GS'DE YENİ ANTRENOR KİM OLACAK?
Moderator: Staff
-
- Posts: 1923
- Joined: Wed Oct 23, 2002 4:14 pm
GS'DE YENİ ANTRENOR KİM OLACAK?
Melih Sabanoglu Gayın-Sin'de acikladi. Pek resmi olarak aciklanmamis bir seyi yazmazdim ama Melih Agbi kesin olmayan bir seyi yazmaz:
''Henüz imza atılmadı ama kesin anlaşma sağlandı. Galatasaray’ı 2009-2010 sezonunda Bernd Schuster çalıştıracak.
Çoğu insan için şaşırtıcı olacak. Schuster’i Galatasaray’a öneren ve kendisiyle ilk teması sağlayan isim Karl-Heinz Feldkamp.
Kimler gidecek Galatasaray’dan 2009-2020′da? Gideceklerin isimlerini tek tek vermek yerine Galatasaray’ın yaş ortalamasının 1 sene gençleşeceğini söylemek yeterli. Tam 11 futbolcusuyla yollarını ayıracak Galatasaray. Gidecekler içinde dört tane yabancı da var.
İkinci merak konusu; kimler gelecek Galatasaray’a? Bu anlamda futbolcu aranılan mevkileri söyleyelim. Kale, sol bek, stoper, orta göbek, sağ kanat ve santfor.
Kale için ilk aday Leo Franco. Sol bek için ise Manisaspor’da çok iyi bir sezon geçiren Ferhat Öztorun. Orta göbeğe genç ve geleceği olan bir yabancı aranıyor doğrudan gelip formayı teslim alacak. Muhtemelen La Liga patentli olacak.
Her ne kadar o bölgede beş tane futbolcu da olsa (Servet Çetin, Emre Güngör, Emre Aşık, Semih Kaya ve Murat Akça), Schuster stoper pozisyonu da takviye istedi Galatasaray’dan.
Schuster sağ kanat için de önemli bir futbolcu istiyor. Bir de santrfor mevkii için. (Bu pozisyon için de La Liga patentli birini göreceğiz galiba.)
Tüm bunları toplayınca şunları söylemek mümkün gelecek sezon için:
1. Kalli Türkiye’de oynanan futbolu iyi biliyor. Avrupa’da başarılı olacak futbolu da. Türkiye için sert futbol oynayabilen bir takım lazım. Avrupa için de pas koordinasyonu yüksek hızlı bir takım. Schuster bu kombinasyonu sağlamak için seçildi. (Kalli geçen sezon da Mathias Sammer’i önermişti, ancak yönetimle arası oldukça buruk olduğu için havada kaldı bu öneri. Ve Galatasaray bir sezon kaybetti.)
2. Schuster’in Almanya kökeni sert futbolu, İspanya geçmişi ise pas koordinasyonu yüksek hızlı futbolu temsil ediyor.
3. Schuster, önümüzdeki sezon Michael Skibbe’nin tohumlarını attığı 4-2-3-1 oynatacak takımı. Bu oldukça akılcı, çünkü takımın çoğunluğu için bu sistem oldukça aşina.
4. Florya’ya yönelik “yeniçeriler”, “futbolculara dayalı düzen” spekülasyonları sona erecek. İki nedenden. İlki bu spekülasyonlara neden olan pek futbolcu kalmayacak Galatasaray’da. İkincisi de Schuster Florya’nın tüm yönetimini teslim alacak.
5. Schuster’in gelmesiyle Haldun Üstünel’in ve Adnan Sezgin’in görev tanımları oldukça değişecek. Üstünel dış ilişkilerden (transfer, vb.) sorumlu olacak. Sezgin de menejerliği üstlenecek.
6. Bu anlamda Schuster’i yetkisi genişletilmiş sportif direktör olarak da görmek mümkün. Türkiye konusunda en büyük yardımı Kalli’den alacak Schuster.
7. Galatasaray’ın Almanya altyapısına ilişkin çalışmaları devam ediyor. Bu sezon da Barış Özbek ve Serkan Çalık gibi gelecek vaadeden bazı futbolcuları görebiliriz Galatasaray’da.
8. Eğer bu maya tutarsa Galatasaray’da, 2010’lara damgasını vuracak bir takımın yaratılmakta olduğunu söylemek mümkün.''
Futbol oynarken bu adami cok severdim. Muthis bir sol ayak vardi. Ispanyayi memeletket bellemis ve Alman Milli Takimini geri cevirmis, piyano calan, en cok Real Madritte sampiyonluk görmesine ragmen gönlü Barselonada olan ve antrenorluk basarisi Getafenin muthis cikisi olan bir Alman.
''Henüz imza atılmadı ama kesin anlaşma sağlandı. Galatasaray’ı 2009-2010 sezonunda Bernd Schuster çalıştıracak.
Çoğu insan için şaşırtıcı olacak. Schuster’i Galatasaray’a öneren ve kendisiyle ilk teması sağlayan isim Karl-Heinz Feldkamp.
Kimler gidecek Galatasaray’dan 2009-2020′da? Gideceklerin isimlerini tek tek vermek yerine Galatasaray’ın yaş ortalamasının 1 sene gençleşeceğini söylemek yeterli. Tam 11 futbolcusuyla yollarını ayıracak Galatasaray. Gidecekler içinde dört tane yabancı da var.
İkinci merak konusu; kimler gelecek Galatasaray’a? Bu anlamda futbolcu aranılan mevkileri söyleyelim. Kale, sol bek, stoper, orta göbek, sağ kanat ve santfor.
Kale için ilk aday Leo Franco. Sol bek için ise Manisaspor’da çok iyi bir sezon geçiren Ferhat Öztorun. Orta göbeğe genç ve geleceği olan bir yabancı aranıyor doğrudan gelip formayı teslim alacak. Muhtemelen La Liga patentli olacak.
Her ne kadar o bölgede beş tane futbolcu da olsa (Servet Çetin, Emre Güngör, Emre Aşık, Semih Kaya ve Murat Akça), Schuster stoper pozisyonu da takviye istedi Galatasaray’dan.
Schuster sağ kanat için de önemli bir futbolcu istiyor. Bir de santrfor mevkii için. (Bu pozisyon için de La Liga patentli birini göreceğiz galiba.)
Tüm bunları toplayınca şunları söylemek mümkün gelecek sezon için:
1. Kalli Türkiye’de oynanan futbolu iyi biliyor. Avrupa’da başarılı olacak futbolu da. Türkiye için sert futbol oynayabilen bir takım lazım. Avrupa için de pas koordinasyonu yüksek hızlı bir takım. Schuster bu kombinasyonu sağlamak için seçildi. (Kalli geçen sezon da Mathias Sammer’i önermişti, ancak yönetimle arası oldukça buruk olduğu için havada kaldı bu öneri. Ve Galatasaray bir sezon kaybetti.)
2. Schuster’in Almanya kökeni sert futbolu, İspanya geçmişi ise pas koordinasyonu yüksek hızlı futbolu temsil ediyor.
3. Schuster, önümüzdeki sezon Michael Skibbe’nin tohumlarını attığı 4-2-3-1 oynatacak takımı. Bu oldukça akılcı, çünkü takımın çoğunluğu için bu sistem oldukça aşina.
4. Florya’ya yönelik “yeniçeriler”, “futbolculara dayalı düzen” spekülasyonları sona erecek. İki nedenden. İlki bu spekülasyonlara neden olan pek futbolcu kalmayacak Galatasaray’da. İkincisi de Schuster Florya’nın tüm yönetimini teslim alacak.
5. Schuster’in gelmesiyle Haldun Üstünel’in ve Adnan Sezgin’in görev tanımları oldukça değişecek. Üstünel dış ilişkilerden (transfer, vb.) sorumlu olacak. Sezgin de menejerliği üstlenecek.
6. Bu anlamda Schuster’i yetkisi genişletilmiş sportif direktör olarak da görmek mümkün. Türkiye konusunda en büyük yardımı Kalli’den alacak Schuster.
7. Galatasaray’ın Almanya altyapısına ilişkin çalışmaları devam ediyor. Bu sezon da Barış Özbek ve Serkan Çalık gibi gelecek vaadeden bazı futbolcuları görebiliriz Galatasaray’da.
8. Eğer bu maya tutarsa Galatasaray’da, 2010’lara damgasını vuracak bir takımın yaratılmakta olduğunu söylemek mümkün.''
Futbol oynarken bu adami cok severdim. Muthis bir sol ayak vardi. Ispanyayi memeletket bellemis ve Alman Milli Takimini geri cevirmis, piyano calan, en cok Real Madritte sampiyonluk görmesine ragmen gönlü Barselonada olan ve antrenorluk basarisi Getafenin muthis cikisi olan bir Alman.
NO ADNANS, NO CRY !!
-
- Staff Member
- Posts: 6562
- Joined: Tue Oct 22, 2002 9:19 pm
- Location: Bakirkoy-Ist
- Contact:
Bn diğer konuda değinmiştim.Marca bugünkü sayıısnda Schuster ile yöenticilerimizin sanırım kesin anlaşma için gelecek hafta yeniden bir araya geleceklerini söylemiş. (senelik 3,5 milyon euro da az para değil yani)
Sol bek yerine sağ bek alsalar olmaz mı. Sağ bekte yine sabri işkencesine mi katlanacağız.Umarım bu işkence bu sene biter.
Sol bek yerine sağ bek alsalar olmaz mı. Sağ bekte yine sabri işkencesine mi katlanacağız.Umarım bu işkence bu sene biter.
-
- Posts: 1923
- Joined: Wed Oct 23, 2002 4:14 pm
Bir röportajı: (Spor Studyosu diye bir siteden)
Koyulastirdigim kisimlar mantalitesi hakkinda ipucu veriyor.
Başına Buyruk Orta Saha Emeklisi: Bernd Schuster
Emir Güney | Cts, Kas 1, 2008
Kategori: Futbol
Real Madrid’in Di Stefano’dan sonraki en ünlü sarışını, kulübün adına yaraşır, gözalıcı ve karakterli futbol sergileme sözü vererek kulübüne geri döndü. Nihai hedef ise, “Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak”.
Takımı atletik ve heyecan verici futbol oynatmak için ne kadar değişiklik yapmanız gerekti?
Yavaş yavaş idealimize yaklaşıyoruz ki bunlar geçen senenin hedeflerinden farklılar. Uyum sağlamanız gerekli. Real Madrid, her zaman güzel oynamalı ve başarılı olmalıdır. Bir denge bulmanız gerekiyor ve bu iki unsur aslında birbirine çok uygun.
İdeal hücum formasyonu nedir?
Formasyon aslında içinde kimin oynadığından daha önemli değildir. Bizim Robben, Robinho, Sneijder, Drenthe, Saviola, Soldado, Raul ve Van Nistelrooy gibi seçeneklerimiz var. Bizim adapte olabilen iyi oyuncularımız var. Bu da 4-2-3-1 veya 4-3-3 e takılıp kalmaktansa varyasyon şansımızı arttırıyor.
Bir takım sadece heyecan verici futbol oynayarak başarılı olabilir mi?
Neyse ki sadece katı bir defansa sahip olmanın yetmeyeceğini görüyoruz. Heyecan verici futbolun göze hoş gelen ve ilgi çekici bir harmanı vardır. Milan buna sahip, Manchester ve Barcelona da bazen bu konuda başarılılar. Anahtar ise defansta ve hücumda istikrar sağlayabilmek.
“Galacticos” devrinden beri ne değişti?
Real Madrid’de oynamanın ne anlama geldiğini öğretmeye çalışıyoruz. Benim burada oynadığım zamanlarda çoğu oyuncu İspanyoldu. Şimdilerde ise çoğu oyuncu yurt dışından geliyor. Bunlar kaliteli oyuncular ancak bu kulüp için oynamanın tam olarak ne demek olduğunu bilmiyorlar. Davranış şekli ve forma için kazanmak. Sanırım bu, üzerinde çalışılması gereken bir konu. Ben oynarken burada Camacho vardı, Gallego vardı. Bunlar Real Madrid’in iliklerine kadar işlemiş olduğu oyunculardı. Başlangıçta kulübün ne olduğu açıkça belirtiliyor. İşte bu yüzden yeni oyunculara Raul’u, Guti’yi, Michel Salgado’yu ve Sergio Ramos’u izletiyorum. Bu oyuncular Real’in ne olduğunu gösteriyorlar.
Siz dört yıl içindeki sekizinci antrenörsünüz. Kulübü istikrarlı hale nasıl getirmeyi düşünüyorsunuz?
İyi ki geçen sene takım La Liga’yı kazandı. Çok iyi oynamadılar ama yine de kazandılar. Eğer bu olmasaydı işimiz çok zor olacaktı çünkü insanlar acil başarı arıyorlar. Ben geldiğimde dünyanın en iyi sol beki Roberto Carlos’u ve en iyi sağ taraf oyuncusu Beckham’ı kaybettik. Bunlar önemli boşluklar; bir yaz içinde yerlerini doldurmak kolay değil ama sezon içerisinde bu sorunları çözdük.
Hiç Real Madrid antrenörlüğüne getirileceğiniz aklınıza gelmiş miydi?
Son iki sezonda bu çok yakın bir olasılıktı. Son seçimde Calderon seçildi ve benim adım ortaya atıldı. Sonra da, sezonun başından itibaren benim imzalayıp imzalamamla ilgili yorumlar yapılmaya başlandı. O sıralarda biraz gergindim ama bunun çok yakın olduğunu da görüyordum ve sonunda oldu da.
Peki, bunun getirdiği ilgi?
Bu benim için bir sorun değildi. Geçen sene ben herhangi bir antrenörün Capello’ya özendiğini düşünmüyorum. Ama kulüp beni, geçen sene çağısaydı yine de gelirdim. Real Madrid gelip kapınızı çaldığında, cevap vermeniz gerekir.
Menajerlik kariyer planlarınızda var mıydı?
Kesinlikle hayır. Benim menajerlik kariyerim ikinci ligin dibinde başladı. Real Madrid’i çok çalışmamın karşılığında bana verilen bir ödülmüş gibi hissediyorum.
Hangisini kazanmayı tercih edersiniz? Şampiyonlar Ligi mi, La Liga mı?
Kolay seçim. Şampiyonlar Ligi. La Liga’yı kazanabilirsiniz ve bu harikadır; ama Şampiyonlar Ligi başka bir seviyedir ve en iyilerle tarih sayfalarına geçersiniz. Hayatınızın geri kalanında sizinle birlikte yaşayacak büyüklükte bir kupadır. En üst noktadır…
Avrupa’da rakipleriniz kimler?
Her zamankiler. Bu yıl Bayern Münich sürpriz bir şekilde yok. Ama hala Milan, Chelsea ve Manchester United var.
Getafe veya Sevilla gibi kulüpler büyük kulüplerin tekelini kırabilirler mi?
Sevilla bunun eşiğinde. Ben onlarda ligi kazanabilercek bir takım havası görüyorum. Geçen sene buna ulaşabilirlerdi. Getafe… bence olmaz. Onlar için bu sezon UEFA kupasında oynamak büyük bir ödül. Ama ligi her zaman kazanan takımların bir tanesi dışında bir takım kazanırsa güzel olurdu.
Getafe ile UEFA Kupası’na ulaşmanızın tadını çıkardınız mı, yoksa aklınız çoktan Real’de miydi?
Hayır, Getafe’deki başarılarımızın tadını çıkarıyordum ama benim aklım Copa Del Rey (İspanya Kral Kupası) finalini kazanmaktaydı. Benim aklım işte buradaydı ve onu kazanamamamız çok yazık oldu. Mütevazi bir takımla geçirdiğim iki harika yılın ardından mükemmel bir son olurdu.
Her zaman Raul’un harika bir oyuncu olduğunu ve onun Real’in tartışmasız kaptanı olduğunu söylediniz. Bu hala geçerli mi?
Hala geliştirebileceği yönleri var ama kalitesi de ortada. Raul, takımın çok önemli bir parçası. Artık bir çocuk değil ve deneyimli oyuncu rolünü benimsemesi gerekli, kulüp oyuncusu olmalı. İşte bu konuda kendini geliştirmesi lazım.
Oyuncuyken tartışmalara atılırdınız. Bu özelliğiniz değişti mi?
Son birkaç yılda bu özelliklerimin olmasına rağmen basın ile aram hep iyi oldu. Real Madrid’de olmak her zaman size yardımcı olmuyor. Oyuncuyken sadece kendi adıma konuşuyordum; ancak şimdi bana bakan, beni dinleyen, beni takip eden bir takım var. Bu çok daha büyük bir sorumluluk. Ben de olgunlaştım, ama hala öğreneceğim birçok şey var. Kaybettiğim gün hayatımın en kötü gün oluyor. Hala buna bir çözüm bulamadım. Yenilgiyi sakince karşılayabilen antrenörleri takdirle karşılıyorum. Zannediyorum ki onlar bunu içlerinde hissediyorlar. Benim ne zaman kazandığımı ve ne zaman kaybettğimi açıkça görebilirsiniz.
Cesc Fabregas’a olan hayranlığınız gizli bir şey değil. Oyuncuyken onun gibi miydiniz?
Ben ofansif ortasaha gibi oynuyordum. Cesc önemli goller atıyor, dikine oynamayı iyi beceriyor, ve benim gibi derinden gelerek oynamakta çok iyi. Ama bugünlerde oyuncular daha az serbest oynayabiliyorlar. Xavi, Milla ve Guardiola’da da bu durum aynı: Daha sabit bir pozisyonda oynuyorlar. Ben pozisyonlarımı değiştirirdim, daha çok kanada giderdim. Benim daha çok hareketlilik şansım vardı.
Siz teknik olarak yetenekli ve kararlıydınız. Bu rolü Real’de kim dolduruyor?
Muhtemelen Guti. Onun benzer br stili var. 100 metreyi 11 saniyede koşamayız ama geri kalanlardan bir saniye daha hızlı düşünürüz. Top Guti’ye geldiğinde o zaten ne yapacağına çoktan karar vermiş olur. Bu Zidane, Xavi ve Iniesta’da da var. Sezgilerini kullanan oyuncular diğerlerinden daha hızlı düşünürler. Bu onların yeteneğidir.
Sizce dünya’nın en iyi oyuncusu kim?
Oyuncular ve takımlar çok iyi form durumlarına gelebiliyorlar. Tıpkı geçen sene Cristiano Ronaldo ve daha sonra Kaka’nın ön plana çıktığı gibi. Ayrıca sakatlıktan kurtulan Messi de var. Ama yakında kendini gösterecek başka oyuncular da olacak.
Barcelona’daki sosyal çevrenizi koruyor musunuz?
Şu anda evet. Ama bu Real Madrid ile ilgili bir şey değil. Bu benim özel hayatım. Sekiz yıl boyunca Barcelona’daydım. Genç bir oyuncu olarak yeni bir ülkedeki ilk zamanlarımdı ve bundan çok keyif almıştım. Tıpkı Atletico Madrid’de ve Real Madrid’de olduğu gibi.
Hala piyano çalıyor musunuz?
Son zamanlarda pek çalamadım, ancak bir eğitmenden ders almıştım. Çalmayı çok seviyorum, özellikle de milli marşları. Alman ve İspanyol marşlarını çok seviyorum. Hatta ciddi anlamda abarttığım da oldu. Yatmadan önce, İspanyol kanallarının yayını kapatırken İspanyol marşını çalmasını bekler ve ona eşlik ederdim. Çocuklarım yattıkları yerlerden beni duyarlardı.
Siz neredeyse tam bir Madrid’lisiniz, Real Madrid, Atletico Madrid ve Getafe…
Evet Madrid’i çok seviyorum ki bu denizi çok sevdiğim için beni çok şaşırtıyor. Denizi, plajı ve atmosferinden dolayı Barcelona’yı çok seviyorum. Denizi yüzünden 15 yıl boyunca Ibiza’ya gittim. Daha sonra Madrid’e yerleştim ve yavaşça ama kesin bir şekilde değiştim. Getafe’ye döndüğümde çok hoşuma giymişti.
Sizce antrenman dışı aktivitteler -yemekler vs.- takım ruhunu güçlendirir mi?
Başkan Mendoza’nın evndeki akşam yemeklerini hatırlıyorum. O mantaliteyi bugün oyunculara aktarmak zor, ama ben bu geleneği devam ettirmeye çalışıyorum. Takım birlikteliği şimdi de 15 yıl önce olduğu kadar önemli.
Champions Magazine - October/November 2007
Koyulastirdigim kisimlar mantalitesi hakkinda ipucu veriyor.
Başına Buyruk Orta Saha Emeklisi: Bernd Schuster
Emir Güney | Cts, Kas 1, 2008
Kategori: Futbol
Real Madrid’in Di Stefano’dan sonraki en ünlü sarışını, kulübün adına yaraşır, gözalıcı ve karakterli futbol sergileme sözü vererek kulübüne geri döndü. Nihai hedef ise, “Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak”.
Takımı atletik ve heyecan verici futbol oynatmak için ne kadar değişiklik yapmanız gerekti?
Yavaş yavaş idealimize yaklaşıyoruz ki bunlar geçen senenin hedeflerinden farklılar. Uyum sağlamanız gerekli. Real Madrid, her zaman güzel oynamalı ve başarılı olmalıdır. Bir denge bulmanız gerekiyor ve bu iki unsur aslında birbirine çok uygun.
İdeal hücum formasyonu nedir?
Formasyon aslında içinde kimin oynadığından daha önemli değildir. Bizim Robben, Robinho, Sneijder, Drenthe, Saviola, Soldado, Raul ve Van Nistelrooy gibi seçeneklerimiz var. Bizim adapte olabilen iyi oyuncularımız var. Bu da 4-2-3-1 veya 4-3-3 e takılıp kalmaktansa varyasyon şansımızı arttırıyor.
Bir takım sadece heyecan verici futbol oynayarak başarılı olabilir mi?
Neyse ki sadece katı bir defansa sahip olmanın yetmeyeceğini görüyoruz. Heyecan verici futbolun göze hoş gelen ve ilgi çekici bir harmanı vardır. Milan buna sahip, Manchester ve Barcelona da bazen bu konuda başarılılar. Anahtar ise defansta ve hücumda istikrar sağlayabilmek.
“Galacticos” devrinden beri ne değişti?
Real Madrid’de oynamanın ne anlama geldiğini öğretmeye çalışıyoruz. Benim burada oynadığım zamanlarda çoğu oyuncu İspanyoldu. Şimdilerde ise çoğu oyuncu yurt dışından geliyor. Bunlar kaliteli oyuncular ancak bu kulüp için oynamanın tam olarak ne demek olduğunu bilmiyorlar. Davranış şekli ve forma için kazanmak. Sanırım bu, üzerinde çalışılması gereken bir konu. Ben oynarken burada Camacho vardı, Gallego vardı. Bunlar Real Madrid’in iliklerine kadar işlemiş olduğu oyunculardı. Başlangıçta kulübün ne olduğu açıkça belirtiliyor. İşte bu yüzden yeni oyunculara Raul’u, Guti’yi, Michel Salgado’yu ve Sergio Ramos’u izletiyorum. Bu oyuncular Real’in ne olduğunu gösteriyorlar.
Siz dört yıl içindeki sekizinci antrenörsünüz. Kulübü istikrarlı hale nasıl getirmeyi düşünüyorsunuz?
İyi ki geçen sene takım La Liga’yı kazandı. Çok iyi oynamadılar ama yine de kazandılar. Eğer bu olmasaydı işimiz çok zor olacaktı çünkü insanlar acil başarı arıyorlar. Ben geldiğimde dünyanın en iyi sol beki Roberto Carlos’u ve en iyi sağ taraf oyuncusu Beckham’ı kaybettik. Bunlar önemli boşluklar; bir yaz içinde yerlerini doldurmak kolay değil ama sezon içerisinde bu sorunları çözdük.
Hiç Real Madrid antrenörlüğüne getirileceğiniz aklınıza gelmiş miydi?
Son iki sezonda bu çok yakın bir olasılıktı. Son seçimde Calderon seçildi ve benim adım ortaya atıldı. Sonra da, sezonun başından itibaren benim imzalayıp imzalamamla ilgili yorumlar yapılmaya başlandı. O sıralarda biraz gergindim ama bunun çok yakın olduğunu da görüyordum ve sonunda oldu da.
Peki, bunun getirdiği ilgi?
Bu benim için bir sorun değildi. Geçen sene ben herhangi bir antrenörün Capello’ya özendiğini düşünmüyorum. Ama kulüp beni, geçen sene çağısaydı yine de gelirdim. Real Madrid gelip kapınızı çaldığında, cevap vermeniz gerekir.
Menajerlik kariyer planlarınızda var mıydı?
Kesinlikle hayır. Benim menajerlik kariyerim ikinci ligin dibinde başladı. Real Madrid’i çok çalışmamın karşılığında bana verilen bir ödülmüş gibi hissediyorum.
Hangisini kazanmayı tercih edersiniz? Şampiyonlar Ligi mi, La Liga mı?
Kolay seçim. Şampiyonlar Ligi. La Liga’yı kazanabilirsiniz ve bu harikadır; ama Şampiyonlar Ligi başka bir seviyedir ve en iyilerle tarih sayfalarına geçersiniz. Hayatınızın geri kalanında sizinle birlikte yaşayacak büyüklükte bir kupadır. En üst noktadır…
Avrupa’da rakipleriniz kimler?
Her zamankiler. Bu yıl Bayern Münich sürpriz bir şekilde yok. Ama hala Milan, Chelsea ve Manchester United var.
Getafe veya Sevilla gibi kulüpler büyük kulüplerin tekelini kırabilirler mi?
Sevilla bunun eşiğinde. Ben onlarda ligi kazanabilercek bir takım havası görüyorum. Geçen sene buna ulaşabilirlerdi. Getafe… bence olmaz. Onlar için bu sezon UEFA kupasında oynamak büyük bir ödül. Ama ligi her zaman kazanan takımların bir tanesi dışında bir takım kazanırsa güzel olurdu.
Getafe ile UEFA Kupası’na ulaşmanızın tadını çıkardınız mı, yoksa aklınız çoktan Real’de miydi?
Hayır, Getafe’deki başarılarımızın tadını çıkarıyordum ama benim aklım Copa Del Rey (İspanya Kral Kupası) finalini kazanmaktaydı. Benim aklım işte buradaydı ve onu kazanamamamız çok yazık oldu. Mütevazi bir takımla geçirdiğim iki harika yılın ardından mükemmel bir son olurdu.
Her zaman Raul’un harika bir oyuncu olduğunu ve onun Real’in tartışmasız kaptanı olduğunu söylediniz. Bu hala geçerli mi?
Hala geliştirebileceği yönleri var ama kalitesi de ortada. Raul, takımın çok önemli bir parçası. Artık bir çocuk değil ve deneyimli oyuncu rolünü benimsemesi gerekli, kulüp oyuncusu olmalı. İşte bu konuda kendini geliştirmesi lazım.
Oyuncuyken tartışmalara atılırdınız. Bu özelliğiniz değişti mi?
Son birkaç yılda bu özelliklerimin olmasına rağmen basın ile aram hep iyi oldu. Real Madrid’de olmak her zaman size yardımcı olmuyor. Oyuncuyken sadece kendi adıma konuşuyordum; ancak şimdi bana bakan, beni dinleyen, beni takip eden bir takım var. Bu çok daha büyük bir sorumluluk. Ben de olgunlaştım, ama hala öğreneceğim birçok şey var. Kaybettiğim gün hayatımın en kötü gün oluyor. Hala buna bir çözüm bulamadım. Yenilgiyi sakince karşılayabilen antrenörleri takdirle karşılıyorum. Zannediyorum ki onlar bunu içlerinde hissediyorlar. Benim ne zaman kazandığımı ve ne zaman kaybettğimi açıkça görebilirsiniz.
Cesc Fabregas’a olan hayranlığınız gizli bir şey değil. Oyuncuyken onun gibi miydiniz?
Ben ofansif ortasaha gibi oynuyordum. Cesc önemli goller atıyor, dikine oynamayı iyi beceriyor, ve benim gibi derinden gelerek oynamakta çok iyi. Ama bugünlerde oyuncular daha az serbest oynayabiliyorlar. Xavi, Milla ve Guardiola’da da bu durum aynı: Daha sabit bir pozisyonda oynuyorlar. Ben pozisyonlarımı değiştirirdim, daha çok kanada giderdim. Benim daha çok hareketlilik şansım vardı.
Siz teknik olarak yetenekli ve kararlıydınız. Bu rolü Real’de kim dolduruyor?
Muhtemelen Guti. Onun benzer br stili var. 100 metreyi 11 saniyede koşamayız ama geri kalanlardan bir saniye daha hızlı düşünürüz. Top Guti’ye geldiğinde o zaten ne yapacağına çoktan karar vermiş olur. Bu Zidane, Xavi ve Iniesta’da da var. Sezgilerini kullanan oyuncular diğerlerinden daha hızlı düşünürler. Bu onların yeteneğidir.
Sizce dünya’nın en iyi oyuncusu kim?
Oyuncular ve takımlar çok iyi form durumlarına gelebiliyorlar. Tıpkı geçen sene Cristiano Ronaldo ve daha sonra Kaka’nın ön plana çıktığı gibi. Ayrıca sakatlıktan kurtulan Messi de var. Ama yakında kendini gösterecek başka oyuncular da olacak.
Barcelona’daki sosyal çevrenizi koruyor musunuz?
Şu anda evet. Ama bu Real Madrid ile ilgili bir şey değil. Bu benim özel hayatım. Sekiz yıl boyunca Barcelona’daydım. Genç bir oyuncu olarak yeni bir ülkedeki ilk zamanlarımdı ve bundan çok keyif almıştım. Tıpkı Atletico Madrid’de ve Real Madrid’de olduğu gibi.
Hala piyano çalıyor musunuz?
Son zamanlarda pek çalamadım, ancak bir eğitmenden ders almıştım. Çalmayı çok seviyorum, özellikle de milli marşları. Alman ve İspanyol marşlarını çok seviyorum. Hatta ciddi anlamda abarttığım da oldu. Yatmadan önce, İspanyol kanallarının yayını kapatırken İspanyol marşını çalmasını bekler ve ona eşlik ederdim. Çocuklarım yattıkları yerlerden beni duyarlardı.
Siz neredeyse tam bir Madrid’lisiniz, Real Madrid, Atletico Madrid ve Getafe…
Evet Madrid’i çok seviyorum ki bu denizi çok sevdiğim için beni çok şaşırtıyor. Denizi, plajı ve atmosferinden dolayı Barcelona’yı çok seviyorum. Denizi yüzünden 15 yıl boyunca Ibiza’ya gittim. Daha sonra Madrid’e yerleştim ve yavaşça ama kesin bir şekilde değiştim. Getafe’ye döndüğümde çok hoşuma giymişti.
Sizce antrenman dışı aktivitteler -yemekler vs.- takım ruhunu güçlendirir mi?
Başkan Mendoza’nın evndeki akşam yemeklerini hatırlıyorum. O mantaliteyi bugün oyunculara aktarmak zor, ama ben bu geleneği devam ettirmeye çalışıyorum. Takım birlikteliği şimdi de 15 yıl önce olduğu kadar önemli.
Champions Magazine - October/November 2007
NO ADNANS, NO CRY !!
-
- Posts: 1923
- Joined: Wed Oct 23, 2002 4:14 pm
Senelik 1,5, sampiyonluk primi 1-2 milyon dolar gibi duydum.Mehmet Gorgen wrote:Bn diğer konuda değinmiştim.Marca bugünkü sayıısnda Schuster ile yöenticilerimizin sanırım kesin anlaşma için gelecek hafta yeniden bir araya geleceklerini söylemiş. (senelik 3,5 milyon euro da az para değil yani)
Sol bek yerine sağ bek alsalar olmaz mı. Sağ bekte yine sabri işkencesine mi katlanacağız.Umarım bu işkence bu sene biter.
NO ADNANS, NO CRY !!
-
- Posts: 1606
- Joined: Wed Jan 30, 2008 8:30 pm
- Location: Atlanta USA
Schuster disardan bakildiginda aranilan adamdir. Almandan cok ispanyoldur bir kere, hata bu yuzden en iy zamaninda Alman milli takiminda oynamayi reddetmisti. Adi hem hoca olarak hemde oyuncu olarak cok buyuktur.Alpay Dedeoglu wrote:Senelik 1,5, sampiyonluk primi 1-2 milyon dolar gibi duydum.Mehmet Gorgen wrote:Bn diğer konuda değinmiştim.Marca bugünkü sayıısnda Schuster ile yöenticilerimizin sanırım kesin anlaşma için gelecek hafta yeniden bir araya geleceklerini söylemiş. (senelik 3,5 milyon euro da az para değil yani)
Sol bek yerine sağ bek alsalar olmaz mı. Sağ bekte yine sabri işkencesine mi katlanacağız.Umarım bu işkence bu sene biter.
Schusterin bizden once calistirdigi takim gecen sene Real madrid, yildiz idaresi iyi olmasa orda olmazdi. Sampiyon yapan Fabio Capellodan sonra geldi Real'a, " Biz barca yi Nou Campta yenemeyiz" dedigi icin gonderildi. Cok iyi bir sezon geciren ve nerdeyse rekor puan toplayan ama insanustu Barca'nin golgesinde kalan takimda emegi yoktu demek icin "yeni hoca ve sihirli degnek" teorsine inanmak lazim.
Bu kadar az paraya gelicegini sanmiyorum, yillik 3.5 alir en az. Del bosque bile ne kadar buyuk paraya imza atmisti.
Isin asli sampiyonluklar sezon ici degil yaz kampinda kazanilir. Takim nasil calisti nasil hazirlandi o onemli. Yoksa sezon ici oyuncular fiziksel olarak formda kalmak icin antreman yapar hepsi bu.
Sag acik alinicaksa Lincoln yolcu demektir. Kewell ve arda kalicagina gore kewell kendi yerinde oynayacak. Arda Adana Polat'in mecazi degilde kelime anlamiyla takimin merkezi olucak ve ortada oynayacak. Arda su anda o bolgede oynama tecrubesine sahip degil, gercek futbolda FM veya Playstation olmadigina gore o bolgeye alismasi zaman olucak. Bu zaman alinicak sag acik ve ortasaha oyuncu ise relatif olarak uzayip kisalabilir.
Orta sahanin ortasina alinacak adamin ayhandan ve Topaldan iyi olmasi lazim ki bu cok zor. Yada ikinci sik topal satilacak.
Sol bek isi ise enteresan. Balta icin degisik planlari varmi yonetimin bilmiyorum, ama stoper alinacagina gore yok.
Ugur ucarin durumu cok kritik. Serkan Kurtulusta oyle ben ikisinede guveniyorum. Acikcasi hic haz etmeme ragmen Sabrininde fatih terim kumandasinda neler yaptiginida gorduk.
Kotu oynayan futbolcuya kizma hakki yok kimsenin, Umit olsun sas olsun sabri olsun. Hoca oynatiyorsa ve sonrada aliyorsa sorumluluk hoca ve daha iyisini sagliyamiyan yonetime aittir.
Mujdeli haber icin sagol Alpay abi. Hepimize hayirli olsun.
Kar yagdi yaktigim ateslere
Icimdeki korku bir isyan
Beni anlaticak kadar, yanliz degil sokaklar
yorgun degil yagmurlar
Murat Cekem
Icimdeki korku bir isyan
Beni anlaticak kadar, yanliz degil sokaklar
yorgun degil yagmurlar
Murat Cekem
-
- Posts: 1734
- Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm
Schusteerrr Schusterrr GS gibi buyuk bir camiaya yakismiyorsun, hocaaa hocaaa bu takim 4-1-4-1 oynamaz, 3-1-6-1 oynar....Sen zaten gaymissin be kocum....GS gibi Avrupa fatihi bir camiaya yakismiyorsun.
Koemann Koemannn iyi frikik atmakla FB gibi buyuk bir camiaya hocalik etme arasinda fark var. Sana kac kez dedim Semih'i sibop oynat, Alex'i ise dansöz. Sen hoca degilsin ve kocum, bak dedeyi de yolladik o da FB gibi buyuk camiaya yakismiuordu (simdi Real alacak).
Gelecek senenin muhtemel yazilari.
Koemann Koemannn iyi frikik atmakla FB gibi buyuk bir camiaya hocalik etme arasinda fark var. Sana kac kez dedim Semih'i sibop oynat, Alex'i ise dansöz. Sen hoca degilsin ve kocum, bak dedeyi de yolladik o da FB gibi buyuk camiaya yakismiuordu (simdi Real alacak).
Gelecek senenin muhtemel yazilari.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
― Marcus Aurelius, Meditations
-
- Posts: 1606
- Joined: Wed Jan 30, 2008 8:30 pm
- Location: Atlanta USA
Schuster yer o kurtlari sen merak etme. Realin ic dinamikleri bizden beterdir. Getafe'ide sirf iyi futbolla UEFA sampiyonu yapmazlar. Bizide sirf futbolumuzdan yapmadiklari gibi.Kaan Önem wrote:Yeni kurban Schuster. Kurtlar sonrasına hoşgeldin. Gelecek sezonu tamamlayamadan gönderilir. Alışkanlık oldu.
Kar yagdi yaktigim ateslere
Icimdeki korku bir isyan
Beni anlaticak kadar, yanliz degil sokaklar
yorgun degil yagmurlar
Murat Cekem
Icimdeki korku bir isyan
Beni anlaticak kadar, yanliz degil sokaklar
yorgun degil yagmurlar
Murat Cekem
-
- Posts: 1923
- Joined: Wed Oct 23, 2002 4:14 pm
Melih Sabanoglu gayın sinde gene Schuster yaziyor israrla:
''Once isimleri yazalım yanyana.
Ignace Molnar, Laszlo Szekelly, Miroslav Kokotoviç, Oscar Hold, Abdullah Gegiç, Trian Ionescu, Waldir Pereira Didi, Tomislav Kaloperoviç, Friedel Rausch, Branko Stankoviç, Todor Veselinoviç, Kalman Meszöly, Pal Csernai, Guus Hiddink, Joseph Venglos, Holger Osieck, Carlos Alberto Parreira, Sebastio Lazaroni, Otto Bariç, Joachim Löw, Zdenek Zeman, Werner Lorant, Christoph Daum, Zico, Jose Louis Aragones. Bunlar Fenerbahçe’de görev yapmış olan yabancı teknik direktörler.
Leandro Remondini, Tomislav Kaloperoviç, Brian Birch, Malcolm Allison, Tomislav İviç, Jupp Derwall, Sigi Held, Karl Heinz Feldkamp, Rainer Hollmann, Reinhard Saftig, Graeme Souness, Mircae Lucescu, Gheorghe Hagi, Erik Gerets, Michael Skibbe. Bunlar da Galatasaray’da.
Şimdi soralım. Bu iki kulüp arasında hangisi bir teknik direktör kulübüdür, Fenerbahçe mi, Galatasaray mı?
Eğer teknik direktörlerin kariyerlerine bakarak bir yanıt verilmek istense, tartışmasız Fenerbahçe “teknik direktör kulübü” ilan edilirdi. Ama öyle değil gerçek hayatta. Fenerbahçe, her ne kadar görev verdiği teknik direktörlerinin önemli bölümünü ya milli takımlardan, ya da Avrupa’da kupa kazanmış kulüplerden devşirmiş olsa da, bir teknik direktör kulübü değil aslında. Bir “başkan” ve “kaptan” kulübü. (Zaten bundan kurtulmak için her seferinde önemli isimleri işbaşına getirdi Fenerbahçe, ama kulübün genetik yapısını hiçbir zaman değiştiremedi.)
Teknik direktör kulübü olan ise Galatasaray halbuki. Tarihine baktığımız zaman kalburüstü denilebilecek yabancı teknik direktör sayısı onluk bir desteyi geçmese de, böyle bu. Hem de kayıtsız şartsız.
Mesela küçük bir örnek. Rahmetli Tomislav Kaloperoviç Galatasaray’da teknik direktörlük yapmaya başladığında sadece bir senelik çalıştırıcıydı. Hem de Olimpija Ljubljana gibi eski Yugoslavya’nın deste altı bile olmayan bir takımının. Ama kariyerinin ikinci yılında gelip şampiyon yaptı Galatasaray’ı.
Keza yine rahmetli Brian Birch. Galatasaray’a geldiğinde Coşkun Özarı’nın yardımcısı ve kondisyoneriydi. Daha önce Yunanistan ve Mısır’da da yapmıştı bu işi. Coşkun Özarı’nın şampiyon yaptığı takımı devralıp ilk teknik direktörlük yılında şampiyonluk kazandırdı Galatasaray’a. Ertesi yıl da. Yine mesela Rainer Hollmann. İlk ciddi teknik direktörlüğünü Galatasaray’da yapmıştı Kalli’nin eski yardımcısı ve de bir şampiyonluk da o kazandırmıştı. (Bu örnekleri uzatmak mümkün. Ama konu o değil.)
Konu şu. Galatasaray Avrupa’da kupa kazandıktan sonra hızla bilmediği, alışık olmadığı denizlere sürüklenmeye başladı. Sürüklendiği yeni sular ise köklerinden ve geleneklerinden oldukça uzakta. Oysa ki geleneklerinde ve köklerinde plancılık, strateji ve vizyon vardı Galatasaray’ın. Elbette ilk hedef sportif başarıydı ilk planda. Ama başarısız da olsa bütün teknik direktörleriyle bir sezonu tamamlamaya gayret ederdi yönetimler. Bunun en son istisnası 1995’te şampiyonluğun kaybedilmesinden sonra seyircinin attığı cisimle kafası yarılan Reinhard Saftig’di. Saftig’in istifasıyla yollar ayrılmış, takımı sezon sonuna kadar Müfit Erkasap yönetmişti.
Algılamalar gerçektir
Aslında bu sezonun başında anlaşılan Michael Skibbe de, bir Birch, bir Kaloperoviç kadar Galatasaray’da başarılı olabilecek bir teknik direktördü. Ancak camianın 2000’den sonraki dönüşümü nedeniyle, Galatasaray’ın kalibresinin oldukça altında kaldığı yolunda bir iletişim yapıldı hakkında. Böylece göreve başlamadan çok önce hakkındaki olumsuz algılama yerleşmişti beyinlerin arka loblarına. Taraftarından üyesine, yöneticisinden basın mensubuna kadar.
Yani işe başladığı ilk gün kaybetmişti Skibbe davayı. Sonrası biliniyor. Saftig’in başına bir cisim atılmıştı, Skibbe’nin ASY’de son soluduğu hava ise “istifa” sesleriyle kirletilmişti. Bu anlamda 2009’un 1995’ten tek farkı, sezon sonuna kadar koşuyu sürdüren teknik direktörün dışarıdan gelmesi oldu. (Bunu da aslında Bülent Korkmaz’a verilen bir şans olarak okumak da mümkün. Ancak görüldüğü kadarıyla o bu şansı iyi değerlendiremedi. Ama bu da başka bir yazı konusu elbette.)
Şimdi yeni sezonda Galatasaray’da Bernd Schuster çalıştıracak. Ne anlama geliyor bu? Önce onu tartışalım. Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki Bernd Schuster Galatasaray tarihinde, futbolun başına gelmiş en kariyerli üçüncü teknik direktör. İlki, Almanya Ulusal Takımı’yla bir Dünya Kupası finali, bir de Avrupa Şampiyonluğu fotoğrafı çektirmiş rahmetli Jupp Derwall’di. İkinci ise Fatih Terim. 2002’de “gönüllerdeki teknik direktör” unvanıyla sözleşme imzaladığında özgeçiminde dört lig şampiyonluğu, bir UEFA Kupası, bir İtalya Kupası finali, bir de Milan tecrübesi vardı Terim’in. Bu anlamda Karl Heinz Feldkamp’tan bile daha kariyerliydi.
Yıl 1979. Derwall'in Helmuth Schön'den devraldığı Almanya Ulusal Takımı deplasmanda İrlanda'yı 3-1 yeniyor. Bu Schuster'in Almanya formasını giydiği ilk maç.
İşte Schuster’i diğerlerinden ayıran en temel fark bu; yani arkasındaki, özellikle futbolculuğu dönemindeki müthiş kariyeri. Schuster’in algılama düzeyindeki avantajları sadece bununla sınırlı değil. Başka avantajları da var. Mesela devralacağı takımda, “biz 2000’de kupayı şöyle kazanmıştık” diyecek bir futbolcu olmayacak Schuster’in. Takımındaki en eski isim 2001’de transfer edilmiş Ayhan Akman olacak çünkü. Schuster’e teslim edilecek takımda, diğer arkadaşlarına direktif (“ayar” olarak da okunabilir bu kelime) veren hiçbir oyuncu da kalmayacak, bu konuda sabıkalı tek isim Sabri Sarıoğlu dışında. (Ki uluslararası pazardaki fiyatı 4.5 milyon Euro olan bu futbolcunun değerini kaybetmeden başka bir takıma transfer olması da hedefleniyor.) Bu anlamda Schuster’e sadece işine odaklanmış hijyenik bir futbolcu grubu bırakıldığını söylemek mümkün.
Buna ek olarak minimum 2-3 kişiden oluşan kendi ekibiyle işbaşı yapacağı da söylenmeli Schuster’in. Kişisel antrenman çalıştırıcı (kondisyoner) ve yardımcı teknik direktörüyle birlikte çalışacak Florya’da. Bu ekibe sadece Burak Dilmen tipinde çevirmen ağırlıklı bir teknik çalıştırıcı eklenecek Türk olarak. (Bu gelişme, geçen sezon sonunda takımın kağıt üzerinde teknik direktörlüğünü üstlenen Cevat Güler Hoca’nın, bu yıl yeniden kondisyonerliğe dönememesi nedeniyle Galatasaray’la yollarının ayrılabileceği anlamına da geliyor.)
Galatasaray’ın transfer coğrafyası
Schuster’in Galatasaray’a sağlayacağı en önemli fayda ise isminden ötürü transferde ortaya çıkacak. Real Madrid’in eski teknik direktörü olarak birçok önemli futbolcuyu etrafına toplayabilecek bir kariyere sahip. Schuster’in Alman kimliği (ki bu konuda Kalli markası da var ek olarak) ve İspanya geçmişi, bu iki futbol coğrafyasının Galatasaray’ın hinterlandı durumuna gelmesine yetip de artıyor. Bu yüzden -olur ya da olmaz önemli değil- genç ve gelecek vaadeden Andreas Beck’in Galatasaray’la birlikte anılmasına çok şaşırmamak gerek.
Schuster operasyonuna ait birkaç notla tamamlayalım. Galatasaray’ın gündemine Schuster’in girmesi iki-üç ay önceye tarihleniyor. Önce Kalli üzerinden temasa geçiliyor Schuster’le. Anlaşma sağlanmasının ardından da gelecek dönemin planlamasına geçiliyor. Bu kapsamda Galatasaray’ın ön anlaşma sağladığı Leo Franco transferinde ciddi bir payı var Schuster’in, Kalli’yle birlikte. Kale dışında Schuster’in transferde önemle üstünde durduğu iki bölge var. İlki sağ kanat. Bu hem sağ bek, hem de açık oyuncusunu kapsıyor. İkincisi de santrfor. Hava üstünlüğü de olan ve sırtı rakibe çevriliyken de oynayabilen bir santrfor peşinde Schuster. Bunların yanısıra, stoper ve orta sahaya da takviye peşinde.
Tüm bunları alt alta koyduğumuzda şunu söylemek mümkün: Schuster, geçen yıl Kalli’nin oluşturduğu iskeleti, bu sezon Skibbe’nin oynattığı futbol perspektifi içinde sağlamlaştırmak peşinde. Yani yeni sulara açılmayı öngören bir rota yok Galatasaray’ın gündeminde. Bu kapsamda Skibbe’nin tersine çok kuvvetli bir önkabulle start alacağını söylemek hiç de yanlış olmaz Schuster’in.''
''Once isimleri yazalım yanyana.
Ignace Molnar, Laszlo Szekelly, Miroslav Kokotoviç, Oscar Hold, Abdullah Gegiç, Trian Ionescu, Waldir Pereira Didi, Tomislav Kaloperoviç, Friedel Rausch, Branko Stankoviç, Todor Veselinoviç, Kalman Meszöly, Pal Csernai, Guus Hiddink, Joseph Venglos, Holger Osieck, Carlos Alberto Parreira, Sebastio Lazaroni, Otto Bariç, Joachim Löw, Zdenek Zeman, Werner Lorant, Christoph Daum, Zico, Jose Louis Aragones. Bunlar Fenerbahçe’de görev yapmış olan yabancı teknik direktörler.
Leandro Remondini, Tomislav Kaloperoviç, Brian Birch, Malcolm Allison, Tomislav İviç, Jupp Derwall, Sigi Held, Karl Heinz Feldkamp, Rainer Hollmann, Reinhard Saftig, Graeme Souness, Mircae Lucescu, Gheorghe Hagi, Erik Gerets, Michael Skibbe. Bunlar da Galatasaray’da.
Şimdi soralım. Bu iki kulüp arasında hangisi bir teknik direktör kulübüdür, Fenerbahçe mi, Galatasaray mı?
Eğer teknik direktörlerin kariyerlerine bakarak bir yanıt verilmek istense, tartışmasız Fenerbahçe “teknik direktör kulübü” ilan edilirdi. Ama öyle değil gerçek hayatta. Fenerbahçe, her ne kadar görev verdiği teknik direktörlerinin önemli bölümünü ya milli takımlardan, ya da Avrupa’da kupa kazanmış kulüplerden devşirmiş olsa da, bir teknik direktör kulübü değil aslında. Bir “başkan” ve “kaptan” kulübü. (Zaten bundan kurtulmak için her seferinde önemli isimleri işbaşına getirdi Fenerbahçe, ama kulübün genetik yapısını hiçbir zaman değiştiremedi.)
Teknik direktör kulübü olan ise Galatasaray halbuki. Tarihine baktığımız zaman kalburüstü denilebilecek yabancı teknik direktör sayısı onluk bir desteyi geçmese de, böyle bu. Hem de kayıtsız şartsız.
Mesela küçük bir örnek. Rahmetli Tomislav Kaloperoviç Galatasaray’da teknik direktörlük yapmaya başladığında sadece bir senelik çalıştırıcıydı. Hem de Olimpija Ljubljana gibi eski Yugoslavya’nın deste altı bile olmayan bir takımının. Ama kariyerinin ikinci yılında gelip şampiyon yaptı Galatasaray’ı.
Keza yine rahmetli Brian Birch. Galatasaray’a geldiğinde Coşkun Özarı’nın yardımcısı ve kondisyoneriydi. Daha önce Yunanistan ve Mısır’da da yapmıştı bu işi. Coşkun Özarı’nın şampiyon yaptığı takımı devralıp ilk teknik direktörlük yılında şampiyonluk kazandırdı Galatasaray’a. Ertesi yıl da. Yine mesela Rainer Hollmann. İlk ciddi teknik direktörlüğünü Galatasaray’da yapmıştı Kalli’nin eski yardımcısı ve de bir şampiyonluk da o kazandırmıştı. (Bu örnekleri uzatmak mümkün. Ama konu o değil.)
Konu şu. Galatasaray Avrupa’da kupa kazandıktan sonra hızla bilmediği, alışık olmadığı denizlere sürüklenmeye başladı. Sürüklendiği yeni sular ise köklerinden ve geleneklerinden oldukça uzakta. Oysa ki geleneklerinde ve köklerinde plancılık, strateji ve vizyon vardı Galatasaray’ın. Elbette ilk hedef sportif başarıydı ilk planda. Ama başarısız da olsa bütün teknik direktörleriyle bir sezonu tamamlamaya gayret ederdi yönetimler. Bunun en son istisnası 1995’te şampiyonluğun kaybedilmesinden sonra seyircinin attığı cisimle kafası yarılan Reinhard Saftig’di. Saftig’in istifasıyla yollar ayrılmış, takımı sezon sonuna kadar Müfit Erkasap yönetmişti.
Algılamalar gerçektir
Aslında bu sezonun başında anlaşılan Michael Skibbe de, bir Birch, bir Kaloperoviç kadar Galatasaray’da başarılı olabilecek bir teknik direktördü. Ancak camianın 2000’den sonraki dönüşümü nedeniyle, Galatasaray’ın kalibresinin oldukça altında kaldığı yolunda bir iletişim yapıldı hakkında. Böylece göreve başlamadan çok önce hakkındaki olumsuz algılama yerleşmişti beyinlerin arka loblarına. Taraftarından üyesine, yöneticisinden basın mensubuna kadar.
Yani işe başladığı ilk gün kaybetmişti Skibbe davayı. Sonrası biliniyor. Saftig’in başına bir cisim atılmıştı, Skibbe’nin ASY’de son soluduğu hava ise “istifa” sesleriyle kirletilmişti. Bu anlamda 2009’un 1995’ten tek farkı, sezon sonuna kadar koşuyu sürdüren teknik direktörün dışarıdan gelmesi oldu. (Bunu da aslında Bülent Korkmaz’a verilen bir şans olarak okumak da mümkün. Ancak görüldüğü kadarıyla o bu şansı iyi değerlendiremedi. Ama bu da başka bir yazı konusu elbette.)
Şimdi yeni sezonda Galatasaray’da Bernd Schuster çalıştıracak. Ne anlama geliyor bu? Önce onu tartışalım. Öncelikle şunu söylemek gerekiyor ki Bernd Schuster Galatasaray tarihinde, futbolun başına gelmiş en kariyerli üçüncü teknik direktör. İlki, Almanya Ulusal Takımı’yla bir Dünya Kupası finali, bir de Avrupa Şampiyonluğu fotoğrafı çektirmiş rahmetli Jupp Derwall’di. İkinci ise Fatih Terim. 2002’de “gönüllerdeki teknik direktör” unvanıyla sözleşme imzaladığında özgeçiminde dört lig şampiyonluğu, bir UEFA Kupası, bir İtalya Kupası finali, bir de Milan tecrübesi vardı Terim’in. Bu anlamda Karl Heinz Feldkamp’tan bile daha kariyerliydi.
Yıl 1979. Derwall'in Helmuth Schön'den devraldığı Almanya Ulusal Takımı deplasmanda İrlanda'yı 3-1 yeniyor. Bu Schuster'in Almanya formasını giydiği ilk maç.
İşte Schuster’i diğerlerinden ayıran en temel fark bu; yani arkasındaki, özellikle futbolculuğu dönemindeki müthiş kariyeri. Schuster’in algılama düzeyindeki avantajları sadece bununla sınırlı değil. Başka avantajları da var. Mesela devralacağı takımda, “biz 2000’de kupayı şöyle kazanmıştık” diyecek bir futbolcu olmayacak Schuster’in. Takımındaki en eski isim 2001’de transfer edilmiş Ayhan Akman olacak çünkü. Schuster’e teslim edilecek takımda, diğer arkadaşlarına direktif (“ayar” olarak da okunabilir bu kelime) veren hiçbir oyuncu da kalmayacak, bu konuda sabıkalı tek isim Sabri Sarıoğlu dışında. (Ki uluslararası pazardaki fiyatı 4.5 milyon Euro olan bu futbolcunun değerini kaybetmeden başka bir takıma transfer olması da hedefleniyor.) Bu anlamda Schuster’e sadece işine odaklanmış hijyenik bir futbolcu grubu bırakıldığını söylemek mümkün.
Buna ek olarak minimum 2-3 kişiden oluşan kendi ekibiyle işbaşı yapacağı da söylenmeli Schuster’in. Kişisel antrenman çalıştırıcı (kondisyoner) ve yardımcı teknik direktörüyle birlikte çalışacak Florya’da. Bu ekibe sadece Burak Dilmen tipinde çevirmen ağırlıklı bir teknik çalıştırıcı eklenecek Türk olarak. (Bu gelişme, geçen sezon sonunda takımın kağıt üzerinde teknik direktörlüğünü üstlenen Cevat Güler Hoca’nın, bu yıl yeniden kondisyonerliğe dönememesi nedeniyle Galatasaray’la yollarının ayrılabileceği anlamına da geliyor.)
Galatasaray’ın transfer coğrafyası
Schuster’in Galatasaray’a sağlayacağı en önemli fayda ise isminden ötürü transferde ortaya çıkacak. Real Madrid’in eski teknik direktörü olarak birçok önemli futbolcuyu etrafına toplayabilecek bir kariyere sahip. Schuster’in Alman kimliği (ki bu konuda Kalli markası da var ek olarak) ve İspanya geçmişi, bu iki futbol coğrafyasının Galatasaray’ın hinterlandı durumuna gelmesine yetip de artıyor. Bu yüzden -olur ya da olmaz önemli değil- genç ve gelecek vaadeden Andreas Beck’in Galatasaray’la birlikte anılmasına çok şaşırmamak gerek.
Schuster operasyonuna ait birkaç notla tamamlayalım. Galatasaray’ın gündemine Schuster’in girmesi iki-üç ay önceye tarihleniyor. Önce Kalli üzerinden temasa geçiliyor Schuster’le. Anlaşma sağlanmasının ardından da gelecek dönemin planlamasına geçiliyor. Bu kapsamda Galatasaray’ın ön anlaşma sağladığı Leo Franco transferinde ciddi bir payı var Schuster’in, Kalli’yle birlikte. Kale dışında Schuster’in transferde önemle üstünde durduğu iki bölge var. İlki sağ kanat. Bu hem sağ bek, hem de açık oyuncusunu kapsıyor. İkincisi de santrfor. Hava üstünlüğü de olan ve sırtı rakibe çevriliyken de oynayabilen bir santrfor peşinde Schuster. Bunların yanısıra, stoper ve orta sahaya da takviye peşinde.
Tüm bunları alt alta koyduğumuzda şunu söylemek mümkün: Schuster, geçen yıl Kalli’nin oluşturduğu iskeleti, bu sezon Skibbe’nin oynattığı futbol perspektifi içinde sağlamlaştırmak peşinde. Yani yeni sulara açılmayı öngören bir rota yok Galatasaray’ın gündeminde. Bu kapsamda Skibbe’nin tersine çok kuvvetli bir önkabulle start alacağını söylemek hiç de yanlış olmaz Schuster’in.''
NO ADNANS, NO CRY !!
-
- Posts: 1333
- Joined: Tue Feb 22, 2005 11:33 am
Alpay merhaba. Bu yazı çok didaktik ama katılmadığım hatta hatalı bulduğum yerler var. Kafamızda hatalı şablonlar oluşturmama adına:
1) Galatasaray geçmişte de hoca gönderen bir takımdı. Mesela 70'li yıllarda değişik sezonlarda Brian Birch, Malcom Allison, Don Howe gönderilmiş, Fethi Demircan, Turgay Şeren gibi hocalarla sezon içinde değişiklik yapılıp devam edildiği çok olmuştu. O bakımdan hep hocalarına sahip çıkan, idealist bir takım değiliz.
2) Derwall sonrası bir Alman ekolüne bağlılık oluştu ama öncesinde (Türk futbol tarihin,i 100 yıllık kabul edersek) bir ekole bağlı değiliz. Yugoslav, İngiliz, yerli denemeleri oldu. Derwall sonrasında ise Denizli, Held, Denizli, Holmann, Saftig ile Alman ekolü oynar gibi göründük. Ama bunun uzun kulüp tarihindeki yüzdesi düşüktür.
Kaldı ki sonrasında Souness, Lucescu, Gerets gibi sistemleri benzemez hocaları da getirdik.
3) Fenerbahçe de belli dönemlerde, tıpkı bizim gibi, sisteme dayalı idalist hoca denemeleri yaptı. Osieck ve Low gibi. Kendi çocuklarından hoca üretmeyi de denedi, Oğuz ve Rıdvan gibi. Genelde FB bir Brezilya yıldız takımı gibi düşünülür ama seçimlerinde Alman hocalardan yararlanmışlığı diğerinden kat be kat fazladır. O bakımdan FB'nin bir "genetik hoca tercih yapısı vardır" demek doğru olmaz.
FB ve Galatasaray'ı hoca tercihleri konusunda çok kesin şablonlara oturtamayız.
4) Bence gelirse Schuster en kariyerli hoca olacaktır. Terim ilk geldiğinde en kariyerli değildi. Kulüp düzeyinde Göztepe ve Ankaragücü hocalığı ile milli takım deneyimi vardı. Bugünkü Ersun Yanal veya Şenol Güneş'ten daha ben,msenmiş bir hoca olduğunu 1996'da kimse söyleyemez.
İkinci gelişinde de Avrupa kariyeri tam test edilmiş ve kabul görmüş değildi bana göre. Biz Türkler'e göre bazı şeyleri ilk yapması (ilk kez Milan'ı çalıştıran Türk) onun Avrupa kariyerinin kesinliğini sağlamıyor.
Schuster bence en kariyerli hoca olur zira Derwall ve Kalli geldiklerinde, genç ve Avrupa futbolunun tam içinde olan hocalar değillerdi. Onların bilge kişiliklerinden ve sistem kurmasından faydalandık (kaldı ki Kall'inin Kaiserslautern dışındaki kariyeri hep altyapıydı).
Nitekim 1980'lerde Arif Kocabıyık gibi futbol cambazlarının saygın olduğu bir ülkede, Suat Kaya'nın tercih edilmesi bir devrimdi. Ama her iki hoca da sistemi kurup takımı arkadan gelene devretme misyonuyla hareket ettiler.
Schuster ise çok genç, Avrupa futbolunun en tepe takımlarından birinden geliyor. Alman ve İspanyol futbolunun benimsenmiş aktörlerinden.
Derwall ve Kalli gibi bilge değil ama dünya üzerinde en tepe noktadaki 20 hocadan biridir muhtemelen. Ve yine bence ilk kez Türkiye'ye bu düzeyde kanlı canlı, veteran olmayan bir hoca gelir bu iş gerçekleşirse.
Bu arada o kadar yazıyoruz ama, bu iş bu kadar ciddi mi?
1) Galatasaray geçmişte de hoca gönderen bir takımdı. Mesela 70'li yıllarda değişik sezonlarda Brian Birch, Malcom Allison, Don Howe gönderilmiş, Fethi Demircan, Turgay Şeren gibi hocalarla sezon içinde değişiklik yapılıp devam edildiği çok olmuştu. O bakımdan hep hocalarına sahip çıkan, idealist bir takım değiliz.
2) Derwall sonrası bir Alman ekolüne bağlılık oluştu ama öncesinde (Türk futbol tarihin,i 100 yıllık kabul edersek) bir ekole bağlı değiliz. Yugoslav, İngiliz, yerli denemeleri oldu. Derwall sonrasında ise Denizli, Held, Denizli, Holmann, Saftig ile Alman ekolü oynar gibi göründük. Ama bunun uzun kulüp tarihindeki yüzdesi düşüktür.
Kaldı ki sonrasında Souness, Lucescu, Gerets gibi sistemleri benzemez hocaları da getirdik.
3) Fenerbahçe de belli dönemlerde, tıpkı bizim gibi, sisteme dayalı idalist hoca denemeleri yaptı. Osieck ve Low gibi. Kendi çocuklarından hoca üretmeyi de denedi, Oğuz ve Rıdvan gibi. Genelde FB bir Brezilya yıldız takımı gibi düşünülür ama seçimlerinde Alman hocalardan yararlanmışlığı diğerinden kat be kat fazladır. O bakımdan FB'nin bir "genetik hoca tercih yapısı vardır" demek doğru olmaz.
FB ve Galatasaray'ı hoca tercihleri konusunda çok kesin şablonlara oturtamayız.
4) Bence gelirse Schuster en kariyerli hoca olacaktır. Terim ilk geldiğinde en kariyerli değildi. Kulüp düzeyinde Göztepe ve Ankaragücü hocalığı ile milli takım deneyimi vardı. Bugünkü Ersun Yanal veya Şenol Güneş'ten daha ben,msenmiş bir hoca olduğunu 1996'da kimse söyleyemez.
İkinci gelişinde de Avrupa kariyeri tam test edilmiş ve kabul görmüş değildi bana göre. Biz Türkler'e göre bazı şeyleri ilk yapması (ilk kez Milan'ı çalıştıran Türk) onun Avrupa kariyerinin kesinliğini sağlamıyor.
Schuster bence en kariyerli hoca olur zira Derwall ve Kalli geldiklerinde, genç ve Avrupa futbolunun tam içinde olan hocalar değillerdi. Onların bilge kişiliklerinden ve sistem kurmasından faydalandık (kaldı ki Kall'inin Kaiserslautern dışındaki kariyeri hep altyapıydı).
Nitekim 1980'lerde Arif Kocabıyık gibi futbol cambazlarının saygın olduğu bir ülkede, Suat Kaya'nın tercih edilmesi bir devrimdi. Ama her iki hoca da sistemi kurup takımı arkadan gelene devretme misyonuyla hareket ettiler.
Schuster ise çok genç, Avrupa futbolunun en tepe takımlarından birinden geliyor. Alman ve İspanyol futbolunun benimsenmiş aktörlerinden.
Derwall ve Kalli gibi bilge değil ama dünya üzerinde en tepe noktadaki 20 hocadan biridir muhtemelen. Ve yine bence ilk kez Türkiye'ye bu düzeyde kanlı canlı, veteran olmayan bir hoca gelir bu iş gerçekleşirse.
Bu arada o kadar yazıyoruz ama, bu iş bu kadar ciddi mi?
-
- Posts: 1755
- Joined: Tue Oct 22, 2002 10:32 pm
- Location: Yesilyurt - Ist
Umarim ciddidir. Schuster ismini oyunculugu bir yana esinin Alman Milli Takiminda oynamasini istememesi uzerine kendisinin bu karara olur vermesi nedeniyle de hatirliyorum.Ufuk Sezekkaplan wrote: bu iş bu kadar ciddi mi?
GS ile sozlesme imzalamasi yapilacak bir dizi sansasyonel oyuncu transferlerinin de otesindedir. GS in bu kadar kotu yonetilmesi sonucu gelinen dip noktadan cikaracak yegane arac, tecrubesi ve kariyeri uzerinde pek fazla yorum yapilamayacak, saygi duyulacak bir TD dir. GS taraftarindaki karamsarligi, bedbinligi, soguklugu bertaraf edecek yonetimdeki heyecani ve motivasyonu yeniden canlaniracak iyi bir TD. Bu olmadigi takdirde ne GS Aslantepe yi arzuladigi seyirci ve taraftar profili ile doldurabilir ne GS yonetimi arkasinda gormek istedigi destegi bulabilir.
Schuster in en buyuk katkisi saha icinden ziyade saha disinda olacaktir. GS in ismi Avrupa da belli bir sure daha yazili ve gorsel basinin gundeminde kalacaktir. Sahada yapamadigimizi masa basinda basarmaga ve gundemde kalmaga gayret edecegiz. Yonetime yeni bir sevk ve calisma arzusu gelecegi asikar. Schuster in gelisi ile beraber Adnan Polat in yonetim icinde yapabilecegi bir dizi degisiklik icin zemin olusacaktir. Sn. Polat in bu firsati kacirmayacagini ve gerekli degisiklikleri yapmasini umit ediyor ve bekliyorum.
Saha icine donersek potansiyel anlamda beni heyecanlandiran iki isim var. Guti ve sag acik.
Real Madrid Haziran 14 te yeni baskanini seciyor. Secimleri takiben takimda buyuk capli revizyona gidilecegi Ispanyol medyasinin uzerinde hemfikir oldugu konu. Gonderilecekler/ayrilacaklar listesinde adi gecen oyunculardan biri Guti. Yasi 33. Forvet arkasi, ikinci forvet, oyun kurucu zaman zaman acik oynadi. Her turlu duran top organizasyon becerisi ve gorusu, ara pas, sag ve sol ayak, kafa hakimiyeti hepsi mevcut. Yasina gore verim alinabilinecek, tecrube ve kariyeri tartisilmaz, yazildigi ve okundugu gibi cok yonlu bir oyuncu. Buyuk bir ihtimal Real Madrid ten ayrilirsa orta siralarda mucadele eden bir Ispanyol takimina gider. Ama Schuster GS TD is olur, Lincoln gonderilir ise kadroya katilmasi icin denenmesi gereken listedeki ilk oyuncu. 4-4-2 den tut 4-2-3-1 e, 4-5-1 den tut 4-3-3 hemen her formasyonda kendine yer bulabilecek ve takima direkt katki yapabilecek yegane oyuncu.
Diger konu sag acik. Neden sag bek degilde sag acik?
GS takiminda bir sezon degil gectigimiz sezonlar boyunca seyrettigimiz sag acik yada sag ic pozisyonunda oynayan oyuncularin temel futbol felsefeleri, dusunce ve uygulamalri ve gorguleri su uc ana temel oge uzerine kurulu:
1- Arkadan bindirme yapan sag bek e pas vermeme, onune topu yuvarlamama
2- Arkadan bindirme yapan sag beke pas vermeyip ice kat etme, topu kalabaligin arasinda kaybetme
3- Arkadan bindirme yapan sag beke inatla bekleyip ya ofsayt pozisyonunda pas verme yada rakip defansin yerlesmesini bekleyip takibinde pres altindaki sag beke topu kullanmayacagi olu noktaya dogru pas atma/verme.
Yukarida izah etmege calistigim uc opsiyonun tumu son Ankaragucu - GS macinda Baris tarafindan Serkan uzerinde denendi. Bunu sadece Baris mi deniyor, hayir. Sas ta deniyordu. Aydin da. Buyuk bir ihtimal bundan sonra takimda gorebilecegimiz sag acik oyuncularda bu secimlari yapacaklar. Uzulerek belirtmeliyim GS PAF takiminda dahi sag kanattan bindirme yapan oyuncuya sag acik ta oynayan oyuncular da ayni "servis" i yapiyor. Selcuk Samli hatirlayacaktir, GS PAF macinda kac kere tam gozumuzun onunde bindirme yapan sag bek arkadasini iskalayip yukarida uc opsiyondan birini kullanma tercihi yapan oyunculara defalarca sahit olduk.
Ben artik senelerdir bu iskenceyi izlemekten sikildim, biktim, usandim. Iyi bir sag bek transfer edilse dahi size garanti ediyorum bu kafa yapisi ve futbol felsefesine sahip bir sag acik ile bir karis yol alinmaz. Bunun icin bence cozum once iyi bir sag acik.
Benim tercihim ve onerim hem sag acik, hem sag ic hem de gerektiginde 4-4-2 de forvet dahi oynayabilecek Valencia li Angulo. Angulo olmasi sart degil, bu ozelliklere sahip cok yonlu bir oyuncu ariyorum. Takimda sakatlik oldugu zaman bu oyuncuyu sag ic yada forvet pozisyonunda oynatabilmeliyiz. Fiziksel mucadeleden kacmayan, yapili, fuleli, mumkunse Avrupa Liglerinde ust takim tecrubesi olan ve sag bek bindirmeyi yaptigi zaman bu oyuncuyu iskalamayacak bir sag acik.
Ben zaman zaman ileri cikan ve kendi bolgesini koruyan makul kafa topu hakimiyeti olan bir sag beke sapka firlatirim. Super Ligimizden hatta 1. Asya Liginden bir eleman alalim. Ama su sag acik, sag bek bindirme yaptigi zaman duzgunce elemanin onune topu yuvarlasin, zamaninda duvar olsun, zamaninda ikiye bir yapsinlar. Ahir i zaman omurumuzde bir kere olsun sag bek ve sag aciktan organize bir kanat akini gorelim! Bu konuda Schuster TD miz olursa olaya mudahele edecegini dusunuyor ve dolayisiyla heyecanlaniyorum.
"Adnan Sezgin'in attığı her imzanın altına ben imzamı atarım. Bu mesleği en iyi bilen adam." ADNAN POLAT
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
-
- Posts: 1606
- Joined: Wed Jan 30, 2008 8:30 pm
- Location: Atlanta USA
Eline saglik...Murat Biricik wrote:Umarim ciddidir. Schuster ismini oyunculugu bir yana esinin Alman Milli Takiminda oynamasini istememesi uzerine kendisinin bu karara olur vermesi nedeniyle de hatirliyorum.Ufuk Sezekkaplan wrote: bu iş bu kadar ciddi mi?
GS ile sozlesme imzalamasi yapilacak bir dizi sansasyonel oyuncu transferlerinin de otesindedir. GS in bu kadar kotu yonetilmesi sonucu gelinen dip noktadan cikaracak yegane arac, tecrubesi ve kariyeri uzerinde pek fazla yorum yapilamayacak, saygi duyulacak bir TD dir. GS taraftarindaki karamsarligi, bedbinligi, soguklugu bertaraf edecek yonetimdeki heyecani ve motivasyonu yeniden canlaniracak iyi bir TD. Bu olmadigi takdirde ne GS Aslantepe yi arzuladigi seyirci ve taraftar profili ile doldurabilir ne GS yonetimi arkasinda gormek istedigi destegi bulabilir.
Schuster in en buyuk katkisi saha icinden ziyade saha disinda olacaktir. GS in ismi Avrupa da belli bir sure daha yazili ve gorsel basinin gundeminde kalacaktir. Sahada yapamadigimizi masa basinda basarmaga ve gundemde kalmaga gayret edecegiz. Yonetime yeni bir sevk ve calisma arzusu gelecegi asikar. Schuster in gelisi ile beraber Adnan Polat in yonetim icinde yapabilecegi bir dizi degisiklik icin zemin olusacaktir. Sn. Polat in bu firsati kacirmayacagini ve gerekli degisiklikleri yapmasini umit ediyor ve bekliyorum.
Saha icine donersek potansiyel anlamda beni heyecanlandiran iki isim var. Guti ve sag acik.
Real Madrid Haziran 14 te yeni baskanini seciyor. Secimleri takiben takimda buyuk capli revizyona gidilecegi Ispanyol medyasinin uzerinde hemfikir oldugu konu. Gonderilecekler/ayrilacaklar listesinde adi gecen oyunculardan biri Guti. Yasi 33. Forvet arkasi, ikinci forvet, oyun kurucu zaman zaman acik oynadi. Her turlu duran top organizasyon becerisi ve gorusu, ara pas, sag ve sol ayak, kafa hakimiyeti hepsi mevcut. Yasina gore verim alinabilinecek, tecrube ve kariyeri tartisilmaz, yazildigi ve okundugu gibi cok yonlu bir oyuncu. Buyuk bir ihtimal Real Madrid ten ayrilirsa orta siralarda mucadele eden bir Ispanyol takimina gider. Ama Schuster GS TD is olur, Lincoln gonderilir ise kadroya katilmasi icin denenmesi gereken listedeki ilk oyuncu. 4-4-2 den tut 4-2-3-1 e, 4-5-1 den tut 4-3-3 hemen her formasyonda kendine yer bulabilecek ve takima direkt katki yapabilecek yegane oyuncu.
Diger konu sag acik. Neden sag bek degilde sag acik?
GS takiminda bir sezon degil gectigimiz sezonlar boyunca seyrettigimiz sag acik yada sag ic pozisyonunda oynayan oyuncularin temel futbol felsefeleri, dusunce ve uygulamalri ve gorguleri su uc ana temel oge uzerine kurulu:
1- Arkadan bindirme yapan sag bek e pas vermeme, onune topu yuvarlamama
2- Arkadan bindirme yapan sag beke pas vermeyip ice kat etme, topu kalabaligin arasinda kaybetme
3- Arkadan bindirme yapan sag beke inatla bekleyip ya ofsayt pozisyonunda pas verme yada rakip defansin yerlesmesini bekleyip takibinde pres altindaki sag beke topu kullanmayacagi olu noktaya dogru pas atma/verme.
Yukarida izah etmege calistigim uc opsiyonun tumu son Ankaragucu - GS macinda Baris tarafindan Serkan uzerinde denendi. Bunu sadece Baris mi deniyor, hayir. Sas ta deniyordu. Aydin da. Buyuk bir ihtimal bundan sonra takimda gorebilecegimiz sag acik oyuncularda bu secimlari yapacaklar. Uzulerek belirtmeliyim GS PAF takiminda dahi sag kanattan bindirme yapan oyuncuya sag acik ta oynayan oyuncular da ayni "servis" i yapiyor. Selcuk Samli hatirlayacaktir, GS PAF macinda kac kere tam gozumuzun onunde bindirme yapan sag bek arkadasini iskalayip yukarida uc opsiyondan birini kullanma tercihi yapan oyunculara defalarca sahit olduk.
Ben artik senelerdir bu iskenceyi izlemekten sikildim, biktim, usandim. Iyi bir sag bek transfer edilse dahi size garanti ediyorum bu kafa yapisi ve futbol felsefesine sahip bir sag acik ile bir karis yol alinmaz. Bunun icin bence cozum once iyi bir sag acik.
Benim tercihim ve onerim hem sag acik, hem sag ic hem de gerektiginde 4-4-2 de forvet dahi oynayabilecek Valencia li Angulo. Angulo olmasi sart degil, bu ozelliklere sahip cok yonlu bir oyuncu ariyorum. Takimda sakatlik oldugu zaman bu oyuncuyu sag ic yada forvet pozisyonunda oynatabilmeliyiz. Fiziksel mucadeleden kacmayan, yapili, fuleli, mumkunse Avrupa Liglerinde ust takim tecrubesi olan ve sag bek bindirmeyi yaptigi zaman bu oyuncuyu iskalamayacak bir sag acik.
Ben zaman zaman ileri cikan ve kendi bolgesini koruyan makul kafa topu hakimiyeti olan bir sag beke sapka firlatirim. Super Ligimizden hatta 1. Asya Liginden bir eleman alalim. Ama su sag acik, sag bek bindirme yaptigi zaman duzgunce elemanin onune topu yuvarlasin, zamaninda duvar olsun, zamaninda ikiye bir yapsinlar. Ahir i zaman omurumuzde bir kere olsun sag bek ve sag aciktan organize bir kanat akini gorelim! Bu konuda Schuster TD miz olursa olaya mudahele edecegini dusunuyor ve dolayisiyla heyecanlaniyorum.
Ben Anguloyu seyretmedim. Ama hem sag ic hem sag acik hemde forvet oyniyan bir adam daha gormedim. Belki Okan buruk hem sag acik hem sag icin oynardi, belki Camorenessi. Ama cogunlukla sag ic oynayabilen oyuncular gol yollerinde kisir olur.
Yani zor bulmasi.
Ben hem acik hem forvet oynayabilicek Babel gibi bir dama raziyim.
Kar yagdi yaktigim ateslere
Icimdeki korku bir isyan
Beni anlaticak kadar, yanliz degil sokaklar
yorgun degil yagmurlar
Murat Cekem
Icimdeki korku bir isyan
Beni anlaticak kadar, yanliz degil sokaklar
yorgun degil yagmurlar
Murat Cekem
-
- Posts: 119
- Joined: Thu Feb 19, 2009 1:44 am
Daha defansif bi rolde olsa, forvet olmasa da, zamanında Canaydın'ın formasını aldığı, milli takımın Arda'dan sonraki en iyi oyuncusu olan Hamit Altıntop, mesela?Ozgur A. Boztepe wrote:
Ben Anguloyu seyretmedim. Ama hem sag ic hem sag acik hemde forvet oyniyan bir adam daha gormedim. Belki Okan buruk hem sag acik hem sag icin oynardi, belki Camorenessi. Ama cogunlukla sag ic oynayabilen oyuncular gol yollerinde kisir olur.
Ben hem acik hem forvet oynayabilicek Babel gibi bir dama raziyim.
-
- Posts: 176
- Joined: Thu Sep 15, 2005 2:30 pm
- Location: Almanya
Arkadasim Schuster akilli hoca da yalniz Tr ye GS yimiza uyar mi onu simdiden kestirmek cok zor. Eger AP cikip da 2010 senesinden bir sey beklemiyoruz hocamizla 4 sene anlasma yaptik bütün yetki onda, gidecek oyuncular yada gönderilecekler belli yine yeniden yapilanmaya gidiyoruz, derse. Belki o zaman bir ümit olabilir, yalniz 1 sene + 1 sene opsiyonla hoca takima getirilmez en azindan takimi yeniden yapilandirmak istersen...Ozgur A. Boztepe wrote:Schuster yer o kurtlari sen merak etme. Realin ic dinamikleri bizden beterdir. Getafe'ide sirf iyi futbolla UEFA sampiyonu yapmazlar. Bizide sirf futbolumuzdan yapmadiklari gibi.Kaan Önem wrote:Yeni kurban Schuster. Kurtlar sonrasına hoşgeldin. Gelecek sezonu tamamlayamadan gönderilir. Alışkanlık oldu.
Bu arada kimse FC Schalke 04 e giden Felix Magath icin birsey yazmamis!
Adama 4 senelik Kontrat yapilmis, senede de 4-5milyon Euro alacakmis.
Onlarda ya Herra ya Merra dediler anlasilan, gecen sene Bayern Münichin yaptigi gibi.
Bayern de büyük bir olasilikla Alkmaar in hocasi olan van Gaal in isini bitirmis.
Hadi bakalim darisi bizim basimiza, iyi bir hoca olsun da gelecek bosa gitmesin!
Teşekkür ederim yazı için. Özgür -bence oldukça yersiz- bir alınganlık göstermiş, ama benim demek istediğim de oydu zaten. Ziyanı yok, ben alınmadım. Adnan Polat'ın -ya da her kim olursa olsun yetkili birinin- o tarz bir şey söyleyebileceğini hiç zannetmiyorum ben. Bizim kafa yapımıza ters şeyler çünkü. Kısa vadeli çıkarlar peşinde koşmak ne kadar normal karşılanıyorsa, o zaman benim de çok daha uzun vadeli ve ciddi bir planlama ve organizasyon sonucu oluşturulacak yapılanma ile gelecek daimi - yada en azından saman alevi gibi değil de nispeten istikrarlı- başarılar temennisi içerisinde bulunmam da o kadar doğaldır. Ben bir şampiyonlar ligi başarısını kofti Türkiye ligindeki 5 şampiyonluğa yeğlerim. Daha önce de yazdım kimse cevap vermedi. Hoş, Cevap beklentisi içinde yazdığımdan değil gerçi de, sonuçta herkes fikrini beyan ediyor bir şekilde, Galatasaray'da hedeflerin giderek küçüldüğüne inananlardanım. Gerçi işin şu yönü de var, öyle diyecek bir başkan çıksa bile taraftar ne kadar anlayışla karşılar, o da muamma. Herkes günü kurtarmanın hesabında yani. Özeleştiri diye bir şey zaten bu topraklarda vaki değil. Amerika'yı defalarca keşfeder dururuz. Schuster gider öteki gelir, 3 senede 5 hoca değişir. 10 küsür sene sonra hala Biz uefayı almıştık der dururuz, ta ki biri ulan iyi ki bir kupanız var diyene kadar.
Last edited by Kaan Önem on Thu May 14, 2009 7:20 pm, edited 1 time in total.