Bir başkan adayıyla röportaj
Posted: Mon Dec 26, 2005 9:41 pm
İnternetspor'un Turgay Kıran ile yaptığı röportaj:
Özellikle yeni stadı nasıl yapacaksınız ve star transferler konusunda verdiği cevaplar ilginç..
Niye, Başkan adayıyken birden bire Sayın Canaydın yötemine girdiniz?
Bu sorunuza cevap vermeden önce şu soruyu sormanızı beklerim : Niçin Turgay Kıran olarak yönetime talip oldunuz? Bakın 1996 yılı Galatasaray için önemli bir tarih. Zira 1996 yılından itibaren Galatasaray büyümeye başlamış, sportif başarı ile birlikte özellikle mali sorunlar başta olmak üzere büyümenin getirdiği sorunlar Galatasaray’ı zorlamaya başlamıştır. Büyüme, dışa açılma, dünya kulübü olma, her branşta sportif başarı, tesisleşme tabii ki her Galatasaraylının isteği, en doğal arzusu… Ancak siz büyümenin ikiz kardeşi gibi yanında dolaşan sorunları aşabilecek bir yönetsel iradeyi ortaya koyamazsanız, işte bu sorunlar kartopu gibi büyür ve bir gün çığ gibi sizi yutar. Popülist yaklaşımlar yerine biz yöneticilerin görevi, akılcı, katılımcı ve büyümenin sorunlarını bertaraf edecek yönetim anlayışını uygulamak olmalı. Son 8-9 yılda Galatasaray hızlı, ama altyapısız büyümesinin sıkıntısını çekmekte. Oysa bu büyüme ile doğru orantılı katılımcılığında artması gerekirken, bakıyorsunuz hızla büyüyen Galatasaray’ı maalesef sadece 2-3 kişi yönetiyor, sorunlar çözülemiyor, artan krizler aşılamıyor, Galatasaray geçmişten gelen değerli mirasını yiyor. 1996 – 2004 yılları arasında geçen 8 yılda görüyoruz ki, büyüyen Galatasaray’ı aşağı yukarı hep aynı insanlar yönetmiş. Yani 2-3 kişilik yönetilen Galatasaray aynı isimler tarafından yönetilmiş, yönetilmeye çalışılmış. Her Galatasaraylı gibi bu arkadaşlarımızda ellerinden geleni yapmaya çalışmışlar ancak, büyüyen Galatasaray’ın sorunlarını yönetememişler daha doğrusu yönetebilme güçleri kalmamıştır. Kimse arkadaşlarımızı suçlamasın, hatta ellerinden geleni yaptıkları için teşekkür etsin. Ancak, eğer siz dünya kulübü olacaksanız, büyüyecekseniz, dünyanın dört tarafına yayılmış milyonlarca Galatasaraylıya hitap edecekseniz, bunu 2-3 kişi ile yapamazsınız. Bu sihirbazlığı kimseden beklemeyelim. İşte 2004 Genel Kurulu’nun karşısına biz , bu yönetim anlayışının bugünün Galatasaray’ını yönetmeye gücünün yetmeyeceğini, hatta ve hatta 5 yedek 10 asil üyeden oluşan bir yönetim kurulunun bile yetmeyeceğini Galatasaray ortak akıl, ortak ruh ve bunlardan oluşacak büyük bir sinerjiyle idare edilmesi gerektiğini bilerek farklı ama gerekli bir yönetim modeli ile çıkmayı planladığımız için yönetime aday olduk. Dikkat edersen ben demiyorum, biz diyorum. Niye, çünkü ortaya koyduğumuz yönetim modelinde Başkan sadece sözcüdür, O sadece delege eder, sevk ve koordinasyonu sağlar ve sonunda denetler. Delege ederken de işi, o konunun uzmanlarından oluşmuş ekibine aktarır. Milyonlara hitap eden bir Galatasaray Kulübü olarak eğer sizin sportif başarılar, modern tesisler, beşeri ilişkiler, menkul ve gayrimenkul değerlendirme, yeni projeler yaratma, dünya ile entegrasyon ve sosyal misyonunuzu gerçekleştirme gibi iş hedefleriniz varsa, zaten tüm bunlar 2-3 kişinin altından kalkabileceği işler değildir. Bu konuda hemfikir miyiz? . Taraflı tarafsız kime bu soruyu sorsan herkes evet diyecektir. İşte belirli konularda uzman bir çok Galatasaraylı ile bir araya gelerek 2004 yılından itibaren Galatasaray’ın bu şekilde yönetilmesi gerektiğini ortaya koyduk. Bu nedenle yönetime aday olduk. Sağolsun arkadaşlarımda bulunması gereken başkanlığa beni aday gösterdiler, herhalde güler yüzlü olmam bunda etkili oldu.
Sorunun cevabına gelince : Bilindiği gibi Galatasaray Başkanlığı için , dönemin mevcut başkanı sayın Canaydın, sevgili Cansun, ağabeymiz Toköz ve Ben başkan adayı olduk. Seçimlerden önce arkadaşlarımızla birlikte Galatasarayımızın sorunlarını çok iyi bildiğimiz için çözümlerini oluşturmaya başladık, çok ciddi bir çalışmalar içine girdik. Ulaşabildiğimiz her Galatasaraylıya sadece ortaya koyduğumuz iradeyi, anlayışı anlatmaya başladık. Sorunlardan, krizlerden bahsetmek tarzımız değildi, zira neyin ne olduğunu, sorunları her Galatasaraylı zaten biliyordu, önemli olan reçetelerdi. Fakat tek bir eksiğimiz vardı,o da önümüzde yeterli bir zamanımız yoktu. Kısa sürede de olsa ortaya koyduğumuz modelleme bir çok Galatasaraylıyı kendine çekti. Zaten bizim içinde önemli olan Galatasarayın en önemli aseti olan insan sermayesinin Galatasarayın dışında kalması değil tam tersi içine girmesiydi. Bunu başarıyorduk ama yaptığımız araştırmalarda iyi bir potansiyel oya sahip olmamıza rağmen, bunun seçilmek için yetmeyeceğini gördük. Bir ay daha zamanımız olsaydı ve ulaşamadığımız Galatasaraylıya da fikrimizi anlatabilseydik, ortak aklı, ortak duyguyu yönetime taşıyabilecektik. Seçime bir hafta kala, kendi tarafına çekmek için özellikle medyada favori gösterilen başkan adayları ve ekipleri tarafından abluka altına alındık. Kendilerine başkanlığın önemli olmadığını önemli olan yönetim modelinin değişmesi gerektiğini, bu modelin gelecekte Galatasarayı sorunlarından arındıracak ve büyütecek bir değişim olacağını, bu değişimin şart olduğunu anlattım. Seçime birkaç gün kala sayın Canaydın, kendisinin benim fikirlerime değer verdiğini , bu konuda ortak çalışılabileceğini ve benim kendisinin yanında yer almamı çok istediğini söyledi ben de kendisine bunu arkadaşlarımla değerlendireceğimi ilettim. Sevgili Başkanım bundan tatmin olmasa gerek, birkaç saat sonra tekrar ve ısrarla birlikte hareket etmemiz gerektiğini, Galatasarayın önemli virajda buna ihtiyacı olduğunu yineledi. Arkadaşlarımla acil bir durum değerlendirmesi yaptık, sağduyulu hareket edip “ şartlı ” birlikteliği onayladık. Dikkat edin şartlı diyorum. Çünkü sayın Canaydın da , iflas etmiş bir yönetim anlayışını uyguluyor, doğal olarakta sorunlar aşılamadan yenileri ekleniyordu. Şartları kendisine bir sözleşme yaparcasına tek tek sundum, her birini onayladı, zaten bunları yapman için seni istiyorum dedi. Değerli bir ağabeyimden ve mevcut başkanımdan bu sözü aldıktan sonra birlikte yönetmeye aday olduk. (Burada sevgili okurlara gerçeği bir de ben belirtmek isitiyorum: Hepinizin bildiği gibi sayın Canaydın , sayın Cansun'a karşı çok az bir oy farkı ile seçimi kazandı. Seçimi sayın Canaydın'a sayın Kıran kazandırdı). Fakat daha seçimin hemen ertesinde bu verilen sözlerin yalnız bir seçim kazanma politikası olduğunu gördüm. Esasında ben ertesi gün istifa edebilirdim, fakat bu korkaklıktı. Kalıp, Galatasaray menfaatleri doğrultusunda çalışmayı ve inandığım ilkeler uğruna savaşmayı tercih ederek verilen her görevi (görev seçmeden) büyük bir özveri ile yaptım. Ancak tek üzüldüğüm şey kendimin dışında bize inanmış, bizimle birlikte olan sevgili Galatasaraylıların da aldatılmış olmasıydı.
Peki sayın Kıran, şimdi biraz da bu güne değinelim. Galatasaray hergün basına yansıdığı gibi gerçekten büyük bir borç batağında mı? Bu borçtan nasıl kurtulacak? Riva bir kurtuluş mu? Genel Kurulda oyunuz ne olacak?
Borç batağı kavramı Galatasaray’a yakışmaz. Galatasaray'ın maddi problemleri var demek daha doğru olacaktır. Bütün büyük kurumların, kuruluşların ve hatta devletlerin bile borçları vardır. Az önce uzun uzun ifade ettim. Eğer siz dünya kulübü olmak istiyorsanız büyüyeceksiniz demektir. Küçülerek dünyaya açılamazsınız. Bugün bir Türk kulübü olarak Amerika’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Çin’e kadar bir Galatasaray bilinirliği ve sempatizanlığı varsa siz zaten büyük kulüpsünüzdür. Bundan bütün Galatasaraylılar gurur duymalı, bu gurur hepimizin hakkı. Bu madalyonun bir yüzü. Diğer tarafı ise büyümenin beraberinde gelen sorunları yönetebilmektir. Bunun içinde Genel Kurul size yetki verir, bizi “ doğru “ yönet diye. Ama siz bunu yapamazsanız, doğru bir yönetim modeli uygulayamazsanız, iki buçuk kişi ile yönetirim demekle iftihar ederseniz, her gün her saat masanızın üstünde biriken sorunların altından kalkamazsınız. Evet maddi sorunlar da büyük Galatasarayın en önemli sorunudur ama sonu değildir. Borçlar her şeyin sonu olsaydı, dünyada finans diye, iktisat diye bilim dalları olmazdı. Borcunuzu, borç alarak ödemek, halının altına tozu eşelemeye benzer. Yani bir gün gelir tıkanırsınız. İşte Galatasarayın öldü, bitti, iflas etti, battı gibi saçma sapan söylemlerin ortalıkta gezindiği bu dönemde geldiği nokta, aslında bir tıkanmadır. Yönetmeye talip olacaksınız, yetkiyi alacaksınız ama sonunun ne olduğunu bile bile halının altına itileyeceksiniz, sonra da Galatasaray batacak diyeceksiniz. Bunu anlamak ta yetki aldığınız değerli Galatasaraylılara anlatmakta mümkün değil. Bakın bugün Galatasaray, dünya da çok az kulübte olan çok zengin gayri menkullere sahiptir.Bakın Rivada 1.200.000 m2 lik arazi kendimize aittir. Floryada ki arazinin %35 i Galatasarayındır. Beyoğlu’nun merkezinde Hasnun Galip te kendine ait binası vardır. Dünyada hiç bir kulüp te olmayan ve son yaptırdığımız ekspertiz raporlarına göre paha biçilemeyen kendisine ait adası vardır.Bunun haricinde Mecidiyeköyde'ki Ali Sami Yen Stadı'nın olduğu arazi ile birlikte , Kalamış, Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece'de ki arazilerin üst kullanım hakları vardır. İrili ufaklı bir çok gayrimenkul varlıkları vardır. Yani öldü, bitti, iflas etti, battı lafları Galatasaray için hiçbir zaman geçerli olamaz. Bunu hiçbir Galatasarylı da kabul edemez. Ancak sorun, borcun yönetilmesindedir. Bu kadar varlığı olan ve bundan dolayı dünyanın diğer zengin kulüpleri arasında yer alan Galatasaray'ı demokratik bir yönetim, ortak akıla inanan bir yönetim, finansmancısına-ekonomistine –işletmecesine kucak açıp fikirlerine ve önerilerine yani projelerine önem veren bir yönetim çok kısa bir süre de Galatasaray’ı sadece maddi sorunlardan değil, büyük bir kulübün daha da büyürken doğal olarak yaşayacağı her türlü sorundan arındırır, bir spor kulübünden beklenenlere cevap verebilir.
Biraz Riva konusuna değinebilir miyiz?
Bakın, eğer geçmiş arşivlerinize giderseniz 2003 yılı sonunda Riva’da ki arazimizin nasıl değerlendirileceğini, daha doğrusu değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştim. Bugün 2005 yılının sonuna geldik yine aynısını ifade ediyoruz, değişen bir şey yok. Üstelik içinde bulunduğumuz bu dönem, özellikle İstanbul’da gayrimenkul piyasasının zirvede olduğu bir dönem. Yani Riva arazimiz şimdi daha da kıymetli hale geldi. O günlerde ki Riva ile ilgili arkadaşlarımızın hazırladığı projelendirme herhalde sayın Başkanımızın dikkatini çekmiş olacak ki, Riva Projesi çalışmalarını yürütmemiz için , bundan yaklaşık 1 sene önce bana, yönetimde bulunan Ahmet Özdoğan'a ve Emel Çabukoğlu'na yönetim kurulu kararı ile yetki verdi. Riva’da yeni bir yaşam merkezi kurmayı hedefliyorduk. Öyle ki, Karadeniz sahilinde, içinden nehir geçen bu arazimize yurtdışından getirdiğimiz üst düzey mimarlar dahi hayran kalıyorlardı. Villalar, Galatasaray Spor Kompleksi, Spor Akademisi, Alışveriş merkezleri, Resort –Spa tarzı butik otel gibi önemli yapıları içinde bulunduracak yeni bir yaşam merkezi. Bu bağlamda da arkadaşlarımla birlikte hem arazi komşularımız hem de üst düzey projelere imza atan Alarko, İşkoray, Yapı Kredi Koray ve çeşitli yurt dışından gelen çok ciddi yapı firmaları ile görüşmeler yaptık. Tüm bu firmaların hepsi Galatasaray'ın bu projesine dahil olmak istiyordu. Açıkçası ben ve iki yönetim kurulu arkadaşımda bu projenin Galatasaray’a yakışacak bir proje olacağı için büyük keyif alıyorduk. Fakat maalesef sayın başkan bu projeyle ilgilenmesi için sayın Refik Arkan'ı görevlendirmiş. Bundan ben ve arkadaşlarımın hiç birinin Eylül ayının sonuna kadar haberi olmadı. Bir yönetim kurulu toplantısı sırasında bunu öğrendiğimizde şok olduk. Nasıl böyle ciddiyetsizlik olabilirdi, aklımız almadı.Fakat tüm bunlara rağmen yine Galatasarayın menfaatleri gereği bizim hazırladığımız çalışmaların bizden istenmesini bekledik.Ne yazık ki kimse bizden bir rapor istemedi, yani kimlerle görüştük, kimlerden ne şartlarda teklifler aldık, nasıl bir proje hazırlandı .. vs gibi. Sevgili Refik kardeşimizin Galatasarayımız için çok daha büyük çok daha önemli bir proje hazırladığını , başkanın da buna önem verdiğini düşündük. Tabii ki görüşmüş olduğumuz bu çok ciddi gruplara karşı da mahçup duruma düşmüştük. Proje neydi ? Ne yapılacaktı? Bu soruların cevabını beklerken birden bire Genel Kurul’dan yetki isteme gündeme getirildi, alınacak yetki ile yola daha kolay devam edileceği kararı alındı. Ben ve bu iki arkadaşım, yönetimin aldığı kararın altına imza atmadık. Genel Kurul kararı oy birliği ile değil oy çokluğu ile alınmış oldu. Çünkü, Galatasaray’ın bugünün şartlarında gittikçe de değer kazanan bir arazisi, makro bir proje olmaktan çıkıp, günü kurtaracak batan iflas eden Galatasaray’ı bataktan kurtaracak bir enstrüman gibi lanse ediliyordu. Üstelik Proje nedir diyorsunuz, altı boş çıkıyor. Cek, caklarla proje ifade edilmeye çalışıyordu. Bakın burası Galatasaray Spor Kulübü, Türkiye sınırlarını çoktan aşmış, ilklere imza atmış ve bilgi birikimi üst düzey bir kulüp. Üyelerine gidip Projenize yetki isteme kararı alacaksınız ama projenizi üyenizin sorgulayabileceğini düşünmeyeceksiniz. Üyelerden, kendine yakıştırmadığı enkaz kültürü ile yetki alabileceğinizi düşüneceksiniz. Karşınızda iki buçuk kişi değil , Galatasaray’ın en üst düzey bir kurulu var. Her üye, kendisinden bir yetki isteniyorsa yetkiyi nasıl, nerede ve ne şekilde kullanacağınızı sorgular, bilmek te en doğal hakkıdır. Siz birisine bir yetki verirken ne yapıyorsunuz? Doğal olarak sorguluyorsunuz. Dolayısıyla, bunun zamansız ve acele ile alınmış bir karar olduğuna, ortaya atılan gerekçenin de suni olduğuna, Riva gibi bir bölgede Türkiye’nin uluslararası markası olmuş arazi komşuları ile yeni bir yaşam merkezi olabileceği ve yazılıp çizilenlerin bir hayli üstünde gelir sağlanabileceği açıkça gözüken projeyi, yine Galatasarayın değerli uzmanlarından oluşan bir eksperler komisyonu tarafından değerlendirilmesi gerektiğine inanan ve savunan bir Galatasaraylı olarak oylamada kırmızı yani red oyu vereceğim.
Peki böyle bir projeye red oyu verirseniz, Galatasaray zarar görmez mi?
Bakın, biz bu proje yapılmasın demiyoruz, aslında proje demek te yanlış oluyor. Çünkü ortada proje de yok. Riva’nın değerlendirilmesine inanıyoruz demek daha doğru olacak. Riva’nın düzgün bir proje olarak değerlendirilmesi Galatasaray için çok önemlidir. Fakat biz oldu bittiye karşıyız. Bir komisyon kurulur, bu komisyon fizibilite çalışmaları yapar ve Genel Kurula da der ki: ' Biz komisyon olarak gerekli incelemeliri, çalışmaları tamamladık. Galatasaray için maksimum faydayı şu projenin sağlayacağını gördük. Stratejik ortaklarımız şunlar, proje maliyetimiz şu, gelirlerimiz şunlar gibi bir çok konuda Genel Kurul üyelerine net, somut, günün şartlarına uygun, uygulanabilir projeyi sunar, Genel Kurul’da proje hakkında kanaatini kullanır.Bunlar, zaman alacak konular değildir. Komisyon çalışmalarını yaptıktan ve yönetimde Genel Kurul dan onay aldıktan sonra bu proje hemen başlar.Zaten bizde de bu projenin tüm fizibilite çalışmaları var ama kimse verin bir bakalım demedi. Zannedersem, 24 Aralık Cumartesi günü geniş katılımlı bir eksperler komisyonu kurulması görüşü hakim olacaktır ve bu komisyonun yapacağı çalışma için kısa bir süre tanınacaktır. Komisyonun yapacağı çalışma tamamlandıktan sonra da Genel Kurul’dan yetki istenecektir. Yani 24 Aralık Cumartesi oylamanın yapılacağına inanmıyorum, yetki oylaması çok büyük bir olasılıkla Nisan 2006 ‘ya ertelenir. Galatasarayın menfaati gereği böyle olacağına da inandığım için Galatasaraya zarar verecek hiçbir şeyi yapmam.
Sayın Kıran, duyduğum kadarıyla bir milli piyango projeniz varmış, fakat gerçekleşmemiş, bu konuda biraz bilgi verir misiniz?
Evet doğru duymuşunuz, ama milli piyango demeyelim 100.Yıl Piyangosu idi adı. Bana başkandan 100.yılda gelir arttırıcı çalışmalar yapmam için görev verildi. Piyango da diğer projelerimiz gibi hem 100.yıl anısına düzenlenecek güzel bir proje hem de çok yüksek getirisi olan bir proje idi. Milli Piyango İdaresi ile projemizi paylaştık, kabul gördü. 100.Yıl Piyangosu olarak Range Rover Jeep, özel yapım kırmızı bir Ferrari başta olmak üzere 300 adet BMW verecektik. . Tüm izinleri aldık, Milli Piyango İdaresi ve tüm firmalarla anlaştık. Hatta bilet ve tanıtım afişlerinin tasarımlarına kadar hazırlıklara başlamıştık. Maliyetimiz 25 trilyon gelirimiz 60 trilyon olacaktı. Haftanın maç skorlarını dikkate alan bir anlayışla piyango risk olarak görüldü. Önce birkaç hafta ertelendi sonrada diğer onaylanmış 100.yıl projelerinde de olduğu gibi piyango da sadece bizim bildiğimiz bir anı olarak kaldı.. Senin gibi bir iş adamının da çok iyi bildiği gibi her projede bir risk vardır, önemli olan riskin ölçülebilir olmasıdır. Bugün yaklaşık 35 trilyon yani 25 – 26 milyon $’lık bir gelir kaynağınızı , maç skoruna endeksleyip riskli diyorsanız, o zaman nasıl olsa Genel Kurul’dan Riva için yetki alırım derken de düşüneceksiniz.
Sizinde bildiğiniz gibi, Galatasaraylıların çok merak ettiği bir Seyrantepe projesi vardı, ne oldu o proje?
İnan ki hem bilmiyorum, hem anlamıyorum. Bu arazi'nin üst kullanım hakkı Galatasaray'ındır. Yani kimse oraya Galatasaray'ın izni olmadan bir çivi bile çakamaz.Biz bu üst kullanım hakkını aldıktan sonra araziyi satın alalım dedik.Devlet'in bir arazisi var ve şu ana kadar 2 kere satışa çıkmış ve kimse talip olmamış.Galatasaray olarak biz bu araziye talip olduk. Devlet bu arazi için bir fiyat biçti, bizde saygın bir kooperatifle anlaşarak araziyi satın almak istedik. Amaç, orada hem bir stad yapmak, hem de yapılacak gayrimenkullerden gelir elde etmekti. İşimizde düzgün ve planladığımız gibi gidiyordu. Buraya kadar biliyorum.Yine konu sevgili Refik kardeşimin himayelerinde yürütülmeye başladığından beri inanın bende basından takip ediyorum. Bundan sonrası tam bir kaos. Bir yandan çoğu kişi bilip bilmeden 'Galatasaray'a bu arazi peşkeş çekiliyor' falan diye laflar söyleyip kamuoyu yaratıyor, diğer yandan sadece spor amaçlı kullanma izni var deniliyor. Bu konuda tüm yetki başkanımızdadır. Başkan bu konuda ser verip sır vermiyor. Bizde bekliyoruz.
Peki Seyrantepe olmazsa Ali Sami Yen mi olacak?
Galatasaray'ın acil bir stada ihtiyacı var. Galatasaray hedef küçültemez. Bunu hiçbir Galatasaraylı kabul etmez. Galatasaray büyük bir kulüptür ve kendine layık bir stadı mutlaka olmalıdır. Bugüne kadar tesisleşme de dahi ilklere imza atmışız, bu konuda yani Stad konusunda geri kaldık bunu kabul etmeliyiz. Eğer çok kısa sürede Seyrantepe konusu halledilecekse yeni stadımızın inşasına hemen başlamamız gerekiyor. Eğer Seyrantepe mümkün olmayacaksa elimizde Ali Sami Yen var. Yine lütfen arşivlerinize bakın. 2003 yılının sonunda Stad konusunda fikirlerimizi belirttik. Bugün Ali Sami Yen bir çok Galatasaraylı için çok önemli bir yer. Kolay kolay vazgeçilmez. Ancak günün şartlarına uygun, çağdaş, Galatasaraylıya yakışan ve sadece maçtan maça değil 365 gün işleyen modern bir stad olarak yeni Ali Sami Yen yaratmalıyız. Bunun için şu an elimizde proje teklifleri mevcut. Bize yakışan 45 – 50 bin kişilik modern bir Stadı Galatasaray emrine sunmak. Böyle bir stadınız olursa , o stadı dolduracak taraftarınızın geldiğini görürsünüz.
Yapılacak yeni stad için peki finansman nereden sağlanacak?
Bakın özellikle stad konusunda dünyadaki en büyük ve prestijli stadlara bakmanız yeterlidir. Sponsorluklarla 40 – 50 bin kişilik stadları yapabiliyorsunuz. Özellikle de İstanbul ve Galatasaray bir çok uluslararası markalar için önemli bir sponsorluk yatırım merkezi. Biz bunu çok iyi değerlendirebilecek kapasitedeyiz. Ancak en önemli şey başta da söylediğim gibi Galatasaray'ın yönetim tarzının değişmesidir. Bugün Galatasaray'a hizmet etmek isteyen dışarıda milyonlar var. Kredi konusundan en iyi kim anlar? Örneğin büyük finans kuruluşlarının başında ki insanlar değil mi?. Galatasaray da, Türkiye'nin en büyük bankalarının genel müdürleri, banka sahipleri var. Bu insanların işi ulusal ve uluslararası piyasalardan para bulmak. Bu kişiler Galatasaray gibi bir camiada görev ve sorumluluk almak için can atıyorlar. Yine Galatasaray'da ulusal ve uluslararası danışmanlık firmalarının sahipleri, ortakları veya Genel müdürleri var. Bu kişilerinde işi, milyarlarca dolar ciroları olan firmalara danışmanlık vermek ve bu firmaları denetlemek. Diğer taraftan yine Galatasaray da dünyaca ünlü pazarlama firmalarının sahipleri ve/veya yöneticileri var. Tabii ki tüm bu pırıl pırıl kişiler Kredi konusunda, Pazarlama konusunda, Borç yönetimi ve diğer konularda 2-3 kişiden daha bilgililer. Bu kişilere elini uzatırsın, onlara sorumluluğu delege edersin, Galatasaray için istersin. Eğer böyle bir yönetim tarzını benimserseniz, Galatasaray çok kısa bir sürede kimsenin tahmin etmediği yerlere gelir. Galatasaray'ın çözülmeyecek hiç bir sorunu yoktur.Galatasaray'ı, ortak akıl ve ortak duyguyu paylaşacak kişiler ile dünyada bile çok az kulübe nasip olan başarılara koşturabilirsiniz. Bunun için gerekli olan her şart ve koşul Galatasaray'da mevcuttur.Biz taraftarımızla , yönetimimizle, sporcularımızla bir bütünüz. Tek başkanlık devrinin bitmesi gerekir.
Yani Galatasaray'ın her şeyden önce tam anlamıyla kurumsallaşmaya ihtiyacı mı var demek istiyor sunuz?
Evet kesinlikle öğle. Bugün Galatasaray'ın bir pazarlama firması var, fakat yönetim kurulu Galatasaray yönetim kurulundan oluşuyor. Yine tabii ki Galatasaray yönetim kurulundan bir kaç kişi olacak fakat diğer yönetim kurulu üyeleri de bu işten çok iyi anlayan kişilerden oluşması gerekir.Eğer demokratik bir anlayışla Galatasaray yönetilip, kurumsallaşma konusunda çalışmalar yapılırsa, hem para bulursunuz, hem ürününüzü satarsınız hem de stadınızı yaparsınız. Ama yok ben Galatasaray'ı tek başıma yönetirim derseniz , o zaman Galatasaray gibi bir kulüp size üç dört beden büyük gelir.Bireysellikten kurumsallığa geçmeden nasıl bir büyük topluluğu yönetebilir, daha doğrusu beklentilere cevap verebilirsiniz? Ne projeniz olur, ne borcunuz biter, ne stadınız olur, ne de başarılarınız.
Sayın Kıran, Galatasaray taraftarı; Hagi, Popescu, Tafarel, Jardel gibi bir çok gerçek dünya yıldızını seyretmiş bir topluluk. Fakat son zamanlarda Galatasaray'a böyle dünya yıldızları gelmiyor. Acaba Galatasaray küçülmeye mi gidiyor?
Yeri gelmişken senden ve Internetspor okuyucularından özür dilerim. Gonzales ve Pires'in Galatasaray'a çok yakın olduğunu eğer yanılmıyorsam ilk ben sana söylemiştim. Fakat bende arkadaşların bana ilettiklerini aktardım. Çünkü zaten o zaman ben transferlerle ilgili bir görev yapmıyordum. Bu futbolcularda gelmedi. Fakat ben sizlere çok mahçup oldum. Acaba Galatasaray küçülmeye mi gidiyor soruna gelince: Galatasaray bir fabrika değildir. Yani bir kriz olunca siz fabrikanızda ki gibi, maliyetlerinizi ve cironuzu düşürerek karlılığınızı arttıramazsınız. Eğer siz Galatasarayı da bir sanayi kuruluşu gibi yönetirseniz başarılı olamazsınız.Bu mümkün değildir. Dünya yıldızı transfer etmezseniz, Galatasaray'ın reytingi düşer, taraftar maçlara gelmez, reklam gelirleriniz düşer ve daha az forma satarsınız. Tabii ki siz sırf yıldızlar alayım diye de alt yapıyı yani gençleri unutamazsınız. Futbol bir keyif oyunudur. Seyirci zevkle seyredeceği bir takım görmek ister. O zaman ne yapılması lazım ? Galatasaray'ın çok güçlü bir alt yapısı vardır. Bu alt yapı spor akademisi haline getirilerek genç yetenekleri Galatasaray'a kazandırmalıdır. Diğer taraftan da Galatasaray'a her bakımdan yakışan dünya yıldızlarını takıma kazandırarak, bu yıldızların gençlerle kaynaşmasını sağlamak lazımdır. Bu sportif başarıyı beraberinde getirir ve en önemlisi bu sayede başarıların sürekli olmasını sağlarsınız. Ayrıca her yetiştireceğiniz oyuncunun yeni bir Riva olacağını da düşünebilirsiniz.
Son bir soru. Başkanlığa aday mısınız?
Şu anda Galatasaray'ın bir başkanı var ve Mart ayına kadarda başkan. Biz tabii ki Galatasaray'ın menfaatleri doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Galatasaray'ın hep önde gelenlerinden bahsediliyor, bizler arkadan gelenlerden güç almayı düşünüyoruz.Daha öncede söylediğim gibi Galatasaray'da pırıl pırıl gençler var, yeter ki bu gençlerle tecrübelileri birleştirerek bir sinerji yaratın. Ben Galatasaray'ın gücüne inanıyorum. Bu güçler, beraber ve ortak olması halinde etki yaratır. Bu anlayışın Galatasaray’a kazandırılması için sonuna kadar mücadele edeceğim.
Özellikle yeni stadı nasıl yapacaksınız ve star transferler konusunda verdiği cevaplar ilginç..
Niye, Başkan adayıyken birden bire Sayın Canaydın yötemine girdiniz?
Bu sorunuza cevap vermeden önce şu soruyu sormanızı beklerim : Niçin Turgay Kıran olarak yönetime talip oldunuz? Bakın 1996 yılı Galatasaray için önemli bir tarih. Zira 1996 yılından itibaren Galatasaray büyümeye başlamış, sportif başarı ile birlikte özellikle mali sorunlar başta olmak üzere büyümenin getirdiği sorunlar Galatasaray’ı zorlamaya başlamıştır. Büyüme, dışa açılma, dünya kulübü olma, her branşta sportif başarı, tesisleşme tabii ki her Galatasaraylının isteği, en doğal arzusu… Ancak siz büyümenin ikiz kardeşi gibi yanında dolaşan sorunları aşabilecek bir yönetsel iradeyi ortaya koyamazsanız, işte bu sorunlar kartopu gibi büyür ve bir gün çığ gibi sizi yutar. Popülist yaklaşımlar yerine biz yöneticilerin görevi, akılcı, katılımcı ve büyümenin sorunlarını bertaraf edecek yönetim anlayışını uygulamak olmalı. Son 8-9 yılda Galatasaray hızlı, ama altyapısız büyümesinin sıkıntısını çekmekte. Oysa bu büyüme ile doğru orantılı katılımcılığında artması gerekirken, bakıyorsunuz hızla büyüyen Galatasaray’ı maalesef sadece 2-3 kişi yönetiyor, sorunlar çözülemiyor, artan krizler aşılamıyor, Galatasaray geçmişten gelen değerli mirasını yiyor. 1996 – 2004 yılları arasında geçen 8 yılda görüyoruz ki, büyüyen Galatasaray’ı aşağı yukarı hep aynı insanlar yönetmiş. Yani 2-3 kişilik yönetilen Galatasaray aynı isimler tarafından yönetilmiş, yönetilmeye çalışılmış. Her Galatasaraylı gibi bu arkadaşlarımızda ellerinden geleni yapmaya çalışmışlar ancak, büyüyen Galatasaray’ın sorunlarını yönetememişler daha doğrusu yönetebilme güçleri kalmamıştır. Kimse arkadaşlarımızı suçlamasın, hatta ellerinden geleni yaptıkları için teşekkür etsin. Ancak, eğer siz dünya kulübü olacaksanız, büyüyecekseniz, dünyanın dört tarafına yayılmış milyonlarca Galatasaraylıya hitap edecekseniz, bunu 2-3 kişi ile yapamazsınız. Bu sihirbazlığı kimseden beklemeyelim. İşte 2004 Genel Kurulu’nun karşısına biz , bu yönetim anlayışının bugünün Galatasaray’ını yönetmeye gücünün yetmeyeceğini, hatta ve hatta 5 yedek 10 asil üyeden oluşan bir yönetim kurulunun bile yetmeyeceğini Galatasaray ortak akıl, ortak ruh ve bunlardan oluşacak büyük bir sinerjiyle idare edilmesi gerektiğini bilerek farklı ama gerekli bir yönetim modeli ile çıkmayı planladığımız için yönetime aday olduk. Dikkat edersen ben demiyorum, biz diyorum. Niye, çünkü ortaya koyduğumuz yönetim modelinde Başkan sadece sözcüdür, O sadece delege eder, sevk ve koordinasyonu sağlar ve sonunda denetler. Delege ederken de işi, o konunun uzmanlarından oluşmuş ekibine aktarır. Milyonlara hitap eden bir Galatasaray Kulübü olarak eğer sizin sportif başarılar, modern tesisler, beşeri ilişkiler, menkul ve gayrimenkul değerlendirme, yeni projeler yaratma, dünya ile entegrasyon ve sosyal misyonunuzu gerçekleştirme gibi iş hedefleriniz varsa, zaten tüm bunlar 2-3 kişinin altından kalkabileceği işler değildir. Bu konuda hemfikir miyiz? . Taraflı tarafsız kime bu soruyu sorsan herkes evet diyecektir. İşte belirli konularda uzman bir çok Galatasaraylı ile bir araya gelerek 2004 yılından itibaren Galatasaray’ın bu şekilde yönetilmesi gerektiğini ortaya koyduk. Bu nedenle yönetime aday olduk. Sağolsun arkadaşlarımda bulunması gereken başkanlığa beni aday gösterdiler, herhalde güler yüzlü olmam bunda etkili oldu.
Sorunun cevabına gelince : Bilindiği gibi Galatasaray Başkanlığı için , dönemin mevcut başkanı sayın Canaydın, sevgili Cansun, ağabeymiz Toköz ve Ben başkan adayı olduk. Seçimlerden önce arkadaşlarımızla birlikte Galatasarayımızın sorunlarını çok iyi bildiğimiz için çözümlerini oluşturmaya başladık, çok ciddi bir çalışmalar içine girdik. Ulaşabildiğimiz her Galatasaraylıya sadece ortaya koyduğumuz iradeyi, anlayışı anlatmaya başladık. Sorunlardan, krizlerden bahsetmek tarzımız değildi, zira neyin ne olduğunu, sorunları her Galatasaraylı zaten biliyordu, önemli olan reçetelerdi. Fakat tek bir eksiğimiz vardı,o da önümüzde yeterli bir zamanımız yoktu. Kısa sürede de olsa ortaya koyduğumuz modelleme bir çok Galatasaraylıyı kendine çekti. Zaten bizim içinde önemli olan Galatasarayın en önemli aseti olan insan sermayesinin Galatasarayın dışında kalması değil tam tersi içine girmesiydi. Bunu başarıyorduk ama yaptığımız araştırmalarda iyi bir potansiyel oya sahip olmamıza rağmen, bunun seçilmek için yetmeyeceğini gördük. Bir ay daha zamanımız olsaydı ve ulaşamadığımız Galatasaraylıya da fikrimizi anlatabilseydik, ortak aklı, ortak duyguyu yönetime taşıyabilecektik. Seçime bir hafta kala, kendi tarafına çekmek için özellikle medyada favori gösterilen başkan adayları ve ekipleri tarafından abluka altına alındık. Kendilerine başkanlığın önemli olmadığını önemli olan yönetim modelinin değişmesi gerektiğini, bu modelin gelecekte Galatasarayı sorunlarından arındıracak ve büyütecek bir değişim olacağını, bu değişimin şart olduğunu anlattım. Seçime birkaç gün kala sayın Canaydın, kendisinin benim fikirlerime değer verdiğini , bu konuda ortak çalışılabileceğini ve benim kendisinin yanında yer almamı çok istediğini söyledi ben de kendisine bunu arkadaşlarımla değerlendireceğimi ilettim. Sevgili Başkanım bundan tatmin olmasa gerek, birkaç saat sonra tekrar ve ısrarla birlikte hareket etmemiz gerektiğini, Galatasarayın önemli virajda buna ihtiyacı olduğunu yineledi. Arkadaşlarımla acil bir durum değerlendirmesi yaptık, sağduyulu hareket edip “ şartlı ” birlikteliği onayladık. Dikkat edin şartlı diyorum. Çünkü sayın Canaydın da , iflas etmiş bir yönetim anlayışını uyguluyor, doğal olarakta sorunlar aşılamadan yenileri ekleniyordu. Şartları kendisine bir sözleşme yaparcasına tek tek sundum, her birini onayladı, zaten bunları yapman için seni istiyorum dedi. Değerli bir ağabeyimden ve mevcut başkanımdan bu sözü aldıktan sonra birlikte yönetmeye aday olduk. (Burada sevgili okurlara gerçeği bir de ben belirtmek isitiyorum: Hepinizin bildiği gibi sayın Canaydın , sayın Cansun'a karşı çok az bir oy farkı ile seçimi kazandı. Seçimi sayın Canaydın'a sayın Kıran kazandırdı). Fakat daha seçimin hemen ertesinde bu verilen sözlerin yalnız bir seçim kazanma politikası olduğunu gördüm. Esasında ben ertesi gün istifa edebilirdim, fakat bu korkaklıktı. Kalıp, Galatasaray menfaatleri doğrultusunda çalışmayı ve inandığım ilkeler uğruna savaşmayı tercih ederek verilen her görevi (görev seçmeden) büyük bir özveri ile yaptım. Ancak tek üzüldüğüm şey kendimin dışında bize inanmış, bizimle birlikte olan sevgili Galatasaraylıların da aldatılmış olmasıydı.
Peki sayın Kıran, şimdi biraz da bu güne değinelim. Galatasaray hergün basına yansıdığı gibi gerçekten büyük bir borç batağında mı? Bu borçtan nasıl kurtulacak? Riva bir kurtuluş mu? Genel Kurulda oyunuz ne olacak?
Borç batağı kavramı Galatasaray’a yakışmaz. Galatasaray'ın maddi problemleri var demek daha doğru olacaktır. Bütün büyük kurumların, kuruluşların ve hatta devletlerin bile borçları vardır. Az önce uzun uzun ifade ettim. Eğer siz dünya kulübü olmak istiyorsanız büyüyeceksiniz demektir. Küçülerek dünyaya açılamazsınız. Bugün bir Türk kulübü olarak Amerika’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Çin’e kadar bir Galatasaray bilinirliği ve sempatizanlığı varsa siz zaten büyük kulüpsünüzdür. Bundan bütün Galatasaraylılar gurur duymalı, bu gurur hepimizin hakkı. Bu madalyonun bir yüzü. Diğer tarafı ise büyümenin beraberinde gelen sorunları yönetebilmektir. Bunun içinde Genel Kurul size yetki verir, bizi “ doğru “ yönet diye. Ama siz bunu yapamazsanız, doğru bir yönetim modeli uygulayamazsanız, iki buçuk kişi ile yönetirim demekle iftihar ederseniz, her gün her saat masanızın üstünde biriken sorunların altından kalkamazsınız. Evet maddi sorunlar da büyük Galatasarayın en önemli sorunudur ama sonu değildir. Borçlar her şeyin sonu olsaydı, dünyada finans diye, iktisat diye bilim dalları olmazdı. Borcunuzu, borç alarak ödemek, halının altına tozu eşelemeye benzer. Yani bir gün gelir tıkanırsınız. İşte Galatasarayın öldü, bitti, iflas etti, battı gibi saçma sapan söylemlerin ortalıkta gezindiği bu dönemde geldiği nokta, aslında bir tıkanmadır. Yönetmeye talip olacaksınız, yetkiyi alacaksınız ama sonunun ne olduğunu bile bile halının altına itileyeceksiniz, sonra da Galatasaray batacak diyeceksiniz. Bunu anlamak ta yetki aldığınız değerli Galatasaraylılara anlatmakta mümkün değil. Bakın bugün Galatasaray, dünya da çok az kulübte olan çok zengin gayri menkullere sahiptir.Bakın Rivada 1.200.000 m2 lik arazi kendimize aittir. Floryada ki arazinin %35 i Galatasarayındır. Beyoğlu’nun merkezinde Hasnun Galip te kendine ait binası vardır. Dünyada hiç bir kulüp te olmayan ve son yaptırdığımız ekspertiz raporlarına göre paha biçilemeyen kendisine ait adası vardır.Bunun haricinde Mecidiyeköyde'ki Ali Sami Yen Stadı'nın olduğu arazi ile birlikte , Kalamış, Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece'de ki arazilerin üst kullanım hakları vardır. İrili ufaklı bir çok gayrimenkul varlıkları vardır. Yani öldü, bitti, iflas etti, battı lafları Galatasaray için hiçbir zaman geçerli olamaz. Bunu hiçbir Galatasarylı da kabul edemez. Ancak sorun, borcun yönetilmesindedir. Bu kadar varlığı olan ve bundan dolayı dünyanın diğer zengin kulüpleri arasında yer alan Galatasaray'ı demokratik bir yönetim, ortak akıla inanan bir yönetim, finansmancısına-ekonomistine –işletmecesine kucak açıp fikirlerine ve önerilerine yani projelerine önem veren bir yönetim çok kısa bir süre de Galatasaray’ı sadece maddi sorunlardan değil, büyük bir kulübün daha da büyürken doğal olarak yaşayacağı her türlü sorundan arındırır, bir spor kulübünden beklenenlere cevap verebilir.
Biraz Riva konusuna değinebilir miyiz?
Bakın, eğer geçmiş arşivlerinize giderseniz 2003 yılı sonunda Riva’da ki arazimizin nasıl değerlendirileceğini, daha doğrusu değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştim. Bugün 2005 yılının sonuna geldik yine aynısını ifade ediyoruz, değişen bir şey yok. Üstelik içinde bulunduğumuz bu dönem, özellikle İstanbul’da gayrimenkul piyasasının zirvede olduğu bir dönem. Yani Riva arazimiz şimdi daha da kıymetli hale geldi. O günlerde ki Riva ile ilgili arkadaşlarımızın hazırladığı projelendirme herhalde sayın Başkanımızın dikkatini çekmiş olacak ki, Riva Projesi çalışmalarını yürütmemiz için , bundan yaklaşık 1 sene önce bana, yönetimde bulunan Ahmet Özdoğan'a ve Emel Çabukoğlu'na yönetim kurulu kararı ile yetki verdi. Riva’da yeni bir yaşam merkezi kurmayı hedefliyorduk. Öyle ki, Karadeniz sahilinde, içinden nehir geçen bu arazimize yurtdışından getirdiğimiz üst düzey mimarlar dahi hayran kalıyorlardı. Villalar, Galatasaray Spor Kompleksi, Spor Akademisi, Alışveriş merkezleri, Resort –Spa tarzı butik otel gibi önemli yapıları içinde bulunduracak yeni bir yaşam merkezi. Bu bağlamda da arkadaşlarımla birlikte hem arazi komşularımız hem de üst düzey projelere imza atan Alarko, İşkoray, Yapı Kredi Koray ve çeşitli yurt dışından gelen çok ciddi yapı firmaları ile görüşmeler yaptık. Tüm bu firmaların hepsi Galatasaray'ın bu projesine dahil olmak istiyordu. Açıkçası ben ve iki yönetim kurulu arkadaşımda bu projenin Galatasaray’a yakışacak bir proje olacağı için büyük keyif alıyorduk. Fakat maalesef sayın başkan bu projeyle ilgilenmesi için sayın Refik Arkan'ı görevlendirmiş. Bundan ben ve arkadaşlarımın hiç birinin Eylül ayının sonuna kadar haberi olmadı. Bir yönetim kurulu toplantısı sırasında bunu öğrendiğimizde şok olduk. Nasıl böyle ciddiyetsizlik olabilirdi, aklımız almadı.Fakat tüm bunlara rağmen yine Galatasarayın menfaatleri gereği bizim hazırladığımız çalışmaların bizden istenmesini bekledik.Ne yazık ki kimse bizden bir rapor istemedi, yani kimlerle görüştük, kimlerden ne şartlarda teklifler aldık, nasıl bir proje hazırlandı .. vs gibi. Sevgili Refik kardeşimizin Galatasarayımız için çok daha büyük çok daha önemli bir proje hazırladığını , başkanın da buna önem verdiğini düşündük. Tabii ki görüşmüş olduğumuz bu çok ciddi gruplara karşı da mahçup duruma düşmüştük. Proje neydi ? Ne yapılacaktı? Bu soruların cevabını beklerken birden bire Genel Kurul’dan yetki isteme gündeme getirildi, alınacak yetki ile yola daha kolay devam edileceği kararı alındı. Ben ve bu iki arkadaşım, yönetimin aldığı kararın altına imza atmadık. Genel Kurul kararı oy birliği ile değil oy çokluğu ile alınmış oldu. Çünkü, Galatasaray’ın bugünün şartlarında gittikçe de değer kazanan bir arazisi, makro bir proje olmaktan çıkıp, günü kurtaracak batan iflas eden Galatasaray’ı bataktan kurtaracak bir enstrüman gibi lanse ediliyordu. Üstelik Proje nedir diyorsunuz, altı boş çıkıyor. Cek, caklarla proje ifade edilmeye çalışıyordu. Bakın burası Galatasaray Spor Kulübü, Türkiye sınırlarını çoktan aşmış, ilklere imza atmış ve bilgi birikimi üst düzey bir kulüp. Üyelerine gidip Projenize yetki isteme kararı alacaksınız ama projenizi üyenizin sorgulayabileceğini düşünmeyeceksiniz. Üyelerden, kendine yakıştırmadığı enkaz kültürü ile yetki alabileceğinizi düşüneceksiniz. Karşınızda iki buçuk kişi değil , Galatasaray’ın en üst düzey bir kurulu var. Her üye, kendisinden bir yetki isteniyorsa yetkiyi nasıl, nerede ve ne şekilde kullanacağınızı sorgular, bilmek te en doğal hakkıdır. Siz birisine bir yetki verirken ne yapıyorsunuz? Doğal olarak sorguluyorsunuz. Dolayısıyla, bunun zamansız ve acele ile alınmış bir karar olduğuna, ortaya atılan gerekçenin de suni olduğuna, Riva gibi bir bölgede Türkiye’nin uluslararası markası olmuş arazi komşuları ile yeni bir yaşam merkezi olabileceği ve yazılıp çizilenlerin bir hayli üstünde gelir sağlanabileceği açıkça gözüken projeyi, yine Galatasarayın değerli uzmanlarından oluşan bir eksperler komisyonu tarafından değerlendirilmesi gerektiğine inanan ve savunan bir Galatasaraylı olarak oylamada kırmızı yani red oyu vereceğim.
Peki böyle bir projeye red oyu verirseniz, Galatasaray zarar görmez mi?
Bakın, biz bu proje yapılmasın demiyoruz, aslında proje demek te yanlış oluyor. Çünkü ortada proje de yok. Riva’nın değerlendirilmesine inanıyoruz demek daha doğru olacak. Riva’nın düzgün bir proje olarak değerlendirilmesi Galatasaray için çok önemlidir. Fakat biz oldu bittiye karşıyız. Bir komisyon kurulur, bu komisyon fizibilite çalışmaları yapar ve Genel Kurula da der ki: ' Biz komisyon olarak gerekli incelemeliri, çalışmaları tamamladık. Galatasaray için maksimum faydayı şu projenin sağlayacağını gördük. Stratejik ortaklarımız şunlar, proje maliyetimiz şu, gelirlerimiz şunlar gibi bir çok konuda Genel Kurul üyelerine net, somut, günün şartlarına uygun, uygulanabilir projeyi sunar, Genel Kurul’da proje hakkında kanaatini kullanır.Bunlar, zaman alacak konular değildir. Komisyon çalışmalarını yaptıktan ve yönetimde Genel Kurul dan onay aldıktan sonra bu proje hemen başlar.Zaten bizde de bu projenin tüm fizibilite çalışmaları var ama kimse verin bir bakalım demedi. Zannedersem, 24 Aralık Cumartesi günü geniş katılımlı bir eksperler komisyonu kurulması görüşü hakim olacaktır ve bu komisyonun yapacağı çalışma için kısa bir süre tanınacaktır. Komisyonun yapacağı çalışma tamamlandıktan sonra da Genel Kurul’dan yetki istenecektir. Yani 24 Aralık Cumartesi oylamanın yapılacağına inanmıyorum, yetki oylaması çok büyük bir olasılıkla Nisan 2006 ‘ya ertelenir. Galatasarayın menfaati gereği böyle olacağına da inandığım için Galatasaraya zarar verecek hiçbir şeyi yapmam.
Sayın Kıran, duyduğum kadarıyla bir milli piyango projeniz varmış, fakat gerçekleşmemiş, bu konuda biraz bilgi verir misiniz?
Evet doğru duymuşunuz, ama milli piyango demeyelim 100.Yıl Piyangosu idi adı. Bana başkandan 100.yılda gelir arttırıcı çalışmalar yapmam için görev verildi. Piyango da diğer projelerimiz gibi hem 100.yıl anısına düzenlenecek güzel bir proje hem de çok yüksek getirisi olan bir proje idi. Milli Piyango İdaresi ile projemizi paylaştık, kabul gördü. 100.Yıl Piyangosu olarak Range Rover Jeep, özel yapım kırmızı bir Ferrari başta olmak üzere 300 adet BMW verecektik. . Tüm izinleri aldık, Milli Piyango İdaresi ve tüm firmalarla anlaştık. Hatta bilet ve tanıtım afişlerinin tasarımlarına kadar hazırlıklara başlamıştık. Maliyetimiz 25 trilyon gelirimiz 60 trilyon olacaktı. Haftanın maç skorlarını dikkate alan bir anlayışla piyango risk olarak görüldü. Önce birkaç hafta ertelendi sonrada diğer onaylanmış 100.yıl projelerinde de olduğu gibi piyango da sadece bizim bildiğimiz bir anı olarak kaldı.. Senin gibi bir iş adamının da çok iyi bildiği gibi her projede bir risk vardır, önemli olan riskin ölçülebilir olmasıdır. Bugün yaklaşık 35 trilyon yani 25 – 26 milyon $’lık bir gelir kaynağınızı , maç skoruna endeksleyip riskli diyorsanız, o zaman nasıl olsa Genel Kurul’dan Riva için yetki alırım derken de düşüneceksiniz.
Sizinde bildiğiniz gibi, Galatasaraylıların çok merak ettiği bir Seyrantepe projesi vardı, ne oldu o proje?
İnan ki hem bilmiyorum, hem anlamıyorum. Bu arazi'nin üst kullanım hakkı Galatasaray'ındır. Yani kimse oraya Galatasaray'ın izni olmadan bir çivi bile çakamaz.Biz bu üst kullanım hakkını aldıktan sonra araziyi satın alalım dedik.Devlet'in bir arazisi var ve şu ana kadar 2 kere satışa çıkmış ve kimse talip olmamış.Galatasaray olarak biz bu araziye talip olduk. Devlet bu arazi için bir fiyat biçti, bizde saygın bir kooperatifle anlaşarak araziyi satın almak istedik. Amaç, orada hem bir stad yapmak, hem de yapılacak gayrimenkullerden gelir elde etmekti. İşimizde düzgün ve planladığımız gibi gidiyordu. Buraya kadar biliyorum.Yine konu sevgili Refik kardeşimin himayelerinde yürütülmeye başladığından beri inanın bende basından takip ediyorum. Bundan sonrası tam bir kaos. Bir yandan çoğu kişi bilip bilmeden 'Galatasaray'a bu arazi peşkeş çekiliyor' falan diye laflar söyleyip kamuoyu yaratıyor, diğer yandan sadece spor amaçlı kullanma izni var deniliyor. Bu konuda tüm yetki başkanımızdadır. Başkan bu konuda ser verip sır vermiyor. Bizde bekliyoruz.
Peki Seyrantepe olmazsa Ali Sami Yen mi olacak?
Galatasaray'ın acil bir stada ihtiyacı var. Galatasaray hedef küçültemez. Bunu hiçbir Galatasaraylı kabul etmez. Galatasaray büyük bir kulüptür ve kendine layık bir stadı mutlaka olmalıdır. Bugüne kadar tesisleşme de dahi ilklere imza atmışız, bu konuda yani Stad konusunda geri kaldık bunu kabul etmeliyiz. Eğer çok kısa sürede Seyrantepe konusu halledilecekse yeni stadımızın inşasına hemen başlamamız gerekiyor. Eğer Seyrantepe mümkün olmayacaksa elimizde Ali Sami Yen var. Yine lütfen arşivlerinize bakın. 2003 yılının sonunda Stad konusunda fikirlerimizi belirttik. Bugün Ali Sami Yen bir çok Galatasaraylı için çok önemli bir yer. Kolay kolay vazgeçilmez. Ancak günün şartlarına uygun, çağdaş, Galatasaraylıya yakışan ve sadece maçtan maça değil 365 gün işleyen modern bir stad olarak yeni Ali Sami Yen yaratmalıyız. Bunun için şu an elimizde proje teklifleri mevcut. Bize yakışan 45 – 50 bin kişilik modern bir Stadı Galatasaray emrine sunmak. Böyle bir stadınız olursa , o stadı dolduracak taraftarınızın geldiğini görürsünüz.
Yapılacak yeni stad için peki finansman nereden sağlanacak?
Bakın özellikle stad konusunda dünyadaki en büyük ve prestijli stadlara bakmanız yeterlidir. Sponsorluklarla 40 – 50 bin kişilik stadları yapabiliyorsunuz. Özellikle de İstanbul ve Galatasaray bir çok uluslararası markalar için önemli bir sponsorluk yatırım merkezi. Biz bunu çok iyi değerlendirebilecek kapasitedeyiz. Ancak en önemli şey başta da söylediğim gibi Galatasaray'ın yönetim tarzının değişmesidir. Bugün Galatasaray'a hizmet etmek isteyen dışarıda milyonlar var. Kredi konusundan en iyi kim anlar? Örneğin büyük finans kuruluşlarının başında ki insanlar değil mi?. Galatasaray da, Türkiye'nin en büyük bankalarının genel müdürleri, banka sahipleri var. Bu insanların işi ulusal ve uluslararası piyasalardan para bulmak. Bu kişiler Galatasaray gibi bir camiada görev ve sorumluluk almak için can atıyorlar. Yine Galatasaray'da ulusal ve uluslararası danışmanlık firmalarının sahipleri, ortakları veya Genel müdürleri var. Bu kişilerinde işi, milyarlarca dolar ciroları olan firmalara danışmanlık vermek ve bu firmaları denetlemek. Diğer taraftan yine Galatasaray da dünyaca ünlü pazarlama firmalarının sahipleri ve/veya yöneticileri var. Tabii ki tüm bu pırıl pırıl kişiler Kredi konusunda, Pazarlama konusunda, Borç yönetimi ve diğer konularda 2-3 kişiden daha bilgililer. Bu kişilere elini uzatırsın, onlara sorumluluğu delege edersin, Galatasaray için istersin. Eğer böyle bir yönetim tarzını benimserseniz, Galatasaray çok kısa bir sürede kimsenin tahmin etmediği yerlere gelir. Galatasaray'ın çözülmeyecek hiç bir sorunu yoktur.Galatasaray'ı, ortak akıl ve ortak duyguyu paylaşacak kişiler ile dünyada bile çok az kulübe nasip olan başarılara koşturabilirsiniz. Bunun için gerekli olan her şart ve koşul Galatasaray'da mevcuttur.Biz taraftarımızla , yönetimimizle, sporcularımızla bir bütünüz. Tek başkanlık devrinin bitmesi gerekir.
Yani Galatasaray'ın her şeyden önce tam anlamıyla kurumsallaşmaya ihtiyacı mı var demek istiyor sunuz?
Evet kesinlikle öğle. Bugün Galatasaray'ın bir pazarlama firması var, fakat yönetim kurulu Galatasaray yönetim kurulundan oluşuyor. Yine tabii ki Galatasaray yönetim kurulundan bir kaç kişi olacak fakat diğer yönetim kurulu üyeleri de bu işten çok iyi anlayan kişilerden oluşması gerekir.Eğer demokratik bir anlayışla Galatasaray yönetilip, kurumsallaşma konusunda çalışmalar yapılırsa, hem para bulursunuz, hem ürününüzü satarsınız hem de stadınızı yaparsınız. Ama yok ben Galatasaray'ı tek başıma yönetirim derseniz , o zaman Galatasaray gibi bir kulüp size üç dört beden büyük gelir.Bireysellikten kurumsallığa geçmeden nasıl bir büyük topluluğu yönetebilir, daha doğrusu beklentilere cevap verebilirsiniz? Ne projeniz olur, ne borcunuz biter, ne stadınız olur, ne de başarılarınız.
Sayın Kıran, Galatasaray taraftarı; Hagi, Popescu, Tafarel, Jardel gibi bir çok gerçek dünya yıldızını seyretmiş bir topluluk. Fakat son zamanlarda Galatasaray'a böyle dünya yıldızları gelmiyor. Acaba Galatasaray küçülmeye mi gidiyor?
Yeri gelmişken senden ve Internetspor okuyucularından özür dilerim. Gonzales ve Pires'in Galatasaray'a çok yakın olduğunu eğer yanılmıyorsam ilk ben sana söylemiştim. Fakat bende arkadaşların bana ilettiklerini aktardım. Çünkü zaten o zaman ben transferlerle ilgili bir görev yapmıyordum. Bu futbolcularda gelmedi. Fakat ben sizlere çok mahçup oldum. Acaba Galatasaray küçülmeye mi gidiyor soruna gelince: Galatasaray bir fabrika değildir. Yani bir kriz olunca siz fabrikanızda ki gibi, maliyetlerinizi ve cironuzu düşürerek karlılığınızı arttıramazsınız. Eğer siz Galatasarayı da bir sanayi kuruluşu gibi yönetirseniz başarılı olamazsınız.Bu mümkün değildir. Dünya yıldızı transfer etmezseniz, Galatasaray'ın reytingi düşer, taraftar maçlara gelmez, reklam gelirleriniz düşer ve daha az forma satarsınız. Tabii ki siz sırf yıldızlar alayım diye de alt yapıyı yani gençleri unutamazsınız. Futbol bir keyif oyunudur. Seyirci zevkle seyredeceği bir takım görmek ister. O zaman ne yapılması lazım ? Galatasaray'ın çok güçlü bir alt yapısı vardır. Bu alt yapı spor akademisi haline getirilerek genç yetenekleri Galatasaray'a kazandırmalıdır. Diğer taraftan da Galatasaray'a her bakımdan yakışan dünya yıldızlarını takıma kazandırarak, bu yıldızların gençlerle kaynaşmasını sağlamak lazımdır. Bu sportif başarıyı beraberinde getirir ve en önemlisi bu sayede başarıların sürekli olmasını sağlarsınız. Ayrıca her yetiştireceğiniz oyuncunun yeni bir Riva olacağını da düşünebilirsiniz.
Son bir soru. Başkanlığa aday mısınız?
Şu anda Galatasaray'ın bir başkanı var ve Mart ayına kadarda başkan. Biz tabii ki Galatasaray'ın menfaatleri doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Galatasaray'ın hep önde gelenlerinden bahsediliyor, bizler arkadan gelenlerden güç almayı düşünüyoruz.Daha öncede söylediğim gibi Galatasaray'da pırıl pırıl gençler var, yeter ki bu gençlerle tecrübelileri birleştirerek bir sinerji yaratın. Ben Galatasaray'ın gücüne inanıyorum. Bu güçler, beraber ve ortak olması halinde etki yaratır. Bu anlayışın Galatasaray’a kazandırılması için sonuna kadar mücadele edeceğim.