G.Saray'a yeni sponsor
Ağaoğlu Şirketler Grubu, Galatasaray Kulübü'nün yelken, sutopu ve yüzme takımlarına sponsor oldu.
İmzalanan anlaşmasıyla, Ağaoğlu Şirketler Grubu, 2007 sezonu boyunca Galatasaray su sporları takımlarının sponsorluğunu üstlendi.
Sponsorluk anlaşmasıyla, Galatasaraylı sporcuların Türkiye Şampiyonaları ve Avrupa'da düzenlenecek müsabakalara en iyi şekilde hazırlanmalarının amaçlandığı bildirildi.
http://www.sabah.com.tr/spo91.html
Galatasaray 2006-2007
Moderator: Staff
-
- Posts: 6299
- Joined: Thu Mar 30, 2006 6:35 pm
- Location: Alisamiyene 10 dk
- Contact:
-
- Site Admin
- Posts: 6041
- Joined: Wed Oct 16, 2002 6:57 pm
- Location: Stockholm
Gelen gideni aratir derler...dibe vurduk mu önumuzde ki sezon anlayacagiz.
Ben gidecek diye aglayanlardan degilim
http://www.superspor.com/detail.php?Typ ... 8&go=47975
Ben gidecek diye aglayanlardan degilim
http://www.superspor.com/detail.php?Typ ... 8&go=47975
-
- Posts: 2806
- Joined: Tue Oct 22, 2002 9:07 pm
- Location: Ankara - Yas:29
- Contact:
Kufur konusunda yapilan girisim guzel. Keske daha once yapilsaydi.
ASY'ye geri donme projesi de basliyormus. 1.5 milyon dolar yatirimla stad UEFA standardlarina uygun hale getirilecekmis. Keske o da daha once yapilsaydi. Aslinda benim bu haberden Seyrantepe projesinin badem oldugu sonucunu cikariyorum.
ASY'ye geri donme projesi de basliyormus. 1.5 milyon dolar yatirimla stad UEFA standardlarina uygun hale getirilecekmis. Keske o da daha once yapilsaydi. Aslinda benim bu haberden Seyrantepe projesinin badem oldugu sonucunu cikariyorum.
Polat'tan terapi!
Adnan Polat şampiyonluğa ulaşılabilmesi için kulüp içinde birlik ve 'şampiyonluk terapisi' toplantılarına başladı
Önceki gün Park Cafe’de ultrAslan grubuna üye 300 taraftarla buluşan Polat, sarı-kırmızılılardan sezon sonuna kadar ’tam destek’ istedi. Polat, taraftarlarla yaptığı toplantıda şunları söyledi: “Bu sezon şampiyonluğun anlamı gerçekten çok büyük. Bu yolda da siz G.Saray gönüllülerine büyük görevler düşüyor. Sizlerden hep destek, tam destek bekliyoruz Şu an G.Saraylılar icin topyekün birlik zamanı. Bunu başarırsak, başarıya daha kolay ulaşabiliriz. Ayrıca sizlerden en büyük isteğim, Ali Sami Yen Stadı’nda bundan sonra kesinlikle küfür olayının ortadan kaldırılması. Bunun sıkıntısını hepbirlikte yapıyoruz. Aldığımız ceza ortada.
Eğer stadımızda küfür olayı sürerse, bu yüzden puanlarımız silinebilir. Bu nedenle de hem taraftarlar, hem de yönetim olarak çok daha dikkatli bir şekilde hareket etmeliyiz.”
‘DİKKATLİ OLACAĞIZ’
Adnan Polat’ın yaptığı bu konuşmadan sonra sarı-kırmızılı taraftarlar ise bundan sonra takıma ve kulübe zarar vermemek için daha dikkatli hareket edeceklerinin sözünü vererek “Hepimiz G.Saray’ın daha iyi ve en üstte yer alması için uğraşıyoruz. Kulübe zarar vermek aklımızın ucundan bile geçmez.
Bu nedenle tribünleri düzenleyip, küfür olayını ortadan kaldırmak için elbirliğiyle çalışacağız” ifadelerini kullandılar. Bu arada Adnan Polat’ın, ultrAslan taraftarlarıyla gerçekleştirdiği bu buluşmanın ardından, hafta içinde teknik direktör Eric Gerets ve futbolcularla tek tek görüşerek, hedeflenen 17. şampiyonluğunu bir kez daha anlatacağı da öğrenildi.
Olimpiyat kâbusu bitiyor
G.Saray'ın Ali Sami Yen’in yetersizliğinden dolayı Olimpiyat Stadı’nda maçlarını yaptığı Şampiyonlar Ligi, artık sarı-kırmızılılar için kâbus olmayacak. Olimpiyat’taki Bordeaux ile PSV maçlarından istediği sonuçları alamayıp, gruptan çıkma şansını yitiren Cimbom, gelecek sezon Şampiyonlar Ligi’ne katılırsa, maçlarını rakiplerinin korkulu rüyası olan Ali Sami Yen’de yapacak.
Olimpiyat Stadı’nın uzaklığı, hava şartları ve trafik sorunu nedeniyle taraftarıyla karşı karşıya kalan sarı-kırımılılar, şimdiden gelecek sezon için Sami Yen’e makyaj yapacak. 2. Başkan Adnan Polat önderliğinde yürütülen projede, UEFA’nın isteklerini bir liste halinde yerine getirilecek. Polat’ın önceki günkü Denizli maçı öncesi statta araştırma yaptı
700 BİLET ZORLAYACAK
UEFA, öncelikle numaralı tribünde kendi davetlileri için 700 kişilik yerin tahsis edilmesini istiyor. Ama o bölümde VIP kombine sahipleri bulunuyor. Ayrıca basın tribününün, numaralının santra çizgiyi ortadan görecek şekilde kurulmasını, 30 yorumcu, 200 basın masası da isteniyor.
Kameraların çalışma alanlarının da genişlemesini şart koşan UEFA, misafir ve sponsorların ağırlandığı Champions Club salonunun da 400 metrekare olmasını şart koşuyor. Bu isteklerin kulübe malitenini ise yaklaşık 1.5 milyon doları buluyor.
-
- Posts: 6299
- Joined: Thu Mar 30, 2006 6:35 pm
- Location: Alisamiyene 10 dk
- Contact:
Hamit, Galatasaray formasını teknede giydi..
Son üç yıldır Gallardo’nun eşini ikna etmeye çalışan Galatasaray yönetiminin bir numaralı gündem maddesi Hamit Altıntop oldu şimdi...
Gündem boş, salla sallayabildiğin kadar!
“Hamit Altıntop’u alamadık ama Burhan Altıntop’u (Avrupa Yakası’ndaki) aldık” geyiği de çok moda!
“Ben zaten demiştim” diyenlerden asla değilim ama Hamit’in bu sezon için Galatasaray’a gelmeyeceğini taa baştan beri biliyordum...
Dedikoduların en yoğun olduğu günlerde bile kıs kıs gülüyordum! Çünkü Hamit net konuşuyordu: “Ben Türkiye’ye gelmem” diye.
Hele yaşadığı bir olay var ki...
Yıllar geçse de aklından çıkarabilir mi? Anlatalım;
Bir, bir buçuk yıl önce...
Hamit “Galatasaray’a gelir misin?” teklifine “olabilir” yanıtını vermiş. Başkan Özhan Canaydın’ın talimatıyla da Antalya’ya getirilmiş. Müthiş bir tekne, insanlar emrine amade! Kafasını dinliyor Hamit; cennet gibi koylarda gezerken kafasındaki dertlerden sıyrılıyor. Hedef de bu zaten, başkan “imza atarken hiçbir şeyi dert etmesin” diyor.
Bekliyor Hamit...
Bekliyor...
Bekliyor...
Akdeniz’in mavi sularını seyrede seyrede geçiriyor günleri...
Yanında da Galatasaray’ın sempatik bir yöneticisi...
Günlerden bir gün diyor ki;
-Hamitciğim! Nasılsa bir iki gün içinde atacaksın imzayı. Giy şu formayı da bir fotoğrafını çekeyim!
Hamit Galatasaray’ın parçalı formasını giyer ve teknede poz verir...
15 günlük yat turundan sonra Hamit imzayı atamaz. Oyalandıkça oyalanır...
Biraz kırgın, biraz kızgın bir şekilde Hamit Antalya’dan ayrılır...
O günden bugüne...
Koş bakalım şimdi Hamit’in peşinde!
Gelir mi, gelmez mi? Keçiboynuzu gibi çiğne de çiğne!
Geçen yıl Başkan Canaydın ağırdan almasa bugün Hamit Galatasaray’da kaçıncı maçını oynuyor olacaktı kimbilir?
Haa! Hamit’in giydiği sarı-kırmızı formalı fotoğraf, o zaman yönetici olan işadamının özel kasasında duruyor.
Fotoğrafı ben gördüm. Özhan abi ile Adnan Polat görmedi.
Hamit’e Galatasaray forması çok yakışmış, yeminle.
Arda’yı keşfeden kazanır
Futbolda değil tabii; futbolda zaten keşfeden keşfetmiş; Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok!
Bizim keşiften kastımız Arda’nın oyunculuk yeteneğine...
Futbolunu da geçecek neredeyse! Hele taklitleri.
Araştırdım, Arda birini kafaya taksın, beş dakika yanında kalması yetermiş. Mimikler, ses tonu, birebir hareketlerini anında hafızasına alırmış..
Bugünlerde üzerinde en çok çalıştığı tiplemeler Fatih Terim, Hakan Şükür, Necati Ateş, Sergen Yalçın ve Bülent Korkmaz’mış...
Arda, elbette bir Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, Beyaz değil ama çok yetenekli biri olduğu kesin.
Sinan Çetin gibi usta bir yönetmen Turkcell çekimlerinde Arda ile sadece iki dakika konuşmuş. “Prova” demiş. Sonra Arda başlamış doğaçlama konuşmaya...
Sinan Çetin ikinciyi çekmemiş bile...
Orada bulunanlar anlatıyor: “Sinan bey (Çetin) ‘Sen nasıl tatlı bir belasın, ben böyle bir şey görmedim’ dedi ve Arda’ya sarıldı.”
Arda’yı birgün dünyanın en önemli futbolcularıyla yan yana görmek isterim. Başka bir hayalim de Cem Yılmaz’la Arda’nın yan yana gelmesi...
İnanın, insanların kafaları karıncalanır ve gülmekten uzun süre kendilerine gelemezler. Bir yanda peluş diğer yanda Arda düşünsenize...
Son lafım sahnedekilere...
Arda’yı keşfedip de yanına alan kazanır, ona göre!
Polat-Tomas gece kuşu mu
Hertha Berlin maçı sonrası. Yer İzmir’de Adnan Menderes Havaalanı. Galatasaraylılar İstanbul uçağını bekliyor. Adnan Polat, Erik Gerets, Tomas ve Song bir köşeye çekilmiş, sohbet ediyorlar. Kahkahalar patlıyor.
Polat’la Gerets bir arada olacak! Üstelik kahkahadan ortalık çınlayacak!
Gözünle görmesen inanmazsın! Demek ki dostlukları artık düşman çatlatacak!
Biz de yaklaşıyoruz neşeli gruba; sohbet sakatlıklar hakkında!
Gerets (Song’a): Dizindeki sorun devam ediyor mu?
Song: Zaman zaman ağrım artıyor
Adnan Polat araya giriyor (Song’a): Hocanız sizi çok yoruyor galiba! Dizin ondan ağrıyor olmalı!
Song gülerek: Şimdi konuşmak olmaz. Gerets burada! Bir ara yalnız kalırsak bunu size anlatırım!
Kahkahalar patlıyor bu sırada... Adnan Polat, Gerets’e dönüyor bu kez:
- Bu bizim futbolcular da çok narin! Necati Ateş’in elini sıkarken korkuyorum, sakatlanacak diye!
Yine gülüşmeler...
Polat devam ediyor. Bu kez Tomas’ı kastediyor:
- Bu Tomas da İstanbul gecelerinde geziyor da geziyor!
Tomas mahçup bir delikanlı edasıyla:
- Yo, hayır! Her gece değil. Kendime dikkat ediyorum.
Gerets araya giriyor:
- Ooo! Sayın Polat. Siz Tomas’ın her gece nerelerde gezdiğini bildiğinize göre birlikte takılıyor olmalısınız!
Polat, Gerets’in omzuna dokunuyor hafifçe...
Kurnaz kurnaz gülüyorlar...
Sohbeti uçağın kalkış saatinin gelmesi bitiriyor. Birlik, beraberlik, neşe Galatasaray’a sahiden de yakışıyor. Öyle değil mi Sayın Polat ve Sayın Gerets!
Bizim Bahri..
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=65355,10,47
Son üç yıldır Gallardo’nun eşini ikna etmeye çalışan Galatasaray yönetiminin bir numaralı gündem maddesi Hamit Altıntop oldu şimdi...
Gündem boş, salla sallayabildiğin kadar!
“Hamit Altıntop’u alamadık ama Burhan Altıntop’u (Avrupa Yakası’ndaki) aldık” geyiği de çok moda!
“Ben zaten demiştim” diyenlerden asla değilim ama Hamit’in bu sezon için Galatasaray’a gelmeyeceğini taa baştan beri biliyordum...
Dedikoduların en yoğun olduğu günlerde bile kıs kıs gülüyordum! Çünkü Hamit net konuşuyordu: “Ben Türkiye’ye gelmem” diye.
Hele yaşadığı bir olay var ki...
Yıllar geçse de aklından çıkarabilir mi? Anlatalım;
Bir, bir buçuk yıl önce...
Hamit “Galatasaray’a gelir misin?” teklifine “olabilir” yanıtını vermiş. Başkan Özhan Canaydın’ın talimatıyla da Antalya’ya getirilmiş. Müthiş bir tekne, insanlar emrine amade! Kafasını dinliyor Hamit; cennet gibi koylarda gezerken kafasındaki dertlerden sıyrılıyor. Hedef de bu zaten, başkan “imza atarken hiçbir şeyi dert etmesin” diyor.
Bekliyor Hamit...
Bekliyor...
Bekliyor...
Akdeniz’in mavi sularını seyrede seyrede geçiriyor günleri...
Yanında da Galatasaray’ın sempatik bir yöneticisi...
Günlerden bir gün diyor ki;
-Hamitciğim! Nasılsa bir iki gün içinde atacaksın imzayı. Giy şu formayı da bir fotoğrafını çekeyim!
Hamit Galatasaray’ın parçalı formasını giyer ve teknede poz verir...
15 günlük yat turundan sonra Hamit imzayı atamaz. Oyalandıkça oyalanır...
Biraz kırgın, biraz kızgın bir şekilde Hamit Antalya’dan ayrılır...
O günden bugüne...
Koş bakalım şimdi Hamit’in peşinde!
Gelir mi, gelmez mi? Keçiboynuzu gibi çiğne de çiğne!
Geçen yıl Başkan Canaydın ağırdan almasa bugün Hamit Galatasaray’da kaçıncı maçını oynuyor olacaktı kimbilir?
Haa! Hamit’in giydiği sarı-kırmızı formalı fotoğraf, o zaman yönetici olan işadamının özel kasasında duruyor.
Fotoğrafı ben gördüm. Özhan abi ile Adnan Polat görmedi.
Hamit’e Galatasaray forması çok yakışmış, yeminle.
Arda’yı keşfeden kazanır
Futbolda değil tabii; futbolda zaten keşfeden keşfetmiş; Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok!
Bizim keşiften kastımız Arda’nın oyunculuk yeteneğine...
Futbolunu da geçecek neredeyse! Hele taklitleri.
Araştırdım, Arda birini kafaya taksın, beş dakika yanında kalması yetermiş. Mimikler, ses tonu, birebir hareketlerini anında hafızasına alırmış..
Bugünlerde üzerinde en çok çalıştığı tiplemeler Fatih Terim, Hakan Şükür, Necati Ateş, Sergen Yalçın ve Bülent Korkmaz’mış...
Arda, elbette bir Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, Beyaz değil ama çok yetenekli biri olduğu kesin.
Sinan Çetin gibi usta bir yönetmen Turkcell çekimlerinde Arda ile sadece iki dakika konuşmuş. “Prova” demiş. Sonra Arda başlamış doğaçlama konuşmaya...
Sinan Çetin ikinciyi çekmemiş bile...
Orada bulunanlar anlatıyor: “Sinan bey (Çetin) ‘Sen nasıl tatlı bir belasın, ben böyle bir şey görmedim’ dedi ve Arda’ya sarıldı.”
Arda’yı birgün dünyanın en önemli futbolcularıyla yan yana görmek isterim. Başka bir hayalim de Cem Yılmaz’la Arda’nın yan yana gelmesi...
İnanın, insanların kafaları karıncalanır ve gülmekten uzun süre kendilerine gelemezler. Bir yanda peluş diğer yanda Arda düşünsenize...
Son lafım sahnedekilere...
Arda’yı keşfedip de yanına alan kazanır, ona göre!
Polat-Tomas gece kuşu mu
Hertha Berlin maçı sonrası. Yer İzmir’de Adnan Menderes Havaalanı. Galatasaraylılar İstanbul uçağını bekliyor. Adnan Polat, Erik Gerets, Tomas ve Song bir köşeye çekilmiş, sohbet ediyorlar. Kahkahalar patlıyor.
Polat’la Gerets bir arada olacak! Üstelik kahkahadan ortalık çınlayacak!
Gözünle görmesen inanmazsın! Demek ki dostlukları artık düşman çatlatacak!
Biz de yaklaşıyoruz neşeli gruba; sohbet sakatlıklar hakkında!
Gerets (Song’a): Dizindeki sorun devam ediyor mu?
Song: Zaman zaman ağrım artıyor
Adnan Polat araya giriyor (Song’a): Hocanız sizi çok yoruyor galiba! Dizin ondan ağrıyor olmalı!
Song gülerek: Şimdi konuşmak olmaz. Gerets burada! Bir ara yalnız kalırsak bunu size anlatırım!
Kahkahalar patlıyor bu sırada... Adnan Polat, Gerets’e dönüyor bu kez:
- Bu bizim futbolcular da çok narin! Necati Ateş’in elini sıkarken korkuyorum, sakatlanacak diye!
Yine gülüşmeler...
Polat devam ediyor. Bu kez Tomas’ı kastediyor:
- Bu Tomas da İstanbul gecelerinde geziyor da geziyor!
Tomas mahçup bir delikanlı edasıyla:
- Yo, hayır! Her gece değil. Kendime dikkat ediyorum.
Gerets araya giriyor:
- Ooo! Sayın Polat. Siz Tomas’ın her gece nerelerde gezdiğini bildiğinize göre birlikte takılıyor olmalısınız!
Polat, Gerets’in omzuna dokunuyor hafifçe...
Kurnaz kurnaz gülüyorlar...
Sohbeti uçağın kalkış saatinin gelmesi bitiriyor. Birlik, beraberlik, neşe Galatasaray’a sahiden de yakışıyor. Öyle değil mi Sayın Polat ve Sayın Gerets!
Bizim Bahri..
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=65355,10,47
-
- Posts: 6299
- Joined: Thu Mar 30, 2006 6:35 pm
- Location: Alisamiyene 10 dk
- Contact:
-
- Posts: 6299
- Joined: Thu Mar 30, 2006 6:35 pm
- Location: Alisamiyene 10 dk
- Contact:
Duydunuz mu?
Büyük başkan arap atı gibi maşallah..
Büyük başkan arap atı gibi maşallah..
CİM BOM ZENGİN OLUYOR!..
Riva Projesi için bir Arap finans şirketiyle 140 milyon dolara anlaşan G.Saray maddi açıdan rahatlayacak. Seyrantepe'de de mutlu sona ulaşılırsa Cimbom 'zenginler sınıfına' girecek.
Galatasaray camiasında, son 1.5 yıldır adeta yılan hikayesine dönen Riva Projesi'nin mutlu sonla noktalanmasının sevinci yaşanıyor. Önceki gün, Galatasaray yöneticisi Işın Çelebi, sarı-kırmızılı ekibi maddi açıdan müthiş derecede rahatlatacak olan Riva Projesi için yaptığı görüşmelerde Dubai merkezli bir Arap finans şirketiyle anlaşmıştı. Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya merkezli şirketlerle de görüşme yapan Işın Çelebi, bu firmaların tekliflerinin tatmin edici olmaması üzerine Arap şirketin önerisini kabul etmiş ve toplam 140 milyon dolarlık bir anlaşmaya imza atarak çok önemli bir iş başarmıştı.
BANKA BORCU ÖDENECEK
Bu anlaşmaya göre, ilk olarak Galatasaray'ın kasasına 40 milyon dolar tutarında nakit para girecek. Geriye kalan 100 milyon dolar ise 40-40-20'lik taksitler halinde elde edilecek. Sarı-kırmızılı kulübün başkanı Özhan Canaydın, gelecek bu parayla ilk etapta 66 milyon dolar tutarındaki banka borçlarını ödemeyi planlıyor. Böylece Galatasaray, uzun süredir başını ağrıtan ve neredeyse transfer yapılmasına bile engel olan ciddi bir yükten kurtulmuş olacak. Bilindiği gibi başkan Özhan Canaydın göreve geldiğinden beri Riva Projesi'ne 'kafayı takmış' ancak araziyi değerini bulamadığı için elden çıkarmamıştı. Fakat nihayet Galatasaray için 'hayati' önem taşıyan Riva Projesi camiayı sevindirecek şekilde sonuçlandı ve son yıllarda boş kalan sarı-kırmızılı kulübün kasasında ciddi bir hareketliliğin yaşanması sağlandı.
SIRADA FLORYA VAR
Galatasaray yönetimi, Riva Projesi'nin yaşanan parasal sıkıntının üzerinden silindir gibi geçmesinin ardından, Seyrantepe Projesi'nde de olumlu bir sonuç almak için ciddi adımlar atacak. Sarı-kırmızılı kulüp için bir diğer 'çıkışı kapısı' olan Seyrantepe'de de sevindirici gelişmeler yaşanır ve proje sorun yaşanmadan hayata geçirilirse, Galatasaray sadece Türkiye'nin değil Avrupa'nın da zengin kulüpleri arasına adını yazdıracak. Sarı-kırmızılı yönetimin daha sonraki düşüncesinin ise Metin Oktay Tesisleri'nin yer aldığı Florya'daki araziyi de yüksek bir ücret karşılığında satmak olduğu sızan haberler arasında.
Sabah-Zafer ERTEM
-
- Posts: 6299
- Joined: Thu Mar 30, 2006 6:35 pm
- Location: Alisamiyene 10 dk
- Contact:
"Bir an önce futbolu bıraksın ve gerçek hayata başlasın istiyorum"
Gonca Penbe
Gonca Penbe Galatasaraylı Ergün Penbe'nin karısı. Çok güçlü ve hırslı bir kadın. Ne istediğini biliyor ve kocasına her anlamda destek oluyor. Konservatuvardan mezun olmuş ama önce turizm sektöründe kariyer yapmış şimdi de eşinin kurduğu inşaat firmasını yönetiyor. Ona göre futbolcuların gerçek dünyası profesyonel futbol hayatları bittiği zaman başlıyor.
Ergün Penbe'yle aşkınız nasıl başladı?
Bizimki bir iş arkadaşlığıyla başladı. Ben turizm sektöründe çalışıyordum, ofisime geldiğinde tanıştık. Yani öyle ilk bakışta aşk gibi romantik bir hikaye değil, gayet ayakları yere basan bir ilişkiydi.
Futbolcu olması sizi korkuttu mu?
Ona pek "futbolcu" gözüyle bakmadım. Çok iyi bir Galatasaraylıyımdır. Tanıştığımızda da futbolla yakından ilgileniyordum. O yüzden de Ergün'ün profesyonel anlamda da karakteristik özelliklerini biliyordum ve bu ona başka bir anlamda da artı katıyordu.
Ya aileniz, onlar ne düşünüyordu?
Çevrem önyargılıydı. Çünkü "Futbolcu çapkındır" diye bir kanı var. Küçük yaşta büyük paralar kazandıkları ve lüks içinde yaşadıkları için futbolculara karşı tepkiliydiler. Ama zamanla gerçeklerin öyle olmadığı gördüler.
Nasılmış gerçekler?
Her normal insanın, her hayat standardını belirli bir şekilde yükseltmeye çalışan insanın yaşadığı gibi yaşayan insanlar onlar da. Hatta bence gördükleri aşırı ilgi karşısında oldukça da mütevazılar. Sizinle her türlü konuyu konuşup gerekirse tartışabilecek kalitedeler.
Futbolcu karısı olmak zor mu?
70 milyonun ilgisi, yaptığı iş yüzünden Ergün'ün üzerinde. O yüzden Ergün Penbe gibi bir adamın eşi olmak büyük bir sorumluluk. Oturmanıza, kalkmanıza, giyinmenize dikkat etmeniz gerek. Elbette kamplar, antrenmanlar, deplasmanlar yüzünden ayrı kaldığımız oluyor ama kamplardan çok sakatlıklar beni korkutuyor. Sakatlıklar onu deli eder ve o dönemi onunla yaşamak çok zordur.
Kötü geçen maçlar evinize yansıyor mu?
Yansıyor tabii ama çok değil. Ergün kötü bir maçtan sonra eve geldiğinde birlikte oturur ve takımı, kendisini eleştiririz, konuşuruz. 6-0'lık Fenerbahçe mağlubiyetini bile çok sakin atlatabildik. Ergün işini genellikle statta bırakabiliyor, içi içini yiyor ama sinirini duvarlardan filan çıkarmıyor.
Kocanızı kıskandığınız oluyor mu?
Yakışıklılıktan filan bahsetmiyorum, bu adamlar sadece etiketleri yüzünden bile aşırı ilgi görüyorlar. Biri Ergün'e o gözle baktığı zaman anlıyorum ve bu bakışlardan rahatsız oluyorum.
Maçlara gitmenizi ister mi ?
Ben hemen hemen tüm maçlara giderim. Zaten bir ben varım, bir de Iliç'in nişanlısı var öyle her maça gelen. Benim orda olmam onun da hoşuna gidiyor ama soğuk havalarda gelmemi istemez.
Sizin burada bir hayatınız var. Ya eşiniz yurtdışına gitme kararı alırsa...
O oynamak isterse Erzurum'a da giderim, Çin'e de.
"Bu hayatı sevmiyorum"
Bir gün başarısız olmaya başlarsa artık bırakmasını söyleyebilir misiniz?
Biz benzer bir dönem yaşadık zaten. Ergün'ün sakatlık geçirdiği bir dönemde gidip onun kasetlere çekilmiş maçlarını topladım. Baştan sona kadar teker teker izlettim. "Bak" dedim, "Sen böyle oynuyordun." Futbolcular motivasyonları inanılmaz çabuk kaybolan insanlar. Eğer ben de "Tamam, bırak" dersem iyice dağılır. O yüzden ben ona destek olurum.
Eşiniz uzun süre profesyonel futbol hayatına devam etmesini ister misiniz?
Hayır. Ben bu hayatı sevmiyorum. Futbol çok vefasız bir sektör. Tüm sezon başarılı olsanız bile bir maç kötü sonuçlanınca tüm tribün yuhalayabiliyor sizi. Bir de Ergün'ün çevresindeki insanlar hep sabun köpüğü gibi görünüyor bana.
Futbol bittikten sonra nasıl bir hayatınız olacak?
Gerçek dünya, gerçek arkadaşlar, gerçek dostlar... Ama futbol bitince de bir süre psikolojik sorunlar olacak.
Diğer eşlerle aranız nasıl?
Benim durumum biraz daha farklı diğer eşler arasında. Çünkü Ergün'ün benden önce yaşamış olduğu başka bir beraberliği, bir geçmişi var. O yüzden yeni bir insan ve yeni bir yüzdüm ben onlar için. Ama yine de şanslıydım çünkü, ilk tanıştığımız dönemlerde Hasan Şaş, Volkan Arsan ve Necati yeni evlenmişti. O yüzden hemen kaynaştık. Ayrıca ben Tümer'in eşi Cansu'yla sık sık görüşüyorum. Ama Galatasaray'dan başka bir takımda oynayan bir oyuncunun eşiyle bir araya pek gelmiyoruz.
Diğer eşlerle buluştuğunuzda nasıl bir ortam oluyor, neler konuşuluyor?
Futbol dışında her şey!
"Pazarları insanlar eşleriyle kahvaltıya giderken biz maçlarının bitmesini bekleriz"
Sibel Şaş
Galatasaray'ın orta sahadaki yıldızı Hasan Şaş'ın eşi Sibel Şaş ile Florya'daki bale okulunda görüştük. Çocuklara bale dersleri veren balerinin, kocasına olan aşkı gözbebeklerinden okunuyor. Oğulları Yusuf Deniz'in de 1,5 yıl önce aralarına katılmasıyla "dört dörtlük bir aile" hayatına adım atan Sibel Şaş'a göre futbolcu eşi olmak insanın hayatını derinden etkileyen bir durum.
Hasan Şaş'la ne zaman tanıştınız?
1998 yılıydı. Ben Ankara Üniversitesi Konservatuarı'nda birinci sınıftaydım. Hasan da Ankaragücü'nde oynuyormuş.
"Oynuyormuş" dediniz, bilmiyor muydunuz futbolcu olduğunu?
Ben Ankaragücü diye bir takım olduğunu bile bilmiyordum. Hatta "Ay yazık, onun da işi yok" diye düşünmüştüm. Ben ona konservatuvarda okuduğumu söyleyince o da "Yani ne yapıyorsun?" dedi. "Balerinim" dediğimdeyse şaşkın şaşkın bakarak "Bale ne?" diye sordu.
Evlenip de onun çevresine girdiğinizde zorluk çektiniz mi?
Ben şanslıydım çünkü İstanbul'a ilk geldiğimde Hakan Şükür'ün eşi Beyda ile tanıştım. Beyda bana sahip çıktı.
Bir Galatasaraylı eşiyle bir Fenerbahçeli eşi dost olabilir mi?
Sahadaki rekabet sahada kalıyor.
Sahada olanlar evinize yansır mı?
Eşim çok fanatik bir Galatasaraylı. Maç kaybettikleri zaman kahroluyor. Ağzını bıçak açmıyor. Yendikleri zamansa bir o kadar mutlu oluyor. O yüzden haftalık programımı 90 dakikanın sonunda yapıyorum. Yenilirlerse o hafta bir şey yapamayacağımızı anlıyorum. O zamanlar sadece oğlumuz Yusuf Deniz güldürebiliyordu babasını. O yüzden Galatasaray maç kaybettiğinde genelde 22.30 gibi uyuyan oğluma, uyumaması için yalvarmaya başlıyorum.
Kocanız yurtdışına transfer olsa yeni bir hayat kurmaya hazır mısınız?
Vallahi ben gittiğimiz her yerde bir şube açarım herhalde. Sonuçta futbolu belirli bir yaşa kadar oynayabilecek. O yüzden o nereye gitmek isterse ben de hep onun yanında olacağım.
"Hasan oyundan çıkınca izlemeyi bırakıyorum"
Siz hangi takımı tutuyorsunuz?
Hasan'dan önce Beşiktaşlıydım. Ama futboldan anlamazdım. Babam ve ağabeyim Beşiktaşlı diyeydi... Hasan'la tanışınca önce Ankaragücü'nü tuttum sonra da Galatasaraylı oldum. Ama o kadar uzun zamandır gerçekten Galatasaraylıyım ki artık Hasan, Fenerbahçe gibi başka bir takıma transfer olsa da takım değiştirebileceğimi sanmıyorum.
Kocanızla maç izler misiniz?
Hasan çok stresli maç izler. Bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçını hatırlıyorum. Alt komşumuza gitmiştik. Hasan yerinde duramıyordu. Komşumuz sonra bizden üç tane sandalye istedi çünkü sandalyeler o strese dayanamadı ve kırıldı.
Siz sevdiniz mi futbolu?
Ben sadece Hasan'ın maçlarını takip ediyorum. O zamanlarda da topu değil sürekli Hasan'ı izliyorum. Eğer Hasan çıkarsa da maçı izlemeyi bırakıp diğer işlerimle ilgileniyorum.
Hasan Şaş'la evlendiğinizden beri nelerden fedakarlık ettiniz?
Hiçbir zaman bayram tatilimiz olmaz. Pazar günleri insanlar eşleriyle kahvaltıya giderken biz evde oturup maçlarının bitmesini bekleriz. Tatile çıktığımız zaman havalar hiç güzel olmaz, yaz tatili diye gittiğimiz seyahatlerde hep üşürüz. Program yapamayız çok fazla.
MİLLİYET
Gonca Penbe
Gonca Penbe Galatasaraylı Ergün Penbe'nin karısı. Çok güçlü ve hırslı bir kadın. Ne istediğini biliyor ve kocasına her anlamda destek oluyor. Konservatuvardan mezun olmuş ama önce turizm sektöründe kariyer yapmış şimdi de eşinin kurduğu inşaat firmasını yönetiyor. Ona göre futbolcuların gerçek dünyası profesyonel futbol hayatları bittiği zaman başlıyor.
Ergün Penbe'yle aşkınız nasıl başladı?
Bizimki bir iş arkadaşlığıyla başladı. Ben turizm sektöründe çalışıyordum, ofisime geldiğinde tanıştık. Yani öyle ilk bakışta aşk gibi romantik bir hikaye değil, gayet ayakları yere basan bir ilişkiydi.
Futbolcu olması sizi korkuttu mu?
Ona pek "futbolcu" gözüyle bakmadım. Çok iyi bir Galatasaraylıyımdır. Tanıştığımızda da futbolla yakından ilgileniyordum. O yüzden de Ergün'ün profesyonel anlamda da karakteristik özelliklerini biliyordum ve bu ona başka bir anlamda da artı katıyordu.
Ya aileniz, onlar ne düşünüyordu?
Çevrem önyargılıydı. Çünkü "Futbolcu çapkındır" diye bir kanı var. Küçük yaşta büyük paralar kazandıkları ve lüks içinde yaşadıkları için futbolculara karşı tepkiliydiler. Ama zamanla gerçeklerin öyle olmadığı gördüler.
Nasılmış gerçekler?
Her normal insanın, her hayat standardını belirli bir şekilde yükseltmeye çalışan insanın yaşadığı gibi yaşayan insanlar onlar da. Hatta bence gördükleri aşırı ilgi karşısında oldukça da mütevazılar. Sizinle her türlü konuyu konuşup gerekirse tartışabilecek kalitedeler.
Futbolcu karısı olmak zor mu?
70 milyonun ilgisi, yaptığı iş yüzünden Ergün'ün üzerinde. O yüzden Ergün Penbe gibi bir adamın eşi olmak büyük bir sorumluluk. Oturmanıza, kalkmanıza, giyinmenize dikkat etmeniz gerek. Elbette kamplar, antrenmanlar, deplasmanlar yüzünden ayrı kaldığımız oluyor ama kamplardan çok sakatlıklar beni korkutuyor. Sakatlıklar onu deli eder ve o dönemi onunla yaşamak çok zordur.
Kötü geçen maçlar evinize yansıyor mu?
Yansıyor tabii ama çok değil. Ergün kötü bir maçtan sonra eve geldiğinde birlikte oturur ve takımı, kendisini eleştiririz, konuşuruz. 6-0'lık Fenerbahçe mağlubiyetini bile çok sakin atlatabildik. Ergün işini genellikle statta bırakabiliyor, içi içini yiyor ama sinirini duvarlardan filan çıkarmıyor.
Kocanızı kıskandığınız oluyor mu?
Yakışıklılıktan filan bahsetmiyorum, bu adamlar sadece etiketleri yüzünden bile aşırı ilgi görüyorlar. Biri Ergün'e o gözle baktığı zaman anlıyorum ve bu bakışlardan rahatsız oluyorum.
Maçlara gitmenizi ister mi ?
Ben hemen hemen tüm maçlara giderim. Zaten bir ben varım, bir de Iliç'in nişanlısı var öyle her maça gelen. Benim orda olmam onun da hoşuna gidiyor ama soğuk havalarda gelmemi istemez.
Sizin burada bir hayatınız var. Ya eşiniz yurtdışına gitme kararı alırsa...
O oynamak isterse Erzurum'a da giderim, Çin'e de.
"Bu hayatı sevmiyorum"
Bir gün başarısız olmaya başlarsa artık bırakmasını söyleyebilir misiniz?
Biz benzer bir dönem yaşadık zaten. Ergün'ün sakatlık geçirdiği bir dönemde gidip onun kasetlere çekilmiş maçlarını topladım. Baştan sona kadar teker teker izlettim. "Bak" dedim, "Sen böyle oynuyordun." Futbolcular motivasyonları inanılmaz çabuk kaybolan insanlar. Eğer ben de "Tamam, bırak" dersem iyice dağılır. O yüzden ben ona destek olurum.
Eşiniz uzun süre profesyonel futbol hayatına devam etmesini ister misiniz?
Hayır. Ben bu hayatı sevmiyorum. Futbol çok vefasız bir sektör. Tüm sezon başarılı olsanız bile bir maç kötü sonuçlanınca tüm tribün yuhalayabiliyor sizi. Bir de Ergün'ün çevresindeki insanlar hep sabun köpüğü gibi görünüyor bana.
Futbol bittikten sonra nasıl bir hayatınız olacak?
Gerçek dünya, gerçek arkadaşlar, gerçek dostlar... Ama futbol bitince de bir süre psikolojik sorunlar olacak.
Diğer eşlerle aranız nasıl?
Benim durumum biraz daha farklı diğer eşler arasında. Çünkü Ergün'ün benden önce yaşamış olduğu başka bir beraberliği, bir geçmişi var. O yüzden yeni bir insan ve yeni bir yüzdüm ben onlar için. Ama yine de şanslıydım çünkü, ilk tanıştığımız dönemlerde Hasan Şaş, Volkan Arsan ve Necati yeni evlenmişti. O yüzden hemen kaynaştık. Ayrıca ben Tümer'in eşi Cansu'yla sık sık görüşüyorum. Ama Galatasaray'dan başka bir takımda oynayan bir oyuncunun eşiyle bir araya pek gelmiyoruz.
Diğer eşlerle buluştuğunuzda nasıl bir ortam oluyor, neler konuşuluyor?
Futbol dışında her şey!
"Pazarları insanlar eşleriyle kahvaltıya giderken biz maçlarının bitmesini bekleriz"
Sibel Şaş
Galatasaray'ın orta sahadaki yıldızı Hasan Şaş'ın eşi Sibel Şaş ile Florya'daki bale okulunda görüştük. Çocuklara bale dersleri veren balerinin, kocasına olan aşkı gözbebeklerinden okunuyor. Oğulları Yusuf Deniz'in de 1,5 yıl önce aralarına katılmasıyla "dört dörtlük bir aile" hayatına adım atan Sibel Şaş'a göre futbolcu eşi olmak insanın hayatını derinden etkileyen bir durum.
Hasan Şaş'la ne zaman tanıştınız?
1998 yılıydı. Ben Ankara Üniversitesi Konservatuarı'nda birinci sınıftaydım. Hasan da Ankaragücü'nde oynuyormuş.
"Oynuyormuş" dediniz, bilmiyor muydunuz futbolcu olduğunu?
Ben Ankaragücü diye bir takım olduğunu bile bilmiyordum. Hatta "Ay yazık, onun da işi yok" diye düşünmüştüm. Ben ona konservatuvarda okuduğumu söyleyince o da "Yani ne yapıyorsun?" dedi. "Balerinim" dediğimdeyse şaşkın şaşkın bakarak "Bale ne?" diye sordu.
Evlenip de onun çevresine girdiğinizde zorluk çektiniz mi?
Ben şanslıydım çünkü İstanbul'a ilk geldiğimde Hakan Şükür'ün eşi Beyda ile tanıştım. Beyda bana sahip çıktı.
Bir Galatasaraylı eşiyle bir Fenerbahçeli eşi dost olabilir mi?
Sahadaki rekabet sahada kalıyor.
Sahada olanlar evinize yansır mı?
Eşim çok fanatik bir Galatasaraylı. Maç kaybettikleri zaman kahroluyor. Ağzını bıçak açmıyor. Yendikleri zamansa bir o kadar mutlu oluyor. O yüzden haftalık programımı 90 dakikanın sonunda yapıyorum. Yenilirlerse o hafta bir şey yapamayacağımızı anlıyorum. O zamanlar sadece oğlumuz Yusuf Deniz güldürebiliyordu babasını. O yüzden Galatasaray maç kaybettiğinde genelde 22.30 gibi uyuyan oğluma, uyumaması için yalvarmaya başlıyorum.
Kocanız yurtdışına transfer olsa yeni bir hayat kurmaya hazır mısınız?
Vallahi ben gittiğimiz her yerde bir şube açarım herhalde. Sonuçta futbolu belirli bir yaşa kadar oynayabilecek. O yüzden o nereye gitmek isterse ben de hep onun yanında olacağım.
"Hasan oyundan çıkınca izlemeyi bırakıyorum"
Siz hangi takımı tutuyorsunuz?
Hasan'dan önce Beşiktaşlıydım. Ama futboldan anlamazdım. Babam ve ağabeyim Beşiktaşlı diyeydi... Hasan'la tanışınca önce Ankaragücü'nü tuttum sonra da Galatasaraylı oldum. Ama o kadar uzun zamandır gerçekten Galatasaraylıyım ki artık Hasan, Fenerbahçe gibi başka bir takıma transfer olsa da takım değiştirebileceğimi sanmıyorum.
Kocanızla maç izler misiniz?
Hasan çok stresli maç izler. Bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçını hatırlıyorum. Alt komşumuza gitmiştik. Hasan yerinde duramıyordu. Komşumuz sonra bizden üç tane sandalye istedi çünkü sandalyeler o strese dayanamadı ve kırıldı.
Siz sevdiniz mi futbolu?
Ben sadece Hasan'ın maçlarını takip ediyorum. O zamanlarda da topu değil sürekli Hasan'ı izliyorum. Eğer Hasan çıkarsa da maçı izlemeyi bırakıp diğer işlerimle ilgileniyorum.
Hasan Şaş'la evlendiğinizden beri nelerden fedakarlık ettiniz?
Hiçbir zaman bayram tatilimiz olmaz. Pazar günleri insanlar eşleriyle kahvaltıya giderken biz evde oturup maçlarının bitmesini bekleriz. Tatile çıktığımız zaman havalar hiç güzel olmaz, yaz tatili diye gittiğimiz seyahatlerde hep üşürüz. Program yapamayız çok fazla.
MİLLİYET
-
- Moderator
- Posts: 13009
- Joined: Tue Oct 22, 2002 7:47 am
- Location: New Jersey /USA
Ha ha ha. Sabah sabah hic gulecegim yoktu vallahi. Evet a$kinin ayaklarinin yere bastigini bilemeyecegim ama o ayaklarin Ergun'un ilk karisina tekmeyi atmasini hep bereber gorduk. Ergunu ayarttincaya kadar az buz cekmedim bilemezsiniz demiyor da a$ufte, ili$kimizin ayaklari yere basandi demi$. Evet Ergun bu i$te masumdu hep bunlari karisi yapti diyecek halim yok ama bu tip karilar; kocayi vezir de rezil de eder dedikleri cinsten. Allah bekar genc erkekleri korusun bunlardan. Yazik oldu ama herife hakikaten yazik oldu.Ismail Gezer wrote: Ergün Penbe'yle aşkınız nasıl başladı?
Bizimki bir iş arkadaşlığıyla başladı. Ben turizm sektöründe çalışıyordum, ofisime geldiğinde tanıştık. Yani öyle ilk bakışta aşk gibi romantik bir hikaye değil, gayet ayakları yere basan bir ilişkiydi.
Ergun'un Futbol hayatini nasil yiyip bitirdiginin ustunde durmami$ nedense ve bir an evvel bu i$i birakmasi taraftari elbette. Herifin dunyasi $a$ti be bu yere basan a$ktan sonra. Sahada nereye bastigini bilemiyor onundeki top mu karpuz mu secemiyor. Bana sorarsaniz bu a$k yere basan degil karabasan cinsten. Herifte ayak mayak kalmadi birbirine dolandi be. Tez elden iskarta. Mubarek olsun Ergun! Bir yastikta kocayin emi.
Cengiz Akgun
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
"Asrın, yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir paye kavuk sallamayınca
Kürsi-i liyakat pezevenk, puşt olanındır.”
N. Tevfik 1940.
-
- Posts: 3605
- Joined: Sat Jan 15, 2005 11:06 pm
- Location: Izmir
Gökmen Özdemir (Spor) (06.02.2007)
‘O an’ı beklerken
Geçtiğimiz günlerde Hamit Altıntop ile ilgili Anadolu Ajansı haberi gazeteye geldiğinde oldukça şaşırmıştım. Beni şaşırtan Hamit’in açıklamaları değil, Schalke 04 antrenmanında çekilmiş fotoğraflarıydı. İkizi Halil ile birlikte ellerinde tüfek, çimlere yatmış ateş ediyorlardı. Biraz daha dikkatli baktığımda idman sahasındaki tüfeklerin havalı olduğunu ve kayakla kros yarışmalarının bir dalı olan biatlonda da kullanıldığını farkettim. Araştırdım ve yeni bir antrenman metodu ile karşılaştım.
Türkiye’nin önde gelen antrenman bilimi uzmanlarından Ali Kızılet ile konuştum. Yüksek nabızda ve yorgunluk anında, sağlıklı konsantrasyonu yakalayabilmek için yapılan bir idman türü olduğunu anlattı bana. Laktak testi yapılıyormuşçasına koşturularak yorulmaları sağlanan sporcular, ellerinde tüfek karşılarındaki hedefe yönlendiriliyorlardı. Amaç yüksek nabız atışı ve aşırı yorgunlukta en iyi sonucu alacak kararı vermelerini sağlamak ve fizik olarak ’o ana’ hazır olmaları için yoğunlaşmalarını bu tip idmanlarla kolaylaştırmaktı.
Kayseri-G.Saray maçında Ümit Karan 68. dakikada kaleci Ivankov ile karşı karşıya kaldığında bu geldi aklıma. Çünkü Ümit o dakikaya kadar sahanın her noktasına koşmuş, defansta yerini kaybetmeyen 5 Kayserili arasında kendisine şişirilen topları kovalamış, onlarla boğuşmuş, bu yetmemiş gibi bir de buzla kaplı zeminle mücadele etmişti. Sağlıklı bir vuruş yapması zordu. O da zoru başaramadı. Ama burada karşımıza başka bir soru çıkıyor. Ümit Karan ’o ana’ hazır mıydı? Antrenörü tarafından ’o ana’ hazırlanmış mıydı? Devre arası kampını izleyen biri olarak şunu net bir şekilde söyleyebilir ki; “Hayır.” Şans kapıyı çaldığında, kapıyı vuranın şans olduğunu anlamak ve onu değerlendirecek birikime sahip olmak veya ona hazırlanmak da futbolun bir parçası değil mi?
Eric Gerets sezon sonu G.Saray’dan ayrılacak. Yönetim de onun yerine yeni bir teknik direktör getirecek. Burada dikkat etmeleri gereken birkaç nokta var. Yeni teknik direktör bilimsel gelişmelere önce kendisini sonra takımını açık tutmalı. Hem kendisi gelişmeli hem de futbolcularını geliştirmeli. G.Saray’ın elindeki kadro yapısı gelişmeye muhtaç durumda. Birçok genç futbolcu var. G.Saray eğer yöneticilerinin dediği gibi organizasyon yapısını yeniliyorsa ve ileriye umutlu bakmak istiyorsa, günü bile planlayamayan insanlarla çalışmamalı.
www.vatanim.com.tr
‘O an’ı beklerken
Geçtiğimiz günlerde Hamit Altıntop ile ilgili Anadolu Ajansı haberi gazeteye geldiğinde oldukça şaşırmıştım. Beni şaşırtan Hamit’in açıklamaları değil, Schalke 04 antrenmanında çekilmiş fotoğraflarıydı. İkizi Halil ile birlikte ellerinde tüfek, çimlere yatmış ateş ediyorlardı. Biraz daha dikkatli baktığımda idman sahasındaki tüfeklerin havalı olduğunu ve kayakla kros yarışmalarının bir dalı olan biatlonda da kullanıldığını farkettim. Araştırdım ve yeni bir antrenman metodu ile karşılaştım.
Türkiye’nin önde gelen antrenman bilimi uzmanlarından Ali Kızılet ile konuştum. Yüksek nabızda ve yorgunluk anında, sağlıklı konsantrasyonu yakalayabilmek için yapılan bir idman türü olduğunu anlattı bana. Laktak testi yapılıyormuşçasına koşturularak yorulmaları sağlanan sporcular, ellerinde tüfek karşılarındaki hedefe yönlendiriliyorlardı. Amaç yüksek nabız atışı ve aşırı yorgunlukta en iyi sonucu alacak kararı vermelerini sağlamak ve fizik olarak ’o ana’ hazır olmaları için yoğunlaşmalarını bu tip idmanlarla kolaylaştırmaktı.
Kayseri-G.Saray maçında Ümit Karan 68. dakikada kaleci Ivankov ile karşı karşıya kaldığında bu geldi aklıma. Çünkü Ümit o dakikaya kadar sahanın her noktasına koşmuş, defansta yerini kaybetmeyen 5 Kayserili arasında kendisine şişirilen topları kovalamış, onlarla boğuşmuş, bu yetmemiş gibi bir de buzla kaplı zeminle mücadele etmişti. Sağlıklı bir vuruş yapması zordu. O da zoru başaramadı. Ama burada karşımıza başka bir soru çıkıyor. Ümit Karan ’o ana’ hazır mıydı? Antrenörü tarafından ’o ana’ hazırlanmış mıydı? Devre arası kampını izleyen biri olarak şunu net bir şekilde söyleyebilir ki; “Hayır.” Şans kapıyı çaldığında, kapıyı vuranın şans olduğunu anlamak ve onu değerlendirecek birikime sahip olmak veya ona hazırlanmak da futbolun bir parçası değil mi?
Eric Gerets sezon sonu G.Saray’dan ayrılacak. Yönetim de onun yerine yeni bir teknik direktör getirecek. Burada dikkat etmeleri gereken birkaç nokta var. Yeni teknik direktör bilimsel gelişmelere önce kendisini sonra takımını açık tutmalı. Hem kendisi gelişmeli hem de futbolcularını geliştirmeli. G.Saray’ın elindeki kadro yapısı gelişmeye muhtaç durumda. Birçok genç futbolcu var. G.Saray eğer yöneticilerinin dediği gibi organizasyon yapısını yeniliyorsa ve ileriye umutlu bakmak istiyorsa, günü bile planlayamayan insanlarla çalışmamalı.
www.vatanim.com.tr
Konsantrasyon, concentration, concentracion
nefvakfi.org
nefvakfi.org
-
- Posts: 1755
- Joined: Tue Oct 22, 2002 10:32 pm
- Location: Yesilyurt - Ist
Subat 2007 GS Degisinde Mehmet Guven ile yapılan soylesiden bir dizi alıntı yaptım:
“PAF takımımız bizim donemimizde cok iyi bir takımdı. Ayaga pas yapıyor, sonuca iyi gidiyorduk. Yıldırmaga calısıyorlardı bizi. Kasıtlı olarak deplasmanda soyunma odası vermıyorlardı. Ellerinden geldigi kadar konsantrasyonumuzu bozmaga calısıyorlardı.”
“Hagi zamanında A takıma cıktım. Goteborg macında denemeye cagırdı bizi. O macta da fena top oynamadık acıkcası. Ondan sonra sen burada kal dedi. Tempo yukseldi. A takımında idmana cıktıgın zaman PAF ta idman yapmadıgını anlıyorsun. Idmanlar sayı olarak aynı olsa da cok daha yuksek seviyede.”
“Bu sezon bası imza attım. Simdi 5 yıllık sozlesmem var.”
“Hata yapmaktan da korkuyorum acıkcası. Bir sey olursa, nasıl tepki verecek tribunler diye. Inamoto transferinde ben Milli takımdaydım. Haberim yoktu. Ankaraspor macında berabere kalmamız, benim uzerime yıkıldı. “Bu orta sahayla olmaz” dendi. Belki yenseydik ben konusulmayacaktım, hersey daha guzel olacaktı. Sans iste.”
Turkiyemizde oyuncu konsantrasyonu nasıl bozulur sorusuna Mehmet Guven nin verdigi cevap spor anlayısını en guzel sekilde ozetliyor. Bu konsantrasyon bozma taktigi
GS Lisesi icin" GS Lisesini Kars Lisesi seviyesine getirecegiz" diyen zihniyetin, yesil cimi gormesi ile beraber aklına top gelip, spor tanımı altında ugursuzlugunu tekrar tescil ettirmesidir.
Soyleside beni en cok uzen, basının da yuklenmesi ile oyun icindeki bir takım hataların ve eksiklerin genc oyunculara yuklenilip fatura edilmesi gercegi. Ondan sonra okuzun trene bakması misali bön bön, ruhsuz bir surat ifadesi ile genc yeteneklere bakıp, PAF ve Umit Milliler neden futbolumuzda A takım duzeyinde yetismiyor ve asama kaydeymiyor diye soruluyor, gevis getiriliyor. Bunun M. Guven nin soyledigi gibi sans ile degil cekememezlik, bilgisizlik, misyonsuzluk, vizyonsuzluk ile birebir ilgisi var.
Adamı saha ortasında soyundur, ısındırma; olumlu hareketlerine sans hatalı paslarına macı kaybettirdi etiketini yapıstır. Destek verme, devamlı ve istikrarlı bir sekilde ugursuzca elestir. Bu sporcudan verim ve katkı almayı planla. Roast in Hell!
“PAF takımımız bizim donemimizde cok iyi bir takımdı. Ayaga pas yapıyor, sonuca iyi gidiyorduk. Yıldırmaga calısıyorlardı bizi. Kasıtlı olarak deplasmanda soyunma odası vermıyorlardı. Ellerinden geldigi kadar konsantrasyonumuzu bozmaga calısıyorlardı.”
“Hagi zamanında A takıma cıktım. Goteborg macında denemeye cagırdı bizi. O macta da fena top oynamadık acıkcası. Ondan sonra sen burada kal dedi. Tempo yukseldi. A takımında idmana cıktıgın zaman PAF ta idman yapmadıgını anlıyorsun. Idmanlar sayı olarak aynı olsa da cok daha yuksek seviyede.”
“Bu sezon bası imza attım. Simdi 5 yıllık sozlesmem var.”
“Hata yapmaktan da korkuyorum acıkcası. Bir sey olursa, nasıl tepki verecek tribunler diye. Inamoto transferinde ben Milli takımdaydım. Haberim yoktu. Ankaraspor macında berabere kalmamız, benim uzerime yıkıldı. “Bu orta sahayla olmaz” dendi. Belki yenseydik ben konusulmayacaktım, hersey daha guzel olacaktı. Sans iste.”
Turkiyemizde oyuncu konsantrasyonu nasıl bozulur sorusuna Mehmet Guven nin verdigi cevap spor anlayısını en guzel sekilde ozetliyor. Bu konsantrasyon bozma taktigi
GS Lisesi icin" GS Lisesini Kars Lisesi seviyesine getirecegiz" diyen zihniyetin, yesil cimi gormesi ile beraber aklına top gelip, spor tanımı altında ugursuzlugunu tekrar tescil ettirmesidir.
Soyleside beni en cok uzen, basının da yuklenmesi ile oyun icindeki bir takım hataların ve eksiklerin genc oyunculara yuklenilip fatura edilmesi gercegi. Ondan sonra okuzun trene bakması misali bön bön, ruhsuz bir surat ifadesi ile genc yeteneklere bakıp, PAF ve Umit Milliler neden futbolumuzda A takım duzeyinde yetismiyor ve asama kaydeymiyor diye soruluyor, gevis getiriliyor. Bunun M. Guven nin soyledigi gibi sans ile degil cekememezlik, bilgisizlik, misyonsuzluk, vizyonsuzluk ile birebir ilgisi var.
Adamı saha ortasında soyundur, ısındırma; olumlu hareketlerine sans hatalı paslarına macı kaybettirdi etiketini yapıstır. Destek verme, devamlı ve istikrarlı bir sekilde ugursuzca elestir. Bu sporcudan verim ve katkı almayı planla. Roast in Hell!
"Adnan Sezgin'in attığı her imzanın altına ben imzamı atarım. Bu mesleği en iyi bilen adam." ADNAN POLAT
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
"Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı."
-
- Posts: 6299
- Joined: Thu Mar 30, 2006 6:35 pm
- Location: Alisamiyene 10 dk
- Contact:
İşte insan Hasan
Galatasaray'ın yıldız futbolcusu, kaza yapan bir araçta kanlar içinde bulduğu ve kimsenin müdahale etmediği 4 yaşındaki çocukla annesini hastaneye kaldırarak yaşamlarını kurtardı
ÖZEL HABER / ERHAN TELLİ
Galatasaray'ın yıldız oyuncusu, yeşil sahaların ele avuca sığmayan hırçın çocuğu Hasan Şaş, yardımseverliği ve insanlığı ile bir kez daha takdir topladı.
Gaziantepspor deplasmanı öncesinde verilen izin gününde, eşi Sibel ve minik oğlu Yusuf Deniz ile birlikte Florya'da bir restoranda kahvaltı yapan yıldız oyuncu, evine dönerken başından geçen bir olayla, insanlığın henüz ölmediğini kanıtlamış oldu.
Kahvaltı sonrasında aracına binen ve evine doğru yola koyulan yıldız futbolcu, hemen önünde bir minibüsle özel bir aracın yaptığı kazayı görerek, arabasını durdurdu. Hasan Şaş kaza sonucunda özel araçta kanlar içinde ambulansın gelmesini bekleyen 4 yaşındaki küçük bir çocukla annesinin imdadına yetişti. Çevredekilerin şaşkın bakışları arasında insanlık dersi veren milli oyuncu, çağrılan ambulansın gelmesini beklemeden, talihsiz çocuğu ve annesini jipine bindirerek Yeşilköy İnternational Hospital'in acil servisine götürdü.
İlk müdahele sırasında kazazedelerin başında duran ve hayati tehlikeyi atlatmalarıyla büyük mutluluk yaşayan Hasan Şaş'ın daha sonra 'Geçmiş olsun' dileklerini ileterek hastaneden ayrıldığı öğrenildi.
Hasan'ın, 1 yaşındaki oğlu ve eşinin yanında böyle bir davranışta bulunması ise acil servisteki personeli doktorları da kendisine hayran bıraktı. Yıldız futbolcu, yaptığı davranışın abartılmaması gerektiğini söyleyerek, "Benim yerimde kim olsa, aynısını yapardı. Benim de bir oğlum var. Böyle kazalar hepimizin başına gelebilir" ifadesini kullandı.
MİLLİYET