da Arsenal'i, Süper Kupada Madrid'i.....
-
- Moderator
- Posts: 13009
- Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
- Location: New Jersey /USA
kazin yolundugunu bilirdim de diri diri yolunmasina aklim ermedi. Bunlar deli filan mi yahu? Hayvani eti tuyu icin kesip yemegi anlasilmayan bir yani yok ama bir de ustune ustluk diri diri yolup oldurmek nesi? Daha neler duyacagiz. Iyice sapiklasmis bu Dunya birader.Kerem Tezic wrote:Buzu, ruzgari falan bir yana birakin da burda ilginc birsey oldu. Burda 4. kanal kaz tuyunden yapilan maddeler (anorak, yorgan vesaire)ile ilgili bir program yapmis ve kazlarin dunyada diri diri yolunup olduruldugunu gosteren sirf bu urunler icin. ...
Cengiz Akgun
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.