Page 4 of 10

Posted: Sun Jul 09, 2006 12:24 pm
by Ismail Gezer
Fenerli’nin ömrü 300 milyon saat kısaldı


Divan Kurulu Toplantısında söz alan üye Nezih Duru, "Vermiş olduğumuz paraların karşılığını alamadık" diye futbolculara sitem etti.

F.BAHÇE Divan Kurulu Toplantısı dün yapıldı. Faruk Ilgaz Sosyal Tesisleri’nde gerçekleşen toplantıda divan kurulu üyeleri ilginç yorumlar yaptı. Nezih Duru isimli bir üye, kaçan şampiyonluk ile dünyadaki Fenerbahçelilerin toplam 300 milyon saat ömrünün kısaldığını ifade ederek futbolculara sitem etti. Duru, iki kupayı da kaybeden futbolcular için, "Tüketici kanunda bir sürü yasalar var. Vermiş olduğumuz paraların karşılığını alamadık. Bunun en doğal telafisi paraların iadesini istemektir. Şu anda lig başlıyor. Başkan ve yönetimin son derece özverili çalıştığını biliyoruz. Acaba futbolcular aynı şekilde çalışıyor mu? Bence burada birçok maddeye el kaldırırken, değişik bir şey yapalım. Bu futbolcularımıza maddi ceza verelim veya verilen paralar, konulan hedeflere göre verilsin" dedi. Uğur Bozyiğit isimli bir üye ise, başkan ve yönetimi lig başlamadan rakipleri kucaklamaya davet ederek, "Başkanımızdan yeni bir lig başlarken hepsini sevgiyle kucaklamasını rica ediyorum. Onlar biz öne geçtikçe arkadan çekiyorlar. Kucak açalım. Belki onlara bizi çekmemeleri için doğru yolu gösteririz" dedi. Üyelerden Kerim Kerimoğlu ise Boğaziçi Köprüsü’ne asılan Galatasaray bayrağının, Fenerbahçeli bazı taraftar gruplarınca yırtılmasını eleştirdi.
HÜRRİYET

Posted: Sun Jul 09, 2006 3:28 pm
by Ufuk Sezekkaplan
Ismail Gezer wrote: Nezih Duru isimli bir üye, kaçan şampiyonluk ile dünyadaki Fenerbahçelilerin toplam 300 milyon saat ömrünün kısaldığını ifade ederek futbolculara sitem etti. Duru, iki kupayı da kaybeden futbolcular için, "Tüketici kanunda bir sürü yasalar var.
Cok anlamli konusmus !..

Posted: Sun Jul 09, 2006 4:20 pm
by Can Baysan
Şu ana kadar bu başlığın içine onca asılsız, saçma sapan haberler konuldu; kimine kızıldı, kimine gülündü, eğlenildi...

Fakat şimdi buraya koyacağım resim ve küpürleri görünce, inanıyorum ki şaşkınlıktan küçük dilinizi yutacaksınız ve "Vay benim medyam!" demekten kendinizi alıkoyamayacaksınız.

* * *

Üç farklı resim...

Image Image

Image


Gazete küpüründeki resimleri bir yerden çıkardınız mı?

Image

* * *

Fotospor gazetesinin(!) ortalama günlük tirajı: 115.689 (25 Haziran-2 Temmuz arası)

Şimdi gülelim ağlanacak halimize...

Posted: Sun Jul 09, 2006 5:28 pm
by Can Baysan
Necip Türk Basını'na yardımcı olayım biraz:

Image

"Fenerbahçe bombaları birer birer patlattı! Aziz Başkan, 'Bu oyuncular yeni sezonda anlı şanlı F.Bahçe formasını terletecekler Alaattinciğim' diyerek transfer harekatını onayladı."

Fener'in imza attırdığı müthiş isimlerle, "sporseverin dürüst gazetesi" Fotospor röportaj yaptı...

Ronaldinho: "Hep böyle büyük bir camiada top koşturmak istemiştim. Bundan sonra yeteneklerimi 45 milyonluk Fenerbahçe Cumhuriyeti vatandaşları için sergileyeceğim. Zaten ben cumhuriyetlere alışığımdır. Daha önce de bir nevi Katalan Cumhuriyeti'nde oynuyordum" İstanbul'a ayağını atar atmaz, yönetici Mahmut Uslu tarafından Boğaz'daki bir hindi lokantasına götürülen Ronaldinho, yemeğini bitirdikten sonra masanın üstüne çıkıp "Denizli horozu" taklidi yaptı.

Van Nistelrooy: "Fenerbahçe'nin methini uzun süredir duyuyordum. Zaten bizim Hollanda'da insanlar ikinci takım olarak Fener'i takip ederler. Geçen hafta Aziz Başkan bana teklifi patlattıktan beş dakika sonra, eski dostum Pierre'i arayıp; "Sen bilirsin; Fener'e gideyim mi?" diye sordum, o da bana "Daum'u gönderdiler; artık gidebilirsin!" diye yanıt verdi. Sarı-lacivertli formayı giymek kariyerim açısından çok olumlu."

Patrick Vieira: "100. yılını kutlayan bu eşsiz camiaya imza attığım için kendimle gurur duyuyorum. Babam bu günlerimi görseydi herhalde alnımdan öperdi. 60 bin kişilik Ş.Saracoğlu'nun atmosferine kendimi psikolojik olarak hazırlamak için bir aydır Londra'nın en ünlü psikiyatrına onlarca dolar saçtım. Olsun, Fener uğruna helal-i hoş olsun!"

Wayne Rooney: "Yaşım genç. Önümde futbolculuk kariyeri bakımından nerden baksanız 10-15 yıl var. Bana, kendimi Zico gibi dünyaca ünlü bir teknik adamın usta ellerine teslim etme imkanı veren Fenerbahçe yönetimine şükranlarımı sunuyorum. Old Trafford'ta Fener'e attığım 2 gol için çok pişmanım. Kiliseye gidip defalarca günah çıkarttım. Yan bölmedeki rahip, bana "Oğlum, işlediğin günah affedilemez birşey. Aziz Yıldırım'ın takımına gol atan futbolcu cehennemin yedi kat dibinde yanmaya layıktır" deyince içim bir kötü oldu. Sağolsun, Aziz Başkan daha sonra kulüp binasında yanıma yaklaşıp, "Boşvev şimdi zamanında bize attıvın golü; ben seni çoktan affettim bile... Sadece şu 24 yıldıv alamadıvımız Tüvkiye Kupası'nın finalinde gol at, başka bivşey istemem" diyerek beni teselli etti."

Gündemdeki bir başka isim Christian Vieri'ye kendisinin F.Bahçe'ye transfer dedikodularını arayıp sorduğumuzda ise şöyle bir yanıt verdi:

-Fenerbahçe mi? O da kim? Türk dediğinize göre Galatasaray'da oynuyor olmalı. Valla bizim takımdaki transferlere ben bakmıyorum, Carlo hoca bakıyor. Ona soracaksınız.

Posted: Sat Jul 29, 2006 6:08 pm
by Ismail Gezer
Biraz da eğlenelim... :)

Büyük Kulüp’ün sırrı


Bak Hıncal Abi... Türkiye’de çok önemli bir gazetede çok önemli bir konumda yazıyorsun. Ama yazdıklarınla insanları kutuplaştırdığının ve fanatizme hizmet ettiğinin farkında mısın? Farkındaysan bundan zevk mi alıyorsun?

HERKES çok dikkat etmeli. Çünkü, bir köşe yazısında en yüksek okunma noktasına ulaştığınız, kürsüde en büyük alkışı aldığınız an, ülkenize en büyük kötülüğü yaptığınız an olabilir. Çünkü internet matematiği açıkça şunu gösteriyor. Bu matematiğin en kuvvetli iki silahı "Yaşa varol" ile "Allah belanı versin" cümleleriyle özetleniyor. Yani birine veya bir kavrama tapınacaksın, diğerinin ise üzerinde tepinecek, aşağılayacak, hakaret yağmuruna tutacaksın.

Evet ne yazık ki, en çok alkış, bir "öfke katarsizmidir". İsterseniz buna "nefret veya tapınma orgazmı" da diyebilirsiniz. En çok alkışlananlar makul çoğunluğun "ortak aklına" değil, azgın azınlığın "marjinal kızgınlıklarına" veya "marjinal tapınmalarına" seslenmektedir. Böyle olunca da bütün bir toplum, "yuhalamayla", "yaşasın" çığlıkları arasına sıkışmakta ve meydan kavgaya kalmaktadır.

Öyleyse ne yapmalı? Benim görüşüm şu. Ülkesini seven yazarlar, gazeteciler daha az tıklanmayı, daha fazla yuhalanmayı göze alarak, makul çoğunluğun ortak alanına hitap etme cesaretini ve dürüstlüğünü göstermeli.Yani gürültücü azınlıklara değil, o geniş kitlenin sessiz alkışlarına yönelmeli.

Yani çok okunanların, çok alkışlananların, içte ve dışta "Hadi yürüyün" çığlıkları atmaya, öfke asalaklığının yine prim yapmaya başladığı şu günde. Diyorum ki, ülkenin geleceğini, bir öfkelik orgazmla harcayıp mahvetmeyelim...

* * *

Yukarıdaki yazı Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök’ün 21 Temmuz’daki köşesinden bir alıntı.. Şimdiye kadar yazarlık hakkında okuduğum en çarpıcı, en gerçekçi, en acımasız ve en iğneleyici yazı.

Ertuğrul Bey bu yazıyı yazarken ülke bütünlüğünü ve siyasi yaklaşımları göz önünde bulundurmuştu. Bense başka bir açıdan bakmak istiyorum. İşin sportif yönünden..

Hıncal Uluç bu ülkenin en ünlü spor yazarlarından biri.. Ben onun yanında, 16 yıl önce Gelişim Spor’da gazeteciliğe başladım. Kalemini onun kadar acımasız, onun kadar sert, aynı zamanda onun kadar güzel kullanan çok az yazar gördüm.

Hıncal Abi’yi başarıya ulaştıran bir taktik var. Ertuğrul Bey’in de anlatmaya çalıştığı.. Hıncal Uluç için toplumda büyük yankı uyandıracak olayların üzerine gitmek artık bir zevk, bir bağımlılık haline gelmiş.. İddialarının doğrulanıp doğrulanmamasından, görüşlerinde haklılık payı bulunup bulunmamasından çok "konuşulmak" önemli Hıncal Abi için..

Ertuğrul Bey’in deyimiyle, sporda, televizyonda, magazinde, siyasette (Başbakan’a RTE diyecek kadar) aykırı söylemler ortaya atıp bunların konuşulmasından keyif alıyor Hıncal Abi..

* * *

Bu uzun girişten sonra asıl konuya gelelim.. Ben Dünya Kupası’ndayken Hıncal Uluç, "Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın Büyük Kulüp’te yemek yediği, gizli toplantılar yaptığı, hatta maddi menfaat sağladığı bazı spor müdürleri ve yazarlar var" şeklinde bir yazı yazdı.

Önceki gün Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde ise "Fenerbahçe Başkanının Büyük Kulüp’te spor müdürleri ve Fenerli yazarlarla yediği yemekler ve sonrasında kapalı odalarda yaptığı toplantıları bana anlatan İbo’yla (Vatan Spor Müdürü İbrahim Seten), Altan Tanrıkulu idi..

Bu toplantılardan söz ettiğimde, Türkiye Spor Yazarları Derneği anında bir tehdit bildirisi yayınladı.

"Yazdıklarını kanıtla yoksa hakkında her türlü yasal yola gideriz." Türk basını Başbakan’dan başlayarak en ağır ithamlar altında iken kılını kıpırdatmayan bir medya kuruluşunun bu sebebini gayet iyi bildiğim saldırısına karşı dostlarımdan hareket bekledim. Umdum ki olayları bana anlatanlar, İbolar, Altanlar kaleme sarılır, "Esat Efendi, Esat Efendi, bu toplantılar yapılmıştır, biliyoruz" derler..

Kimseden çıt çıkmadı..

Bildiklerimi yazdığım için meslekdaşlarımca suçlandım, meslekdaşlarım beni piç gibi ortada bıraktılar.. Bıraktılar da ne oldu?. Ben böyle şeylere alışığım. Eskilerin deyişi ile bir kulağımızın arkası kaldı. Tek başıma, dimdik ayakta durmayı öğrendim" şeklinde ikinci bir yazı yazdı...

* * *

Evet Hıncal Uluç ilk yazıda bazı spor müdürlerinin ve yazarların Aziz Yıldırım’la yemek yiyip maddi menfaat sağladığını belirtiyor, ikincisinde sadece kapalı kapılar ardındaki toplantıdan bahsediyor.. Bu olayı ona anlatanların da ben ve İbrahim olduğunu dile getirip, bizi ona ihanet etmekle suçluyor..

Hıncal Abi ya hafızan zayıfladı ya da olayları görmek istediğin gibi görme inadın her şeyin üzerine çıkmış durumda..

Anlattığı olay aynen şöyle gelişti.. Ben ve İbrahim Seten Sabah Grubu’ndaydık. İbrahim müdürdü. Aziz Yıldırım bütün spor müdürlerine ve spor yazarlarına Büyük Kulüp’te bir "iftar yemeği" verdi.. Yemeğe Can Bartu, Şansal Büyüka, Erdoğan Şenay, Ziya Şengül, Necil Ülgen gibi medyadaki önemli isimler de katıldı. Ben de Büyük Kulüp’teydim. Ama Aziz Yıldırım’la arası iyi olmadığı için İbrahim yemeğe gelmedi. Yemek sonrası Yıldırım, "İsterseniz birer kahve içip biraz sohbet edelim" önerisini getirdi. Yaklaşık 20 kişi 1 saate yakın sohbet ettik. Aziz Yıldırım, Fatih Terim’le Galatasaray’ın bazı önemli adımlar attığını, Fenerbahçe’ninse istikrarsız bir yapıda olduğunu, medyanın desteğine ihtiyaçları bulunduğunu söyledi. Stat projesinden bahsedip dünya kulübü olmak için yatırıma başladıklarını ifade etti. Bizler de kendi adımıza bazı şeyler söyledik. Ve konuşma bitti.

Bu yemeği ve konuşmayı sana ben anlatmadım. Sen bir süre sonra başka birinden (İsterse kendi yazar) dinleyip aynı şeyleri yazdın. Ertesi gün gelip ben sana "yaşananları" anlattım. Ama sen benim söylediklerimi önemsemedin ve "olayın doğrusu buymuş" diye bir yazı kaleme almadın..

* * *

Bak Hıncal Abi.. Türkiye’de çok önemli bir gazetede çok önemli bir konumda yazıyorsun. Ama yazdıklarınla insanları kutuplaştırdığının ve fanatizme hizmet ettiğinin farkında mısın? Farkındaysan bundan zevk mi alıyorsun?

Sen F.Bahçeli medya mensuplarını suçluyorsun Aziz Yıldırım’la yemek yedikleri için.. Toplantı yaptıkları için.. Yahu 20 kişilik gizli toplantı mı olur? Ayrıca saydığın kişiler Serdar Bilgili’nin verdiği iftar yemeğine de katılmış, oradaki konuşmalara da eşlik etmişlerdi. Ben Özhan Canaydın’la yemek yediğimde, G.Saray Başkanı da benden destek istemişti.. Ne var ki bunlarda?

Ve sen her Galatasaray seçimi öncesi köşeni sonuna kadar yakın dostun Alp Yalman için kullanmadın mı? Yalman’ın başkan olması için veya yönetime girmesi için baskı kurmadın mı? Yalman’la sürekli yemek yiyip G.Saray üzerine sohbet etmedin mi? Senin yaptığın doğru, Fenerbahçeliler’in yaptığı mı yanlış?

Üstelik başta Şansal Büyüka olmak üzere Esat Yılmaer, Necil Ülgen, İbrahim, ben ve adını sayamadığım onlarca müdür, her ortamda her kulüpten kişiyle konuşmaktan hiçbir zaman kaçmamıştır. Görevlerimizi objektif yapmaya çalışmak istememiz nedeniyle en çok Fenerbahçe taraftarları tarafından eleştirilmişizdir.

Hıncal Abi sana yanlış yapan ben değilim. Bana yanlış yapan sensin.. Sabah Spor Müdürü’yken benim hakkımda "Aziz Yıldırım’dan Passat aldı" diye haber yapanlarla, "Asla onlarla aynı binada çalışmam" dediğin kişilerle çalışıyorsun şimdi..

Ne Esat Yılmaer’e, ne İbo’ya, ne bana söz söylemeye hakkın var Hıncal Abi. Biliyorum bu yazdıklarım seni üzmeyecek, sevindirecek. Çünkü Türkiye’nin en büyük gazetesinde önemli bir köşede senden bahsedildi yine..

Ama bundan sonra senin yolun sana, benim yolum bana.. Sen azgın azınlıklara, ben sessiz çoğunluklara hitap etmeye devam..
ALTAN TANRIKULU

Posted: Mon Jul 31, 2006 12:54 am
by Can Baysan
Necip Türk spor basınının dünkü maç için uygun gördüğü ortak başlık:
(Beşiktaş'ı kastederek)
İlklerin takımı: 1-0
Güldürmeyin beni yahu... "İlklerin takımı"ymış, hangi ilklerse bu... Dalga mı geçiyorsunuz siz?

Posted: Mon Jul 31, 2006 10:43 am
by Serif Halimler
Can Baysan wrote:Necip Türk spor basınının dünkü maç için uygun gördüğü ortak başlık:
(Beşiktaş'ı kastederek)
İlklerin takımı: 1-0
Güldürmeyin beni yahu... "İlklerin takımı"ymış, hangi ilklerse bu... Dalga mı geçiyorsunuz siz?
Cem'cim bence o baslikta Besiktas kastedilmiyor. Galatasaray ile acikca alay ediliyor.

Posted: Mon Jul 31, 2006 3:25 pm
by Tolga Girici
Serif Halimler wrote:
Can Baysan wrote:Necip Türk spor basınının dünkü maç için uygun gördüğü ortak başlık:
(Beşiktaş'ı kastederek)
İlklerin takımı: 1-0
Güldürmeyin beni yahu... "İlklerin takımı"ymış, hangi ilklerse bu... Dalga mı geçiyorsunuz siz?
Cem'cim bence o baslikta Besiktas kastedilmiyor. Galatasaray ile acikca alay ediliyor.
Iyi niyetli dusunursek, bu sene ilk defa duzenlenen Fortis kupasini ve ilk defa duzenlenen Super Kupa'yi Besiktas aldi. O yuzden ilklerin takimi basligini atmis olabilirler. Fazla mi iyi niyetli oldu ne?

Posted: Mon Jul 31, 2006 5:15 pm
by Cengiz Akgun
Valla onu bunu bilmem. Bazilariniz (yukarda yazanlari kastedmiyorum) teneke kupa filan diye uzanamadigi cigere mundar deme hakkini kendilerinde bulmu$lar. Kazin ayagi oyle degil. Teneke meneke degil basbayagi 1.7M dolarlik kupa idi. Bundan daha iyi para getiren kac kupa aldi GS bugune kadar da bu kupa icin boyle zevzeklenmeye hakki olsun. Ne yapayim karde$im acimdan osururum dedikleri gibi yok hazirlik maci idi yok bilmem ne maci idi diye bunu burunlayip BJK GS'dan fazla aldigi 700 bin dolara (ki Heinz'a hadi git parasi da olabilir bilmem kime hadi gel parasi da) bakip durun.

Gerets afendi aslari surup elbette gorecektim diyebilir. Sanki bu car$amba oynayacagi macta 700 bin dolar kasasina girecekmi$ gibi. Aslari bu hafta denesen ne olurdu. Yenilsen bile ilerde hic bir zarari olmayacak bir olay olurdu. Kalk sen nacati ve hasan $a$ gibi adamlara tahammul et. Neymi$ guclulermi$. Klup para diye agca cikarken bu kadar hovardalik olmazdi.

Posted: Tue Aug 01, 2006 3:16 pm
by Mehmet Gurdal Cetin
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=35340

CARRUSCA TAKIMA ALISAMADI

Allah sizi davul etsin
Adamin daha ilk gunu be

basliga bak, alisamamis mis mis mis....

ananda babana alisamamisti ama bak 40 senelik evliler

Tovbe tovbe !!! :evil:

Posted: Tue Aug 08, 2006 6:11 am
by Tolga Girici
Hakki Yalcin bir ara Galatasarayliydi, bu sene ani bir donusle inanilmaz derecede Fenerbahce taraflisi bir uslup takinmaya basladi. Antu'dan odul alacak kadar tarafli yazilar yaziyor aylardir.
Hakki Yalcin wrote:Denizlerin öfkesi

Lig başladı. Hava acayip sıcaktı ama futbol parçalı bulutluydu. Fenerbahçe 6 golle, hakem sandalını batıran denizlerin öfkesindeydi. "Fenerbahçe'yi şampiyon yaptırmayacağız" diyenler ise kayıpların denizinde. Ligin henüz başı, kaybetmek de oyuna dahil. Ayrıca ilk haftanın prospektüsleri pek okunmuyor zaten. O yüzden doktorluk yapmanın alemi yok. Ama Fenerbahçe'ye karşı zengin arzuları tuzlamakla, yoksul futbol üretmek arasında sıkışanların kendi gerçeklerine dönüş yapması zorunludur. Çünkü sezon öncesi ilan edilen bu "yelken beraberlikler" sonraki haftalarda canını kurtaran kaptan gerçeğine dönüşecektir. Kimsenin kuşkusu olmasın.

***

Alex, seyir zevkinin kralıydı yine. Alkışla kapanan perdelerin sanatçısı olarak adını taçlandırdı. Farklı galibiyetle paslaşan Tümer'le birlikte, harika ikiliyi oluşturdu. Onlar durdukları yerde bile dörtnalaydılar... Galibiyet militanı Appiah, kendisindeki enerji fazlalığını rakiplere değil, kazanmak duygusuna yönelttiği zaman seyrine doyum olmuyor. Yoksa, horozluk yapan Appiah resmine, bizlerin duvarında yer yok. Fenerbahçe defansının buyurgan halini iyimser gözle, aşırı sıcak ve stres gerçeğiyle geçiştirelim ama... Ama Dinamo Kiev maçı öncesi S.O.S sinyali vermeyi de gazetecilik görevi sayalım. Her ne kadar, ilk haftanın prospektüsleri okunmaz olsa da...

***


Bülent Demirlek'in adaletli bir maç yönetmediğini gördüm. Appiah kadar Emre Toraman da kırmızı kartlıktı. Alex ve Lazarov'a yapılan hareketler kesinlikle penaltıydı, Mehmet Aurelio da oyundan atılmalıydı. Ve Erciyesli futbolculara gösterilen tolerans dikkat çekiciydi. Hakem adaletten araziydi zaten... Emre Toraman'ı üç sezon öncesi Beşiktaş-Sakaryaspor maçının "ucuz kahramanı" olarak hatırlıyoruz. Bu ülke küstahları çok sever. Böyle birine yakında milli takım forması giydirirlerse şaşırmayın. Alpay ve Bülent Korkmaz'ın eksikliğini gidermek adına...

***


Gençlerin dikkat çektiği bir hafta izledik. Vestel Manisa'dan Nizamettin... Ankaraspor'dan kaleci Hakan Arıkan... İstenirse ve namuslu gözlerle bakılırsa, ne gençler var aslında... Hakeme saldırı mevsimi de Sivas'ta çok erken açıldı. Bence bunlar iyi günler... Hâlâ hakem tercihi yapılan bir ülkede.

***


Adnan Polat'ın istemediği hakem Cüneyt Çakır, ilk maçında Galatasaray maçını yönetti, iki penaltı verdi. Adnan Polat, siyah beyaz filmlerden öğrendiği sızlanmayı, sarı kırmızı sözcüklerle süsledi ama bu kez takımına yüklendi. Çünkü hakeme diyecek tek sözü yoktu. Hakan Şükür'ün kaçırdığı penaltıya gelince... O penaltı, "acının ilk taksitidir!" Geçen yılki kol saatinin hünerli adamına, 14 Mayıs'taki gözü yaşlı Fenerbahçeli çocukların ilk tokadı. Yeryüzünde adalet olmasa da... Gökyüzünde var...
Son cumlede koptum, duygu somurusu kustahlikla atbasi gidiyor.

Ucuz mücevher!

Posted: Sun Aug 13, 2006 1:59 am
by Eren Aykın
Ucuz mücevher!
Boleslav maçındaki güzel futbolunu 2 gol, 1 de asistle süsleyen Arda, yıllık sadece 150 bin YTL’ye oynuyor
Fanatik - 11.08.2006

Galatasaray'ın umutlarından 19 yaşındaki Arda önceki günki maçta harika oynayınca habercilerin mecburen Arda hakkında bir haber yapması gerekiyordu. Peki bu arkadaşlar onun hangi özelliğini haber yapmışlar? Aldığı ücreti! Böylece takım ve camia için çok sevindirici bir olay bile anında takım içinde problem yaratmaya dönük bir habere dönüşmüş.

Sular durulmuyor

Posted: Sun Aug 13, 2006 2:00 am
by Eren Aykın
Sular durulmuyor
Canaydın hocamızla aramızda sorun yok açıklamasını yapsa da, yönetimdeki bir grubun Gerets’in yollanması için çalıştığı belirtiliyor
Fanatik - 11.08.2006

Geçen sezon hiç de ümidimiz yokken bizi rekor puanla şampiyon yapan hocamız ligin başında bir tane beraberlik alınca hemen "öğrenildi, bildirildi, ifade edildi" cümleleriyle oluşturulmuş ucuz polemik haberleri başladı.
Geçen günlerde yine bu tip bir haberde GS'nin Souness'la anlaşacağı yazıyordu. Çünkü bayrak dikme olayı unutulmamışmış. Souness gelirse 100. yılında çok başarılı olmak isteyen FB'ye psikolojik baskı olurmuş.
Yani GS o kadar vizyonsuz ve ezik bir takım ki sırf Türkiye ligindeki rakibine baskı olsun diye hoca değiştirecek.

Posted: Sun Aug 13, 2006 5:56 pm
by Ufuk Sezekkaplan
Şampiyonlar Ligi'ne katılmak önemli. Çünkü burada para var, onur var, vizyon var. Başarı içinde bir o kadar zorlu rakip ve durak da var. Bu nedenle Avrupa yolunun UEFA Kupası kavşağından geçmesi de Fenerbahçe'yi hedefinden çevirmez. 100. yılda başarı bekleyenler, daha kolay rakipler karşısında oynayacak Fenerbahçe'nin eksiklerini bu kadar hissetmeyebilirler.

Kimsenin umursamadığı Palermo geçen sene tek başına 19 puan topladı. Şunu iyi bilmek gerekir. Yenilmek ölmek değildir. Vazgeçmemek daha önemlidir.

Mustafa Denizli'nin sözüdür; "Ya yeni bir yol bulacaksın, ya da yeni bir yol yapacaksın". Önünde çareler olduğu sürece, mücadele bitmez

Gurcan Bilgic, Sabah, 12 Agustos Cumartesi. http://www.sabah.com.tr/2006/08/12/yaz48-80-117.html

FB'nin GB zaferi icin cok anlamli yazi. Son cumlesi ile Kartacali Anibal'i yiyip o tarihi lafi da Mustafa Denizli'ye mal etmek icin Gurcan Bilgic gibi bir cahil olmak lazim herhalde. Bu gazeteler kose yazarlarini ortaokul terk adamlardan mi seciyorlar ?

Posted: Mon Aug 14, 2006 3:21 am
by Ismail Gezer
Başka yerde şubem yoktur


Sevgili Milliyet okurları... Dünkü Vatan Gazetesi'nde köşe yazımı görünce, inanın ben de sizler kadar şaşırdım.
Kocaman bir fotoğrafım, iri puntolarla adım...
Hiç haberim olmadan köşe yazmıştım.
Futbol oynayan, teknik direktörlük yapan ve futbol yorumlayan Rıdvan Dilmen olarak spor medyasının değerli yöneticilerine "etik" dersler verecek halim yok, ama bu yapılanın toplumun önünde ve ona örnek olması gereken bir medya organına yakışmadığını sizler gibi ben de anlamaktayım.
Ben 2006 -2007 sezonu için yazılarımla Milliyet'te, söyleşilerimle NTV'deyim.
Yorumlarımı beğenenler diledikleri gibi okuyup dinleyebilirler. Ancak bundan ticari çıkar sağlanmasını, kamuoyunun kandırılmasını içime sindiremem.
Haksız rekabete alet edilmek istemem.
Sözleşmem olan Milliyet Gazetesi'nin ise "korsan köşelere" göz yumacağını aklımdan bile geçiremem.
Tekrarlayayım.
Başka yerde şubem yoktur. Sözleşmem olan Milliyet Gazetesi ve NTV'de çalışmaktayım.
RIDVAN DİLMEN



Vatan'ın spor sayfasına giremedim bir türlü.