Yolculuk / Ani /Konu dışı

Spor, kultur, muzik, sanat gibi konulara odaklanmis forum.

Moderator: Staff

Ali Gursel
Posts: 2632
Joined: Thu Oct 24, 2002 2:53 am

Post by Ali Gursel »

Cool Hand Luke cok guzeldi, Butch Cassidy and the Sundance Kid de tabii, filmin adindaki gibi cok cool bir adami kaybettik, cok severdim.

Neyse, benim konu tam off-topic mi emin olamadim ama forum ile paylasmak istedim: 2-3 saat once New York'ta bir arkadasimla bir ayakkabi magazasina girdik. Magazada iki musteri daha vardi, Frank Rijkaard ve karisi/kiz arkadasi.

Hanimlar ayakkabi/cizme denerlerken biz de kenarda bekliyoruz. Bakip takimi harika oynattin son yillarda izlemesi cok zevkliydi dedim. Ben 1990lardan beri oynamiyorum gibi bir cevap verdi, Ingilizce tahminimden kotu. Biliyorum, hem oyuncuyken izledim hem de Barcelona'da, Barca'yi kastediyordum dedim. Evet bes sene dedi. Iki devrin de cok cok guzeldi dedim, cok tesekkur ederim dedi. Ama artik calistirmiyorum dedi, onu da biliyorum, ne yapiyorsun dedim. Hicbir sey deyince, New York'un tadini cikariyorsun herhalde dedim. Ne zaman doneceksin TDluge deyince bilmem, ne zaman is gelirse gibilerinden bir sey dedi. Biraz sasirdim, bence epey basarili idi, bir suru klubun pesinde olacagini dusunurdum.

Oldukca utangac, cekingen bir havasi vardi. Bir de sanirim Amerika'da Avrupa'da ki kadar cok taninmyacagini dusunuyordur, belki sasirmistir. Is konusunda soylediklerine biraz uzuldum, ayrilirken bir daha hayatin boyunca takim calistirmasan Barca yillarin senin icin yeter, cok guzel oynuyordu takim dedim (samimi fikrim de odur zaten), tekrar cok tesekkurler dedi, sonra hanimlar islerini bitirdi, magazadan ciktik vedalasip.

Ilgincti, bu adamlarla boyle oturup konusmayi pek ummuyorsun, bu kadar rahat ve alcakgonullu sohbet edince insanla sasiriyorsun.

Iyi oyuncuydu, iyi hoca, uc bes dakikalik muhabbetin verdigi izlenim duzgun insan da oldugu yonunde.

Ali
Ahmet Ünaydin
Posts: 41
Joined: Sat Apr 30, 2005 4:06 pm

Post by Ahmet Ünaydin »

Ali Gursel wrote:Iyi oyuncuydu, iyi hoca, uc bes dakikalik muhabbetin verdigi izlenim duzgun insan da oldugu yonunde.
Telefonunu alsaydın, lazım olacak yakında.
Kenan Atak
Posts: 1734
Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm

Post by Kenan Atak »

Caz-fuzyon sevenlere George Duke, Billy Cobham ve Alphonso Johnson'un beraber olduklari bir konser 70'lerden. Goruntu iyi degil ama muzik super. Beni resmen mutlu ediyor bu muzik, yasama zevki veriyor insana. http://www.youtube.com/watch?v=EQrdx1bN ... re=related Bu ucunun de nerdeyse tum albumleri var ve bikmadan dinliyorum. Muzigin muzik oldugu yillar. Gitardaki Scofeild'in ise hic albumu yok. Burda oldukca iyi performans gösteriyor.

Bu da Quincy Jones'un en sevdigim albumunden ölumsuz bir parca
http://www.youtube.com/watch?v=nRX6rbHD ... re=related

Bu da body heat albumunden su muzigin guzelligine bakin
http://www.youtube.com/watch?v=IBo-ttW8 ... re=related
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
Kenan Atak
Posts: 1734
Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm

Post by Kenan Atak »

Ali hakli olarak Istanbul tarihinden bahsediyordu ben de Roma'daki forumun nasil koruma altinda oldugundan ve Roma'nin tarihi mirasina nasil özenle sahip ciktigindan behsediyordum. Alin size Turkiye'de kumbet/takunya kafali eblehlerin tarihe gosterdikleri özen.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay ... sid=201694

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay ... sid=201697

Bazen Istanbul'un bitis tarihinin 1453 olduguna inaniyorum. Yazik boyle harika bir sehir Italyanlarin, Yunanlilarin, Portekizlilerin elinde dunyanin en guzel sehri olurdu. Hic unutmuyorum Roma Pantheon yakinindaki bazi binalarin kirini bile almamislardi sirf renkler etraftaki esya kompozisyonu ile uyumlu olsun diye (bana anlatilan). Bir de ustteki heriflerin kafaya bak. Kafa degil odun mubarek. Bunlarla ayni topraklarda dogmaktan utanc duyuyorum.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
Kerem Gulec
Posts: 169
Joined: Thu Aug 14, 2008 11:58 pm
Location: Los Angeles

Post by Kerem Gulec »

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx? ... egoryID=84

"Federasyon Başkanı Murat Özmekik, olimpiyatlarda başarılı olabilmek için 8 yıl önceden hazırlanmak gerektiğine değinerek, "Bir olimpiyat şampiyonu yetiştirmek öyle kolay olmuyor. Bunun için en az 4 ila 8 yıl gerekiyor. Biz de 2012 için şimdiden çalışmalarımızı başlattık. Bu kapsamda önce badmintonda dünya klasmanında ilk 3 arasında yer alan Endonezya’dan hem sporcu, hem de antrenör getirmek için bu ülkeye bir hocamızı gönderdik. Bulduğumuz erkek sporcular Türkiye’ye nişanlılarıyla gelmek isteyince, biz de bayanlara yöneldik""

Zekaya bak adamdaki. Adamin olimpiyatlara hazirlanmaya erken baslamaktan anladigi yabanci sporcu transferine erken baslamak. Bir de namus kriteri cikarmis kafadan.
Kim ugrasacak sporcu yetistirelim altyapi kuralim falan filan, bos isler. Bas parayi getir sporcuyu fakir ulkelerden.
Ugur Sahin
Posts: 397
Joined: Tue Oct 22, 2002 5:00 pm
Location: Istanbul
Contact:

Post by Ugur Sahin »

Aktütün Karakolu'na saldırı: 15 şehit
Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Aktütün Karakolu'na düzenlenen saldırıda biri astsubay 15 asker şehit oldu
Şemdinli'nin Aktütün Karakolu'na Irak'ın kuzeyinden ağır silahlarla yapılan saldırı sonucu, biri astsubay, altısı uzman erbaş, 8'i erbaş ve er olmak üzere 15 asker şehit oldu.

Genelkurmay Başkanlığı, Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde bulunan Aktütün Jandarma Sınır Bölüğüne bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyinde bulunan unsurları tarafından dün yapılan saldırıda, 15 güvenlik görevlisinin şehit olduğunu, 23 teröristin etkisiz hale getirildiğini, 2 uzman erbaş ile de henüz temas kurulamadığını bildirdi.

Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Genelkurmay Karargahı'nda düzenlediği basın toplantısında, Hakkari'nin Şemdinli ilçesi bölgesinde bulunan Aktütün Jandarma Sınır Bölüğünün batıdan emniyetini sağlayan Bayraktepe'deki unsurlarına karşı dün öğleden sonraki saatlerde bölücü terör örgütü tarafından Irak'ın kuzeyinde bulunan ağır silahlarının da desteğiyle saldırı girişiminde bulunulduğunu kaydetti.

Tuğgeneral Gürak, saldırıdan önce bir jandarma özel harekat timiyle takviye edilen emniyet unsurlarının bulunduğu Bayraktepe bölgesinde bir bölüğe yakın kuvvet olduğunu ifade ederek, ayrıca bölgenin gelişmelere bağlı olarak bir jandarma özel harekat bölüğü ve bir komando bölüğüyle de takviye edildiğini söyledi.

Çatışmanın başlamasından önce görüntü alınan bölgelerin topçu ve havanlarla ateş altına alındığını ve 2 kol taarruz helikopterlerinin de bölgede görev aldığını anlatan Tuğgeneral Gürak, ayrıca Aktütün Karakoluna 10 kilometre mesafede Irak'ın kuzeyinde bir terörist grup tespit edildiğini ve bu terörist grubun önce Hava Kuvvetleri, daha sonra topçu tarafından ateş altına alındığını belirtti. Çatışmaların akşam karanlığına kadar devam ettiğini bildiren Tuğgeneral Gürak, şöyle konuştu:

''Çatışmalar esnasında 1 astsubay, 6 uzman erbaş, 8 erbaş ve er olmak üzere 15 güvenlik görevlisi şehit olmuştur. Zayiatın büyük kısmı Irak'ın kuzeyinden yapılan ağır silah atışları nedeniyle meydana gelmiştir. Çatışmada yaralanan personel tedavi edilmek üzere uçakla Ankara'ya getirilmektedir. 2 uzman erbaş ile henüz temas kurulamamış olup, bölgede arama faaliyetleri devam etmektedir.

Çatışmalar süresince 23 terörist etkisiz hale getirilmiş olup, Hava Kuvvetleri ve topçu ateşleri sonucunda etkisiz hale getirilen terörist miktarı henüz tespit edilememiştir.

Şehit olan personelimize Allah'tan rahmet, silah arkadaşlarına ve onların değerli ailelerine, yüce milletimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Bölücü terör örgütü ile mücadeleye, yurt içinde ve yurt dışında artan bir kararlılıkla devam edilecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.''

Tuğgeneral Gürak, bir soru üzerine, 2 personelin ağır yaralı olduğunu, bölgede arama tarama faaliyetlerinin devam ettiğini bildirdi.

YARALI 6 ASKER ANKARA'YA GÖNDERİLDİ

Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki Aktütün Jandarma Sınır Bölüğü'ne düzenlenen saldırıda yaralanan 6 asker, ambulans uçakla Ankara'ya gönderildi.

Terör örgütü PKK üyelerince Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki Aktütün Jandarma Sınır Bölüğü'ne düzenlenen saldırıda yaralanan askerlerden sağlık durumu ciddi olan 6'sı, Hakkari Asker Hastanesi ve Yüksekova Devlet Hastanesindeki ilk müdahalenin ardından helikopterle Van'a getirildi.

Van Askeri Hastanesinde tedavi altına alınan ve geceyi burada geçiren yaralı askerlerin sağlık durumunda iyileşme gözlenmeyince Genelkurmay Başkanlığınca Van'a ambulans uçak gönderildi.

Sabah saatlerinde Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Helikopter Filo Komutanlığına inen ambulans uçak, yaralı askerleri alarak Ankara'ya hareket etti.

Yaralı askerlerin tedavisine Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde devam edileceği belirtildi.

Bu arada, terör örgütü PKK üyelerince Aktütün Jandarma Sınır Bölüğü'ne düzenlenen saldırının ardından bölgeye Jandarma Özel Harekat timi ve komandolardan oluşan çok sayıda takviye kuvvet gönderildiği, operasyonların helikopterlerle de desteklendiği bildirildi.
Hakikaten unutulanlar dışında yeni bir şey olmuyor sanırım vatanın güneydoğusunda.

Şimdi ne olacak, cenazelere genelkurmay başkanı katılacak; 1-2 baba "vatan sağ olsun", bir iki anne "ben ağlamam" diyecek gazeteye manşetten girecek. Diğer yanda 1 baba durumu eleştirecek o tartışılacak. Hemen askeri operasyon başlatılacak, bilmem kaç terörist ölü ele geçirilecek. Onların 3ü 5i manşete çekilip "Aktütün'e saldıranların sonu" yazılacak bu sefer de. Ülkenin bir kısmı sınır ötesi operasyonu eleştirecek, diğer kısmı sanki Kuzey Irak'ta taş üstünde taş koymasak terör sorunu bitecek gibi davranacak. DTP mi HADEP mi artık ismi şu an neyse o partiden "Hepsi bizim evladımız, çok ayıp valla bu olay" açıklamaları gelecek, terörist lafını kullanmamak için çengi gibi kıvıracaklar. Sonra zaten kış gelecek, PKK ateşkes ilan edecek, her şey unutulup önümüzdeki sene için her şey tekrar başlayacak.

Sınır ötesi operasyon, terör olayına bir çözüm bulmak için yapılmaz. Terör örgütünün silahlı kanadının güçlenmesini, böyle bu şekilde gündüz vakti karakol basacak kuvvete gelmemesi için yapılır. Sınır ötesi operasyon çözüm değildir, çözümün bir parçasıdır. Terör sorununu çözmeye uğraşırken, bunun silahlı kanadı çok güçlenmesin, arada 20-30 vatan evladı düzenli olarak bayraklara sarılmasın diye yapılır.

Türkiye'deki tek tabu din değil, askeriyenin de çok ciddi bir şekilde masaya yatırılması gerekiyor. Ben daha dün taciz edilmiş bir karakolun, ertesi gün 15 şehit, bir sürü yaralı ve 2 kayıp verecek şekilde taciz edilmesini kabul edemiyorum. Genelkurmay kabul edebiliyorsa, ölenler "vatan sağ olsun" yerine "genelkurmay sağolsun" diyerek gidiyorlar gibi geliyor.

Daha yazacak çok şey var ama, tekrara gerek var mı?
Aktütün Çatışması - 13 Eylül 1992



Garip Aktütün ve de yalnız, dağların bir arasında, Şemdinli’den uzakta.

Ortada gördüğünüz çanak Konur vadisidir. Vadidekilerin köyleri buradadır; Yeşilbayır, Uğuraçan, Konur, Dereyanı ve Aktütün. Başka da köy yoktur, boşaltılan Meşelik ve Ayranlı hariç. Vadinin solunda yükselen yeşilimsi dağ Gevaruk, onun hemen aşağısında kahverengiye çalan dağ ise Leylek Dağıdır. İşte Aktütün bu iki dağın arasında kalır, ikisi arasında uzanan sırtlarda. Aktütün’ün hemen solu Irak’dır.

Gevaruk’un yukarısı, yalçın kayaların görüldüğü yer meşhur Çarçele’dir, Eşek Kapısı’nın Çarçelesi.

Sol alt köşede görülen derin çanak içinden akan çay Şemdinli Çayıdır. Çayın ülkemizi terk ettiği nokta ise Basyan’dır, terörist kampının olduğu yer.

Alan çatışması sonrası aldığımız haberler tehdidin nispeten Aktütün bölgesinde yoğunlaştığını gösteriyordu. Buna rağmen diğer bölgelerdeki vatandaşlar da ısrarla kendi köylerinin ve bağlı oldukları karakolun saldırıya uğrayacağını söylemek suretiyle takviye unsurların oraya gelmesini sağlamaya çalışıyordu. Asker demek güvenlik demekmiş orada anladım. Ama her köye asker göndermenin imkânı yoktu ki. Vatandaş da çaresizdi; ülkesini, toprağını, bayrağını seviyor ama koruyamıyordu. Gerçek şu ki, o günlerde bırakın vatandaşı karakol kendini korumakta zorlanıyordu. Bu bizim teröristlerden zayıf olduğumuzu göstermez, yanlış anlamayın, biz terörist değiliz ki gördüğümüz her canlıya ateş edelim, kurşuna dizelim.

Yıl 1992. Teröristler Şemdinli güneyinde Hakurk ana kampında. İran sınırında Jerma, Kelereş, Irak sınırında Basyan, Mezi ve Keryaderi’de kamp tutmuş. Buralardan çıkan teröristlerin geldikleri yerlere bakalım: Hakurktan çıkanlar doğru Samanlı Jandarma, Derecik Jandarma ve Yeşilova Jandarma karakakollarına, Basyandan çıkanlar Aktütün ve Umurlu jandarma karakollarına, Jerma’dan çıkanlar Durak ve Alan Jandarma karakollarına çatar çünkü hepsi sınırdadır ve PKK kamplarına yakındır. Eylem yapacak teröristler önce bu saydığım yerlere haince saldırır. 92-94 yılları arasında hepsi saldırıya uğramış jandarma karakollarıdır.

Dolayısıyla teröristlerin jandarmaya saldırmalarının ana sebebi jandarmanın zayıf bir kuvvet olduğundan değil, gerek yerleşim noktası itibariyle gerekse karakol sayıları itibariyle ve de gerekse vur kaç taktiğinin uygulanabileceği yerler itibariyle en uygun askeri birlik olmasında yatar.

Elbet bunları size terörde verdiğimiz şehitlere bir bahane bulmak için anlatmadım. Eylül 1992. Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanı Utku Güney Paşa Aktütün’e geldi çatışma sonrası. Dedi, siz jandarmalar çatışmayı bilmiyorsunuz, ondan şehit veriyorsunuz. Yüreğim yandı. Kızdım ama belli etmedim askerliğe olan saygımdan. Dedim, Komutanım, burası Irak’a sınır, teröristler karşıda, biz oraya gidemiyoruz ama onlar istediklerinde gelip bizi vuruyor. Hiç cevap vermedi, baktı ve gitti.

Anlatmak istediğim biz jandarma olarak tam sınırda ve terörün tam hedefi iken kendimizi korumak için türlü çarelere başvurur iken vatandaş ne yapsın!

Ne kendimizi koruyabildik ne de onları, biz de şehit olduk onlarda. Ama o tarihlerde biz Irak’a ve İran’a girseydik bu duruma düşer miydik! Bu şehitlerin sorumlusu kim? Başlarındaki komutan mı yoksa kararlı bir iç ve dış politika üretemeyen, uygulayamayan siyasetçiler mi, bizi yönetenler mi? Bu soruya lütfen vicdanınızda siz cevap verin zira verdiği şehitler yüzünden hala uyuyamayanlardan biri benim.

Vatandaş inanın çaresizdi; mücadele etse hesap soran terörist, mücadele etmese hesap soran devlet. Ancak vatandaşı yalnız başına bırakmanın da onları terörün kucağına iteceğinin bilincindeydik. Aktütün’e gittim. Bölük komutanı üsteğmen Kemal’le durumu değerlendirdik.

O ısrarla Irak tarafındaki tepelerin tutulması gerektiğini söylüyordu. Ben ise, kısmen tepelerin kontrol altında tutulması ile birlikte, hareketli timlerin belli arazi kesimlerini kontrol altına almasını istiyordum.

Belli bir kuvvetle, belli bir arazi kesiminde yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur. Her şeyi yapabileceğinizi düşünmek hayaldir. Her an gerçeği soluduğunuz bir ortamda hayallere de pek yer yoktur. Bu düşünceden hareketle ne yapabileceğimizi düşündük ve planladık.

Bölük komutanı Kemal Üsteğmen pırıl pırıl sakin tabiatlı bir subay. Bölüğüne saldırı olacağını o da biliyor. Zaten herkesin dilinde bu saldırılar. Tim teşkilatlarını yaptık. Mühimmat ihtiyacını belirledik. Tim kuruluşu için gereken er ve erbaş sayısını hesapladık. Sıra tertiplenmeye geldi. Bu konuda bölük komutanıyla anlaşamadık başlangıçta. Alan tecrübesini yaşamış olan ben, sabit tepe tutmaktansa hareketli unsurlar halinde tertiplenmemiz gerektiğini söylüyordum.

Bazı konularda o haklıydı. Zira Berçay sırtları hemen karakolun güneyinde ve güneyden gelen yaklaşma istikametlerini kapatıyordu. Bayrak Tepe karakolun batısında ve batıdan ve güneybatıdan gelen yolları kapatıyordu. Ot Yeri Gediği, teröristlerin meşhur Çarçele Dağından gelen yolu gözlüyordu. Berçay ile Bayrak Tepe arasında güneye Leylek Dağına doğru uzanan sırtlar da önemliydi ama önemli olmayan bir arazi parçası yoktu onun için.

Belki haklıydı ama her yeri tutmamız kuvvet israfına yol açıyordu. Yakın savunma mevzileri de hesaba katılırsa her yeri tutmanız imkânsızdı. Sonunda anlaştık. Sayılan tepe ve sırt hatları tutulacak ancak taburdan gelecek bir tim akşam kimse görmeden karakoldan ayrılacak, hemen kuzeybatıdaki çalılık arazide gizlenecek, sabah gün ışımadan ve kimse görmeden karakola dönecekti. Bu tim Hüseyin Astsubayın timi oldu ve belki de tüm askerlerin hayatını kurtardı.

Biz bu planları yapaduralım köy korucuları arasında ikilik çıktı; kimi silah bırakmaya kalktı kimi köyü terk etmeye. Konur vadisindeki tüm korucuları Aktütün’e topladım. Alan’daki çatışmayı anlattım. Teröristtin da bir can taşıdığını, kurşunu yediğinde can verdiğini anlattım. Hatta atış alanına bir kibrit kutusu koydum. Her korucunun yaklaşık otuz metreden ateş etmesini istedim. Çoğu hedefi vurdu. Bize inandı. Kendine güven geldi. Vadideki herkesi silahlandıracağıma söz verdim. Biraz umut biraz güvenle karakoldan ayrılıp köylerine gittiler mücadeleye karar vererek.

Biz bir saldırı ihtimaline karşı Aktütün’de emniyet tedbirleri konusunda çalışırken, teröristlerin de Aktütün’de eylem yapma kararı aldığını ve yola çıktığını ne bilelim. Ben Kemal Üsteğmenle konuşurken aynı anda teröristlerin de eylem planı yaptığını nereden bilecektik!

Olaydan on yıl sonra PKK’ya yakın bir internet sitesinden teröristlerin Aktütün’de o gün nasıl bir eylem planladıklarını büyük bir dehşetle öğrendim. İşte bu plandan bazı bölümleri kitabıma aldım. Bu bölümleri italik olarak okuyacaksınız.

“Yazan Govend. Bu hikâye gerillalardan Murat, Karker, Ezeq, PKK kaynakları, Naif ve çetelerin olaydan sonra gerillalara anlattıkları esas alınarak tarafımdan düzenlenmiştir: Aşağıda nakledeceğimiz hikâye bu savaşın her iki yönünü aynı anda gözlerinizin önüne seren nitelikte bir hikâyedir…

Evet ama, diye söze girdi İskender, gerillanın ruhsal gıdası eylem değil midir? Ama her şeye rağmen eylem değildir diyordu bir başka komutan.

Ellerindeki 800 kişilik bu gerilla gücünü çeşitli taburlara ayırdılar. Bunlardan 300 kişilik bir tabur İskender’in komutasına verilmişti. Navşar (Şemdinli)-Gever (Yüksekova) hattına müdahale edecek olan gücün komutanı ise Harun’du. İskender’in komuta ettiği güç de Şemdinli’de üslenmişti. Ama bu güç Harun’un komuta ettiği taburun aksine Gerdi aşiretinin bulunduğu alanda faaliyetteydi. Alan karargâh komutanlığınca kendilerine verilen Bezele (Aktütün) üssünü vurma görevini her ne pahasına olursa olsun başarıyla yerine getirmek İskender ve arkadaşları için bir şeref meselesi haline gelmişti. Bedeli ne olursa olsun ses getirecek olan bu eylemi gerçekleştirmek onlar için bir fikri sabitti. Hazırlığı doğru dürüst ikmal edilmeden girişilmiş bu eylemlere gerilla literatüründe ‘eylem için eylem’ deniyordu...’’



Teröristler eylem planını yapadursun, biz her şeyden habersiz çalışmaya devam ediyoruz. Aktütün’den Tugay Komutanı UTKU Paşayı aradım. Tehdidin önceliğini bildirdim. Takviye personel ve cephanenin taşınması için hemen helikopter görevlendirdi. Aynı gün bölüğü takviye ettik. Birkaç gün orada kaldım. Ağustos 92’nin sonlarına yaklaşıyorduk. Tabura geri döndüm.

Hâlâ Alan olayı hafızamdan silinmemiş her anı gözlerimin önünden geçiyordu. Hakurk’tan gelen haberler, tüm teröristlerin kamptan ayrıldığı ve sınır hattında on on beş kişilik gruplar halinde tertiplendikleri, bir kısmının iç kesimlere yöneldiği, kalanların ise belli bir hedef bölgesinde birleşerek saldırı yapacağı yolundaydı. Hedefler arasında sayılmayan bölük ya da karakol kalmadığı gibi Şemdinli ilçe merkezi de hedefler arasındaydı. Durumu üst komutanlıklara bildirdim. Onların yapabileceği bir şey var mıydı yok muydu bilemiyorum.

Zira komutanların da emrindeki tüm birlikler saldırı tehdidi altındaydı. Herkes canının derdine düşmüştü demek yanlış olmaz. Bana gelen mesajlarda, teröristlere ilişkin alınan istihbarat açıklanıyor ve muhtemel saldırılara karşı dikkatli olmamız emrediliyordu. Bu durum, her karakolun terörist hedefi olabileceğini gösteriyordu.

TERÖRİSTLERE GELİNCE:

‘’Gerillaların eylem yapma kararlılığından güç alan tabur komutanı İskender, yönelecekleri hedefi yerde, kuru sonbahar toprağına çizilen bir plan üzerinde işaretledi:

‘Bildiğiniz gibi burayı, yani düşmanın bir yol kesen üssü olarak kullandığı Bezele’yi (Aktütün) vuracağız.’ ‘Bu üs Navşar’ı (Şemdinli) karargâha bağlayan yolu tutan çok stratejik bir noktada yer almaktadır. Eğer bu üssü yok edebilirsek Navşar ile karargâh arasında on günde aldığımız yolu iki güne indirebiliriz. Düşmanı buradan sökebilirsek, onların Oramar (Dağlıca), Navşar’a (Şemdinli) ve Gever’e (Yüksekova) kadar olan coğrafyada alanı tutabilecek önemli hiçbir üsleri kalmaz. Biz bu stratejik konumundan dolayı burayı yok etmeye çalışacağız. Eğer bu üssü tamamıyla yok edebilirsek, bu anlamda düşmana önemli bir darbe vurmuş, Türk ordusunu yurdumuzun önemli bir bölümünden sökmüş olacağız.

Arkadaşlardan birinin,

‘Gücümüz tek başına mı bu eylemi gerçekleştirecek?’ sorusuna;

‘Hayır. Çal’daki (Çukurca) bir grup arkadaşla bu eylemi ortak gerçekleştirmeyi isteyeceğiz’ diye cevap verdi İskender..

Komutan Behzad, daveti aldığında hiç tereddüt etmedi. O da bir bölüklük bir kuvvet ayırdı ve alışılagelmiş törenlerden sonra yola koyuldu. Bezele’yi (Aktütün) vuracak olan ve İskender’in komuta ettiği Şemzinan bölüğü ile birleşeceklerdi. Alacakları yol uzun olduğu için fazla vakit kaybetmeden yola koyulacaklardı.

Çal’dan (Çukurca) hareket eden bu 80 kişilik kuvvet, sarp dağları aşmanın yorgunluğunu duya duya hedefe yürüyordu. Bölüğe komuta eden Behzad hedeflerinin Tirye köyü olduğunu söylemişti.

Tirye, İskender’in komuta ettiği Şemdinli bölüğü ile Çukurca’dan gelen ve Behzad’ın komuta ettiği bu kuvvetin buluşma noktasıydı. Oraya vardıklarında, Şemdinli taburunu kendilerini bekler buldular.

Eylemi gerçekleştirmeleri gereken vakit gelmişti.

‘Arkadaşlar. Yapılan keşifler sonucu düşmanın bu üsde 200 civarında asker bulundurduğunu saptadık. Bu askerler üssün çevresinde bulunan üç tepeyi ellerinde tutmaktadırlar ki üçü de mayınsızdır. Ayrıca aldığımız istihbarata göre, çetelerin bize karşı savaşmayacaklarını da öğrenmiş bulunuyoruz. Hatta üssün çevresinin de mayınsız olduğunu söyleyebilirim’ dedi İskender.

Savaş ile ilgili düzenleme oracıkta yapıldı. Bunu 160 kişiyi bulan birleşik gücün girişeceği eylemi İskender, Zirevan, Behzad ve daha sonra hıyanete sapan Bedran’dan oluşan bir komuta kurulu koordine edecekti. Üsse saldıracak kolun başına Küçük Güneyli Arif getirildi. Tepe saldırı gruplarının birinin sorumlusu Arif, yardımcısı Murat olacaktı. Diğer kola Bedri komuta ederken, yardımcılığını Zinar yüklendi. Üsse hâkim tepeye yönelecek olan iki gruptan birinin komutanı Suat, diğerininki Dara idi. Köye hâkim tepeye saldıracak kolun başına ise Kahraman getirilmişti.

Çantalarını topluca bir yere sakladıktan ve başında bazı arkadaşlarını nöbetçi olarak bıraktıktan sonra, sıra, tek kol halinde yürüyüşe, kaderlerini belirleyecek olan yürüyüşe gelmişti yeniden…

Derken bir patlama sesi duyuldu. Arkasından bir patlama daha! Neler oluyordu? Kafile olduğu yere çakılmış kalmıştı. Bir haber bekleniyordu öncü gruptan. Bu arada yürüyüş kolundakiler hemen teori geliştirmeye başlamışlardı bile; havan patladı!

Hayır havana benzemiyor…. Ama ne?.. Mayın mı! Derken öncü gruptan merakla beklenen cevap geldi. Evet iki arkadaşları arka arkaya mayına basmışlardı. Bu patlamalar sırasında Kerim ölmüş, kol komutanlarından biri olan Dara yaralanmıştı. Bulundukları yer, hedefe 3-4 saatlik uzaklıktaki sarp bir tepenin etekleriydi, ki gerillalar buraya Bayrak Tepesi adını takmışlardı. Ne talihsizlikti bu patlama! Kafilede birden bir güvensizlik ve moral bozukluğu dalgası yayıldı. Patlama mutlaka düşman tarafından da duyulmuş olmalıydı……’’

O SIRADA BEN TABURDAYIM:

“Komutanım, Aktütün bölük komutanı Kemal Üsteğmen sizi telsize çağırıyor” dedi, haberci telaşla. Doğru telsize gittim:

“Kartal-6, Kartal-1, Kartal-6, Kartal-1, sizi dinliyorum, tamam.”

“Kartal-1 Kartal-6, Bayrak Tepe batı yamaçlarında iki mayın patladı. Bölgeye havan atışları yapıyoruz. Tüm askerler uyarıldı. Tamam.”

“Anlaşıldı, dikkatli olun. Tamam.”

Başka ne emir verebilirdim ki? Hemen hemen her gün mayınlı sahalarda patlama oluyordu. Kimi o bölgeden geçen hayvan yüzünden, kimi kaçakçı katırlarından. Bu patlamanın teröristler yüzünden olduğunu kim bilebilir? Dikkatli olun demekten başka ne çareniz olabilir?

Gerçekten de Aktütün’e saldırı için gelen teröristler mayınlı sahaya girmiş ve iki mayın patlamıştı, bunu yıllar sonra öğrendim...

“Seminer verir gibiydi Bezele (Aktütün) savaşını anlatırken. Şöyle diyordu Bulanıklı Murat Güven: Savaş her zaman insan hatasını kollar gibidir. Hiç kimsenin istediği gibi gelişmez. Onun kendi mantığı vardır. Bu mantığa uymadın mı çok şey kaybedersin. Zaferi yaşıyorum derken bir de bakarsın ki kötü bir şekilde vurulmuşsun. İşte Türk ordusunun üslendiği Bezele’ye (Aktütün) yaptığımız baskının bize verdiği en iyi ders buydu. Yani bir yanıyla olağanüstü kahramanlık gösterisi, öte yanıyla bariz bir yenilgi... Sebep; bölge komutanlığımızın eylem yaptırmış olmak için eylem yaptırmasıydı…

İlerleyemezlerdi bu durumda. Ne de olsa gömülecek ölüleri vardı. İskender bunun üzerine mola emri verdi. Bulundukları tepenin eteklerini geçici bir kamp yeri haline getirdiler. Kerim oracıkta gömüldü. Dara ise sağlık görevlisi tarafından tedavi ediliyordu. Bu arada tepelere nöbetçiler yerleştirilmiş, etrafta sıkı güvenlik tedbirleri alınmıştı. Bu arada tüm gerillalar bir araya geldi. Ortaya çıkan yeni durumu görüşeceklerdi. Hesapta bu mayın yoktu.

‘Ne biçim keşif yapmışsınız? Eylem sabote oldu’ diye çıkıştı tecrübeli bir gerilla. Bir diğeri; bu durum karşısında eylem iptal edilmeli diyordu. Bunun üzerine durumun kötüye gitmekte olduğunu, eğilimin eyleme girmemek yönünde gelişmekte olduğunu anlayan İskender, derhal müdahale etti. Baskını iptal etme istemlerinin önüne büyük bir gayret sonucu set çekti. Ama o gün bekleyecek, eylemin iptal edildiği süsü vererek düşmanı kısmen de olsa yanıltacaklardı. Görünüşe göre öyle de oldu. Bu arada yaralanarak saf dışı kalan Dara’nın yerine kol komutanlığı Medine’ye verilecekti……’’

13 Eylül 1992. Yine sabaha karşı, yine odamda telsiz dinlerken, aynı haberci, yani Alan saldırısını veren haberci geldi ve;

“Komutanım. Teröristler Aktütün’e saldırıyor, acele telsize gelin” dedi.



Tam bu sırada teröristler ne yapıyormuş:

‘’13 Eylül 1992. Planlanandan bir gün sonra… Saat 05.00…

Bezele (Aktütün) üssü gerillanın yoğun ateşi altına girmişti. Ortalık cehennemi bir gürültüyle inlemeye başlamıştı. Tepeci gerillalar ilk üç dakika içerisinde 5-6 mevziyi birden düşürmüşlerdi.

Bu arada bir tesadüf, tepeci grubu katliamdan korudu. Battaniyeye sarınmış ve kendisine birkaç kurşun sıkıldığı için ölü sanılarak terk edilmiş olan bir çete, yaralı haliyle ağır ağır silahını gerillalara doğrultuyorken, sanki birden dürtmüş gibi geri dönüp bakan Murat adamı gördü ve anında tasfiye etti. Eğer bu tesadüf olmasaydı tepedeki 5 gerilla birden düşmanlarına büyük sadakatle bağlı olan bu korucunun kurşunlarına hedef olacaktı. Oraya doğru bir iki mermi sıktıklarında, köylüler evlerine çekildiler. O tarafta ortalık tamamen sakinleşmişti. Bu zafer sarhoşluğu sırasında önce Kaplan adlı arkadaşlarını kaybettiler. Sonra Murat bir suikast kurşunu ile çenesinden yaralanarak savaş dışı kalınca, akılları yeni yeni başlarına geldi. Biraz geç de olsa yeniden ciddiyeti seçtiler.

Akif’in komuta ettiği grup direkt olarak üsse yönelmişti. Aradan fazla bir süre geçmeden üssün cephaneliği büyük bir gürültüyle havaya uçuruldu (Yazarın notu: Cephanelik hiç havaya uçmadı).

Hiç kimse saklandığı mevziden kafasını kaldıramıyordu. Sıkıysa kaldır! Bir anda bir şarapnel parçası ve öbür tarafa yolculuk! Ana bina tamamen düşmüş, ortalık ana baba gününe dönmüş. Her şey sona erdi gözüyle bakılırken...

Fakat üsse hâkim tepelerden biri bir türlü zaptedilemiyordu. Orayı zapt etmekle görevlendirilmiş olan kol komutanı yaralanmış, yardımcısı İhsano ve Rüstem gibi arkadaşları ölmüşlerdi. Tepe’de beklenenin üzerinde mevzi yer almaktaydı ki bu keşif kolunun önemli yanılgılarından biriydi. Sonu çok kötü biten bir yanılgı.

Tam bu sırada Türk komutanlığı en büyük ve belirleyici sürprizini yaptı. Çarçele tarafındaki ormanlık alanda saklanan hareketli birlik, savaşın gerillalar açısından iyi gittiği bir sırada aniden ortaya çıkarak savaşa katıldı. Düşmanın bu hareketli birliği, keşif esnasında iyi belirlenememişti. Ve bu savaşta gerillaların 20 kayıp vermelerinin en büyük sebebi buydu.

İşte çatışmalar boyunca ortaya çıkan çeşitli sürprizler dizisinin bu en son halkası, keşif kolunun sonucu belirleyen en önemli hatası olacaktı. Çünkü bu hareketli birliğe karşı hiçbir tedbir almayan gerillalar, bunların ortaya çıkmasıyla tamamen çaresiz kalmışlardı. Bu arada Bezele’nin 1.5 km. uzağında bulunan başka bir üsten ve çevredeki çete köylerinden düşman güçlerini takviye eden birlikler de savaş alanına helikopter kullanılarak hızla intikal ediyorlardı….’’



KOŞARAK TELSİZE GİTTİM:

“Komutanım. Teröristler Aktütün’e saldırıyor, acele telsize gelin” dedi, haberci.

Ne tür bir ruhsal durum içinde olduğumu siz düşünün. Daha Alan’ın izleri ne duvarlardan ne de beynimizden silinmiş.

Gönderdiğimiz şehitlerin acısı yüreğimizi yakarken, yeni bir çatışma haberi yeni şehit demek! İnsanoğlunun yüreği bu acıya nasıl katlanır. Katlanıyormuş, insanoğlu her şeye katlanıyormuş bunu da anladım. Yine düşünceler, olması muhtemel olaylar beynimden şimşek hızıyla geçmeye başladı. Aktütün araçla en az dört saatlik mesafede. Taktik helikopterler ise Hakkâri’de. Telsizle aldığım bilgiler, teröristlerin Irak tarafından geceleyin sızıp karakolun etrafını çevirdiğini ve hemen yakındaki köylerden gelecek takviyelerin önlenmesi için her zamanki gibi yollara pusu kurmuş olduğunu gösteriyordu. Bölük, Alan’daki gibi tüm mevzilerinde çatışmaya girmişti. Hazırlıklı olduklarından baskın etkisi ortadan kalkmış tüm askerler vatan topraklarını savunmak için canla başla ellerinden geleni yapıyordu.

Ama ne olursa olsun yardıma gitmek gerekiyordu. Çaresizlikle olayı görmezlikten gelerek seyretmek ölümden daha beterdi. Hava unsurlarının koordine yeri komando taburu olduğu için, karargâh bölük komutanı teğmen Veysel’e, takviye kuvvetleri alıp derhal Aktütün’e hareket etmesi emrini verip komando taburuna gittim. Girdiği sayısız çatışmadan sağ dönen o teğmen, daha sonraki yıllarda katıldığı iç güvenlik harekâtında şehit olacaktı. Ruhu şad olsun.

Tabura giderken kendi kendime diyordum: Allahım, hep bunlar benim mi başıma gelecek? Daha Alan’dan geleli iki üç gün olmuş, ikinci çatışma bu, öyle ki hem bizim hem teröristlerin kitaplarına konu olacak büyüklükte bir çatışma. Nedir bu başıma gelenler Allah’ım diyordum.

Helikopter sarsıla sarsıla uçuyor. Biz üç kişiyiz. Takviyeye gidiyoruz güya üç kişilik takviyeden ne olacaksa. Gözlerim bir noktada, bir an önce gitmek ve görmek istiyorum. Ne olup bittiğini görmek ve orada olmak. Sadece orada olmak, çatışmanın ortasında ama askerlerimin yanında olmak. Beraber ölmek ya da beraber yaşamak.

Teröristler kurnaz, mermi yiye yiye öğrenmişler hangi helikopter silahlı hangisi silahsız. Akıl bu ya şaşırtayım, dedim içimden, aldım el bombasını. Çektim pimini ve hızla dağlara doğru fırlattım sonra ikincisini sonra üçüncüsünü. Olur ya belki sanırlar silahlı bu deyip kaçarlar diye. Başka ne yapacaksınız küçük bir helikopter içinde ve de üç kişiyle?

Karakolu gördüm uzaktan. Sanki bir şey yok gibi. Biraz daha yanaştık derken biraz daha. Ve helikopter isabet aldı ama önemsiz biz hala havadaydık. Pilot telaşlandı. Dedi, karakola inmemize imkân yok, bırakayım sizi şurda bir yere. İnemedi yere, atladık. Üç kişi helikopterden atladık ve siper aldık.

Bize en yakın yerde, yaklaşık iki yüz metre uzakta, elinde bir silah, bir kişi, ayakta, başında puşi benzeri bir şey, bağırıyor el sallayarak, gelin gelin, diye. Anlayamadım bir an. Öyle yoğun silah sesleri var ki insanın kafası karışıyor. Patlayan roketlerin sesi insanın beynini tırmalıyor. Düşünemiyorsunuz bir an. Tanıyamadım. Korktum. Dedim, bu terörist olmasın! Eyvah! Onun terörist olması demek karakolun düşmesi demek. Dedim, eyvah, içimden. Bakıyorum. Görmeye çalışıyorum ve bağırıyorum, oğlum benim, oğlum benim, diye. Tanıdı bizi, biz de onu. Askerdi bu kişi, benim askerim. Yanına çağırıyordu bizi, yanına ve de çatışmaya. Hızla tırmandık, süründük, eğildik ama hızla yanına ulaştık onun. Sarıldık birbirimize ve çatışmaya birlikte girdik…

Biz bölüğe vardığımızda yakın emniyet mevzileri dahil tüm personel teröristlerle temas halindeydi. Her yerden silah sesleri geliyor, roketler çok yakınımızda patlıyordu. Bölük komutanına bir şey sorma şansım bile yoktu. Berçay sırtlarına bakan mevziye muhafızlarımla birlikte girip gördüğümüz hedeflere ateş etmeye başladık. Bir grup yaklaşık yüz metre kadar ilerdeki evin içinden karakola doğru ateş ediyordu. Yanımda bir roketçi vardı.

“Oğlum evin içindeler. Vur şu evi” diye bağırdım. Çocuk tek başına roketi aldı, nişanladı, ateş etti ve vurdu. Önemli bir tehdidi ortadan kaldırmıştı. Tebrik etmenin sırası mı! Ne mümkün! Hâlâ ateş etmeye devam ediyoruz. Bir ara mevziden ayrılıp telsiz odasına gittim. Konur köyünden yardıma gelen korucular pusuya düşmüş, emektar Sabri Ağanın bir yakını şehit olmuş. Berçay’dan ise, karanlıkta iplerle sırtlara tırmanan teröristlerin, mevzilere el bombası atarak astsubay Aşkın’ı şehit ettiğini ve sırtlara hâkim olduğunu haber aldım. Sonradan bu tepeye Aşkın Tepesi adı verildi.

Ot Yeri Gediğindeki askerler Bayrak Tepede birleşmiş ve kahramanca mevzilerini savunuyorlardı. Teröristler, Bayrak Tepe güneybatısındaki sırtlarda çatışmayı sürdürüyordu. Buradaki askerlerden haber alamıyorduk. Yalnız telsizde bir asker sürekli yardım istiyordu. Ben aldım ahizeyi:

“Evladım. Ben tabur komutanı, helikopterler bölgeye geldi. Takviye unsurlar birazdan yanında olacak. Uçaklar havalandı. Hepsinin işini bitirecek. Dayan oğlum. Birazdan yanındayız.”

“Komutanım. Mermim bitmek üzere, burada bir ben kaldım. Arkadaşlarım şehit oldu.”

“Evladım. Merak etme. Birazdan takviyeler gelecek, helikopterler zaten burada, uçaklar da burada olacak, sana yardım edeceğiz. Merak etme. Sakin ol. Etrafını gözetle. Teröristlerin yaklaşmasına izin verme. Dayan. Geliyoruz” diyerek konuşmayı sürdürdüm. Ama takviyenin oraya geçmesi imkânsızdı. Bunu ona söyleyemezdim. Telsiz konuşmalarını yakındaki tüm birlikler dinliyordu. Allahım çaresizlik ne kötü! Irak sınırında iki noktada çatışma bütün yoğunluğuyla devam ediyordu, biri Bayrak Tepe diğeri Berçay sırtları. Yalnız kalan Mehmedim ise Bayrak ve Berçay’ın hemen ötesinde idi. Bir grup terörist Bayrak Tepe ile köy arasında çembere alınmıştı. Çatışma sürüyordu. Bu teröristler imha edilmeden karakoldan çıkıp Bayrak Tepe uzantısı sırtlara geçmek mümkün değildi. Çembere alınan teröristler on beş yirmi kadar da olsa arazi kayalık olduğu için bir çırpıda bertaraf etmek zordu. Zira çok zayiat verebilirdik. Bu arada jandarma ve polis özel harekât birlikleri geldi. Benim onlara bir açıklama yapmam gerekmiyordu. Çünkü her şey gözlerinin önünde cereyan ediyordu. Teröristler nişan alıp nokta atışı yaptıkları için, onlar da adım adım ilerliyor ve çembere alıyorlardı. En ufak ihmal ölümdü...



YA TERÖRİSTLER NE YAPIYORDU O SIRADA:

“……Öte yandan Karker’in de aralarında bulunduğu ve üsse saldırı grubunu savunan tim işini bitirmiş, hedef olarak seçtikleri çevredeki tüm mevzileri temizlemişlerdi. Bu gruptan Silopili Robar çatışmaların başladığı ilk anlarda bir suikast atışında ölmüştü.

Saatler artık 09.00’u gösteriyordu. Tepeleri tutan gerilla güçleri komutanı Akif, artan yoğun helikopter, uçak, çete ve takviye asker baskısı karşısında kısa bir tereddüt geçirdi. Üsdeki arkadaşlar oradayken çekilirsek onların hayatı kesinlikle tehlikeye girecekti. Fakat eğer şimdi çekilmezsek, yine onlara bir faydamız dokunmaz. Ama o zaman da biz burada çok kayıp veririz. Yani kayıplar bir yerine iki olacaktır. Eğer daha fazla arkadaş kaybedersek partiye nasıl hesap veririm, gibi kafasında hızla akan düşünceler bu komutanı büyük bir ruhsal baskı altında tutuyordu. Nihayet tüm ihtimalleri yaptı ve kararını verdi; her şeye rağmen geri çekileceklerdi. Hemen emir verdi arkadaşlarına. Süratle terk ettiler mevzilerini. Düşmanları, onlar geri çekilir çekilmez derhal boşluğu doldurmaya başlamıştı. Bunu gören üsse saldıranları savunan timdekiler çembere girmekte olduklarını fark ettiler. Şehit arkadaşlarının naaşını alamasalar bile savaş alanını hızla terk etmek durumundaydılar ve öyle de yaptılar. Çünkü vakitleri hiç yoktu. Çemberde kalmakta olan arkadaşları ile de irtibat kuramıyorlardı. Çekilme esnasında iki arkadaşları daha yaralandı. Düşmanın büyük baskısı vardı artık.

Olanları umutsuzluk içinde gözleyen Akif, her bir mevziyi tutan arkadaşlarına seslenerek;

‘Çemberdeyiz arkadaşlar’ dedi. Durumu kendileri de takip eden gerillalar;

‘Doğrudur’ deyince, hep birlikte düşmanın bir boşluğunu kollamaya başladılar. Akif L harfine benzeyen tepelerin az önce boşaltılan bu en sonuncusunu, Murat’ın içinde bulunduğu kolun terk ettiği tepeyi göstererek;

‘Şuradan bir yarma harekâtına girişelim, düşman buraya henüz tam yerleşemedi’ dedi. Şanslarını deneyip tepenin altına kadar ilerledilerse de düşman saflarını yarmak mümkün olmadı. Çünkü Türk kurmayları helikopterle, tepenin bu kısmı dahil, savaşın cereyan ettiği her noktaya sürekli asker indiriyorlardı. Dağ taş asker dolmuştu.

Saat 10’u gösterirken üssün çevresinde artık en küçük gerilla timi bile kalmamıştı. Çıkış yollarının tümü tıkanmıştı. Yalnızdılar. Hiçbir kurtuluş umudu yoktu. Akif, arkadaşlarını teker teker süzdükten sonra şöyle haykırdı;

‘Gün bugündür arkadaşlar. Gösterelim şunlara ARGK gerillalarının kim olduklarını!’

Sonra müthiş, müthiş olduğu kadar da bunaltıcı bir direniş başladı.…………..’’

Çatışma özellikle Bayrak Tepe ile köy arasında çembere alınmış olan teröristlerle olanca hızıyla devam ediyordu. Bu ara tabur ve tugayla telsiz muhaberesi sürdürülüyor, Kobra helikopterler ve uçaklar teröristlerin bulunduğu araziye yönlendiriliyordu.

Asayiş Komutan Necati ÖZGEN Paşanın karakola geleceği bildirildi. Helikopter pistinde emniyet tedbiri aldık. Birazdan kanat sesleri duyuldu ve Asayiş Komutanı indi. İner inmez tepemizde bir roket patladı. Biraz yukarıda patladığı için kimseye bir şey olmadı. Durum hakkında bilgi verdik. Özel timler ve polis özel harekât birliklerinin konumunu anlattık.

Çemberdeki teröristlerle çatışma devam ederken Bayrak Tepe uzantısı olan sırtta yalnız kalan askerim de yardım istemeye devam ediyordu. Telsiz konuşmaları sürdürülüyor biraz dayanması için destek verilmeye çalışılıyordu.İçim parçalanıyordu ama belli etmiyordum. Hayatımın en zor anları. Askerime yardıma gidemiyorduk. Bir askere moral verebilmek için uzun süren telsiz konuşmaları yapıldı. Jandarma ve polis özel harekât timleri ölümü göze alarak girdiler kayalıklara, çemberdeki teröristlerin hepsi imha edildi, yardım götürüldü ve asker kurtarıldı.

Bu askeri uzun zaman aradım. Nihayet, aradan on yıl geçtikten sonra, 2004’ün hangi ayı bilmiyorum, Mersin’de bir araya geldik. Yaşadığı şokun izleri hâlâ üzerindeydi. Yanında taburumun özel tim çavuşu İsmail vardı. Hikâyesini ondan dinledim; uzun süre psikolojik tedavi görmüştü. İsmail onu hiç yalnız bırakmamıştı. Sonra da evlenmiş, çocuğu olmuş, bir fabrikada işçi olarak çalışıyormuş. Birbirimize sarıldık, hiç konuşmadan. Beni dinlemiyor gibiydi. Bence hâlâ Aktütün’deki olayı, gece ve gündüz hiç unutmadan yaşamaya devam ediyordu tıpkı benim gibi. Anlattığına göre, teröristler geceden mevzi yakınlarına Irak’tan gelerek sızmışlar, hava aydınlanır aydınlanmaz mevzilerine yoğun ateş açmışlar. İlk ateşte yanındaki arkadaşları şehit olmuş, iki kişi kalmışlar ve kahramanca mevzilerini korumaya çalışmışlar. Sonra o arkadaşı da şehit olmuş, kendisi ise son mermisi bitene kadar mücadele etmiş. Takviyelerin gelmesiyle kurtulmuş. Ama o günlerin bir saniyesini bile unutamamış.

Daha sonra Muğlalı olup Alan’daki çatışmada yaralanmış bir askerimi de bir köyde bulacaktım. Bir gün ailece onun yanına gittik. Annesi ve babası ile tanıştık. Benim kim olduğumu öğrenir öğrenmez ailesi ağlamaya başladı. Askerim ise beni gördüğünde çok şaşırdı. Gözlerine inanamadı. Akşama kadar köyde kaldık. Konuştuğumuz tek konu ise Alan çatışmasıydı. Sonra vedalaşıp ayrıldık.

Vakit öğleye geldiğinde bölge tamamen kontrolümüzdeydi. Teröristlerin zayiatının çok fazla olmasına karşılık 22 askerimiz şehit olmuştu. Allah ruhlarını şad etsin, geride kalanlara sabır versin.

Bakalım 1992 Almanak’da nasıl yer almış bu çatışma:

13 Eylül: Hakkari Şemdinli'ye bağlı Aktütün Jandarma Karakolu'na baskın düzenleyen PKK teröristleri ile çıkan çatışmada 1 Astsubay, 8 Er ve 2 Korucu şehit oldu, 30 terörist öldürüldü.

Aradan 12 yıl geçtikten sonra kahraman askerlerimden Mersinli İsmail beni aradı ve bir internet sayfasında Aktütün çatışmasıyla ilgili bir teröristin anıları olduğunu söyledi. Yazıyı bana faksladı. Ben de buraya alıntı yaptım, ibret olsun diye.

Bu satırları yazmak, bir teröristin ifadesine göre olayları canlandırmak bir garip yapıyor insanı, tüylerini ürpertiyor. Yazılanların hepsi doğru; benim yazdığım da, onun yazdığı da. Biz hayatlarımızı, toprağımızı ve bize emanet edilen insanları korumak için planlar yaparken, onlar da hayatımızı almak, bizi öldürmek için plan yapıyorlardı.

Olay yerine sonradan gelen Tugay Komutanı Utku Paşanın canı çok sıkkındı. Bana neler olduğunu ve sebebini sordu.

“Komutanım. Teröristler tam karşımızda Irak tarafında. Biz Irak’a geçemiyoruz. Ama onlar her gün gelip bizi gözetliyorlar, plan yapıyorlar ve bir gün gelip bize saldırıyorlar. Irak tarafında tedbir almamız gerekiyor” diye cevap verdim. Ses çıkarmadı ve incelemelerini yapıp bölükten ayrıldı. Diğerleri de ayrıldı. Herkes gitti ve biz yine kendi başımıza kaldık.

Sonradan heyetler geldi. Sorular sordular, incelediler ve gittiler. Bir ara televizyoncular gelecek dediler. Karakola biraz çekidüzen verdik. Hamasi yayınlarıyla ünlü bir televizyoncu geldi. Bana sen bir konuşma yap dediler. Kabul etmedim. Sonra Bölük Komutanı Kemal olayı TV’ye anlattı. Askerlerimin kahramanlıkları dile getirildi. Şemdinli kahramanlarının bu olayda gösterdiği olağanüstü cesaret tüm ulusal basında yer aldı. İsimsiz kahramanlarımız Hüseyin Astsubay ve timiydi. Aniden gizlendiği çalılıklardan çıkmış, teröristlere hiç beklemedikleri bir anda ve yerde ateş açmışlardı. Teröristin de ifadesiyle çatışmanın kaderini tayin etmişlerdi.

Şehit kahramanlarımız törenlerle memleketlerine uğurlanırken, tarifsiz bir acı içindeydim. Bu kahramanları bana sağ salim teslim eden ana babalarına, ben sağ salim teslim edememiştim. Karakolda oturup düşünmeye başladım, ya da düşünmemeye.

AKTÜTÜN- KONUR VADİSİ



Önce size şu resmi anlatayım, göreceksiniz vadidekiler size çok yakın gelecek sıcak ve içten. Sağ alt köşede iki dağın arasında kalmış bir gedik görüyosunuz, Beyyurdu Gediği. Bu gedikten size doğru uzanan dağ silsilesi Akpınar Dağı’dır. Gediğin hemen üstündeki kahverengi tepe Gülle Tepe’dir, teröristlerin gözetleme yeri. Ortadaki yalçın kayalık Çarçele Dağı, teröristlerin şiir yazdığı yer. Gedikten sola doğru uzanan vadi, önceden tanıştığınız Konur Vadisidir.

Aktütün, Konur Vadisinin hemen hemen son noktasıdır. Hâkim bir arazidedir. Konur Vadisini bir çanak gibi düşünürseniz, çanağın bir ucu Beyyurdu Gediğine dayanır ve oradan Konur Vadisine açılır. Önce Beyyurdu’ndan yılan gibi kıvrılmış yolu takip ederek sert bir tırmanışla gediğe varırsınız. Oradan baktığınızda batıya doğru vadi boylu boyunca karşınızda uzanır. Gedikten aşağı doğru sarktığınızda vadiye doğru alçalırken, hemen kuzeyde Gülle Tepe karşınıza çıkar. Bu tepe genelde teröristlerin geçici üs bölgesidir. Vadiye girerken bu tepeye dikkat etmek gerekir. Mahkûma doğru doğu batı istikametinde alçalmaya devam ederseniz, karşınıza ilk önce Yeşil Bayır köyü çıkar. Gerçekten yemyeşil, aşağı yukarı 20 haneli bir köydür. Yeşil Bayır denince, yemyeşil gözlü, sarışın, ince yapılı Numan’dan bahsetmemek olmaz. Numan, Yeşil Bayır’ın her şeyidir; kendisinden yaşlı kimseler olmasına rağmen, köyün ağası, babası, her şeyi. Çok telaşlı, çok tedirgindir. Ben yaya intikalle Konur Vadisine geçtiğimde hep onun evine uğrarım. Beni çok sever, bana güvenir ve inanır. Çok göreve çıktık birlikte. Yanımdan hiç ayrılmaz.

Aktütün çatışması tüm köylüler üzerinde büyük bir korku yarattı. Bir ara tüm geçici köy korucuları silah bırakmaya dahi kalkıştılar. Vadide beş köy, köyden ziyade Uğuraçan’ı saymazsanız, beş yerleşim birimi, hepsi 20 - 30 hanelik, hepsi akraba, bir aile. Bir de Aktütün Bölüğü var. Onlar silah bıraksa biz yalnız kalacağız, biz onları korumaz isek onlar yalnız kalacak. Onlar kim, biz kim? Onlar bizim vatandaşlarımız, biz onların askeriyiz. Bir bütün, ayrılmaz bir parçayız. Görevim boyunca hep bunları anlatmaya çalıştım; sen yok, ben yok, biz varız, sen ve ben. Bana inandılar, bana güvendiler.

Numan çok korkuyordu. Sebebini araştırdım, köyü teröristlerin geçiş güzergâhı üzerindeydi. Numan teröristleri görmüştü belki de onları tanıyordu. Kendi silah gücüyle onları mukayese ettiğinde zayıf olduğunu anlamıştı. Asker Aktütün’de, Numan ise onlara çok uzak. Üstüne üstlük asker karakol civarındaki tepeleri korumak için her köyden korucu istiyordu. Yani asker kendi mevcuduyla kendini koruyamıyor, köylerden takviye istiyordu. Basit bir mantıkla, asker kendini koruyamıyorsa köylü kendini nasıl koruyacaktı? Numan haklıydı. Numan’a sordum:

“Numan, kendi köyünle teröristlere karşı çıkmak ve gerektiğinde ateşle teröristlere karşı koymak için benden ne istiyorsun?”

Numan önce şaşırdı, sonra derin bir düşünceye daldı. Herhalde kendine böyle bir soru hiç sorulmamıştı. Aklına gelen ilk şeyi istedi benden:

“Komutanım. Mermimiz yok” dedi.

“Tamam” dedim. “Kaç mermiye ihtiyacın var.”

Kendine göre bir hesap yaptı. Şimdi hatırlamıyorum. Belki 500 dedi, belki 1500. Hemen yanımdaki arkadaşlarıma emir verdim. Aynı anda mermiler geldi ve Numan’a teslim edildi. Önce şaşırdı. Ses çıkarmadı. Ama biliyordum ki, sadece mermi dağıtmakla çözülecek bir durum değildi.

“Numan... Mermileri aldın. Şimdi bizimle birlikte teröristlere karşı koyacak mısın?” dedim.

İşte o zaman Numan benim samimiyetime inandı ve tekrar düşünmeye başladı. Gerçek şu ki, silahlı korucu sayısı çok azdı. Yanılmıyorsam Numan’ın köyünde korucu sayısı on beşi bile bulmuyordu. Teröristlerin ise en küçük grubu on beş kişi olup saldırılarda bu sayı üç yüze kadar çıkıyordu.

“Komutanım. Bu sayıyla biz teröristlere karşı koyamayız” dedi.

“Kaç kişi olması lazım Numan?” dedim.

Düşündü. Köydeki tüm eli silah tutanların sayısı bile köyü korumaya yetmiyordu.

“Bak Numan. Köyde eli silah tutan kaç kişi varsa, derhal isimleri bildir, ben de hemen yarın onları korucu yapacağım.”

Bazıları şark kurnazlığı falan der, ben öyle bir kurnazlık görmedim. Numan gerçekten köyünü, toprağını, namusunu korumayı düşünüyordu, ben bunu hissettim. Kısa bir süre sonra yaşı on beşten büyük herkesi korucu yaptık, Numan silah bırakmadı ve mücadeleyi omuz omuza sürdürdük.

Baktım vadiyi silahlandırmak da yetmeyecek, "bak Numan, bundan sonra karakola korucu göndermeyeceksin. Karakol her gün vadiye iki tim göndercek. Bir unsur da siz ilave edeceksiniz. Bütün gece vadi içinde bir orada bir burada pusu atacak ve vadiyi, köyleri koruyacaksınız."

Bunu duyunca inanın rahmetli Numan şaşırdı. İnanamadı. Ama ben verdiğim sözü tuttum. İki yıl boyunca her gün vadiye iki tim gönderdik. Gündüz keşif gece pusu attık. O timlerin göreve çıktığı ilk günleri hatırlıyorum da:

‘’ Kartal, konuşan Ateş( Ateş Numan’ın kod adıdır), tamam.

Dinliyorum ateş.

Timler vadiye indi mi, tamam.

İndi Ateş, sen merak etme.

Peki nerdeler şu an tamam.

Geziyorlar, tamam.

Peki bizim köye yakınlar mı, tamam.

Yakın ateş yakın, tamam.

Bir izli atsın göreyim, tamam.

Olmaz ateş, izli atarsa yeri belli olur tamam.

Sizin de tahmin ettiğiniz gibi Numan ile karakol telsizi arasında yapılan konuşmadır nu, ben şahidim. Kalabalık terörist gurubu arasında yalnız kalmak kötü bir şey. Numan kendini yalnız hissediyordu, telaşı bundandı. Aradan günler geçti. Timler her gün vadiye indi. Numan bunu gördü. Bize inandı. Bizi hiç bırakmadı bu mücadelede. Ama bir gün işte, bir kara gün, teröristler Numan’ı hemen köyün kenarında Mehendi Deresine bakan yamaçtaki mevziinde şehit ettiler. Nur içinde yatsın!

Yeşil Bayır’dan ayrıldım. Yine aynı yeşil vadiden yürümeye devam ettim. Batıya doğru yol ikiye ayrılır; bir yanda Konur köyü diğer yanda Uğuraçan. Konur’a gelirseniz Sabri ve Kerem’den, Uğuraçan’a gelirseniz Fatih’ten söz etmeden geçemezsiniz. Sabri bir âlem. Köyün ağası, ama tam ağa. Terörist tehdidinin farkında ama biraz siyasete girmiş, kendisine biraz siyasi vaatler verilmiş. Dolayısıyla bölgede terörden ziyade kendi siyasi geleceği peşinde gibi. Sabri iyidir, memleketini seven kahraman bir insandır. Onu bir kenara bırakalım. Kerem ağa değil ama Konur ona teslim. Kısacık boylu, kara mı kara, oldukça zayıf. Kerem bir otorite. Kerem bir lider. Kerem Şemdinli’nin kahramanı. Çok güzel bir evi var tam su kenarında. Ne zaman gitsem, subaşında oturur ayran içeriz Kerem’le. Kerem’in apayrı bir yeri var benim dünyamda. Kerem kısa boylu, esmer, siyah saçlı, oldukça zayıf ama sağlam biridir. Bir gün hiç unutmam, yine Aktütün’deyim. Yine korucuları toplamış aramızda konuşuyoruz:

“Arkadaşlar. Biz devletiz. Biz burada devletin gücünü temsil ediyoruz. Biz güçlüyüz. Bakın etrafınıza, Suriye, İran, Irak ne durumda? Her gün böyle arazide dolaşacağımıza, bize söyleyin, neredeyse teröristler, biz gider oraya operasyon yapar ve bu tehdidi ortadan kaldırırız. Size göre bu teröristler nerededir? Bilelim. Ona göre hareket edelim.”

İşte o zaman Kerem’i tanıdım. Bana dedi ki, sakin ama kararlı bir tavırla:

“Komutanım. Siz teröristleri mi arıyorsunuz? Teröristler burada değil ki! Onlar Ankara’da! Bayrağımızı yakıyorlar, yere atıp üstüne basıyorlar, hiçbir şey yapmıyorsunuz. Atatürk’ün Meclisinde Kürtçe yemin ediyorlar, yine bir şey yapmıyorsunuz. Teröristi niye burada arıyorsunuz.”

Böyle bir cevabı hiç beklemiyordum. Şaşırdım. Ama söyledikleri doğruydu. O tarihlerde TBMM’ne seçilen birkaç kişi Kürtçe yemin etmiş, bir kapalı spor salonunda Türk bayrağı yere atılmıştı. Ben Kerem’e ne cevap verecektim? Hiç!

Ama bir görevim ve bana teslim edilmiş vatan evlatları vardı. Biz bu mücadelede hem vatandaşımızı, hem de askerimizi korumak zorundaydık. Kerem’le dostluğumuz hiç bitmedi. Aradan 14 yıl geçti, Kerem yine benim dostum, yine görüşüyoruz.

İster Konur’dan isterseniz Yeşil Bayır’dan güneybatıya doğru gidin, karşınıza çıkan Uğuraçan köyüdür. Orada Fatih vardır. Rahmetli babasının evinde misafir olduk, yemek yedik. Allah rahmet eylesin iyi bir insandı, toprağına bağlı, ülkesine bağlı, devletine bağlı bir insan. Onu da bir saldırıda teröristler öldürdü şehit oldu.

Fatih’in köyü kalabalıktı. Korucu sayısı fazlaydı. Kendine güveniyordu. Çok fazla isteği olmadı benden. İki yıl boyunca benden hiç ayrılmadı. Sonra neler olduğunu hep beraber göreceğiz.

Tekrar başa dönersek, Bey Yurdu Gediğinden hep beraber geçtik batıya doğru. Konur Vadisine doğru alçaldık, hemen kuzeybatımızda Gülle Tepe gözüktü. Gerekli emniyet tedbirlerini alarak batıya doğru ilerlemeye devam ettik. Yeşil gözlü Numan’ın Yeşil Bayır’ında bir çay içtik. Kalkıp batıya doğru devam ettik, Konur’u gördük, Uğuraçan’ı gördük, yol ikiye ayrıldı. Baktık kuzeybatımızda Aktütün güneybatımızda Dereyanı. Dereyanı’na gitmeye karar verdik ve Şakir’in konuğu olduk.

Ben Konur Vadisinde ülkesine hıyanet eden, ülkesini satan, şahsi menfaatlerini ülkesinin üstünde tutan insan görmedim. Şakir, güleç, biraz şişman, bıyıklı, puşili ama köyün lideri bir insan. Onu da diğerleri gibi çok sevdim. Bir ara aramız açıldı, ama hatanın bende olduğunu geç de olsa anladım. Neydi ki olay:

Aktütün Bölük Komutanı üsteğmen Kemal’in tayini çıktı ve yerine üsteğmen Kâmil geldi. Sonra bu canım Kâmil de terörde yenik düştü ve şehit oldu. Kâmil bölüğü teslim alırken, bana bir silahlı çatışma haberi geldi Aktütün’den. Vakit hemen hemen gece yarısı idi. O anda takviye gönderme imkânım yoktu. Ateşin nereden geldiğini sordum. Bana Dereyanı istikametinden yani Şakir’in köyünden geldiğini söylediler. Bütün bildiğim bu. Ne yapacaktım? O zaman Şakir’i de çok iyi tanımıyordum. Ateşin geldiği yere havan atın dedim. Atıldı. Ertesi gün bölüğe gittim. Olayı soruşturdum. Sanki bir terörist saldırısı gibiydi. Neyse ki, ne köyde, ne de karakolda ölü ya da yaralı vardı. Bölükten çıkıp ateş edildiği iddia edilen yere gittim. Yanımda içlerinde Şakir’in de olduğu korucular vardı. Ateş edildiği söylenen yeri inceledik. Hiçbir şey bulamadık. Bir ara Şakir bana dedi ki:

“Komutanım, bir de siz bölüğünüze bakın.”

Bu sözün ne anlama geldiğini o anda anlamadım. Ama içimde bir kuşku belirdi. Neydi bu olay? Bölüğe gittim. Korucular haklıydı. Olay kendi içimizde bir olaydı. Uyanık bir çavuş yeni gelen rahmetli Kâmil Üsteğmeni korkutmak amacıyla erleri örgütlemiş ve sahte bir çatışma çıkarmışlar. Tabii olay aydınlandı ve yasal işlemler yapıldı. Biz de boşu boşuna Şakir’in köyüne havan attık ama Allah’tan ölen ve yaralanan olmamıştı.

Aktütün, Dereyanı’nın kuzeybatısına düşer. Burada bir mevziye oturup doğuya doğru baktığınızda Beyyurdu Gediğini ve sırasıyla Yeşilbayır, Konur, Uğuraçan ve Dereyanı’nı görebilirsiniz. Eşsiz bir manzaradır bu. Hemen güneyde Leylek Dağı bütün heybetiyle karşınızda durur. Kuzeye doğru göz atarsanız, teröristlerin meşhur Çarçele Dağını görürsünüz. Niye meşhur? Çünkü bu dağda ünlü bir kapı vardır; yirmi metre kadar gökyüzüne dimdik uzanan bir kapı. Eşek Kapısı. Çarçele’nin tek geçiş noktasıdır doğu-batı istikametinde. Kuzey Irak’tan gelip bu kapıyı geçtiğinizde bir mola verirsiniz bu eşsiz tabiat harikasında. Bir sigara içimi moladan sonra batıya doğru alçalarak uzanırsanız, doğru Gülle Tepeye gelir, oradan Bembo sırtlarını tatlı bir meyille aşarak Durak’a varırsınız. Oradan da usulca İran’a geçersiniz. Teröristlerin İran’daki Jerma kampına. Tabii bu geçiş esnasında kolayca Durak askeri üssüne bir taciz yapar ve kaçabilirsiniz. Zira İran sizi korur.

İsterseniz bu kapıyı geçmeyin. Zira çok sarp patikalardan geçmek zorundasınızdır. Yorulursunuz. Onun yerine Leylek Dağının hemen güneyine inin ve Basyan’a gelin. O kamptaki arkadaşlarınız zaten sizi bekliyorlardır çayınız hazırdır. Şemdinli Çayı kenarında güzel bir kahvaltıdan sonra çayı takip ederek Ortaklar’a çıkın. Karadağ’ı aşarak Gasto’ya inin. Burada İran-Irak sınırını çizen Hacıbey Çayını geçin. Ari Gediğine gelin. Orada bir dönüp geriye bakın, ülkemizi doyasıya seyredin. Gediği aştığınızda zaten Hakurk kampı sizi karşılar.

Bunu da mı beğenmediniz. O halde ister Bembo sırtlarından kuzeye dönün, Yüksekova’ya ulaşın. İsterseniz güneye dönün, Beyaz Dağı geçin ve Şemdinli’ye uzanın. Arazinin bu kilit noktasında her türlü seçeneğiz vardır. Şemdinli ne ki; küçük bir üçgen, Türkiye’nin en güneydoğu noktası. Üç tarafı PKK kampı ile çevrili bir şeytan üçgeni. Teröristleri yok sayarsanız, bir cennet parçası. Kahramanlar diyarı.

Konur Vadisini görmelisiniz. Aktütün’den yaklaşık 6 saatlik kuzeye doğru tırmanışla Çarçele’nin eteklerinde Gevaruk yaylasına çıkmalı, bir kuzu kesip tertemiz havayı solumalısınız. Ben çıktım. Köylülerle beraber, bir timle. Çadırda yattık. Hatta bir rivayete göre teröristler gelmiş, bize saldıracaklarmış. Köylüler “aman yapmayın’’ demiş, vazgeçmişler. Çok sonraları köylüler anlattı bunu bana. 60 yaşlarında bir ninenin nasıl tırmandığını gördüm Gevaruk’a. Gördüm de hayran kaldım.

O zamanlar Konur Vadisindekiler hayvancılık, arıcılık yapardı. Koyunları kuzuları yaylada otlar, arıları hürriyet sarhoşluğu içinde Çarçele’de uçar, vadinin meşhur kara kovan balını yapardı. Köylüler ürünlerini satar, kışlık erzaklarını alır, mutluluk içinde yaşardı. Sonra sarışın yeşil gözlü bir binbaşı vadiye geldi, onlara konuk oldu, yemeklerini yedi. Vadidekiler bu genç binbaşıya inandılar, güvendiler. Binbaşı onlara bu terörist belasını anlattı. Bunlara kanmayın, devletinizin yanında yer alın, gerekiyorsa toprağınız, namusunuz için savaşın, devlet sizin yanınızdadır, dedi.

Bu pırıl pırıl insanlar binbaşıya güvendi; 15 yaşından büyük kadın, kız, çoluk çocuk silahlandılar, teröristleri köylerine sokmadılar, erzak vermediler, gerektiğinde onlara ateş açtılar. Binbaşı tüm çabalarına rağmen Çarçele ve Gevaruk bölgesini kontrol altına alamadı. Alamayınca, köylülere “yaylaya çıkmayın, koyunlarınızı kuzularınızı satın, arılarınızı vadiye indirin” dedi.

Bir kez inanmışlardı ya bu ateş gibi devletin binbaşısına. Sattılar koyunlarını kuzularını, indirdiler arı kovanlarını vadiye. Başka gelirleri olmadığı için birkaç ay içinde koyun kuzu paralarını yediler. Hazıra ne dayanır. Sonra o meşhur kara kovan balı artık üretilmez oldu. Kışlık erzaklarını rahatça köylerine getiremediler; zira teröristler yolları mayınladı, pusu kurdu. Ancak askeri konvoylarla geçebildiler.

Vadidekiler terör belasından çok çekti. Kürtlerin haklarını savunduğunu söyleyen teröristler onları öldürdü, ekmeğini çaldı, yolunu kesti, namuslarına göz dikti. Ama vadidekiler hiç yılmadı; devletine güvendi, onlara karşı koydu, namuslarını korudu. Sonra her gün pusuya çıktılar. Kendi köylerini de korudular karakolu da. Sonra çarpıştılar ölesiye. Kahramanları çok uzakta aramayın. İşte Şemdinli kahramanları onlar; askeriyle, köylüsüyle, memuruyla...

Dedim ya, karakolun mevzisine oturdum, düşünmeye başladım ya da düşünmemeye diye. Düşündüklerim buydu ya da düşünmekten kaçtıklarım?

Teröristler Irak da, teröristler İran’da, biz elimiz kolumuz bağlı, bekliyoruz bize saldırsın diye. Sayıları kalabalık. Bir karakolumuz yüz on kişi, karakola saldıran terörist üç yüz kişi. Roketleri bizden üstün, makineli tüfekleri keza öyle. Piyade tüfekleri hafif, tek eliyle seride ateş edebiliyor ama biz G-3 ile iki elimizle sarsılmadan zor ateş edebiliyorduk. Biz sınır ötesine geçemiyorduk zira yasak idi. Devletib ne İran’a ne de Irak’a karşı bir politikası vardı. İnanın çaresizdik ölümü bekliyorduk, kimsenin de derdimize derman olacak hali yoktu. Bunlar işte düşünmekten kaçtıklarım. Bunları anlatamıyordum ne koruculara ne askerlere ama onlar da görüyordu çaresizliği. Üsteğmen Kemal. Bilmiyor muydu termristlerin bir gece ansızın gelip saldıracaklarını? Biliyordu ama ne çare! Bir gece geldiler ve şehit edip gittiler. Bu nasıl iş? Ülke yönetmek bu mudur? Devlet yönetmek bu mudur?

Ben askerlerim ve vadidekilerle yaşadım. Acıları acılarım, sevinçleri sevincim oldu. Hiç unutmam, bir keresinde hamile bir kadın vardı, acele Hakkâri’ye gitmesi gerekiyordu. Osman Paşaya bildirdim. Sağ olsun, helikopteri görevlendirdi ve hastayı hastaneye yetiştirdi. Aktütün karakolu ile vadidekiler bir ailedir. Bu aileyi kimse ayıramaz. Yıllar önce Konur’a bir bölük inşaatı başlamış. Bir türlü bitirilemedi. İnşallah o da biter, Aktütün bölüğüne kavuşur ve güvene kavuşur.

Artık çatışmanın izlerini silmemiz gerekiyordu. Bir yandan şehitler, yararlılar gönderiliyor, bir yandan karakol boyanıyor, yemek hazırlanıyordu. İşin acısı, orada dinlenme gibi bir lüksünüz yoktur. Hayat devam ediyor ve kalanları yaşatmak zorundasınız.

Size Koray’ın timinden bahsetmeyi unuttum. Aktütün deyince, Alan deyince nasıl Koray akla gelmez! Koray bir asteğmen. Benim tabirimle canavar. Kara yağız bir Anadolu çocuğu. Özel timi kendisi istedi gönüllü olarak. Timini de kendi seçti gönüllüler arasından. Tim çavuşu İsmail aynı zamanda benim muhafızım. Al birini vur ötekine; ikisi birbirinden cesur, birbirinden atak. Bu çocuklar çok çektiler, nerede tehdit, onlar orada. Gece gündüz demeden, gerektiğinde aç susuz, yıkanmadan bitlenme pahasına. Alan çatışmasından sonra on beş gün kadar arazide kaldılar.

Kalan askerlere hem güven veriyorlar hem cesaret. Ardından Aktütün’e geldiler. Bayrak Tepe maceraları anlatılmakla bitmez. Her askerin acı ya da tatlı bir anısı vardır bu tepede. Koray’la İsmail bir bütün onları ayıramazsınız.

Sonradan Ankara’da bir ocakbaşı restoranda bir araya geldik; ben, Koray, Aycan ve Abidin. Biraz, biraz değil çok rakı içtik ve eski günleri acı ve coşkuyla andık. Sonra duydum, bir trafik kazası geçirmiş ve vefat etmiş. Ruhu şad olsun, gitti babayiğit çocuk. İsmail ise Mersin’de. Sık sık görüşüyoruz, bir araya geldiğimizde konuştuğumuz tek konu Şemdinli.

Sanıyor musunuz ki olaylar bitti. Nasıl biter! Belki daha başındayız. Bitse diye çok dua ettiğim zamanlar oldu. Ben Şemdinli’yi hiç ama hiç bırakamadım. İzne ayrıldım, gene koşa koşa erkenden geri geldim. Şemdinli işte böyle bir yer. Ne kadar zor da olsa, bir kere sevdiniz mi bırakamazsınız; insanlarını, havasını, suyunu ve askerinizi. Bir ara tutam tutam saçımın döküldüğü bile oldu. Şimdi o dökülmelerin hatırasını taşıyorum başımda.

Tehdit devam ediyor; gene gelecekler Şemdinli’ye, Umurlu’ya, Derecik’e, her yere. Teröristler İran’da, Irak’ta. Biz ise tam sınırdayız. Bizi gözetleyip keşif yapıyorlar, bir gece ansızın gelip vuruyorlar. Hangi tedbiri alacaksınız? Sonra bu tedbirleri de bulduk aldık ama Derecik’e teröristler saldırdıktan ve 28 şehit verdikten sonra...

Ben hâlâ anlayamıyorum. Biz bu teröristlerin Hakurk kampında binlercesinin bir araya gelip silahlı eğitim yaptıklarını bilmiyor muyduk!

Bunların eğitimini tamamladıktan sonra sınırdaki karakollarımıza, köylerimize saldıracaklarını bilmiyor muyduk!

Hadi diyelim istihbarat örgütlerimiz iyi çalışmadı, görevlerini yapmadılar. Onlar için ne işlem yaptık?

Bu bir isyan değil! Bu, sadece kendine teslim edilen vatan evlatlarını ailelerine sağ salim teslim edememiş, onların acısını yüreğinde yıllardır hisseden bir insanın feryadı ve haykırışıdır. Zira ben uyuyamıyorum. Onlarla yatıyor onlarla kalkıyorum. İstiyorum ki, iktidara sahip olanlar da uyuyamasın, kendilerine teslim edilen ülkeyi iyi yönetsin ve bu olayların olmaması için tedbir alsın. Başka bir ülkeye savaş ilan edilecekse edilsin. Gidelim ve gerekiyorsa ölelim. Ama bir kere ölelim; yıllardır verdiğimiz şehitler nedeniyle her gün ölmeyelim. Ben çırpınıyorum, o karakoldan bu karakola, o köyden bu köye gezip duruyorum. Devamlı operasyon. Bu arada haberler gelmeye devam ediyor, ‘basılacak’, bir yerler basılacak Şemdinli’de. Bir yere sıklet merkezi de yapamıyorsunuz zira tehdit her yerde var.

Balkayalar’a geçici üs kurmuş bir grup terörist, isterse o sabah Umurlu’yu da vurur, isterse Ortakları da, isterse Samanlı’yı da. Arazinin yapısı bu. Şemdinli’nin hassasiyeti zaten coğrafyasında yatar.

Terörist tehdidinin bilincinde başımıza gelecekleri beklemeye başladık.

BİLGİ İÇİN:

12 EYLÜL 1992 AKTÜTÜN'ÜN ÇATIŞMASINDAN SONRA TERÖRİSTLER 27 EYLÜL GÜNÜ DERECİK KARAKOLU'NA SALDIRDI. 33 ŞEHİT DAHA VERDİK. SONRA EKİM 92 HAREKATI YAPILDI. PKK YOK OLMAK ÜZERE İKENJ ATEŞ KES DİYE BİR OYUN ÇIKTI VE PKK TOPARLANDI. MAYIS 93'TE BİNGÖL'DE 33 ASKERİMİZ KURŞUNA DİZİLDİ VE ÇATIŞMALAR TEKRAR BAŞİLADI. VE GÜN BUGÜN, 9 MATYIS 2008 AKTÜTÜN İKİNCİ SALDIRISI 6 ŞEHİT!

PKK, BİR OYUN , İÇİ PARA DOLU, SİYASET DOLU KANLI BİR OYUN...
http://www.erdalsarizeybek.com.tr/es/ha ... ldiri.html
Alpay Dedeoglu
Posts: 1923
Joined: Wed Oct 23, 2002 4:14 pm

Post by Alpay Dedeoglu »

Ortada Türk Kurmaylarina ait buyuk bir hata, yönetim eksikligi, ve sorumsuzluk vardir. Kimse amerika, siyasetciler, bolge halki, vs demesin. 350 tane terorist , gunduz vakti, dagin tepesine agir silahlarla saldirip , üstelikte oraya daha once en az 5 sefer saldirmissa, 9,5 saat catisiyorsa, ve sen sadece 23 tanesini etkisiz hale getiriyorsan (ki bunu da tek tek isim isim kanitlanmali cunku bu rakamlarda inandiricilik kayboldu) o organizasyonda sorun var. Sende uydu var, termal kamera var, tank var, hebron casus ucagi var, lantirn F-16'in var, istihbarat butcen var, var oglu var.

Ilk once sen iyi olacaksin, gorevini iyi yapacaksin. Su anda askeriye olarak milyarlarca dolarlik butce var. Oncelik , ne olursa olsun, saldiriya acik yerlerin guclendirilmesi ve kendilerini savunabilmeleri icin elllerinin rahatlatilmasi olmalidir. 30 yildir rakamlari alt alta toplayin, muthis bir meblag var. Kurmay sinifinin hepsi cok iyiler arasindan secilip iyide egitim aldigina gore kapasiteleri var demekki. butce var, halktan destek var. Ama oncelik sasmis demekki. onceligini tepeye cikmak icin kulis calismasina, prestijli askeri ataselik ve natonun dis gorevleri elde etme calismasina, maclarda seref tribunune gelmeye, internet bildirilerine ve kamera yildizligina harcarsan, bu isi 30 yil degil, 300 yilda beceremezsin. Ataturk bu kadar yetersizliginizi gorse , kahrolurdu. Sizler kendinizi Ataturk'e layik komutanlar olarak goruyorsaniz yaniliyorsaniz. Isınize konsantre olun ve lutfen NATO koridor pasalarini degilde, gercek muharebe alaninda yonetim becerisini kanitlamis Turk Komutanlarini en tepeye cikarin.

Bu satirlari yazanda ordu dusmani, yalak liberal, gerici falan falan degil, aksine uluslararasi bir operasyonda buyuk bir istek ve baglilikla yer almis, komutanlarindan tesekkur almis, terhis olmadan once ise Genelkurmaydan yaptigi ise daha sonra devam etmesi konusunda gayri resmi teklif almis bir kisi. Inanilmaz derecede istirap ve uzuntu duymaktayim cunku cok kisa bir sure de olsa o bunyede bulundum, aidiyat hissettim ve cok severek gorev yaptim.

Ama artik bizzat kurmay sinifi ve ordunun organizasyonun tartismaya acilip masaya yatirilmasi lazim. Bu da boyle bangir bangir medyada abuk sabuk maksatli konusmalarla degil, isin ehli bagimsiz uzman ve kuruluslar tarafindan yapilmali. TSK'nin ne yazikki etkili bir ic denetim ve reformcu danismanlik/yeniden yapilandirma mekanizmasi yok.


Balik yakalamak icin oltaya takilan yem misali cogu profesyonel olmayan cocuklari dagin tepesine birak. Dur bakalim bir pkk ciksin, biz onlari tepeden kobrayla vuralim. 23 etkisiz pkkliya karsilik 15 sehit. Skor 23-15 , birinci seti biz kazandik. O kaybedilen set sayisilarinin ait oldugu askerin anasina, babasina, ailesine sorun bakalim. Cok onemi yok, gariban koy cocuklari, varos cocuklari,yasasaydi kro, koylu , maganda derdik, birde tabii egitim yarat, saglik imkani yarat, is yarat, neyse bilumum bakanligin sorumlulugu 23 kisi kadarlik eksildi. Simdi bak kahraman olup birgunluk medya stari bile oldular. Yazik bu cocuklara yahu, cok yazik .
NO ADNANS, NO CRY !!
Mehmet Gurdal Cetin
Posts: 4210
Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
Location: Bursa-TR
Contact:

Post by Mehmet Gurdal Cetin »

Alpay Dedeoglu wrote:Ortada Türk Kurmaylarina ait buyuk bir hata, yönetim eksikligi, ve sorumsuzluk vardir. Kimse amerika, siyasetciler, bolge halki, vs demesin. 350 tane terorist , gunduz vakti, dagin tepesine agir silahlarla saldirip , üstelikte oraya daha once en az 5 sefer saldirmissa, 9,5 saat catisiyorsa, ve sen sadece 23 tanesini etkisiz hale getiriyorsan (ki bunu da tek tek isim isim kanitlanmali cunku bu rakamlarda inandiricilik kayboldu) o organizasyonda sorun var. Sende uydu var, termal kamera var, tank var, hebron casus ucagi var, lantirn F-16'in var, istihbarat butcen var, var oglu var.

Ilk once sen iyi olacaksin, gorevini iyi yapacaksin. Su anda askeriye olarak milyarlarca dolarlik butce var. Oncelik , ne olursa olsun, saldiriya acik yerlerin guclendirilmesi ve kendilerini savunabilmeleri icin elllerinin rahatlatilmasi olmalidir. 30 yildir rakamlari alt alta toplayin, muthis bir meblag var. Kurmay sinifinin hepsi cok iyiler arasindan secilip iyide egitim aldigina gore kapasiteleri var demekki. butce var, halktan destek var. Ama oncelik sasmis demekki. onceligini tepeye cikmak icin kulis calismasina, prestijli askeri ataselik ve natonun dis gorevleri elde etme calismasina, maclarda seref tribunune gelmeye, internet bildirilerine ve kamera yildizligina harcarsan, bu isi 30 yil degil, 300 yilda beceremezsin. Ataturk bu kadar yetersizliginizi gorse , kahrolurdu. Sizler kendinizi Ataturk'e layik komutanlar olarak goruyorsaniz yaniliyorsaniz. Isınize konsantre olun ve lutfen NATO koridor pasalarini degilde, gercek muharebe alaninda yonetim becerisini kanitlamis Turk Komutanlarini en tepeye cikarin.

Bu satirlari yazanda ordu dusmani, yalak liberal, gerici falan falan degil, aksine uluslararasi bir operasyonda buyuk bir istek ve baglilikla yer almis, komutanlarindan tesekkur almis, terhis olmadan once ise Genelkurmaydan yaptigi ise daha sonra devam etmesi konusunda gayri resmi teklif almis bir kisi. Inanilmaz derecede istirap ve uzuntu duymaktayim cunku cok kisa bir sure de olsa o bunyede bulundum, aidiyat hissettim ve cok severek gorev yaptim.

Ama artik bizzat kurmay sinifi ve ordunun organizasyonun tartismaya acilip masaya yatirilmasi lazim. Bu da boyle bangir bangir medyada abuk sabuk maksatli konusmalarla degil, isin ehli bagimsiz uzman ve kuruluslar tarafindan yapilmali. TSK'nin ne yazikki etkili bir ic denetim ve reformcu danismanlik/yeniden yapilandirma mekanizmasi yok.


Balik yakalamak icin oltaya takilan yem misali cogu profesyonel olmayan cocuklari dagin tepesine birak. Dur bakalim bir pkk ciksin, biz onlari tepeden kobrayla vuralim. 23 etkisiz pkkliya karsilik 15 sehit. Skor 23-15 , birinci seti biz kazandik. O kaybedilen set sayisilarinin ait oldugu askerin anasina, babasina, ailesine sorun bakalim. Cok onemi yok, gariban koy cocuklari, varos cocuklari,yasasaydi kro, koylu , maganda derdik, birde tabii egitim yarat, saglik imkani yarat, is yarat, neyse bilumum bakanligin sorumlulugu 23 kisi kadarlik eksildi. Simdi bak kahraman olup birgunluk medya stari bile oldular. Yazik bu cocuklara yahu, cok yazik .
Abicim, 150 tane F-16 gondersen, Hebronlar Uydu felan hikaye.
Adam tasin altina girdimi gormuyorsun Alpay,ustune degil 9.5 saat 95 saat hava saldirisi yapsan, bitince cikiyor kayanin altindan azicik agir isitiyor bagira bagira konusuyor o kadar..

Konu cok basit aslinda
Yerel istihbarat bitti,
Artik Amerika sana izin vermiyor
Yani eskiden yaptigimiz halktan (K.Irak) gelen istihbarat durdu eskisi gibi degil,para ile yapiliyor artik.

Detaylarina girmeyecegim ama , saldirilan cocuklar emniyet timi (en az 40-50 askerdir) sayilabilecek bir yerde ates yiyenler.Karakol'da o kadar zayiat yok, hatta hic yok.Karakol diyoruz ya orasi aslinda bir boluk, sinir bolugu..Oyle 3-5 asker yok orda, kafadan 200 kusur mevcut vardir, Jandarma Ozel Harekat var, Umurlu o kadar uzak degil.Hem bizim cocuklarin elinde agir silah var, en az iki batarya top var, TANK var TANK.

Gupe gunduz oluyor gece gorus termal yalan olur, alenen, dort bes unsur bir yerde toplanip geliyor.Vuracaklari yeri de cok iyi biliyorlar.Katirlarla agir silah getiriyorlar, bu katirlar gorulmemis ne ilginc degil mi? Butun gece yurumuslerdir.

Teror orgutu asla risk almaz, aylarca izlemislerdir, birakalim bu isleri, PKK Ankara'da , once icimize bakacaz ne demis ATATURK ;

SATIR SATIR GUNUMUZE UYARLAYIN HEPSI GERCEK DEGIL MI? BUGUN OLMUYOR MU YASANMIYOR MU?

Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927


Olan anasinin gariban Mehmet'ine olsun, bizde Mehmet bol.
Bazen bu vucudu tasimak cok zor geliyor
Allah ailelerine sabir versin.
TRUST GALATASARAY
MGC
Kenan Atak
Posts: 1734
Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm

Post by Kenan Atak »

“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
Mehmet Gurdal Cetin
Posts: 4210
Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
Location: Bursa-TR
Contact:

Post by Mehmet Gurdal Cetin »

Yazar iyi de ,gazetesi serefsizlik abidesi, once o gazeteyi degistirsin daha cok okunur.
TRUST GALATASARAY
MGC
Kenan Atak
Posts: 1734
Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm

Post by Kenan Atak »

Mehmet Gurdal Cetin wrote:
Yazar iyi de ,gazetesi serefsizlik abidesi, once o gazeteyi degistirsin daha cok okunur.
Iyi de nereye gecsin? Sabah'a veya Taraf'a falan mi? Hepsi dökuluyor inanilmaz cikar hesaplari var, iftiralar, insanlari yargisizca infaz etmek var. Ortada gazete yok, halk halk olmayinca halkin izdusumu gazeteler de bu kadar olur. Oportunizm, cehalet, saygisizlik, nefret, sevgisizlik ic ice girmis, gunumuz turk toplumunun yansimasi.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
Mehmet Gurdal Cetin
Posts: 4210
Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
Location: Bursa-TR
Contact:

Post by Mehmet Gurdal Cetin »

Kerem Tezic wrote:
Mehmet Gurdal Cetin wrote:
Yazar iyi de ,gazetesi serefsizlik abidesi, once o gazeteyi degistirsin daha cok okunur.
Iyi de nereye gecsin? Sabah'a veya Taraf'a falan mi? Hepsi dökuluyor inanilmaz cikar hesaplari var, iftiralar, insanlari yargisizca infaz etmek var. Ortada gazete yok, halk halk olmayinca halkin izdusumu gazeteler de bu kadar olur. Oportunizm, cehalet, saygisizlik, nefret, sevgisizlik ic ice girmis, gunumuz turk toplumunun yansimasi.
Zaten o gazeteyi hepimiz mumla ariyoruz.
Idealist gazete, dogru yazacak, manupule olmayacak, manupule etmeyecek.

Ama yine de acikca rengimi ifade edeyim burada
Aydin DOGAN'in geberdigi gun benim icin "Ulusal egemenlik, cumhuriyet, zafer bayrami"dir benim icin.

Aslinda bu yaziyi serefsiz basin basligi altina mi yazmak lazimdi ?
TRUST GALATASARAY
MGC
Kenan Atak
Posts: 1734
Joined: Mon Jan 10, 2005 9:02 pm

Post by Kenan Atak »

Mehmet Gurdal Cetin wrote: Ama yine de acikca rengimi ifade edeyim burada
Aydin DOGAN'in geberdigi gun benim icin "Ulusal egemenlik, cumhuriyet, zafer bayrami"dir benim icin.

Aslinda bu yaziyi serefsiz basin basligi altina mi yazmak lazimdi ?
Bir insanin ölmesini nasil istersin anlayamiyorum acikcasi ama bunun aciklamasini bana degil kendine yap bence cunku gercekten sinirlerim bozuluyor insanlarin bu kadar kinli ve dusuncesiz olmasina. Bunun disinda daha evvel de dedim basin bu halkin degerlerinin ve beklentilerinin yansimasi sonucta birbirinden bagimsiz degil hicbirsey. En cok okunan haberlere bakin anlarsiniz ne demek istedigimi veya haber yorumlarina bakin hersey ortada. Aydin Dogan'i tureten mekanizma 1999 depreminin gecesi gerdan kiran bu yuce milleti de tureten mekanizma, veya insanlardan Tsunami icin toplanan paralari ic edenleri ve bu yuzyilin rezaletini görmezden gelip bunlari koruyanlarin bakan basbakan olmasini tureten mekanizma, ve onlardan hesap bile soramayan vurdumduymaz, aymaz kör cahilleri tureten mekanizma. Dedigim gibi hicbir sey birbirinden bagimsiz islemiyor. Basinda yazan kisiler sokagin insani sonucta.
“You have power over your mind - not outside events. Realize this, and you will find strength.”
― Marcus Aurelius, Meditations
Mehmet Gurdal Cetin
Posts: 4210
Joined: Thu Oct 24, 2002 9:29 am
Location: Bursa-TR
Contact:

Post by Mehmet Gurdal Cetin »

Ben simdi buraya yazarim, Ergenekoncu diye eve almaya gelirler.En iyisi yazmayayim.Aydin DOGAN'in bu ulkeye ve insanlarina zarari hem parasal acidan hem insani acidan baska kimse veremez.

Neyse once O'nun yularini tutana sonra O'nun yularini tuttuklarina beddua edip yazima son vereyim.

SON SANIYE EDIT: Yazini tekrar okurken aklima geldi Keremcigim.Malesef bazen bir musibet bin nasihattan iyi oluyor.Aydin DOGAN gibilerin onunu acan, AKP'lere iktidar nail eden de ayni kaynak.Bu kaynak 12 Eylul'leri planlayan, senin benim gelecegim icin karar veren, 17 tane 20 yasinda genc delikanliyi olduren mermileri de veren kaynak.

Cok uzaklarda arama, o hep icimizde.
TRUST GALATASARAY
MGC
Cengiz Akgun
Moderator
Posts: 13009
Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
Location: New Jersey /USA

Post by Cengiz Akgun »

Amerikada Radio Schack denen elektronik parca satan dukkan malzemesi ile bile o 350 kisinin gelisini duyar ve gorursun. Bunlar hep is bilememezlikve lagarlik sonucu. Benim artik bu unvani pasa olan zibidilerede saygim flan kalmadi. Osmanli pasasina donduler. Garip Anadolu cocugunu kurda kusa yem edip yiyip icip biyiklarini siviyorlar.
Cengiz Akgun

"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
Post Reply