2008/09 UEFA kupasi S. Donetsk'in
Moderator: Staff
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
-
- Posts: 1333
- Joined: Tue Feb 22, 2005 11:33 am
İçerik eksik ve yanıltıcı Kerem'ciğim. Yazıda Lucescu'yu yönetim gönderdi diyor. Oysa biz, basın, lobiler, bilinçsiz kamuoyu gönderdi. O günahı tamamen yönetime atıp sıyrılmak mümkün değil, bak ne diyor herif o tarihte, Galatasaray Terim'e mahkumdur, Terim Galatasaray'ın alın yazısıdır diyor. Sen yönetim olarak sıkıysa Lucescuyu tut o takımın başında.
Luce bu ülkeye geldiğinde 6 dil bilen, kitabı olan, saygın bir futbol eğitimcisiydi. Kariyerinde İtalya ligi, UEFA şampiyonluğu olan adamı 1 günde çingene yaptılar. Sadece Coşkun Özarı'nın bir yazısında gördüm, Lucescu, Özarı ile aynı dönemde Romanya milli takımında görevli. Düşün, o tarihlerde Türk futbolunun duayen yazarı Atilla Gökçe daha basketbol yazıyor. Futbol yazmaya 10 yıl sonra falan başlayacak...
Bu adama çingene dediler. Sen adama bireysel olarak en ağır hakaretleri yap, adam da bu ülkede Çavuşevsku düzeni var dedi diye kovulmasını iste.
Sanki yok. Sanki bu ülkede Ankaragücü, Devlet Başkanı Kenan Evren'in emriyle lig atlamadı. İddia skandalları milli takıma kadar gelmedi. Devlet organizasyonu ile İsviçre rezaleti yaşanmadı.
Bir de kafamızı çok bu işe sokunca, aslında defolu kavramları zamanla kabulleniyoruz. Bunları sorgulamak aklımıza gelmiyor. Mesela Keremcim, bizim Galatasaray'da hoca kovulmaz, gönderilmez efsanesi var. Buna inanıyoruz.
Bu bana biraz balon geliyor. 1970'lerde bir sezonu 3 hoca ile tamamladığımız çok sezon var. Luce'den önce karizmatik bulmadığımız için şutladığımız Hollmann var (o da şampiyon yapmıştı). Terim dışında son 20 yıldır 2 tam sezon geçiren 1 hocamız oldu, Gerets onun da 2. sezonu ayrı bir yönetim skandalıydı
Bu ülkede futbol iklimi yok. Yöneticisi aptal, basını cahil, taraftarı öküz, kimse kusura bakmasın. Manchester 2.lige düştüğünde 45.000 ortalama seyirciye oynadı. Fiorentina amatöre indi, taraftarı 1 gün yalnız bırakmadı. Biz bir sene 7. olalım, taraftarın yarısı takımı bırakır.
1980 sonrası aşağılık bir toplum olduk. Geçen gün Ertuğrul Özkök utanmadan "benim sayemde Ayşe Arman gazeteciliği doğdu, gurur duyuyorum, Uğur Mumcu ve Abdi İpekçiliği gazeteciliğini öldürdük" gibi birşeyler zırvaladı.
Biri de demedi ki, ulan senin hıyar gazeten o Uğur Mumcu gazeteciliği yıllarında o nüfusa 1 milyon satıyordu, şimdi meme gazeteciliği ile bu nüfusa 350 bin zor satıyorsunuz. Çok yakında gazete yerine de o memeleri satacaksınız.
Luce bu ülkeye geldiğinde 6 dil bilen, kitabı olan, saygın bir futbol eğitimcisiydi. Kariyerinde İtalya ligi, UEFA şampiyonluğu olan adamı 1 günde çingene yaptılar. Sadece Coşkun Özarı'nın bir yazısında gördüm, Lucescu, Özarı ile aynı dönemde Romanya milli takımında görevli. Düşün, o tarihlerde Türk futbolunun duayen yazarı Atilla Gökçe daha basketbol yazıyor. Futbol yazmaya 10 yıl sonra falan başlayacak...
Bu adama çingene dediler. Sen adama bireysel olarak en ağır hakaretleri yap, adam da bu ülkede Çavuşevsku düzeni var dedi diye kovulmasını iste.
Sanki yok. Sanki bu ülkede Ankaragücü, Devlet Başkanı Kenan Evren'in emriyle lig atlamadı. İddia skandalları milli takıma kadar gelmedi. Devlet organizasyonu ile İsviçre rezaleti yaşanmadı.
Bir de kafamızı çok bu işe sokunca, aslında defolu kavramları zamanla kabulleniyoruz. Bunları sorgulamak aklımıza gelmiyor. Mesela Keremcim, bizim Galatasaray'da hoca kovulmaz, gönderilmez efsanesi var. Buna inanıyoruz.
Bu bana biraz balon geliyor. 1970'lerde bir sezonu 3 hoca ile tamamladığımız çok sezon var. Luce'den önce karizmatik bulmadığımız için şutladığımız Hollmann var (o da şampiyon yapmıştı). Terim dışında son 20 yıldır 2 tam sezon geçiren 1 hocamız oldu, Gerets onun da 2. sezonu ayrı bir yönetim skandalıydı
Bu ülkede futbol iklimi yok. Yöneticisi aptal, basını cahil, taraftarı öküz, kimse kusura bakmasın. Manchester 2.lige düştüğünde 45.000 ortalama seyirciye oynadı. Fiorentina amatöre indi, taraftarı 1 gün yalnız bırakmadı. Biz bir sene 7. olalım, taraftarın yarısı takımı bırakır.
1980 sonrası aşağılık bir toplum olduk. Geçen gün Ertuğrul Özkök utanmadan "benim sayemde Ayşe Arman gazeteciliği doğdu, gurur duyuyorum, Uğur Mumcu ve Abdi İpekçiliği gazeteciliğini öldürdük" gibi birşeyler zırvaladı.
Biri de demedi ki, ulan senin hıyar gazeten o Uğur Mumcu gazeteciliği yıllarında o nüfusa 1 milyon satıyordu, şimdi meme gazeteciliği ile bu nüfusa 350 bin zor satıyorsunuz. Çok yakında gazete yerine de o memeleri satacaksınız.
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Dediklerine katiliyorum elbette sevgili Ufuk. Lucescu adeta futbol filozofuydu muthis birikimli bir insan. Benim de oynattigi oyuna alismam zaman aldi ama alistiktan sonra bir de kendisini tanidikca hayran kalmistim. Kadiköy'de yagan teneke ve telefon yagmuruna ragmen dimdik sessizce durusu da buyuk hayranlik uyandirmisti, tipki Gerets gibi. Kendisinin ayakkabasini cilalayamayack adamlar utanmadan hakaret ettiler bir de ceribasi, cingene diye (irkcilik yok denir ya bir de irkciligin tavan yaptigi ulkede zira cehaletin oldugu yerde böyle irklar yargilanir zira yanlis iliskiler kurulur yanlis degerlendirmeler yapilir hep). Maalesef Terim, Aziz Yildirim tipi adamlar, bunlara benzeyen politikacilarin sevildigi hatta tapildigi yer Turkiye. Birikimli, kulturlu, sakin, akli basinda, makul konusan insanlar begenilmedigi gibi bir de en agir hakaretlere maaruz kaliyorlar. Bu ulkede Willie Brandt veya Palme politikaci olsa ne kadar oy toplarlardi? Iste taa Hiddink'ten, Löw'e, Aragones'e dek uzanan liste ortada. Kamuoyu bu insanlari kendine uzak buluyor, bu bizden degil diyor, yumurta topuk gibi 'anani avradini' diye elestiriye hakaretle cevap veren adamlar ise 'bizden' oluyor. Nouma hayalarini sallayinca kral oldu millet aslanim beniiimmmm diye hakirdi, onu böyle alkislayanlar Besiktas'a Lucescu'dan sonra en sasali dönemini yasatan lord gibi adam Gordon Milne'nin arabasina cizik attilar. Insanlar guce, guc ilisikilerine hayran, kendine aydin diyenler, aydin sifati takan zavallilar bile laflari ile insan linci yapiyor, insan yanlari hic olmamis, bunlarin analizi neden böyle oldugu cok iyi argumanlarla yapilabilir belki ama ne bizim vaktimiz yeter ne aciklamalarimiz tam kafi kalir ne de forumda yer yeter. Ama senin bahsettigin spor kamuoyunun kör cehaleti kabak gibi acik bir olgu ve taraftarindan gazetecisine buna hepsi dahil. Nedensellik iliskilerinin yanlis kuruldugu, aklin olmadigi yerlerde sadece spor degil hersey kaos oluyor, bir konunun icerigi tartisilmiyor sanilar, hisler, temenniler konuya hakim oluyor ve sonucta hersey corba oluyor, kararlar da yanlis aliniyor, tipki bu sene Skibbe'nin sirf 5 yenildi diye gönderilmesi gibi.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
Bütün bu (Futbol, futbol yorumculuğu) ve buna benzer konular (Siyasi tartışmalar, uluslar arası meselelerin yorumlanış biçimleri) hep dallanıp budaklanıp tek bir yere çıkıyor: Adorno’nun kitle endüstrisine. Zannetmiyorum kitle kültürünün bu kadar dominant olduğu bir ülke ve toplum daha var olsun şu dünya üzerinde. Bunun da bu denli baskınlığının bence en önemli nedeni de Sokrates’in üzerine en çok eğildiği ve önem verdiği konu olan: eğitim. Aslında insanlar doğaları gereği kötü değiller ancak gerekli eğitimden yoksunlar. Cehaletlerinin farkında dahi değiller. Dolayısıyla Türkiye gibi az gelişmiş tipik bir 3.dünya ülkesinde, Adorno ve Horkheimer’in dikkatini çektiği, genelin tikel üzerindeki inanılmaz etkisini gösteren bu davranış biçimleri ortaya çıkıyor. Hiçbir müspet sonuca ulaşmadığı gibi katılımcıların birbirlerine hakaretler yağdırdığı sözüm ona fikir- tartışma programları rayting rekorları kırıyor. Ezici çoğunluğun aksine görüş bildirdiğiniz an saldırıya maruz kalıyorsunuz. Kendini muhafaza etmeye çalışanlar çoğunluğun arasında ezilip gidiyor ve meydan yine araçsal akla, sözde öznelerin eline kalıyor. Bu kadar yerden yere vurulan adamların ülkeden ayrıldıktan sonra herkesin şaşırdığı başarılara imza atması ve bizimse hep yerimizde saymamız bu yüzden kesinlikle tesadüfi değil. Çoban denilen adam isimlerini hayatımda ilk kez duyduğum oyuncularla ve uluslar arası camiada adı sıklıkla anılmayan bir kulup ile böylesi ciddi bir başarıya imza atıyorsa ben yalnızca alkışlarım. Helal olsun.
-
- Posts: 1333
- Joined: Tue Feb 22, 2005 11:33 am
İnsan mahlukunun özünde kötü olup olmadığı konusu bilimsel olarak tespit edilebilmiş midir bilmiyorum, bana göre kalıtımında avlanmak olan ve yaşamak için yok etmek mecburiyeti altında kalan bir canlı türü, sosyal statüsünü yaşatmak için de bunu çağırıyor olabilir.Kaan Önem wrote: Aslında insanlar doğaları gereği kötü değiller ancak gerekli eğitimden yoksunlar. Cehaletlerinin farkında dahi değiller.
Bu kadar yerden yere vurulan adamların ülkeden ayrıldıktan sonra herkesin şaşırdığı başarılara imza atması ve bizimse hep yerimizde saymamız bu yüzden kesinlikle tesadüfi değil. Çoban denilen adam isimlerini hayatımda ilk kez duyduğum oyuncularla ve uluslar arası camiada adı sıklıkla anılmayan bir kulup ile böylesi ciddi bir başarıya imza atıyorsa ben yalnızca alkışlarım. Helal olsun.
Benim aklıma insan niye futbol eleştirmeni olur konusu geliyor. Prototip olarak Erman Toroğlu'nu alalım mesela. Bilgi olarak verdiği hiçbirşey yok, kabaca 10 küsur yıldır ekranda, bir kitabı yazmamış. Çünkü bilgi veriyorum kisvesi altında sadece konumunu ayakta tutmaya çalışıyor. O programı ve formatı ne yapıp edip devam ettirmesi lazım.
Kafalarındaki yargı şu: Ben bugün kafayı kırsam, oturup dünya hakemliği üzerine 2 kitap yazıp 70 seminer versem, beni kimse izlemez. Ama bir programda Sinan Engin'le kapışsam, Arda'ya bok atsam, Aragones'e sallasam rate alırım, sosyo-ekonomik durumumu korurum. Bu koruma içgüdüsü bu adamları (mağara koşullarında yaşayan ve aç kalmamak için öldürmek zorunda kalan ilkel insanlar gibi) vahşi ve saldırgan yapıyor.
Ben o yüzden bu programları, özünde pornografik programlar olarak görüyorum. İlgi çekmesi ondan.
Bunu cehalete bağlayabilir miyiz bilmiyorum, çünkü aksini test etmedik. Aslında geçmişte ettik te günümüze nasıl bağlayabiliriz belli değil.
Mesela televizyon yayıncılığında, bayağılığın rate getirdiği iddia edilir. Seda Sayan, Berlin Filarmoni'den daha çok seyredilir. İyi de 1970'lerde TRT'deki diziler çok düzeyliydi ve hala onların seyir zevki aşılamadı (dünyada da böyle, Star Trek'in 11 versiyonu mu ne çekildi). O dönemlerde insanlar çok kaliteli dizileri, filmleri ve konserleri reddetmiyorlardı.
Ben, klasik müzik bilmeyen babamla, Danny Kay'in çocuklara klasik müzik ve operayı sevdirmek için yaptığı meşhur gösteriyi defalarca, TRT her tekrar ettirdiğinde seyrettim.
Kaliteli program verildiğinde reddediliyor mu onu ölçmek lazım. 1960'ların insanı daha kaliteli gazete okurken, Saadettin Kaynak besteleri dinlerken, 1980'lere kadar orta okul öğrencileri bile felsefe konuşabilirken, son yıllarda her sahada cahilleşmek bir üst yapı tercihi.
Basın bundan nemalandığını sanıyor ama üstte de dediğim gibi, şunun cevabını veremiyor: Magazinleşmemiş, rating için pespayeleşmemiş basın, 50 milyonluk ülkede 4-5 milyon gazete satıyordu. Şimdi o nüfus 70 oldu, zenginleşti, görsellik tavana vurdu, 2 milyonu bulamıyorlar. Yani cahilleştirdikleri kitleler de onlara aslında sandıkları kadar para kazandırmıyor.
Türkiye'de eğitimli bir kitle var, üstelik asıl tüketim potansiyeli onda. Ama bunun hala farkına varamayan danalar var medyanın tepesinde. Kime oynayacaklarını bilmiyorlar. Bir farkına varsalar, ne Erman kalacak ortada ne Gökmen.
Abi Merhaba,
Kişisel düşüncem bireyin gelişiminde ve seciyesinin oluşumunda medya, popüler kültür, sosyal çevre gibi faktörlerin daha belirleyici olduğu yönünde. Aile'den bile çok daha fazla hatta. Aklıma son zamanlardan gelen iki basit örnek vaka var: İktidar partisi'nin kapatılması davası ile ilgili ve şu son günlerdeki Cumhurbaşkanı'nın yargılanması ile ilgili yapılan yorumlar. Başta bu konuların ilgilileri olmak üzere herkesin ağız birliği etmişçesine tek bir düşüncede karar kıldığını görüyoruz: Bu tür davalar son derece zararlıdır, kötü örnek teşkil eder ve bizim dünyadaki tanıtımımız ve profilimiz açısından olumsuzdur. Bunu insanların demeçlerinde bariz bir şekilde görüyoruz. Aksini söyleyeni gördünüz mü? Ben görmedim. Şimdi şuraya geliyorum, bende o zaman diyorum ki: vay be, şu işe bak hele sen. Bu insanlar dürüstçe ve adilce yargılansa, gidişata göre suçlu ise haklarında cezai müeyyide uygulansa veya değilseler beraat etseler, bu şekilde sağlıklı bir biçimde işleyecek yargılama süreci o zırt pırt dile getirilen demokrasi'nin kazanımı olur. Kötü örnek teşkil etmesi bir yana dursun bütün dünyaya da örnek olur. Nixon ve Clinton davaları ABD'nin imajını hiç lekelememiştir demek saflık olur fakat genel bir çerçevede bakıldığında Bence ABD büyük bir ülke olduğunu kanıtlamıştır bu anlamda. Ha, ama şimdi çıkıp o insanlar bunlar yanlış şeyler diye demeç verirse ben yutmam, bu forumdakiler de yutmaz ama o tek tip düşünce eksenine indirgenen milyonlarca insan bunu kayıtsız şartsız kabul eder ve radikalce savunur. Kahvedeki ahmet amca ile Bakkal Mehmet efendi'nin bu anlamda aslında çok da fazla bir kabahati yok. Çünkü kitlenin bir parçasılar. Ben, 25 yıllık hayatımda sözüme, düşünceme değer veren, beni önemseyen insanları yalnızca lisansta üniversitedeki hocalarımda gördüm. Hocalarım hep konuşmamızı isterdi ve söylediğimiz absürd bile olsa huşu içerisinde dinlerdi. En azından saygı gösteriyordu. Ama bugün İstanbul'da çıkın sokağa bakalım kaç kişi ile herhangi bir konuda edeplice hasbihal edebileceksiniz? Metro'dan daha inenler çıkmadan üzerine çullanıyor insanlar. Birşey desen kavga an meselesi. Lanet olsun deyip çekip gidiyorsun. Konu bayağı bir dağıldı kusura bakmayın.
Kişisel düşüncem bireyin gelişiminde ve seciyesinin oluşumunda medya, popüler kültür, sosyal çevre gibi faktörlerin daha belirleyici olduğu yönünde. Aile'den bile çok daha fazla hatta. Aklıma son zamanlardan gelen iki basit örnek vaka var: İktidar partisi'nin kapatılması davası ile ilgili ve şu son günlerdeki Cumhurbaşkanı'nın yargılanması ile ilgili yapılan yorumlar. Başta bu konuların ilgilileri olmak üzere herkesin ağız birliği etmişçesine tek bir düşüncede karar kıldığını görüyoruz: Bu tür davalar son derece zararlıdır, kötü örnek teşkil eder ve bizim dünyadaki tanıtımımız ve profilimiz açısından olumsuzdur. Bunu insanların demeçlerinde bariz bir şekilde görüyoruz. Aksini söyleyeni gördünüz mü? Ben görmedim. Şimdi şuraya geliyorum, bende o zaman diyorum ki: vay be, şu işe bak hele sen. Bu insanlar dürüstçe ve adilce yargılansa, gidişata göre suçlu ise haklarında cezai müeyyide uygulansa veya değilseler beraat etseler, bu şekilde sağlıklı bir biçimde işleyecek yargılama süreci o zırt pırt dile getirilen demokrasi'nin kazanımı olur. Kötü örnek teşkil etmesi bir yana dursun bütün dünyaya da örnek olur. Nixon ve Clinton davaları ABD'nin imajını hiç lekelememiştir demek saflık olur fakat genel bir çerçevede bakıldığında Bence ABD büyük bir ülke olduğunu kanıtlamıştır bu anlamda. Ha, ama şimdi çıkıp o insanlar bunlar yanlış şeyler diye demeç verirse ben yutmam, bu forumdakiler de yutmaz ama o tek tip düşünce eksenine indirgenen milyonlarca insan bunu kayıtsız şartsız kabul eder ve radikalce savunur. Kahvedeki ahmet amca ile Bakkal Mehmet efendi'nin bu anlamda aslında çok da fazla bir kabahati yok. Çünkü kitlenin bir parçasılar. Ben, 25 yıllık hayatımda sözüme, düşünceme değer veren, beni önemseyen insanları yalnızca lisansta üniversitedeki hocalarımda gördüm. Hocalarım hep konuşmamızı isterdi ve söylediğimiz absürd bile olsa huşu içerisinde dinlerdi. En azından saygı gösteriyordu. Ama bugün İstanbul'da çıkın sokağa bakalım kaç kişi ile herhangi bir konuda edeplice hasbihal edebileceksiniz? Metro'dan daha inenler çıkmadan üzerine çullanıyor insanlar. Birşey desen kavga an meselesi. Lanet olsun deyip çekip gidiyorsun. Konu bayağı bir dağıldı kusura bakmayın.