Page 15 of 29

Posted: Wed Feb 25, 2009 8:19 pm
by Alpay Dedeoglu
Ben bu akademinin her yil bir tema secip ona yuklenmesine hastayim.

Hindistan yili yapalim bu yil, hemde Mumbai'yi bombaladilar, jest olsun hadi Slumdog.
Gay lobisine cicek(Kovboylar yetmedi mi yahu), Obamaya ve demokratlara selam olsun, Sean Penn.
Olmazsa olmaz olan bir anti- Nazi filmiyle birlikte kendini yirtan Kate Winslet.(yanlis filmden dolayi aldi, obur filminden dolayi almaliydi)
Bu krizde hem fantastik sinemayi ihmal etmeyelim hemde oleni onurladiralim, Batmandeki adam.
Patron Sony'i gucendermeyelim, yabanci film Japonya

Hakkaniyet yokmu sozluklerinde..

İvir zivirdan curious case benjamin'e verelim. Darilmasinlar.

Bir tek icime sinen Barcelonadaki catlak roluyle Penelope.

Brangelina'ya ayip ettiler !!!

Posted: Wed Feb 25, 2009 9:13 pm
by Cengiz Akgun
Alpay Dedeoglu wrote:Ben bu akademinin her yil bir tema secip ona yuklenmesine hastayim.

Hindistan yili yapalim bu yil, hemde Mumbai'yi bombaladilar, jest olsun hadi Slumdog.
...!!!
Olay bu. Film'in ilgincliginden cok olay isin modasi. Moda simdi Homo hayatinin inceliklerinden Hintli'lerin slum'larina kaydi. Mert'in de esi Amerikali. Benimki de. Benim karim benim hatirim icin oturdu ve filmi sonuna kadar seyretti sinemada. Yanimda ay off cekiyordu sikintidan. Holywood intellektueli bu filmi propgandasini guzel yapti. Gerisi de aristokrat damari ile "guzel" ve "oskarlik" dedi cikti kenera. Pazar aksami karimla Slumdog'un oldugu her kategoride "Oscar goes to" dedikce bir agizdan "Slumdog" diyorduk. Diger filmlere cok ayip ettiler.

Posted: Thu Feb 26, 2009 12:09 pm
by Mehmet Sönmez
Sevgili Alpay,
Kate Winslet in diğer filmini çok merak ediyorum bakalım burda bize (almanyada) okulda Lektür olarak üstüne basa basa okuttukları bir şeye yaramış mı...

Posted: Sun Mar 08, 2009 9:15 pm
by Kaan Önem
Selamlar,

Dün Cemal Reşit Rey’de güzel bir trio vardı, onu izlemeye gittim. Dünyaca ünlü arp sanatçımız Şirin Pancaroğlu –bu enstrümanı dinlemekten hoşlananlar için kendisinin Kalan Müzik’ten çıkmış albümlerini şiddetle tavsiye ederim- viyola’da Evrim Baştaş ve Flüt’te Elif Yurdakul vardı. Önceden bilet almadığım için biraz tedirginlik vardı aslında bilet bulup bulamamak hususunda ama oraya gidince manzara biraz değişti. Ben de ilk kez gittim çünkü. Büyükçe denebilecek salonun ön kısımlarını saymaz isek ortadan arkaya doğru olan kısımlarının çoğu boştu. Biletler 11–13 ytl arasında değişiyor ve buradaki konserlerin çoğunda bu rakam pek fazla oynamıyor. Zaten internet sitesinde de yazıyor, Aşağı yukarı fiyatlar aynı. İnsanların ilgisizliği beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Aksanat’ın İstiklal Caddesi’nde yer alan sahnesi biraz küçük ama ne zaman gitsem orası hep dolu oluyor dinletilerde. Kocani Orkestra’sının İş Sanattaki konserine gitmiştim en son, orada da salon ful çekmişti. İşin bir de bu yönü var tabii, dolu salonları görmek güzel ama CRR’yi biraz sanki sahipsiz bırakılmış gibi hissettim. Daha sonra Jazz ve Klasik müzik dergisi yazarlarından Serhan Bali’nin nette dolaşırken şu yazısını gördüm:

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx? ... eID=914823

Şimdi bütün bu yazılanlara katılmamak elde değil ama geçenlerde Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür merkezindeki müzik dinletilerinin üniversite öğrencilerine ücretsiz olduğunu gördüm ve internette şuan ismini hatırlayamadığım bir sitede buradaki gösterimlerde de salonun dolmadığından yakınıldığı yazıyordu. Avcılar Barış Manço kültür merkezinde hemen girişte sağ tarafta çok cüzi fiyatlara kitap satılıyor. 5 hatta belki inanmayacaksınız ama 3 milyona bile kitap var. Ne zaman gitsem bakıyorum kitaplar yerli yerinde, etraf tenha. Recep İvedik’e 10 milyondan aşağı İstanbul’da hiçbir sinemada gidemezsiniz, bunu da buraya ataçla tutturalım. İstanbul 2010 Avrupa Kültür başkenti oluşu şöyle bir yana dursun ben bu ülkedeki insanların sanatı pek hak ettiklerine de inanmıyorum kimse kusura bakmasın. Bütün bu etkinliklerin ücretsiz olduğunu düşünüyorum bir an için, yine de gelecek insan sayısının artacağını pek tasavvur edemiyorum maalesef. Ülkenin hayat damarlarından biri çoktan kopmuş. Yine birkaç gün önce ülkemize gelen yurtdışında yaşayan Neyzen Kudsi Ergüner’in sözlerini naklederek bitirelim:

Paris, Londra, New York gibi büyük kentlerde bir müzik dinleme kültürü söz konusu. Ama bu İstanbul’da henüz oluşmuş değil. Türkiye’de müzik bir eğlence konusu, sanat konusu değil.
Salt müziksever insanların müziğe ilgisi gerekli. Biz avrupa’da konser verdiğimiz vakit bir barok müziği, bir klasik müzik dinler gibi dinliyor insanlar. Türkiye’de bu dinleyici kitlesi oluşamadı ya da çok kısıtlı. Çünkü yapay bir kültür hayatı empoze edilmeye çalışıldı senelerce. Böylece konsere gitmek belli bir sınıfa aitmiş gibi bir durum çıktı ortaya.

Posted: Sun Mar 08, 2009 11:33 pm
by Murat Biricik
Kaan Önem wrote:Selamlar,

Dün Cemal Reşit Rey’de güzel bir trio vardı, onu izlemeye gittim. Dünyaca ünlü arp sanatçımız Şirin Pancaroğlu –bu enstrümanı dinlemekten hoşlananlar için kendisinin Kalan Müzik’ten çıkmış albümlerini şiddetle tavsiye ederim- viyola’da Evrim Baştaş ve Flüt’te Elif Yurdakul vardı. Önceden bilet almadığım için biraz tedirginlik vardı aslında bilet bulup bulamamak hususunda ama oraya gidince manzara biraz değişti. Ben de ilk kez gittim çünkü. Büyükçe denebilecek salonun ön kısımlarını saymaz isek ortadan arkaya doğru olan kısımlarının çoğu boştu. Biletler 11–13 ytl arasında değişiyor ve buradaki konserlerin çoğunda bu rakam pek fazla oynamıyor. Zaten internet sitesinde de yazıyor, Aşağı yukarı fiyatlar aynı. İnsanların ilgisizliği beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Aksanat’ın İstiklal Caddesi’nde yer alan sahnesi biraz küçük ama ne zaman gitsem orası hep dolu oluyor dinletilerde. Kocani Orkestra’sının İş Sanattaki konserine gitmiştim en son, orada da salon ful çekmişti. İşin bir de bu yönü var tabii, dolu salonları görmek güzel ama CRR’yi biraz sanki sahipsiz bırakılmış gibi hissettim. Daha sonra Jazz ve Klasik müzik dergisi yazarlarından Serhan Bali’nin nette dolaşırken şu yazısını gördüm:

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx? ... eID=914823

Şimdi bütün bu yazılanlara katılmamak elde değil ama geçenlerde Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür merkezindeki müzik dinletilerinin üniversite öğrencilerine ücretsiz olduğunu gördüm ve internette şuan ismini hatırlayamadığım bir sitede buradaki gösterimlerde de salonun dolmadığından yakınıldığı yazıyordu. Avcılar Barış Manço kültür merkezinde hemen girişte sağ tarafta çok cüzi fiyatlara kitap satılıyor. 5 hatta belki inanmayacaksınız ama 3 milyona bile kitap var. Ne zaman gitsem bakıyorum kitaplar yerli yerinde, etraf tenha. Recep İvedik’e 10 milyondan aşağı İstanbul’da hiçbir sinemada gidemezsiniz, bunu da buraya ataçla tutturalım. İstanbul 2010 Avrupa Kültür başkenti oluşu şöyle bir yana dursun ben bu ülkedeki insanların sanatı pek hak ettiklerine de inanmıyorum kimse kusura bakmasın. Bütün bu etkinliklerin ücretsiz olduğunu düşünüyorum bir an için, yine de gelecek insan sayısının artacağını pek tasavvur edemiyorum maalesef. Ülkenin hayat damarlarından biri çoktan kopmuş. Yine birkaç gün önce ülkemize gelen yurtdışında yaşayan Neyzen Kudsi Ergüner’in sözlerini naklederek bitirelim:

Paris, Londra, New York gibi büyük kentlerde bir müzik dinleme kültürü söz konusu. Ama bu İstanbul’da henüz oluşmuş değil. Türkiye’de müzik bir eğlence konusu, sanat konusu değil.
Salt müziksever insanların müziğe ilgisi gerekli. Biz avrupa’da konser verdiğimiz vakit bir barok müziği, bir klasik müzik dinler gibi dinliyor insanlar. Türkiye’de bu dinleyici kitlesi oluşamadı ya da çok kısıtlı. Çünkü yapay bir kültür hayatı empoze edilmeye çalışıldı senelerce. Böylece konsere gitmek belli bir sınıfa aitmiş gibi bir durum çıktı ortaya.
Bunun yani sira Sefakoy de Cennet Mahallesi diye bilinen yere Belediye bir Kultur Merkezi yapti. Evimize ev islerimiz icin yardima gelen kizimiz Cennet Mahallesine yakin oturuyor. Ilkokula giden kizini haftaladir Uyuyan Guzel e goturmek istiyor, bilet bulmasi olanaksiz. Biletlerin hepsi gunler oncesinden tukeniyor. Bize ne yap et bir tiyatro oyunu icin bilet al gelecegim hep beraber gidelim dedim, bilet yok cikan biletler hemen tukeniyor.

En buyuk beklentileri Sefakoy e yapilan cok daha buyuk yeni Kultur Merkezi nin bir an once bitirilmesi, bu sayede yogunlugun biraz olsun dusecegi ve kulturel etkinliklere daha rahat bilet bulabilecekleri umudu. Bu arada Belediye yoreye kapali bir spor kompleksi de yapmis. Kizi muntazam her hafta yuzmege gidiyor. Bir saatlik dilimler arasindan uygun olani secip rezervasyon yapip yuzme ogrenmege gidiyorlar.

CRR olsun AKM olsun evleri buraya uzak dusen vatandaslarin yasadiklari yore ve beldelere Kultur Merkezi yapilmasi ve hizmet gitmesi, gitmesinden onemlisi bu hizmete yore halkinin buyuk bir istah ile sarilmasi muhtesem.

Bircok defa kendi arkadaslarim arasinda konustuk ve tartistik. Icimin ciz ettigi onemli konu AKM olsun CRR olsun bu buyuk merkezlere gitmek isteyen, fakat muhafazakar hayat tarzi ve secimleri nedeni ile gitmege cekinen bir kesimin gereksiz cekingenligi hatta bir nevi acmazi. Bu bahsettigim bir demagoji degil, gercektir. Ozellikle benim davet ettigim, gelmek icin hazirlanip sonra cekinen ve cesitli mazaretler ile gelemeyen kisiler mevcuttur. Sefakoy, Cennet Mahallesi bunyesinde daha konservatif ve muhafazakar bir yasam tarzini benimsemis kitlelerin bulundugu semtler. Ozellikle bu semtlere Kultur Merkezleri kurup, bu mekanlari bir cekim merkezi kilan ve yore insanini burada toplayip evrensel deger ve icerikteki oyun ve gosterileri begeniye sunan zihniyet ve yonetimi alkisliyorum. Boyle bir hizmete cevap veren, kosan ve begeni ile takip eden saygideger vatandaslarimi, komsularimi da ictenlikle kucakliyorum.

Posted: Tue Mar 10, 2009 4:46 pm
by Kenan Atak
Hey yavrum hey, nerdeyse sunu diyecekler : rabbime sordum 'Darwin ateist bir pezeveng' dedi. Artik bu ulke bizim ulkemiz olmaktan cikti, taniyamadigimiz garip tipler mantar gibi tureyip cogunluk oldu. Seyhlerin, sihlarin, hocaefendilerin, tarikatlarin ulkesi hayrili ve ugurlu ossun

http://w9.gazetevatan.com/TUBITAKin_bas ... 9/1/Gundem

Posted: Tue Mar 10, 2009 5:21 pm
by Cengiz Akgun
Kerem Tezic wrote:Hey yavrum hey, nerdeyse sunu diyecekler : rabbime sordum 'Darwin ateist bir pezeveng' dedi. Artik bu ulke bizim ulkemiz olmaktan cikti, taniyamadigimiz garip tipler mantar gibi tureyip cogunluk oldu. Seyhlerin, sihlarin, hocaefendilerin, tarikatlarin ulkesi hayrili ve ugurlu ossun

http://w9.gazetevatan.com/TUBITAKin_bas ... 9/1/Gundem
Bu sorun ABD'de de var. Bush'un zamaninda iyice palazlanip Guneyde lisede okutulan kitaplara filan el atip Evrim teorisine karsit bu tur sacmaliklara yer verilmeye kalkildi. Adina da "Yaratilis Teorisi" koymuslar. Mahkemelik oldular. Sonunda Federal mahkeme bu herifleri bu tur okul kitaplari duzenlettirme gorevlerinden aldi. Onlara gore bizim savimizda okutulsun ogrenci kendi karar versin gibi sacmlaiklardi bunlar. Kucuk Amerika olma hayali icinde olanlar bu turlu geri zekaliliklari da kopya edecekler. Malum ulkede demokrasi var.

http://creationwiki.org/Creation_vs._Evolution

Posted: Tue Mar 10, 2009 6:22 pm
by Mehmet Gurdal Cetin
Bu arada dun aksam (El-cezire Int- muthis bir kanal ama BBC ve CNN ortak kurmus gibi sanki )haberlerde sans eseri yakaladim.OBAMA stem cell arastirmalarina Bush yonetiminin koydugu yasagi kaldirararak para verecegini acikladi.

Muthis bir sey ama muhafazarlari hopoturtup hop kalkadiracak.Gerci konusmasinda bilimi moral degerleri yipratmamasi icin kontrol edecegiz gibi bir seyler de dedi sanki.

Orayi tam duyamadim Ege frikik atiyordu salonda :D

Posted: Wed Mar 11, 2009 1:19 pm
by Murat Kara
Kerem Tezic wrote:Hey yavrum hey, nerdeyse sunu diyecekler : rabbime sordum 'Darwin ateist bir pezeveng' dedi. Artik bu ulke bizim ulkemiz olmaktan cikti, taniyamadigimiz garip tipler mantar gibi tureyip cogunluk oldu. Seyhlerin, sihlarin, hocaefendilerin, tarikatlarin ulkesi hayrili ve ugurlu ossun

http://w9.gazetevatan.com/TUBITAKin_bas ... 9/1/Gundem
Sevgili Kerem, keske bu isler bir iki delinin isi olsa. O durumda sallandirirsin uc bes tanesini Taksim meydaninda olay cozulur.

Bak ben sana soyle buyuk olcekli bir ozet yapayim, bu islerin neden bu hale geldigini ve liberalizmin neden bu sekilde coktugunu aciklayabilmek icin.

Bu Kilise ve din olayina (ruhban sinifina) siyasi olarak ilk ciddi darbeyi vuran Fransiz devrimi olmus. Fransiz devriminin direk olarak feodalizme ve dolayli olarak ruhban sinifina karsi yapildigini ve dolayisiyla ilerici bir devrim oldugunu biliyoruz.

O donemden, yani ruhban sinifina karsi verilen o mucadelenin zirvesinden bu gune kadar olanlar ise aslinda ters yonde, yani gerici yonde gelismekte. Elbette, tarih celiskilerden olusuyor. Ancak o celiskiler sonucu da bir gelisim gosteriyor veya geriye gidiyor. Bazi dallarda gelisiyor, diger dallarda geriye gidiyor. Mesela, teknoloji alaninda gelistigini ve siyaset alanda ise geriye gittigini kesin bir sekilde soyleyebiliriz.

Eger olaylari kendi adiyla adlandirirsak, Fransiz devrimi tuccar sinifinin, lordlardan, krallardan olusan ve artik tarihi verimliligini tuketmis olan feodal duzene karsi kendi cikarlarini savunmasi icin gerekli olan bir devrimdi. Bu devrim icin halki kendi tarafina cekmesi gereken bu sinif, o gunun kosullarinda artik hat safhaya ulasmis olan ve halk icersinde buyuk destek goren insan haklarini kendisine klavuz yapmak zorunda idi. Yani o gunun kosullarinda da ilerici olmadan devrimci olunamiyordu. O nedenle kendi duzenlerini isteyen devrimci tuccar sinifi ayni zamanda ilerici sinif idi. Elbette, devrim yaptiktan sonra mulkiyet iliskilerini degistirdi (yoksa devrim denmezdi, reform denirdi) ve babadan ogla gecen hanedanliklara son vererek bugunku serbest ticaret sistemini yerlestirdi.

Daha sonra, Napolyon karsi devrim yapti ve micarim sizin insan haklariniza diyerek diktatorluk kurdu. Ancak bu durum gerceklestirilmis olan devrimi tersine cevirmedi ve serbest ticaret sistemi yururlukte kaldi. Hatta Napolyon'un ordulari bu sistemi tum Avrupa'ya yaydilar ve bunu yaparken, cok da farkinda olmadan Fransiz devrimini atesleyen insan haklari kavramlarini da yaydilar. Zira gittikleri yerlede destek gorebilmek icin Fransiz devriminin kredibilitesini kullanmak gerekti.

Butun bu donem boyunca ruhban sinifi defansta kaldi.

Sonra bu serbest ticaret sistemi hizla fabrika sistemine donustu ve endustriyel devrim filan oldu. Fakat bu devrimin 'isci sinifi' adinda bir de cocugu oldu. Bu isci sinifi (yani emeginden baska satacak bir seyi olmayanlarin olusturdugu cikar grubu) 1800'lerin ortalarina gelindiginde bilincli bir sinif olmaya basladi ve tuccar sinifini baski altina almaya basladi.

Bu noktada tuccar sinifi devrimci ve ilerici ozelliklerini kaybetmeye ve savunmaya gecerek elindeki sistemi korumaya yoneldi. Isci sinifi buyudukce ve gucunu arttirdikca, tuccar sinifi da kendisine muttefikler aramaya yoneldi. Bu muttefiklerden bir tanesi ise ruhban sinifi idi.

Tarihe bakarsan 1800'lerin ortasindan itibaren, mulkiyet iliskilerini degistiren ulusal devrimlerin (mesela 1870'lerdeki Alman devrimi) bircogu artik Fransiz devriminin ideallerini savunmadilar. Tersine devrimlerini yaparlarken, isci sinifina koz vermemek icin dikkatli davrandilar ve oyle fazla demokrasi filan istemediler. Almanya'nin tarihinde bu durum ozellikle goz kamastirici bir hal aldi. Hitler'in Almanya'dan cikmasi cok da ratlanti degil o nedenle.

1900'lere gelindiginde ve emperyalizm cagi basladiginda, yani buyuk savaslarin ulus-devlet kurmak icin degil, dunya piyasasindan pay kapmak icin yapilmaya baslandigi doneme girildiginde, ruhban sinifina verilmekte olan odunler hizlandi.

Cag disi ve karanlik caglarin temsilcisi bu ruhban sinifi bakti ki hayatta kalmasi, sadece tuccar sinifinin koynuna girmesi ile mumkun, o da bunu seve seve yaparak, butun fasist diktatorlerin vazgecilmez destekcisi haline geldi.

Bu arada isci sinifi hem gucunu hem de kendi cikarlari konusundaki bilincini arttirarak Rusya'da iktidara gelecek kadar isi azitti. Artik bu kadar da olmazdi.

Bu noktadan sonra ruhban sinifi ile tucar sinifi arasindaki yakinlasmada, abartma haddine varan bir sicrama goruyoruz. Artik muttefiklik o asamaya geliyor ki Hristiyan Demokrat filan gibi partiler kurulmaya baslaniyor.

Bunun anlami su: demokratik prensiplerin ve insan haklari filan gibi fani seylerin artik uzerine ciddi bir sekilde gidilip, bu tur farazalara kafasini takanlara ders vermenin zamani gelmisti. Zaten, hem tuccar sinifi hem de ruhban sinifi icin olum kalim savasi anlamina geliyordu bu.

Iste bu sekilde fasizme ve ikinci dunya savasina varan yolda kilometre taslari dosenmeye baslandi. Bunlari engelleyebilecek tek guc olan isci sinifinin davranis sekli dunyanin tarihini belirleyecekti.

Bu arada iki onemli sey oluyordu. Birincisi SSCB'nin varligi baslangicta tuccar sinifina tehdit gibi gorunse de, yillar ilerledikce ve milliyetciler SSCB'de iktidarini pekistirdikce, ortaya cikacakti ki isci sinifinin hem kafasini karistirmak hem de basinda polislik yapmak icin SSCB'den daha iyi bir sistem zor bulunurdu.

Ikincisi ABD'nin tuccar sinifi o kadar dinamik ve ABD'nin dogal kaynaklari o kadar zengindi ki, ikinci dunya savasindan galip cikan ABD dunya ekonomisini tek basina adam etmeyi becerecekti.

Bu iki faktor, yani dunya isci sinifinin ideolojik olarak SSCB cercevesi icersinde ezilmesi (ve aldaltilmasi), ayni zamanda ABD'nin muazzam ekonomik gucu, tuccar siniflari uzerindeki baskiyi bir nebze hafifletti.

Ve ikinci dunya savasi sonrasina denk gelen bu donemde ruhban sinifi biraz koseye atildi.

Fakat SSCB kendi kendini ittigi kosede yalitik kalip, bir cikis yolu bulamayinca iflas etti. Bu durumda her ne kadar bayram yapiyor gibi gorunduyse de ABD ve diger ulkelerdeki tuccar sinifi bunun ne anlama geldigini biliyordu. Onemli bir polisi kaybetmislerdi.

Basindaki polisiden kurtulan isci sinifi, SSCB tecrubesinden sinif bilincini hemen hemen tamamen yitirerek cikti. Bu bir devin, beyninin yikanmasi gibi bir seydi. O nedenle eski isci sinifi polisleri (sosyal demokratlar ve sendikalar, radikal sol, vs) belli bir etkinlik sagladilar son 20 senedir.

Fakat yine ayni donemde bu milliyetci orgutler tamamen lackalastilar ve kuresellesmenin de etkisi ile inanilir olmaktan uzaklastilar. Isciler artik o orgutlerin kendi cikarlarin savunmaktan uzak olduklarini gorduler ve akin akin o orgutlerden uzaklastilar.

O nedenle bugun her ulkede tuccar sinifini bir panik sarmis durumda. Isci sinifi hemen her yerde o orgutlerin denetiminden kopma isaretleri veriyor. Tuccar sinifi zaten son on yildir islerin iyi gitmedigini goruyor ve isci sinifinin tekrar sinif bilincini arttirmasindan korkuyor. (Irak savasi gibi rakiplerini zayiflatmak icin giristikleri emperyalist projeler ise bu durumu daha da zorlastiriyor, tuccar sinifi icin. Cunku ucuz kaynaklara, ucuz is gucune kolayca ulasmak ve siyasi etki alani yaratmak serbest piyasanin olmazsa olmaz bir kurali.)

Boyle bir donemde yuzlerini tekrar ruhban sinifina donmeleri cok normal.

Not: Doguda bu surecler daha yavas, daha gec ve emperyalizmin kontrolu altinda gelisiyor. Fakat temel egilimler hep ayni.

Posted: Wed Mar 11, 2009 11:38 pm
by Kenan Atak
Bugun eve geldigimde Paco De Lucia, John McLaughlin ve Al di Meola'nin Passion, Grace and Fire albumunu koymustum. Orda cok sevdigim bir parca var David isimli youtube'de buldum sizinle paylasayim dedim, parca beni cok huzunlendiriyor ama mutlu da ediyor ayni zamanda ne garip degil mi? Dinlerken cocuklugumun Akdeniz'i gözumun önune geliyor. (Youtube versiyonunda Al di Meola yok). Bu parca ayni zamanda Terrence Stamp'in de oynadigi Hit filminin de muzigi ve soundtrack'in muzigi Paco de Lucia'ya ait. Kendimi her gittigimde ait hissettigim Endulus bölgesi aklima geliyor hep.

http://www.youtube.com/watch?v=hEcsGEEzF0g

Posted: Wed Mar 11, 2009 11:59 pm
by Kenan Atak
Paco de Lucia'dan söz acilmisken bu hayrani oldugum flamenko fuzyon gitaristini sizelrle biraz daha paylasayim (ilk parca ayni zamanda eski bir albumunun adi ve mutlak tavsiye ederim)

http://www.youtube.com/watch?v=UqxRV5vA6To

http://www.youtube.com/watch?v=2oyhlad6 ... playnext=1

Aklima Sevilla geliyor hep. San Francisco ile beraber dunyada en sevdigim iki sehirden birisi. Burda her gidisimde cok ilginc birseyi gözlemledim ve annemle Carlos Saura filmlerini izlerken ona da anlatmisitim zira filmlerde de cok net göruluyor. Konu su: Sevilla'da kadinlar hangi yas ve ebatta olursa olsunlar inanilmaz bir gururla yuruyorlar yollarda. Bunu baska bir yerde göremedim daha. Sanirim flamenko kulturunun etkisi. Flamenko'da da ortaya gelip birisi dans ederken cevresindekiler de surekli elleri ile tempo tutup onore ederler dans edeni, yok sismandin yok yok yasliydin yok fakirdin butun bu kategoriler ucup gidiyor bu muzikte ve dansta ve dans ederken de bu gururu göruyorsunuz. Size tavsiyem Carlos Saura filmlerini, bulun adam filmlerini bu flamenko'nun (bir filminde de tango kulturunun) sevilmesine adamis, muthis bir sanat estetigi ruhu var adamin ve pek cok filminde Paco de Lucia'yi göreceksiniz.

Bu en son link te bu sefer gidecegim Rotterdam'daki Kuzey denizi caz festivalinden.
http://www.youtube.com/watch?v=a_bmjk_5vjo

Posted: Thu Mar 12, 2009 12:11 am
by Kenan Atak
Ispanya'ya dokunmusken Miles Davis babanin meshur Sketches of Spain albumunde iki parca var unutulmazlara girecek ilki 'Concierto de Aranjuez' ikincisi Solea. Miles ne guzel de ufluyor. (Albumun renkleri de tam bizim renkler)

http://www.youtube.com/watch?v=CMztZq-h ... re=related

Tuylerim diken diken oluyor bu Solea'da
http://www.youtube.com/watch?v=ECagygj2 ... re=related

Posted: Thu Mar 12, 2009 12:41 am
by Cengiz Akgun
Kerem Tezic wrote:Bugun eve geldigimde Paco De Lucia, John McLaughlin ve Al di Meola'nin Passion, Grace and Fire albumunu koymustum. Orda cok sevdigim bir parca var David isimli youtube'de buldum sizinle paylasayim dedim, parca beni cok huzunlendiriyor ama mutlu da ediyor ayni zamanda ne garip degil mi? Dinlerken cocuklugumun Akdeniz'i gözumun önune geliyor. (Youtube versiyonunda Al di Meola yok). Bu parca ayni zamanda Terrence Stamp'in de oynadigi Hit filminin de muzigi ve soundtrack'in muzigi Paco de Lucia'ya ait. Kendimi her gittigimde ait hissettigim Endulus bölgesi aklima geliyor hep.

http://www.youtube.com/watch?v=hEcsGEEzF0g
Kerem sen bu Amerikali Esteban'i duydun mu?

http://www.youtube.com/watch?v=b2woXJon ... re=related

http://en.wikipedia.org/wiki/Esteban

Posted: Thu Mar 12, 2009 5:39 pm
by Kaan Önem
Abi Marina Heredia'yı dinlemeni öneririm. Yanık, muhteşem bir sesi var, beğeneceğini tahmin ediyorum.

http://www.youtube.com/watch?v=fyFr4d-k0Eg

http://www.youtube.com/watch?v=blEA1AML ... re=related

Ma duele ma duele ve La voz del agua albümleri harika.

Posted: Thu Mar 12, 2009 6:40 pm
by Kenan Atak
Is yerinde youtube, myspace gibi sitelere kisitlama var o yuzden ancak aksam girip dinleyecegim hem Esteban hem Meredia'yi. Bu Esteban'a ilgin nerden Cengiz abi merak ettim ama adini hic duymamistim. Bu arada Kaan kardesim youtube'e girdiginde Lolo y Manuel'i de aramani önreririm. Carlos Saura filmlerinin muziklerinde hep vardir bu ikili. Kimisi pur flamenko seviyor oysa bana Paco de Lucia'nin fuzyon turu de cok cekici geliyor. Zaten Paco de Lucia bir suru yerde caz reyonlarinda satilir bu da cazin ne kadar genis bir alana yayildigini gösteriyor. Eve geldigimde muzik koleksiyonumdan bir parcayi koymanin zevkini anlatamam. Zaten butun harcama muzik, film ve kitaba oluyor. 60-70lerin cazindan, blues, tango, flamenko, Theodorakis, Farantouri, Hadjidakis'li yunan muzigine dek, 60-70lerin soul ve funk, gene 60-70lerin psychedelic rock ve progressive rock'una, fuzyondan Fela Kuti'nin Afro muzigine dek dunyanin muzigi var evde. Her biri ayri bir cografyaya göturuyor adeta. Fuzyon muzigin kapaklarinda genelde baska bir gezegen var genelde isimleri de hep Cosmic falan diye oluyor. O kapaklara bakip muzigi dinlerken insani bu acimasiz dunyadan ve insanin gerek ruhunu gerek beynini kirleten gunluk hayatin söyleminden kopariyorlar. Gunumuz muziginde bu tadi hic duyamiyorum ici bos mekanik bir ziriltidan baska. Bu yuzden Kaan kardesi cok takdir ediyorum bu yasta felsefeye, bu kadar kaliteli muzige ilgi duymasi bir insana ic huzurunu da beraberinde getirir. Bana en buyuk katkisi bu oldu.